ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 51 (6)
Cilt: 51  Sayı: 6 - Eylül 2023
ARAŞTIRMA
1. 
Normotansif Bir Popülasyonda Aortik Elastikiyet Parametrelerinin Transtorasik Ekokardiyografi ile Değerlendirilmesi: Tek Merkezli Bir Çalışma
Evaluation of Aortic Elasticity Parameters Measured by Transthoracic Echocardiography in a Normotensive Population: A Single-Center Study
Betül Cengiz Elçioglu, Alparslan Kılıç, Onur Baydar, Şükrü Taylan Şahin, Hülya Gamze Çelik, Vedat Aytekin, Saide Aytekin
PMID: 37671520  doi: 10.5543/tkda.2023.88717  Sayfalar 369 - 377
Amaç: Bozulmuş arteriyel elastik özellikler, damar duvarındaki aterosklerozun en erken belirtilerinden birisidir ve kardiyovasküler hastalık (KV) gelişimi, artmış mortalite ve morbidite ile ilişkilidir. Bu çalışmada, transtorasik ekokardiyografi (TTE) ile normotansif bir popülasyonda aort elastikiyet parametrelerinin ortalama değerlerini farklı yaş gruplarında araştırmayı ve diğer risk faktörleri ile ilişkisini değerlendirmeyi amaçladık.

Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya, 2020-2022 yılları arasında merkezimizde taranan 2880 kişi arasından, dahil edilme kriterlerini karşılayan 405 kişi dahil edildi. Çalışma popülasyonu yaşlarına göre beş gruba ayrıldı. Aortik elastikiyet parametreleri (aortik strain, aort sertliği indeksi ve aort gerilebilirliği), parasternal uzun eksende, çıkan aortadan yapılan ölçümlerle, ilgili formüllerden hesaplandı.

Bulgular: Çalışmaya alınan 405 kişinin (ortalama yaş 42,18 ± 10,39, %54,3 kadın) ortalama aortik strain değeri %15,14 ± 3,56, ortalama aort sertliği indeksi 3,24 ± 1,05 ve ortalama aort gerilebilirliği 7,48 ± 2,36 cm2 dyn-1,10 -3 olarak saptandı. Artan yaş grupları ile aortic strain ve gerilebilirlik değerlerinin anlamlı olarak azaldığı, aort sertliğinin ise anlamlı olarak arttığı gözlendi. Her üç aortik elastikiyet parametresi de yaşla güçlü bir şekilde ilişkiliydi. Çok değişkenli doğrusal regresyon analizinde, yaşın tüm aortik elastikiyet parametreleri için bağımsız bir faktör olduğu bulundu.

Sonuç: Günlük pratikte TTE ile aortik esneklik parametreleri değerlendirilebilir. Bu ölçümlerin benzer yaş gruplarındaki normal değerlerle karşılaştırılması, diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak artmış KV riski olan hastaların erken dönemde saptanmasına yardımcı olabilir.

EDITÖRYAL YORUM
2. 
Aortik Elastisite Değerlendirilmesi: M-Mode Ölçümün Devam Eden İddiası
Aortic Elasticity Evaluation: Ongoing Assertion of M-Mode Measurements
Gamze Babur Güler
PMID: 37671523  doi: 10.5543/tkda.2023.24850  Sayfalar 378 - 380
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
3. 
Dirençli Hipertansif Hastalarda Nebivolol ve Düşük Doz Spironolaktonun Antihipertansif Etkinliği
Antihypertensive Efficacy Of Nebivolol And Low Dose Spironolactone In Patients With Resistant Hypertension
Hamdi Püşüroğlu, Ender Özal, Ahmet Yaşar Çizgici, Yalçın Avcı, Ali Rıza Demir, İsmail Bıyık
PMID: 37671517  doi: 10.5543/tkda.2023.60464  Sayfalar 381 - 386
Amaç: Dirençli hipertansiyon artmış mortalite ve morbiditede artış ile ilişkilidir. Dirençli hipertansiyonda optimal medikal tedavi tam olarak belirlenmemiştir. Literatürde dirençli hipertansiyon tedavisi ile ilgili az çalışma vardır. Bu çalışmada dirençli hipertansiyon hastalarında bir üçüncü kuşak beta bloker olan nebivolol 5mg'nin etkinliğini 25 mg spironolakton ile karşılaştırmayı amaçladık.

Yöntem: Çalışmaya dirençli hipertansiyonu olan toplam 81 hasta dahil edildi. Spironolakton grubu 38 hastadan, nebivolol grubu ise 43 hastadan oluştu. Dirençli hipertansiyon, hastaların biri diüretik olmak üzere üç veya daha fazla antihipertansif ilaç tedavisi alırken ofis kan basıncının ≥140/90 mmHg olması olarak tanımlandı. Bazal ve 8 haftalık tedaviden sonra ofis ve ambulatuar kan basınçları kaydedildi.

Bulgular: 24 saatlik ambulatuar basıncı takiplerinde sistolik kan basıncı ve diyastolik kan basıncı, hem nebivolol hem de spironolakton gruplarında bazal değerlerle karşılaştırıldığında anlamlı derecede düşüktü. 24 saatlik ortalama sistolik ve diyastolik kan basıncı düşüşü nebivolol grubunda sırasıyla 14,9 ± 19,8 mmHg ve 9,3 ± 12,7 mmHg, spironolakton grubunda 19,5 ± 16,4 mmHg ve 13,7 ± 10,8 mmHg idi. Nebivolol ve spironolakton gruplarının karşılaştırılmasında 24 saatlik ortalama sistolik ve diyastolik kan basıncındaki düşüş farkı anlamlı değildi (P = 0,338 ve P = 0,153).

Sonuç: Nebivolol dirençli hipertansiyonda etkili bir tedavi seçeneğidir ve nebivololün antihipertansif etkisi düşük doz spironolaktona benzerdir.

4. 
Primer Perkütan Koroner Girişim Uygulanan ST Segmenti Yükselmeli Miyokard Enfarktüslü Yaşlı Hastalarda Tiroid Fonksiyonları Tüm Nedenlere Bağlı Uzun Dönem Mortalite ile İlişkilidir
Thyroid Functions Are Associated with All-Cause Long-Term Mortality in Elderly Patients with ST-Segment Elevation Myocardial Infarction Undergoing Primary Percutaneous Coronary Intervention
Ender Emre, Kaan Hancı, Mustafa Doğuş Gökçek, Müjdat Aktaş, Ezgi Kalaycıoğlu, Mustafa Çetin, Kurtuluş Karaüzüm, İrem Karaüzüm, Ertan Ural
PMID: 37671518  doi: 10.5543/tkda.2023.53389  Sayfalar 387 - 393
Amaç: Çalışmadaki amacımız STEMI tanısı ile primer perkütan koroner girişim yapılan ileri yaş hasta grubunda uzun dönem tüm nedenli mortalite ile tiroid fonksiyonları arasındaki ilişkiyi göstermektir.

Yöntem: STEMI tanısı ile primer PKG yapılan 65 yaş üzeri 270 hasta retrospektif olarak incelendi. Dışlanma kriterleri sonrası 198 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar, hastane dışı mortalite durumuna göre 2 gruba ayrıldı. Anjiyografi, laboratuvar, ekokardiyografi ve elektrokardiyografi verileri analiz edildi.

Bulgular: Çalışmadaki 198 hastanın ortalama yaşı 72,5 ± 6,6 yıl, median takip süresi 1017 ay idi. Mortalite grubunda yaş yüksek saptandı (70,4 ± 5,4 vs. 74,5 ± 6,9, P < 0,001). Multivariate analizde yaş (OR: 1,59, P = 0,003), insülin (OR: 2,561, P = 0,016), Angina Balon zamanı (OR: 1,134, P = 0,002), ciddi darlık sayısı (OR: 1,702, P = 0,003), kreatinin (OR: 3,043, P < 0,001), sT4 (OR: 2,026, P = 0,026) mortalitenin bağımsız prediktörleri olarak saptandı. Korelasyon analizinde sT4 düzeyi, ürik asit düzeyi ile (R: 0,182, P = 0,02) sT3 ise albumin (R: –0,253, P = 0,001) ve kreatinin (R: –0,224, P = 0,003) düzeyleri ile korele bulundu. sT4 düzeyinin 0,99 ng/ml’nin üstünde olmasının mortaliteyi öngördürmedeki duyarlılığı %76, özgüllüğü %54, eğri altında kalan alan 0,675 olarak saptandı. Kaplan–Meier analizinde sT4 yüksekliğinin mortalite ile güçlü ilişki gösterdiği bulundu (P = 0,01).

Sonuç: Çalışmamızda STEMI tanısı ile primer PTCA yapılan yaşlı hastalarda bilinen faktörlerin dışında tiroid fonksiyonlarındaki subklinik değerlerin mortalite artışı ile ilişkili olduğu saptanmıştır.

5. 
Transkateter Aort Kapak İmplantasyonunda Uygulanan Anestezi Tipinin Etkisi
The Effect of Anesthesia Type Applied in Transcatheter Aortic Valve Implantation
Şahin Yılmaz, Gönül Zeren, İlhan İlker Avcı, Mustafa Azmi Sungur, Fatma Can, Mehmet Fatih Yılmaz, Barış Şimşek, Ozan Tezen, Can Yücel Karabay
PMID: 37671519  doi: 10.5543/tkda.2023.38920  Sayfalar 394 - 398
Amaç: Transkateter aort kapak implantasyonu (TAKİ) sırasında uygulanan anestezi tipinin hastane içi sonlanımlar üzerine etkisi ile ilgili yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilmiştir. Biz bu çalışmada TAKİ yapılan hastalarda kullandığımız anestezi tipinin yoğun bakım yatış süresi (YBYS) ve inotrop ihtiyacı ile ilişkisini araştırmayı amaçladık.

Yöntem: Çalışmamızda Ocak 2016 ile Ocak 2022 tarihleri arasında kardiyoloji kliniğimizde TAKİ uygulanan toplam 140 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar, uygulanan anestezi tipine göre derin sedasyon (DS) ve genel anestezi (GA) olmak üzere 2 gruba ayrıldı.

Bulgular: Tüm hastaların ortalama yaşı 78,5 ± 8,6 idi ve hastaların 69'u (%49,3) kadındı. YBYS, midazolam dozu, inotropik ajan kullanımı ve işlemle ilişkili hipotansiyon; DS grubunda GA grubuna göre anlamlı olarak daha düşüktü [(1[1-2] ‘e karşı 1[1-2,5] gün, P = 0,03), (2,1 ± 0.4 mg/kg’a karşı 2.3 ± 0,5, P = 0,02), (39 (%37,9) ‘a karşı 22 (%59,5), P = 0,02), (41 (%39,8) ‘e karşı 25 (%67,6), P = 0,004)]. GA, DS’ye göre TAKİ işlemi sırasında inotropik ajan kullanımında artış ile ilişkiliydi (odds ratio = 2,93, %95 güven aralığı = 1,18-7,30, P = 0,02).

Sonuç: DS altında yapılan TAKİ işlemlerinde inotrop kullanımı daha azdır veYBYS daha kısadır.

6. 
İzole Koroner Arter Bypass Ameliyatı Sonrası Postoperatif Atriyal Fibrilasyon Gelişiminde Küçük Hava Yolu Disfonksiyonunun Prediktif Rolü
The Predictive Role of Small Airway Dysfunction in Postoperative Atrial Fibrillation After Isolated Coronary Artery Bypass Surgery
Arda Güler, Mehmet Altunova, Ayşe Beril Türkyılmaz, Emre Yılmaz, Ayfer Utkusavaş, Meltem Tekin, Hüseyin Karakurt, Taner İyigün, Ali Kemal Kalkan, Ünal Aydın, Burak Onan, Mehmet Ertürk
PMID: 37671522  doi: 10.5543/tkda.2023.33522  Sayfalar 399 - 406
Amaç: Atriyal fibrilasyon (AF), koroner arter baypas cerrahisi (KABG) sonrası en yaygın aritmidir. Akciğer fonksiyonlarında bozulma ile AF arasındaki ilişki daha önce tarif edilmiştir. Bu çalışmada amacımız, izole KABG geçiren hastalarda küçük hava yolu fonksiyonunun postoperatif AF (PoAF) tahmin etmede prognostik etkisini değerlendirmekti.

Yöntem: Ocak 2020 ile Ağustos 2020 arasında merkezimizde izole KABG uygulanmış olan 283 hasta retrospektif olarak analiz edildi. Hastalar, PoAF varlığına göre 2 gruba ayrıldı. Hastaların demografik özellikleri kaydedildi; ameliyat öncesi yapılmış olan spirometri parametreleri değerlendirildi. Küçük hava yolu fonksiyonu, spirometri ile ölçülen zorlu orta ekspiratuvar akım (FEF25%-75%) değerleri ile belirlendi. Demografik verilerin iki grup arasında dengeli bir şekilde dağılımını sağlamak için propensity skoru eşleştirme yöntemi uygulandı.

Bulgular: Çalışma popülasyonumuzdaki PoAF sıklığı %30,7 idi. Propensity eşleştirmesi sonrasındaki analizde FEV1/FVC% [80,6 (73,8-87,8) vs. 76,3 (66,7-81,6), P = 0,006] ve FEF25%-75% (87,4 ± 14,2 vs. 75,2 ± 15,8, P = 0,001) PoAF grubunda anlamlı derecede daha düşüktü. Çok değişkenli analizde, lökosit sayısı, sol ventriküler ejeksiyon fraksiyonu, kross-klemp süresi ve FEF25%-75% izole KABG sonrası PoAF gelişiminin bağımsız prediktörleri olarak bulundu. ROC eğrisi analizinde, 81% optimal eşik değeri ile FEF25%-75% PoAF varlığını %63,8 duyarlılık ve %70,1 özgüllükle tespit edebildi.

Sonuç: Çalışmamız, özellikle küçük hava yolu obstrüksiyonunun bir göstergesi olan FEF25%-75% gibi spirometri parametrelerinin, izole KABG geçiren hastalarda PoAF gelişimi için basit bir öngörü aracı olabileceğini gösterdi.

7. 
Hipertansiyon Hastalarında SCORE, SCORE2 ve Pooled Kohort Risk Değerlendirme Sistemlerinin Prediktif Değeri
Predictive Value of the SCORE, SCORE2, and Pooled Cohort Risk Equation Systems in Patients with Hypertension
Muammer Karakayalı, Hamdi Püşüroğlu, Mehmet Altunova, Emre Yılmaz, Ayşenur Güllü
PMID: 37671521  doi: 10.5543/tkda.2023.74249  Sayfalar 407 - 414
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Avrupa Kardiyoloji Derneği Sistematik Koroner Risk Değerlendirmesinin eski ve yeni versiyonlarının (SCORE ve SCORE2) ile American Heart Association/American College of Cardiology Pooled Cohort Risk Değerlendirme Denklemi’nin (PCE), hipertansiyonu (HT) olan hastalarda uzun vadeli kardiyovasküler olayları tahmin etmede doğruluğunu değerlendirmek ve karşılaştırmaktır.

Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya, 2009-2018 yılları arasında HT tanısı alan 788 hasta alındı. HT teşhisi tarihinde elde edilen hasta verilerine dayalı 10 yıllık kardiyovasküler olay mutlak riski SCORE, SCORE2, SCORE-OP ve PCE sistemleri ile hesaplandı. Çalışma grubu, major advers kardiyak ve serebrovasküler olayların (MACCE) oluşumu açısından takip edildi. SCORE, SCORE2 ve PCE sistemleri kullanılarak hesaplanan skorlara göre; gözlenen ve tahmin edilen risk arasındaki farklar ve bunların prognostik gücü değerlendirildi.

Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 426'sı (%54,1) kadın, 788 hastanın yaş ortalaması 54 ± 9 idi. Bu hastalardan ortalama 6 yıllık takipte 173’ünde (%22.0) MACCE gelişti. Uzun vadede HT hastalarında MACCE oluşumunu saptamada PCE, “ESC SCORE2–SCORE-OP” ile karşılaştırılabilir ve hafifçe üstün (AUC 0.732’ye karşı AUC 0.724) bir tahmin gücüne sahipken; SCORE ise daha düşük bir tahmin gücüne (AUC 0.689) sahipti.

Sonuç: Bu çalışmada PCE risk skorlama sistemi, HT'li hastalarda gelişen kardiyovasküler ve serebrovasküler olayları öngörmede SCORE risk sisteminin eski ve yeni versiyonlarına göre daha üstündü.

OLGU BILDIRISI
8. 
Akut Koroner Sendrom ile Başvuran ve Total Oklüzyona Yol Açan Nadir Bir Vazospazm Olgusu
A Rare Case of Vasospasm Presenting with Acute Coronary Syndrome and Leading to Total Occlusion
Tuncay Güzel
PMID: 37671515  doi: 10.5543/tkda.2023.73858  Sayfalar 415 - 418
Koroner vazospazm, miyokardiyal iskemiye neden olabilen geçici ve geri dönüşümlü vazokonstriksiyon ile karakterizedir. Akut koroner sendrom (AKS) hastaları acil servise ölümcül aritmiler ve kardiyak arrest gibi çeşitli klinik özelliklerle başvurabilir. Altmış bir yaşında erkek hastaya AKS tanısı ile tekrarlayan anjina atakları ve elektrokardiyografideki dinamik değişiklikler nedeniyle koroner anjiyografi (KAG) yapıldı. İlk görüntülemede kritik darlık saptanmayan hastada işlem sonlandırılmadan önce anjina atağı gelişti. Kontrol görüntülemede sol ön inen arterde (LAD) koroner vazospazm nedeniyle total oklüzyon saptandı. İntrakoroner nitrogliserin uygulaması sonrası LAD arterinde vazospazma bağlı total oklüzyon tamamen düzeldi ve anjina atağı geçti. KAG işlemi esnasında koroner arterlerde bir açıklık gözlemlendikten hemen sonra total oklüzyon gelişmesi nadirdir. Ancak risk faktörü olmayan tekrarlayan anjina atakları olan hastalarda total oklüzyon saptanırsa girişim öncesi uygun intrakoroner nitrogliserin verilebilir.

9. 
Farklı Damar Morfolojisine Bağlı Bilgisayarlı Tomografi Kaynaklı Fraksiyonel Akım Rezervi Varyasyonları
Variation of Computed Tomography-Derived Fractional Flow Reserve Related to Different Vessel Morphology
Toshimitsu Tsugu, Kaoru Tanaka, Yuji Nagatomo, Michel De Maeseneer, Johan De Mey
PMID: 37671513  doi: 10.5543/tkda.2023.60930  Sayfalar 419 - 423
Koroner arter hastalığı şüphesi ile bilgisayarlı tomografi kaynaklı fraksiyonel akım rezervi analizi yapılan toplam 1492 ayakta hasta incelendi. Lümen çapı veya hacmi gibi damar morfolojisinin bilgisayarlı tomografi kaynaklı fraksiyonel akım rezervi üzerindeki etkilerini araştırmak için, bilgisayarlı tomografi kaynaklı fraksiyonel akım rezervi damar hemodinamisini etkileyen hemen hemen aynı veya eşik altı değerler karşılaştırılmıştır. Olgu 1 ve Olgu 2, sağ koroner arterde hemen hemen aynı damar uzunluğuna (135,0 mm'ye karşı 133,6 mm), düşük atenüasyon plak hacmine (0 mm3'e karşı 0 mm3), orta seviye atenüasyon plak hacmine (12,5 mm3'e karşı 35,5 mm3) ve kalsifiye plak hacmine (4,7 mm3’e karşı 0 mm3) sahipti. Ancak iki olgu arasında lümen hacmi (877,8 mm3'e karşı 2443,7 mm3) ve distal bilgisayarlı tomografi kaynaklı fraksiyonel akım rezervi (0,79’a karşı 0,96) arasında belirgin şekilde fark vardı. Bilgisayarlı tomografi kaynaklı fraksiyonel akım rezervi, yalnızca damar uzunluğuna veya plak özelliklerine değil, aynı zamanda lümen hacmine veya damar morfolojisine de bağlıdır.

10. 
Vejetasyonunun Direkt Gerçek Zamanlı İntrakardiyak Ekokardiyografi Görüntüleme Altında Perkütan Yaklaşımla Küçültülmesi
Debulking of Giant Right Ventricular Lead Vegetation by Percutaneous Approach Under the Direct Real-Time Intracardiac Echocardiography Visualization
Tayyar Gökdeniz, Yusuf Karavelioğlu, Ümeyir Savur
PMID: 37671511  doi: 10.5543/tkda.2023.17268  Sayfalar 424 - 426
Kalp içi elektronik cihaz enfeksiyonu, en tehlikeli komplikasyonlardan biridir ve ana tedavi yaklaşımı, kalp içi elektronik cihazın vücuttan çıkarılmasıdır. Bu olguda, implante edilebilen kardiyoverter-defibrilatör enfeksiyonunun sağ ventrikül leadinde devasa bir vegetasyon materyali bulunan bir vakayı başarılı bir şekilde sunuyoruz. Hastanın pulmoner arter embolizasyonu riskinin yüksek olması, akciğer ve genel durumunun kötü olması nedeniyle, gerçek zamanlı intrakardiyak ekokardiyografi görüntülemesi altında perkütan yaklaşımla devasa sağ ventriküler lead vejetasyonunun küçültülmesi işlemi gerçekleştirildi.

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
11. 
Hipertiroid Tedavisinin Kesilmesi ile Sağ ve Sol Koroner Ostiyum Spazmının Neden Olduğu Bir Miyokard Enfarktüsü Vakası
A Case of Myocardial Infarction Caused by Spasm of the Right and Left Coronary Ostia and Discontinuation of Hyperthyroidism Treatment
Eri Morita, Yusuke Oba, Hiroshi Funayama, Hisaya Kobayashi, Takahiro Watanabe, Kazuomi Kario
PMID: 37671516  doi: 10.5543/tkda.2023.39679  Sayfalar 427 - 428
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

12. 
Malignite ile İlişkili Şiloperikardiyum Tarafından İndüklenen Kardiyak Tamponad
Cardiac Tamponade Induced by Malignancy-Associated Chylopericardium
Nazmiye Serap Biçer, Rıdvan Yurt, Cihan Uysal, Nihat Kalay, Oktay Bozkurt, İsmail Koçyiğit
PMID: 37671514  doi: 10.5543/tkda.2022.65645  Sayfalar 429 - 430
Makale Özeti |Tam Metin PDF

GÖRÜŞ
13. 
Düşük Ejeksiyon Fraksiyonlu Kalp Yetersizliği: Farmakolojik Tedavisinin Gelişimi Üzerine Tarihsel ve Kuramsal Bir Deneme
Heart Failure with Reduced Ejection Fraction: A Historical and Theoretical Essay on Evaluation of Pharmacological Treatment
Serdar Aksöyek
PMID: 37671512  doi: 10.5543/tkda.2023.37807  Sayfalar 431 - 435
Makale Özeti |Tam Metin PDF

EDITÖRDEN
14. 
Kardiyolojide Gündem ve Yorumlar
Comments on Cardiology
Ertan Ural
PMID: 37671524  Sayfalar 436 - 437
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama

Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi