ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 40 (7)
Cilt: 40  Sayı: 7 - Ekim 2012
ARAŞTIRMA
1.
Yetmiş beş yaş ve üstündeki akut miyokart enfarktüslü hastalarda primer perkütan girişim: Hastane içi mortalite ve klinik sonuçları
Primary percutaneous coronary intervention for acute myocardial infarction in elderly aged 75 years and over: in-hospital mortality and clinical outcome
Derya Tok, Osman Turak, Fırat Özcan, Akif Durak, Kumral Çağlı, Nurcan Başar, Ahmet İşleyen, İskender Kadife, Halil Lütfü Kısacık
PMID: 23363938  doi: 10.5543/tkda.2012.53806  Sayfalar 565 - 573
Amaç: Biz bu çalışmamızda, yüksek hasta hacimli bir üçüncü basamak sağlık merkezinde 75 yaş ve üstündeki akut ST yükselmeli miyokart enfarktüslü (STYME) hastalarda uygulanan primer perkütan girişimin (PPG) hastane içi mortalite ve klinik sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık.
Çalışma planı: Ocak 2008-Eylül 2011 tarihleri arasında STYME tanısı ile PPG yapılan 1165 hasta geriye dönük olarak kayıtlardan taranarak, 75 yaş ve üstündeki 186 hasta çalışmaya alındı. Tüm nedenlerden ölüm, tekrarlayan enfarktüs ve tekrarlayan hedef damar revaskülarizasyonu majör kardiyovasküler olumsuz olay (MKOO) olarak kabul edildi. Her hasta için hastanede yatış süresi ve bu süre içinde gelişen tüm istenmeyen kardiyovasküler olaylar kaydedildi.
Bulgular: Yaş ortalaması 79.7±4.4 ve ortalama ağrı-balon süresi 4.7±2.3 saatti. İşlem başarı oranı %71.5 olarak saptandı. Hastane içi ölüm %20.4 ve MKOO %25.8 oranında bulundu. Başvuru anında 20 hastada kardiyojenik şok vardı ve şok ile gelen hastalarda MKOO, şok bulunmayan hastalarla karşılaştırıldığında anlamlı olacak şekilde yüksek saptandı (%76.5 ve %17.5, p<0.0001). Bakılan değişkenlerden başvuru anında beyaz küre sayısı (OO 1.15, %95 GA 1.0-1.3, p=0.04), başvuru Killip sınıfı (OO 4.98, %95 GA 1.25-19.8, p=0.02), işlem sonu TIMI akımı (OO 3.42, %95 GA 1.19-10.76, p=0.04), hastane içinde gelişen kalp yetersizliği (OO 3.34, %95 GA 1.07-10.58, p=0.04) ve AV blok (OO 3.98, %95 GA 1.09-14.5, p=0.04) MKOO’nun bağımsız belirleyicileri olarak bulundu.
Sonuç: Çalışmamız 75 yaş ve üstündeki STYME’li hastalarda PPG yapılsa bile hastane içi MKOO oranının yüksek olduğunu göstermiştir.
Objectives: We aimed to determine the in-hospital mortality and clinical outcome of patients older than 75 years who were admitted to our high-volume tertiary center with ST-elevation myocardial infarction (STEMI) and treated with primary percutaneous intervention (PCI).
Study design: Our study included patients over 75 years old who were admitted with STEMI and underwent primary PCI at our center between January 2008 and September 2011. We retrospectively collected data from our hospital records for 1165 patients with STEMI. We found 186 patients that were eligible for our study. We defined major adverse cardiovascular events (MACE) as in-hospital mortality, repeated target vessel revascularization, and reinfarction.
Results: The mean age of the patients was 79.7±4.4 years and the mean pain-balloon inflation time was 4.7±2.3 hours. The procedure success rate was 71.5%. In-hospital mortality and MACE occurred in 20.4% and 25.8% of patients, respectively. Twenty patients had cardiogenic shock at admission. Patients with cardiogenic shock had significantly more MACE than the rest of the study population (76.5% vs. 17.5%, p<0.0001). Independent predictors of MACE included Killip class at admission (OR 4.98, 95% CI 1.25-19.8, p=0.02), white blood cell counting (OR 1.15, 95% CI 1.0-1.3, p=0.04), development of in-hospital heart failure (OR 3.34, 95% CI 1.07-10.58, p=0.04), the presence of atrioventricular block in the hospital (OR 3.98, 95% CI 1.09-14.5, p=0.04), and the TIMI flow rate after primary PCI (OR 3.42, 95% CI 1.19-10.76, p=0.04).
Conclusion: Our study revealed a high rate of MACE in patients older than 75 years admitted with STEMI regardless of undergoing primary PCI.

2.
Klasik aterosklerotik risk faktörü bulunmayan plak tipi psoriasisi olan hastalarda subklinik aterosklerozun değerlendirilmesi
Determination of subclinical atherosclerosis in plaque type Psoriasis patients without traditional risk factors for atherosclerosis.
Emre Refik Altekin, Serkan Koc, Mustafa Serkan Karakaş, Atakan Yanıkoğlu, İbrahim Başarıcı, İbrahim Demir, Erkan Alpsoy
PMID: 23363939  doi: 10.5543/tkda.2012.54920  Sayfalar 574 - 580
Amaç: Psoriasisli hastalarda görülen sistemik enflamasyon ateroskleroz gelişiminde önemli rol oynayabilir. Bu hastalarda görülen kronik enflamasyon, romatoid artrit ve sistemik lupus eritamozuslu hastalarda olduğu gibi erken ateroskleroz gelişimine katkıda bulunabilir. Çalışmamızda, nabız dalga hızı (NDH) ve karotis intima medya kalınlığı (KİMK) ölçüm yöntemleri kullanarak, psoriasis ile subklinik ateroskleroz arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlandı.
Çalışma planı: Klasik ateroskleroz risk faktörleri bulunmayan, plak tipi psoriasisi olan 57 hasta (31 erkek, 26 kadın; ort. yaş 41±10.8 yıl) ve 60 sağlıklı birey (32 erkek, 28 kadın; ort. yaş. 40±9.4 yıl) çalışmaya alındı. Çalışmaya alınan bireylerin demografik, biyokimyasal verilerine ek olarak, hastalıklı bireylerde psoriasis alanını ve ciddiyet indeksini ölçen PASİ skoru ve hastalığın süresi kayıt edildi. Sağlıklı ve psoriasisli olgularda karotis ve femoral arterlerde yapılan NDH ve KİMK ölçümleri karşılaştırıldı.
Bulgular: NDH, maksimal ve ortalama KİMK değerleri psoriasis grubunda, sağlıklı gruptan fazla bulundu (sırasıyla, NDH: 7.04±1.1 m/sn ve 6.03±0.61 m/sn, p<0.001; maksimum KİMK: 0.86±0.09 mm ve 0.77±0.06 mm, p<0.001; ortalama KİMK: 0.73±0.09 mm ve 0.66±0.06 mm, p<0.001). Grupların lipit düzeyleri arasında fark olmamasına rağmen, total/HDL kolesterol (sırasıyla, 4.40±1.26 ve 3.88±1.18, p=0.02) ve LDL/HDL kolesterol (sırasıyla, 2.78±0.98 ve 2.32±0.92, p=0.01) oranları psoriasis grubunda daha yüksek bulundu. PASİ skoru ile NDH arasında pozitif korelasyon gözlendi (r=0.417, p=0.001).
Sonuç: Klasik aterosklerotik risk faktörleri bulunmayan psoriasisli hastalarda ateroskleroz gelişme riski sağlıklı kişilerden daha fazla olabilir. Sistemik enflamasyonun arter duvarında neden olduğu hasara ek olarak, lipit metabolizması bozuklukları da ateroskleroz gelişimine katkıda bulunabilir.
Objectives: Systemic inflammation plays an important role in the pathogenesis of atherosclerosis in psoriasis patients. Therefore, persistent skin inflammation in psoriasis patients may contribute to the development of premature atherosclerosis, as it occurs in rheumatoid arthritis and systemic lupus erythematosus. We aimed to evaluate the relationship between subclinical atherosclerosis and psoriasis by using pulse wave velocity (PWV) and the measurement of carotid intima media thickness (CIMT) in psoriatic patients.
Study design: Fifty-seven plaque-type psoriasis patients (31 males, 26 females; mean age 41±10.8 years) and 60 healthy individuals (32 males, 28 females; mean age 40±9.4 years) were included. Atherosclerotic risk factors were excluded in both of the groups. Demographic, bio-chemical data, psoriasis area and severity index (PASI) score of the psoriasis group, and disease duration were recorded. Carotid-femoral artery PWV and CIMT values were compared.
Results: PWV, and the maximum and average CIMT values of psoriasis patients were higher than those of the healthy group (PWV: 7.04±1.1 m/sn vs. 6.03±0.61 m/sn, p<0.001; maximum CIMT: 0.86±0.09 mm vs. 0.77±0.06 mm, p<0.001; mean CIMT: 0.73±0.09 mm vs. 0.66±0.06 mm p<0.001, respectively). Although there was no difference in the lipid levels of the groups, total/HDL cholesterol (4.40±1.26 vs. 3.88±1.18, p=0.02, respectively), and LDL/HDL cholesterol ratios (2.78±0.98 vs. 2.32±0.92, p=0.01, respectively) of the psoriasis group were higher than those of the healthy group. A positive correlation was observed between PASI and the PWV (r=0.417, p=0.001).
Conclusion: Despite the nonexistence of atherosclerotic risk factors, the risk of development of atherosclerosis is higher in psoriasis patients compared to healthy individuals. In addition to damage of the artery wall caused by systemic inflammation, lipid metabolism disorders may contribute to the development of atherosclerosis in these patients.

3.
Hipertansiyonlu hastalarda sol ventrikülün eş zamanlı kasılmasını etkileyen faktörler: Arteriyel katılık ve merkezi kan basıncı etkili mi?
Factors affecting left ventricular synchronicity in hypertensive patients: are arterial stiffness and central blood pressures influential?
Abdulkadir Kırış, Gülhanım Kırış, Kayıhan Karaman, Mürsel Şahin, Ömer Gedikli, Şahin Kaplan, Asım Örem, Merih Kutlu, Zeynep Kazaz
PMID: 23363940  doi: 10.5543/tkda.2012.27474  Sayfalar 581 - 588
Amaç: Sol ventrikül (SV) eş zamanlı kasılma bozukluğu hipertansiyonlu hastalarda sık rastlanılan bir bulgu olup SV hipertrofisi ile ilişkilidir. Arteriyel katılık (AK) ve merkezi (aortik) kan basıncı, SV hipertrofisi gibi hipertansiyon kaynaklı hedef organ hasarında önemli rol oynar. Bu çalışmada, AK, merkezi sistolik ve diyastolik kan basınçları (KB) ve SV senkronizasyon bozukluğu arasındaki ilişki incelendi.
Çalışma planı: Yeni hipertansiyon tanısı konmuş 35 hasta ve 40 kontrol çalışmaya alındı. Tüm çalışma popülasyonuna ‘doku senkronizasyon görüntülemesini’ (DSG) de içeren kapsamlı ekokardiyografik inceleme yapıldı. SV’nin pik sistolik doku hız zamanı (Zs) 12 segment modeli ile ölçüldü ve iki eş zamanlı kasılma bozukluğu indeksi hesaplandı. Nabız dalga hızı (NDH) ve artış indeksini (AIx@75) içeren AK parametreleri ile merkezil sistolik ve diyastolik KB aplanasyon tonometresi ile değerlendirildi.
Bulgular: Kan basınçları dışında her iki grubun temel klinik ve ekokardiyografik parametreleri benzerdi. Eş zamanlı kasılma bozukluğu indeksleri hipertansiyonlu hastalarda kontrol grubuna göre uzamıştı: 12 segmentin Zs’nın standart sapması (48.7±18.8 ve 25.8±13.1, p<0.001); herhangi iki segmentin maksimum Zs farkı (143.9±52.2 ve 83.8±39.4, p<0.001), NDH (11.9±2.5 ve 9.5±1.4, p<0.001), AIx@75 (27.4±8.3 ve 18.3±9, p=0.009), merkezi sistolik (147.6±20.8 ve 105.4±11, p<0.001) ve diyastolik (99.8±14.4 ve 72.8±9.5, p<0.001) basınçlar hipertansiyonlu hastalarda kontrol grubundan daha yüksekti. Çok değişkenli analizde, merkezi sistolik KB (β=0.496, p=0.03), SV kitle indeksi (β=0.232, p=0.027) ve beden kütle indeksi (β=0.308, p=0.002) eş zamanlı kasılma bozukluğu ile bağımsız ilişkili bulundu.
Sonuç: Merkezi sistolik KB, yeni tanı konmuş hipertansiyonlu hastalarda SV’nin eş zamanlı kasılma bozukluğunun bağımsız öngördürücüsüdür. Ancak AIx@75, SV eş zamanlı kasılması üzerinde doğrudan etkiye sahip değildir.
Objectives: Left ventricular (LV) dyssynchrony is a common finding in patients with hypertension and is associated with LV hypertrophy. Arterial stiffness (AS) and central (aortic) blood pressures play a significant role in end-organ damage such as LV hypertrophy caused by hypertension. The objective of this study was to investigate the relationship between AS, central blood pressures (BP) and LV dyssynchrony.
Study design: Thirty-five newly diagnosed hypertensive patients and 40 controls were enrolled in the study. The entire study population underwent a comprehensive echocardiographic study including tissue synchrony imaging. The 12 segmental model was used to measure the time to regional peak systolic tissue velocity (Ts) in the LV and two dyssynchrony indices were computed. Parameters of AS including pulse wave velocity (PWV), augmentation index (AIx@75), and central systolic and diastolic BP were evaluated by applanation tonometry.
Results: The baseline clinical and echocardiographic parameters of both groups were similar except for their BPs. Dyssynchrony indices were prolonged in patients with hypertension as compared to the controls. The standart deviation of Ts of 12 LV segments in patients with hypertension and the controls were 48.7±18.8 vs. 25.8±13.1, respectively (p<0.001), and the maximal difference in Ts between any 2 of 12 LV segments was 143.9±52.2 for hypertension patients vs. 83.8±39.4 for controls (p<0.001). PWV (11.9±2.5 vs. 9.5±1.4, p<0.001), AIx@75 (27.4±8.3 vs. 18.3±9, p=0.009), and central systolic (147.6±20.8 vs. 105.4±11, p<0.001) and diastolic (99.8±14.4 vs. 72.8±9.5, p<0.001) pressures were higher in patients with hypertension than in the controls, respectively. In multivariable analysis, central systolic BP (β=0.496, p=0.03), LV mass index (β=0.232, p=0.027), and body mass index (β=0.308, p=0.002) were found to be independently related to dyssynchrony.
Conclusion: Central systolic BP is an independent predictor of LV dyssynchrony, but AIx@75 did not have an independent effect on LV synchronicity in patients with newly-diagnosed hypertension.

4.
Koroner arter hastalığının yaygınlığı ile serum parathormon düzeyi arasında ilişki
The relationship between serum parathormone levels and the severity of coronary artery disease
Derya Öztürk, Özlem Özcan Çelebi, Feridun Vasfi Ulusoy, Sinan Aydoğdu
PMID: 23363941  doi: 10.5543/tkda.2012.49696  Sayfalar 589 - 594
Amaç: Artmış parathormon (PTH) düzeylerinin kardiyovasküler sistem üzerinde zararlı etkilerinin olduğu bilinmektedir. PTH, kardiyovasküler sistem üzerine olumsuz etkilerini PTH reseptörleri veya renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi üzerinden göstermektedir. PTH ve koroner arter hastalığı (KAH) arasında ilişki bulunduğuna dair bazı veriler olmakla beraber konu tartışmalıdır. Bu çalışmada, serum PTH düzeyinin KAH ile ilişkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya, kliniğimizde KAH ön tanısıyla koroner anjiyografi yapılan 260 hasta (125 erkek, 135 kadın; ort. yaş 56.01±11.9) alındı. Tüm hastalardan işlemden 6 saat önce serum PTH düzeyi ölçümü için venöz kan örneği alındı. KAH’nın yaygınlığı Gensini skorlamasıyla değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların 99’unda Gensini skoru 0 idi; hastaların 67’sinde hafif ateroskleroz, 94’ünde ise şiddetli ateroskleroz saptandı. Gensini skoruna göre bazal serum PTH düzeyleri sırasıyla; 5.17±2.07 pmol/l, 4.88±2.40 pmol/l ve 4.98±3.04 pmol/l idi. Bazal PTH düzeyleri açısından Gensini skoru 0 olan hastalarla hafif aterosklerozu olan hastalar arasında anlamlı fark saptanmadı (p=0.55). Benzer şekilde hafif ateroklerozu olan grupla şiddetli aterosklerozu olan grubun PTH düzeyleri arasında da anlamlı fark yoktu (p=0.77). Şiddetli aterosklerozu olan hastaların bazal PTH düzeyleri de Gensini skoru 0 olan hastalarla benzerdi (p=0.78).
Sonuç: Serum PTH düzeyleri KAH’nın şiddeti ve yaygınlığını gösteren bir belirteç değildir.
Objectives: It has been reported that increased parathormone (PTH) levels have unfavorable effects on the cardiovascular system. PTH produces unfavorable effects via either PTH receptors or the renin angiotensin aldosterone system. Data shows that there is a relationship between PTH and coronary artery disease (CAD), although this relationship is still being debated. In this study, we evaluate the relationship between serum PTH levels and CAD.
Study design: The study included 260 patients (125 males, 135 females, mean age 56.01±11.9 years) who underwent coronary angiography with a prediagnosis of CAD. Venous blood samples were taken 6 hours before the coronary angiography for the measurement of serum PTH levels. The extent of CAD was evaluated by calculation of Gensini scores.
Results: The Gensini score was 0 in 99 of the patients. Mild atherosclerosis and severe atherosclerosis were determined in 67 and 94 patients, respectively. According to the Gensini score, serum PTH levels were 5.17±2.07 pmol/l, 4.88±2.40 pmol/l and 4.98±3.04 pmol/l, respectively. PTH levels were similar in patients with mild atherosclerosis and with normal coronary arteries (Gensini score 0) (p=0.55). There was no difference in PTH levels between patients with mild and severe atherosclerosis (p=0.77). In addition, no significant difference in PTH levels were detected between those with normal coronary arteries and those with severe atherosclerosis (p=0.78).
Conclusion: Serum PTH level does not determine the extensity of CAD.

5.
Editöryal Yorum: Böbrek yetersizliği bulunmayan hastalarda parathormon düzeyleri ile koroner arter hastalığının yaygınlığı arasında ilişki var mı?
Editorial: Is there any relationship between serum parathormone levels and severity of coronary artery disease in patients without renal failure?
Turgay Çelik, Murat Çelik
PMID: 23363942  doi: 10.5543/tkda.2012.81780  Sayfalar 595 - 596
Makale Özeti |Tam Metin PDF

6.
Tirozin kinaz inhibitörü kullanılan hastalarda sol ventrikül sistolik ve diyastolik işlevlerinin geleneksel ve doku Doppler ekokardiyografik görüntüleme teknikleri ile değerlendirilmesi
Assessment of left ventricular systolic and diastolic function with conventional and tissue Doppler echocardiography imaging techniques in patients administered tyrosine kinase inhibitor
Yusuf İzzettin Alihanoğlu, Zeynettın Kaya, Hatem Arı, Şükrü Karaarslan, Bekir Serhat Yıldız, Mustafa Karanfil, Mehmet Yazıcı, Melih Cem Börüban, Kurtuluş Özdemir, Mehmet Sıddık Ülgen
PMID: 23363943  doi: 10.5543/tkda.2012.53896  Sayfalar 597 - 605
Amaç: İlk kez küçük moleküllü tirozin kinaz inhibitörü (TKİ) tedavisi uygulanacak hastalarda geleneksel ekokardiyografi ve doku Doppler ekokardiyografik incelemesiyle, bu sınıftaki ilaçlara bağlı olarak gelişebilecek kardiyotoksik bozuklukları erken dönemde belirlemektir.
Çalışma planı: Çalışmaya, dışlanma ölçütlerini karşılayan ve kötü huylu tümör tanısı alan 30 hasta (17 kadın, 13 erkek; ort. yaş 49±16; dağılım 22-76 yıl) alındı. Bütün hastalara tedaviye başlamadan hemen önce ve tedavi başlangıcından 2 ay sonra, hem geleneksel ekokardiyografi hem de doku Doppler görüntüleme tekniği kullanılarak ekokardiyografik değerlendirmeler yapıldı. Ventrikülün sistolik ve diyastolik işlevlerini değerlendirme amacıyla, her iki yöntemle de miyokart performans indeksi ölçümleri yapıldı.
Bulgular: Sol ventrikül (SV) sistol sonu hacmi ort. değerinde anlamlı artış, SV ejeksiyon fraksiyonu ort. değerinde ve SV atım hacminde ise anlamlı azalma saptandı (sırasıyla, 64±3, 62±4, p=0.000 ve 67±13, 61±13, p=0.000). İki ay sonunda doku Doppler görüntülemede ön duvar Em/Am değerinde anlamlı düşme saptandı (0.99±0.49, 0.90±0.41, p=0.03). Ayrıca Sm ölçümlerinde gerek SV’nin dört duvarında ayrı ayrı ölçülen değerler, gerekse bunların ortalamalarını yansıtan Sm ort. değerinde düşme saptanırken, bu düşüş sadece lateral duvar Sm değeri için istatistiksel anlamlılığa ulaştı (12.8±2.9, 11.6±2.3, p=0.004).
Sonuç: Tirozin kinaz inhibitörleri kardiyotoksik bozuklukların gelişmesine yatkınlık yaratan etmenlere sahip olmayan hastalarda kısa tedavi aralıklarında güvenle kullanılabilir. Risk faktörlerinin dışlandığı hastalarda bile her şeye rağmen TKİ ile ilişkili olarak ileride klinik veya subklinik kardiyotoksik olay gelişebilir, tüm tedavi sürecinde dikkatli olunmalıdır.
Objectives: The aim of this study was to use echocardiographic techniques to determine the possible cardiotoxic effects of low molecular weight tyrosine-kinase inhibitors (TKI) in patients receiving the therapy for the first time.
Study design: Thirty patients (17 females; 13 males; mean age 49±16; range 22 to 76 years) who met the exclusion criteria and were diagnosed as having malignancy were enrolled. All patients underwent conventional echocardiography and tissue Doppler imaging (TDI) prior to the treatment. The conventional echocardiogram was repeated 2 months later as the patients were concurrently receiving therapy. Myocardial Performance Index was obtained by conventional echocardiography and by TDI techniques to evaluate left ventricular systolic and diastolic function.
Results: Statistically significant increase occurred in mean left ventricle (LV) end-systolic volume. However, there was significant decrease in both mean LV ejection fraction and LV stroke volume values (64±3, 62±4, p=0.000 and 67±13, 61±13, p=0.000, respectively). Anterior wall Em/Am ratio measured by using the TDI technique was significantly decreased at the end of two months (0.99±0.49, 0.90±0.41, p=0.03). In addition, decreases were determined in Sm values obtained from all of four LV walls and also in mean Sm value, but this decrease was significant only for the lateral wall Sm measurement (12.8±2.9, 11.6±2.3, p=0.004).
Conclusion: Tyrosine-kinase inhibitors therapy can be administered safely to patients without predisposing factors for cardiotoxicity in short treatment intervals, and low molecular TKIs may cause subtle or clinically significant cardiotoxicity following the treatment period even in patients without predisposing factors for cardiotoxicity, so clinicians should consider this possibility.

7.
ST-segment yükselmesi olmayan akut koroner sendromlu hastalarda aort topuzu kalsifikasyonu ile koroner lezyonunun kompleksliği arasında ilişki
Aortic knob calcification and coronary artery lesion complexity in non-ST-segment elevation acute coronary syndrome patients
Levent Korkmaz, Adem Adar, Ayça Ata Korkmaz, Hakan Erkan, Mustafa Tarık Agac, Zeydin Acar, Ali Rıza Akyuz, Huseyin Bektas, Sukru Celik
PMID: 23363944  doi: 10.5543/tkda.2012.38963  Sayfalar 606 - 611
Amaç: Koroner arter lezyonunun kompleksliği akut koroner sendromlu (AKS) hastalarda risk katmanlaması için önemlidir. SYNTAX skoru koroner anatominin kompleksliğini gösteren bir parametredir. Akciğer grafisi göğüs ağrısı olan hastaların değerlendirilmesinde rutin olarak yapılan bir incelemedir. Teleradyografide aort topuzu kalsifikasyonu (ATK) ile koroner lezyon kompleksliği arasındaki ilişkiyi inceleyen herhangi bir SYNTAX skoru çalışması yoktur.
Çalışma planı: Çalışmaya ST-yükselmesi olmayan AKS tanısıyla başvuran ardışık 135 hasta alındı. SYNTAX skoru bilgisayar programı ile hesaplandı. ATK akciğer grafisinde değerlendirildi.
Bulgular: SYNTAX skoru ATK’si olanlarda olmayanlara göre daha yüksek idi (16±6 ve 11±7, p=0.019). Ayrıca ATK’si olan hastaların TIMI risk skoru daha yüksek ve yaşları daha ileri idi. Lineer regresyon analizinde ATK (%95 Güven Aralığı [GA] 1.7-6.9, p=0.002) diyabet (%95 GA, 1.1-5.7, p=0.005) ve sigara içimi (%95 GA, 1.2-13.5, p=0.004) SYNTAX skorunun bağımsız öngördürücüleri idi.
Sonuç: Akciğer grafisinde ATK’nin varlığı AKS’li hastalarda kompleks koroner lezyonlarının bağımsız bir öngördürücüsüdür.
Objectives: Coronary artery lesion complexity is important for risk stratification of acute coronary syndrome (ACS) patients undergoing cardiac catheterization. SYNTAX score is a pure angiographic measure of anatomic coronary complexity. Chest radiography is a routine examination for evaluating patients with chest pain. There have been no studies to date exploring the relation between aortic knob calcification (AKC) and coronary lesion complexity assessed by SYNTAX score.
Study design: 135 consecutive patients with first time diagnosis of non-ST segment elevation ACS were enrolled. SYNTAX score was calculated by dedicated computer software. Aortic calcification was assessed visually.
Results: Patients with AKC had higher SYNTAX score compared to those without AKC (16±6 vs. 11±7, p=0.019). Also, patients with AKC had higher TIMI risk score and were more elderly. Linear regression analysis demonstrated AKC (95% confidence interval [CI] 1.7-6.9, p=0.002), diabetes (95% CI, 1.1-5.7, p=0.005), and smoking (95% CI, 1.2-13.5, p=0.004) as independent determinants of SYNTAX score.
Conclusion: Aortic calcification detected on chest X-ray is an independent predictor of complex coronary artery lesions in patients with ACS.

OLGU BILDIRISI
8.
Dekstrokardi ve situs inversus totalisle birlikte görülen Shone kompleksi: Olgu sunumu
Shone’s complex with dextrocardia and situs inversus totalis: a case report
Berkay Ekici, Aycan Fahri Erkan, Yeliz Sökmen, Omaç Tüfekçioğlu
PMID: 23363945  doi: 10.5543/tkda.2012.70750  Sayfalar 612 - 614
Özet– Paraşüt mitral kapak kompleksi, Shone ve arkadaşları tarafından tanımlanan nadir bir doğumsal anomalidir. Mitral kapak paraşüt şeklinde biçim bozukluğuna uğramış olup, anomali aort kapak darlığı ve aort koarktasyonu gibi sol kalbe ait bazı doğumsal bozukluklarla birlikte bulunur. Bu olgu sunumunda, egzersiz ve istirahatte ilerleyici nefes darlığı gelişen ve minimal siyanozu olan 21 yaşında kadın hasta bildirildi. Kalbin oskültasyonunda, en iyi sternumun sol alt kenarında duyulan III/VI. derecede pansistolik üfürüm saptandı. Göğüs radyografisinde dekstrokardi ve hafif kardiyomegali görüldü. Ekokardiyografik değerlendirme, paraşüt mitral kapak anomalisini içeren Shone kompleksini gösterdi.
Summary– Parachute mitral valve complex is an unusual congenital anomaly that has been described by Shone et al. It is characterized by a parachute deformity of the mitral valve associated with additional forms of left heart anomalies, such as aortic valvular stenosis and coarctation of the aorta. A 21-year-old female who was referred to our department because of progressive dyspnea on effort and at rest and minimal cyanosis is presented in this case report. On cardiac auscultation, the patient had a grade III/VI pansystolic murmur best heard at the lower left sternal border. The chest X-ray demonstrated dextrocardia and mild cardiomegaly. Echocardiographic evaluation revealed Shone’s complex, including parachute mitral valve anomaly.

9.
Parenteral penisilin kullanımını takiben gelişen akut koroner sendrom olgusu: Kounis sendromu
A case of acute coronary syndrome following the use of parenteral penicillin: Kounis syndrome
Derya Tok, Fırat Özcan, Bihter Şentürk, Zehra Gölbaşı
PMID: 23363946  doi: 10.5543/tkda.2012.54077  Sayfalar 615 - 619
Kounis sendromu hipersensitive veya alerjik reaksiyonlarla birlikte görülen akut koroner olayları tanımlamaktadır. Bu yazıda, depo penisilin enjeksiyonundan hemen sonra akut ST-segment yükselmeli miyokart enfarktüsü gelişen bir olgu sunuldu ve Kounis sendromu tartışıldı. Elli iki yaşında bir erkek hastada kriptik tonsillit tanısı ile yapılan intramüsküler penisilin enjeksiyonundan 30 dakika sonra şiddetli retrosternal göğüs ağrısı, hipotansiyon ve elektrokardiyografide DI ve aVL’de ST-segment yükselmesi saptandı. Hastada muhtemel tanı olarak Kounis sendromu düşünüldü. Acil servise geç başvuru nedeniyle histamin ve triptaz düzeyi bakılamamış, tanı testlerinden sadece immünglobülin (Ig) E antikor düzeyi yüksek bulunmuştu. Koroner anjiyografide yaygın, tıkayıcı olmayan koroner arter hastalığı tespit edildi. Alerji nedeni olabilecek etkenlerle karşı karşıya kalmanın ardından alerji reaksiyonu ile birlikte göğüs ağrısı gelişen olgularda Kounis sendromu da düşünülmelidir.
Kounis syndrome refers to the concurrence of acute coronary events and allergic or hypersensitivity reactions. In this report, we describe the case of a male patient, in whom acute ST-segment elevation and myocardial infarction developed immediately after injection of depot penicillin, and we discuss the Kounis syndrome. A 52-year-old male patient had chest pain, hypotension and ST-elevation on leads DI and aVL of electrocardiography 30 minutes after intramuscular penicillin injection due to cryptic tonsillitis. Kounis syndrome was considered as a possible diagnosis according to the presentation. Histamine and tryptase levels were not studied due to the delay on arrival to the emergency department. The patient promptly underwent coronary angiography, which revealed only diffuse plaques in all main coronary arteries without any obstructive lesion. We found only increased immunoglobulin (Ig) E, which is associated with the syndrome. With this report, we remind clinicians to consider Kounis syndrome in patients who are subjected to allergenic substances and demonstrate acute chest pain.

10.
Yabanarısı sokması sonrası geç stent trombozu
Late stent thrombosis after wasp sting
Turgay Işık, Ibrahım Halıl Tanboga, Erkan Ayhan, Huseyin Uyarel
PMID: 23363947  doi: 10.5543/tkda.2012.41882  Sayfalar 620 - 622
Arı sokması sonrası miyokart infarktüsü (Mİ) oldukça nadir görülür. Balarısı zehirine karşı alerjisi olduğu bilinen 65 yaşında erkek hasta acil servise yabanarısı sokması sonrası oluşan döküntüler ile başvurdu. Hastaya 9 ay önce çıplak metal stent (BMS) takıldığı ve hastanın antitrombotik ilaçlarını düzenli kullandığı öğrenildi. Hasta takibi sırasında göğüs ağrısı tanımladı. Elektrokardiyografisinde göğüs derivasyonlarında ST-segment yükselmesi gözlendi. Ardından hastada hemodinamiyi bozan ventriküler taşikardi oluştu ve kardiyoversiyon sonrası sinüs ritmi sağlandı. Koroner anjiyografide sol ön inen arter orta segmentinde tam tıkanma yapan stent trombozu (ST) gözlendi. Hedef lezyona başarılı bir şekilde girişim yapıldı. Alerjik reaksiyon ve trombojenik olay gelişmesinde Mİ patogenezlerin benzer olması nedeniyle, alerjik reaksiyonun stent trombozu gelişmesini tetiklediğini düşündük. Bizim bilgimiz dahilinde, bu hasta yabanarısı sokması sonrası gelişen ilk geç BMS ST olgusudur.
Myocardial infarction (MI) following a bee sting is a highly unusual reaction. A 65-year-old man allergic to honeybee venom was admitted to the emergency department suffering from a wasp sting with urticaria. The patient had a history of bare metal stent (BMS) 9 months previously with regular drug use. He experienced chest pain after the sting and electrocardiography revealed ST-segment elevation in the chest leads. Subsequently, the patient developed ventricular tachycardia disrupting hemodynamics. Sinus rhythm was obtained by cardioversion. Coronary angiogram revealed total stent thrombosis (ST) in the midportion of the left anterior descending coronary artery. Primary coronary intervention was successfully performed. Presence of shared pathways in allergic reaction and MI pathogenesis may be responsible for de novo or ST. To our knownledge, this is the first case of total occlusive late ST in BMS following a wasp sting.

11.
Fontan fenestrasyonunun biyoemilimi olan Biostar tıkayıcı cihazı ile başarıyla kapatılması
Successful transcatheter closure of a Fontan fenestration with a bioabsorbable Biostar occluder
Cenap Zeybek, Ahmet Kirbas, Yalim Yalcin, Mehmet Salih Bilal
PMID: 23363948  doi: 10.5543/tkda.2012.83797  Sayfalar 623 - 627
Bu yazıda, ekstrakardiyak Fontan fenestrasyonu biyoemilimi olan ve gerektiğinde perkütan yolla tekrar fenestre edilebilecek bir cihazla başarı ile kapatılan 10 yaşında bir erkek çocuk sunuldu. Hasta Fontan operasyonundan 2 yıl sonra siyanoz yakınmasıyla başvurdu. Ekokardiyografik incelemede Fontan dolaşımından sistemik dolaşıma ortalama 3-4 mmHg basınç farkıyla orta düzeyde şant saptandı. Egzersiz testiyle hastanın oksijen doygunluğu %85 olan bazal seviyeden %50’ye kadar düştü. Kalp kateterizasyonunda Fontan dolaşımının basıncı normal bulundu. Balonla geçici tıkama testi açıklığın perkütan kapatma için uygun olduğunu gösterdi. Bunun üzerine fenestrasyon biyoemilimi olan Biostar (NMT medical, Boston, ABD) atriyal septum tıkayıcı cihazı ile kapatıldı. İşlem sonrası herhangi bir komplikasyon görülmedi. Hastanın oksijen doygunluğu oda havasında %95’e yükseldi.
We report the successful closure of an extracardiac Fontan fenestration with a bio-absorbable device, which may be refenestrated by a transcatheter route when needed, in a 10-year-old boy. The patient presented with cyanosis two years after an extracardiac Fontan operation. Echocardiography revealed a moderate shunt from the Fontan circulation into the systemic circulation with a mean pressure gradient of 3-4 mmHg. Treadmill testing revealed a significant decrease in oxygen saturation (down to the low 50’s from a baseline level of 80-85%). Cardiac catheterization revealed normal pressure in the Fontan circuit. A temporary balloon occlusion test showed that the defect was suitable for permanent occlusion. The fenestration was then occluded by a bio-absorbable Biostar (NMT medical, Boston, USA) atrial septal occluder device. The oxygen saturation on room air increased up to 95% after closure.

12.
Zor koroner anatomili hastanın hedef koroner arterine kateter yerleştirilmesinde alternatif bir yöntem: Tanısal kateterin kılavuz kateter ile değiştirilmesi
Alternative method for accessing the target coronary artery in patients with difficult coronary anatomy: exchanging the diagnostic catheter with a guiding catheter
Ejder Kardeşoğlu, Murat Yalçın, Turgay Çelik, Namık Özmen
PMID: 23363949  doi: 10.5543/tkda.2012.06978  Sayfalar 628 - 631
Bu yazıda, tanısal kateterin hedef koroner artere yerleştirilebildiği ancak aortik sinüsün distorsiyonu veya ostiyumdaki subtotal tıkanma gibi nedenlerle kılavuz kateterin yerleştirilemediği iki olguda kılavuz kateteri yerleştirebilmek için alternatif bir yöntem sunuldu. Hedef koroner artere tanısal kateterle girdikten sonra koroner kılavuz teli tanısal kateter içinden ilerletilerek koroner artere girildi. Daha sonra kılavuz teli üzerinden kılavuz kateteri ilerletilerek koroner artere yerleştirildi ve tanısal kateter ile değiştirildi. İşlem başarıyla tamamlandı.
We report a method of the placement of the guiding catheter in two cases in which the diagnostic catheter could be easily engaged to the target coronary arteries but not a guiding catheter, due to a distorted aortic sinus and an osteal subtotal occlusion, respectively. After engaging to the target coronary artery with a diagnostic catheter, a coronary guidewire was advanced through the diagnostic catheter, and exchanged with a guiding catheter over the guidewires. The procedures were completed with success.

DERLEME
13.
Paravalvüler mitral yetersizliğinin gerçek zamanlı üç boyutlu transözafajiyal ekokardiyografi eşliğinde
Percutaneous closure of paravalvular mitral regurgitation with Vascular Plug III under the guidance of real-time three-dimensional transesophageal echocardiography
Mehmet Özkan, Ozan Mustafa Gürsoy, Mehmet Ali Astarcıoğlu, Nina Wunderlich, Horst Sievert
PMID: 23363950  doi: 10.5543/tkda.2012.84883  Sayfalar 632 - 641
Teknik zorluklar ve spesifik cihazların olmaması mitral kapağın paravalvuler kaçaklarının (PVK) perkütan olarak kapatılması sırasında sıkıntıya yol açmaktadır. Amplatzer Vascular Plug III (AVP) uzunca ve dikdörtgenimsi yapısı nedeniyle mitral kapak PVK’larının perkütan olarak kapatılmasında uygun seçenek gibi görünmektedir. Gerçek zamanlı 3 boyutlu transözafajiyal ekokardiyografi (GZ-3B TÖE) defektin boyutu, şekli ve yeri hakkında önemli bilgiler sağlar ve kapatma işleminde kateter ve tel kullanımına kılavuzluk eder. Bu çalışmada GZ-3B TÖE eşliğinde AVP III cihazı kullanılarak yapılan mitral kapağın PVK’sı perkütan olarak kapatma işleminin kısa ve uzun dönem sonuçları araştırıldı. Semptomlu ileri mitral kapak PVK’sı olan 3 hastaya yüksek cerrahi risk nedeniyle transkateter yolla PVK kapatma işlemi yapıldı. GZ-3B TÖE eşliğinde transfemoral yaklaşım uygulandı. Üç olguda da AVP III kullanıldı. Üç hastada toplam 5 cihaz kullanılarak işlem başarıyla tamamlandı. İlk hastada 2 cihaz yerleştirilmesine rağmen mitral yetersizliğinin devam etmesi ve artması üzerine 6. ayda cerrahi onarım yapıldı. İkinci hastada 2 cihaz implantasyonuyla kapak fonksiyonları düzelmesine karşın, daha sonra ilerleyici paravalvuler yetersizlik gelişmesi sebebiyle 16. ayda cerrahi girişimle kaçak düzeltildi. Üçüncü hastanın işlem sonrası ve takip süreci sorunsuz seyretti. Tüm hastaların klinik durumu 24 aylık izleme süresince kararlı idi. Bir tanı yöntemi olan GZ-3B TÖE, mitral kapak PVK’sının perkütan olarak kapatılması sırasında önemli bir yardım sağlamasına rağmen, defekte spesifik cihazların geliştirilmemiş olması orta ve uzun dönemde işlem başarısını düşürmektedir.
Transcatheter closure of mitral prosthetic paravalvular leak (PVL) has been hampered by technical challenges and the lack of closure devices specifically designed for this purpose. The oblong cross-sectional shape of the Amplatzer Vascular Plug III device (AVP) may be a more appropriate choice to be deployed for mitral PVL’s. Real-time three-dimensional transesophageal echocardiography (RT-3D TEE) has emerged as an efficient tool that provides essential information concerning leakage size, location, and shape as well as navigation of catheters and wires. We assessed the feasibility and short, mid, and long-term efficacy of transcatheter mitral PVL closure using AVP-III under the guidance of RT-3D TEE. Three patients with severe symptomatic mitral PVL at high risk for repeat surgery underwent transcatheter leak closure with AVP III. Transfemoral approaches were used under RT-3D TEE guidance. Transcatheter closure of mitral PVLs was performed successfully in 3 patients using 5 devices. The first patient with 2 devices deployed had residual mitral regurgitation resulting in re-operation at the sixth month. The second patient had improved normally with a functioning prosthesis after the deployment of two devices, but had progressively worsening mitral regurgitation for which re-operation at the sixteenth month of follow-up was necessary. The third patient had no residual leak, with normal prosthetic function. At 24 months follow-up, all patients were in satisfactory clinical status. Although RT-3D TEE plays an essential role in guidance of transcatheter closure of mitral PVLs with AVP III, the absence of a specific closure device limits mid and long-term success rates.

14.
Karotis arter endarterektomisine karşı karotis artere stent: Bugün nerede duruyoruz?
Carotid endarterectomy versus stenting: Where do we stand today?
Bilal Boztosun, Mehmet Mustafa Can, Gönenç Kocabay
PMID: 23363951  doi: 10.5543/tkda.2012.44969  Sayfalar 642 - 649
Karotis arter darlığı, iskemik nedenli inmelerin en önemli nedenidir ve yüksek mortalite ve morbiditeye sahiptir. Bu hastalığın tedavisi 1950’li yıllarda karotis arter endarterektomisi (KEA) ile başlamış, zamanla randomize kontrollü çalışmaların kılavuzluğunda artan deneyimler ve teknolojik gelişmeler, morbiditesi ve mortalitesi en az KEA kadar düşük olan balon anjiyoplasti ve daha sonra da karotis artere stent yerleştirilmesi (KAS) işlemlerini ön plana çıkarmıştır. Karotis arter darlığında, asıl önemli konu hasta için hangi tedavi seçeneğinin yararlı olduğuna karar vermektir. Kardiyovasküler alanda başdöndürücü teknolojik gelişmelerin yaşandığı günümüzde, hekim deneyiminin artması, hastaya gösterilen özen ve ekip çalışmasının yanısıra modern çalışmalarda elde edilen veriler karotis arter darlığı olan hastalarda en uygun tedavi yönteminin seçilmesine yardımcı olacaktır. Bu derlemede karotis arter darlığının güncel tedavi yöntemlerinin etkinliğini araştıran karşılaştırmalı çalışmaları, ilk çalışmalardan başlayarak sistematik bir şekilde sunmayı amaçladık.
Carotid artery stenosis is the major cause of the stroke associated with ischemic origin and carries increased mortality and morbidity. Since carotid artery endarterectomy (CEA) was first performed in 1950, in conjunction with the advanced technology and increased experience under the guidance of randomized controlled trials, balloon angioplasty and carotid artery stenting, which have similar mortality and morbidity, have become comparable with CEA. Determining the optimal treatment option for each patient is the most important issue in carotid artery stenosis. Today, there have been improvements in technology and recent advances in the cardiovascular sciences. Moreover, there is increased experience, increased attention to patient selection, and a team approach to find the most suitable treatment for the patient. In this review, we briefly discuss the current treatment approaches for carotid artery stenosis under the guidance of the modern studies.

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
15.
Mitral kapak prolapsusunun eşlik ettiği süngerimsi miyokart
Myocardial noncompaction accompanied by mitral valve prolapse
Mehmet Küçükosmanoğlu, Fatma Yılmaz Coşkun, Ertan Vuruşkan
PMID: 23363952  doi: 10.5543/tkda.2012.89137  Sayfa 650
Makale Özeti |Tam Metin PDF

16.
Üçboyutlu ekokardiyografi ile kardiyak miksomatöz bir lezyonun hacminin ölçümü
Volume measurement of a cardiac myxomatous lesion with three-dimensional echocardiography
Sait Demirkol, Zekeriya Arslan, Sevket Balta, Ugur Kucuk
PMID: 23363953  doi: 10.5543/tkda.2012.56588  Sayfa 651
Makale Özeti |Tam Metin PDF

17.
Yapay mitral kapak ayrılmasının saptanmasında üçboyutlu ekokardiyografinin önemi
The value of three dimensional echocardiography in the detection of prosthetic mitral valve dehiscence
Sait Demirkol, Şevket Balta, Murat Unlu, Zekeriya Arslan
PMID: 23363954  doi: 10.5543/tkda.2012.38092  Sayfa 652
Makale Özeti |Tam Metin PDF

18.
Torasik aortta aterom görüntülemede gerçek zamanlı üçboyutlu ve ikiboyutlu transözofajiyal ekokardiyografi
Real-time three dimensional versus two dimensional transesophageal echocardiography for visualization of thoracic aortic atheroma
Sabahattin Gündüz, Mustafa Yıldız, Mehmet Özkan
PMID: 23363955  doi: 10.5543/tkda.2012.51261  Sayfa 653
Makale Özeti |Tam Metin PDF

19.
Sol atriyumda skuamöz hücreli akciğer kanseri metastazı: Kardiyak görüntüleri ile ilginç bir olgu
Squamous cell lung cancer metastasis in the left atrium: an interesting case with cardiac images
Cihan Şengül, Aysegul Sünbül, Olcay Özveren, Muzaffer Değertekin
PMID: 23363956  doi: 10.5543/tkda.2012.28458  Sayfa 654
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DIĞER YAZILAR
20.
Düzeltme
Erratum

Sayfa 655
Makale Özeti |Tam Metin PDF

21.
Uzman Yanıtları
Answers of specialist
Nurcan Arat Koç
Sayfalar 656 - 657
Makale Özeti |Tam Metin PDF

22.
Kardiyoloji Yayınlarında Gündem ve Yorumlar
Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Sayfa 658
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama

Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi