ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 26 (6)
Cilt: 26  Sayı: 6 - Ağustos 1998
1. 
Makale Özetleri
Summaries of Articles

Sayfalar 326 - 329
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

2. 
Mekanik Protez Kapak Trombozunun Trombolitik Tedavisinde Seri Transözofajiyal Ekokardiyografinin Klinik Değeri
Clinical Value of Serial Transesophageal Echocardiography in Thrombolytic Treatment of Mechanical Prosthetic Valve Thrombosis
Kenan SÖNMEZ, Cihangir KAYMAZ, Cevat KIRMA, Nihal ÖZDEMİR, Bülent MUTLU, Mehmet ÖZKAN
Sayfalar 330 - 340
Trombolitik tedavi (TT) protez kalp kapak trombüsünün (PKT) tedavisinde, cerrahi trombektomi ve yeni kapak replasmanı bir seçenek olarak kullanılmaktadır. Ancak, tanı kriterleri, TT endikasyonları ve uygulama yöntemleri standardize edilmemiştir. Obstrüktif (O) tipteki PKT'lerde TT uygulaması ile ilgili olarak ayrıntılı ve yerleşmiş esaslar mevcut olmadığı gibi, nonobstrüktif (NO) PKT'lerde TT'nin kabul edilebilir bir tedavi yaklaşımı olup olmadığı da tartışmalıdır. Çalışmamız, PKT'larında daha etkin ve emniyetli TT için transözofajiyal ekokardiyografi (TEE) rehberliğinde tedavinin potansiyel değerini araştırmayı, PKT'ının TEE ile belirlenmiş olan morfolojik özelliklerinin (obstrüksiyon, mobilite) ve fibrinolitik madde infüzyon protokolunun (hızlı veya yavaş) TT başarısı ve komplikasyonlar bakımından klinik önemini araştırmayı amaçlamaktadır. Çalışma grubu 32 PKT (mitral 24, aortik 6, mitral ve aortik 1, triküspid 1) nedeniyle 50 kez TT uygulanan 28 olgudan (K 18, E 10, yaş ort. 36 ± 122) oluşmaktadır. Obstrüktif PKT ve embolizasyon öyküsü bulunan veya kitlesi büyük (tabanı ? 10 mm ve/veya mobil bölüm uzunluğu ? 5 mm) NO PKT'leri bulunan olgular TT aday olarak kabul edilmişlerdir. İlk PKT epizotlarının tümünde kullanılan fibrinolitik ajan streptokinaz (SKZ) olup, serimizin ilk 13 olgusunda 1.5 milyon ü 3 saat içinde, daha sonraki 14 olguda ise, 60.000-100.000 ü/saat şeklinde 15-24 saat içinde uygulanmıştır. Ürokinaz (n=2) veya rt-PA (n=7) PKT nüksü veya 2 doz SKZ'a rağmen cevapsız kalan olgularda tercih edilmiştir. Tüm epizotlar için TT başarı oranı % 88 (29/33) olup, mitral ve aortik PKT'ler için sırasıyla % 88 (22/25) ve %85.7 (6/7) olarak belirlenmiştir (p>0.0). Triküspid PKT olgusunda ise tam başarı elde edilmiştir. Nihai TT başarısının kapak tipi, trombüs morfolojisi (obstrüksiyon, mobilite), NYHA sınıfı ve SKZ infüzyon protokolu (hızlı veya yavaş) ile ilişkili olmadığı bulunmuştur. Trombolitik tedavi komplikasyonları 6 (% 18.7) trombotik epizotta görülmüş, major komplikasyon olarak ölüm 1 (%3.1), koroner ve serebral embolizasyon 1'er (%3.1), minör kanama ise 3 (%9.3) epizotta gelişmiştir. Tüm major komplikasyonların hızlı SKZ infüzyonu grubunda oluştuğu dikkati çekmiştir. Sonuç olarak; (1) TEE PKT nin morfolojik özelliklerinin ayrıntılı olarak tanımlanmasına katkıda bulunduğunu, (2) TT başarısının mitral ve aortik PKT'lerinde fark göstermediğini, (3) yavaş SKZ infüzyonunun embolik komplikasyonları azaltabildiğini, (4) fonksiyonel kapasitenin (NYHA class III-IV) TT başarısını sınırlamadığını, ve (5) sadece obstrüktif olanların değil, nonobstrüktif PKT'lerin de, embolik olaylara yatkın olmaları nedeniyle TT için endikasyon oluşturduğunu düşünmekteyiz..

3. 
Aort Yetersizliğinin Değerlendirilmesinde Yeni Bir Yaklaşım: Transözofajiyal Ekokardiyografi ile Diyastolik Aort Kapak Malkoaptasyon Alanının Planimetrik Ölçümü
A New Approach to Assessment of Aortic Regurgitation; Planimetric Measurement of Diastolic Aortic Valve Malcoaptation Area by Transesophageal Echocardiography
Nihal ÖZDEMİR, Cihangir KAYMAZ, Cevat KIRMA, Sibel ENAR, Hakan DİNÇKAL, Mehmet ÖZKAN
Sayfalar 341 - 347
Aort yetersizliği (AY) ciddiyetinin değerlendirilmesinde regürjitan orifis alanının (ROA) Doppler ekokardiyografi ile tayini farklı bir yaklaşım olup, bu Doppler yöntemleri ROA nın dolaylı olarak hesaplanmasını esas alırlar. Ancak yetersizlik gösteren aort kapağının diyastolik koaptasyon kusurunun planimetrik olarak ölçüldüğü herhangi bir ekokardiyografik çalışma mevcut değildir. Çalışmamızın amacı tranözefajiyal ekokardiyografi (TEE) uygulanan olgularda AY ciddiyetinin derecesinin, diyastolik koaptasyon kusurunun planimetrik ölçümü yoluyla değerlendirilmesidir. Diyastolik koaptasyon kusuru diyastolik aortik kapak malkoaptasyon alanı (DAVMA) olarak tanımlanmıştır. Çalışma grubu, AY nin hemodinamik (HD) olarak, sırasıyla hafif (n=45), orta (n=31) ve ileri (n=14) olarak değerlendirildiği 90 (E 38, K 52, ort. yaş, 42±26) olgudan oluşmaktadır. Her bir AY grubunun ortalama DAVMA değerleri TEE ile belirlenmiş ve karşılık gelen AY derecesini, diğer AY derecelerinden ayıran sınır değerleri araştırılmıştır. Hafif, orta ve ileri AY derecelerine ait DAVMA değerleri sırasıyla 0.15±0.05, 0.29±0.08 ve 0.68±0.21 cm2 idi (hafif ve orta AY arasında p<0.001, orta ve ileri AY arasında p<0.001). DAVMA, hafif (?0.2 cm2), orta (>0.2-04 cm2) ve ileri (>0.4 cm2) olarak derecelendirilmiştir. Hafif AY için DAVMA nın (?0.2 cm2) duyarlılık, özgüllük, pozitif ve negatif prediktif değeri, diagnostik uygunluğu sırasıyla % 85, 97, 97, 87 ve 91 olarak belirlenmiştir. Gene, orta derece AY için DAVMA nın (>0.2-0.4 cm2) duyarlılık, özgüllük, pozitif ve negatif prediktif değeri ve diyagnostik uygunluk değerleri, % 84, 92, 81, 93 ve 90, ileri AY için ise DAVMA nın (>0.4 cm2) duyarlılık, özgüllük, pozitif ve negatif prediktif değeri ve diyagnostik uygunluk değerleri sırasıyla % 98, 93, 93, 98 ve 97 olarak bulunmuştur. Hemodinamik olarak belirlenen AY derecesi ile DAVMA arasında iyi korelasyon (r=0.75) bulunmuştur. Sonuç olarak, AY ciddiyetinin belirlenmesinde, DAVMA nın transözefajiyal olarak planimetrik ölçümünün kapağın fonksiyonel anatomik açıdan değerlendirilmesini esas alan, güvenilir ve kullanışlı bir yöntem olduğunu düşünmekteyiz.

4. 
Nonvalvüler Atriyal Fibrilasyonlu Hastalarda Kardiyoversiyon Öncesi Yapılan Transözofajiyal Ekokardiyografi ile Emboli Riski Azaltılabilir mi?
TEE-guided Cardioversion is Feasible and Safe in Patients with Nonvalvular Atrial Fibrillation
Zerrin YİĞİT, M.Serdar KÜÇÜKOGLU, Kemalettin ŞİŞLİ, Haşim MUTLU, Nilgün İNCESOY, Sinan ÜNER, Deniz GÜZELSOY, Muzaffer ÖZTÜRK, Vedat SANSOY
Sayfalar 348 - 353
Atriyal Fibrilasyonda (AF) ritmin düzeltilmesi emboli riski taşımaktadır. Kardiyoversiyon (KV) incesi uzun süreli antikoagülan tedavi yerine transözefajiyal ekokardiyografi (TEE) ile sol atriyumun değerlendirilmesi ve trombus saptanmazsa antikoagülan tedavi uygulanmadan ritmin düzeltilebileceğini bildirilmiştir. Biz de çalışmamızda TEE ile trombus tespit edilmeyen olgularda antikoagülan tedavi uygulanmadan ritmin sinüse döndürülmesinin embolik olaylarla olan ilişkisini araştırmak istedik. Çalışmaya İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'ne çarpıntı nedeni ile başvuran, fizik muayene ve transtorasik ekokardiyografi (TTE) ile kapak hastalığı saptanmayan, ciddi mitral yetersizliği olmayan, AF süresi 48 saat ile 1 yıl arasında olan (ortalama 80 ± 65 gün), ardışık 252 hasta (117'si erkek, 135'i kadın, yaş aralığı 25-80, yaş ortalaması 62.6 ± 10) alındı. 73 olguya TTE yapılarak 3 hafta süreli antikoagülan tedavi yapıldı. Bu olgulardan 58'i (27'si medikal kardiyoversiyon (MKV) ile 18'i elektriksel kardiyoversiyon (EKV) ile ve 134ü spontan olarak) sinüs ritmine döndü. 179 hastaya ise TEE uygulanarak sol atriyum (LA) incelendi. Trombus saptanan 6 hasta çalışmadan çıkarıldı. 167 hastaya başarılı KV (71 MKV, 71 EKV ve 25 spontan) yapıldı. Hastaların tümüne KV sonrası bir ay süre ile antikoagülan tedavi uygulandı. Hastalar KV sonrası 24 saat hastanede ve sonra bir ay süre ile evlerinde izlendiler. Olguların hiç birinde tromboembolik olay gelişmedi. Sonuç olarak NVAF'de TEE ile yapılan LA incelemesinde trombus saptanmayan olgular uzun süreli antikoagülan tedavi uygulanmadan sinüs ritmine döndürülebilir.

5. 
Nonvalvüler Atriyal Fibrilasyonlu Hastalarda Sol Atriyal Spontan Eko Kontrastın Prognostik Önemi
Prognostic Implications of Left Atrial Spontaneous Echo-contrast in Nonvalvular Atrial Fibrillation
Zerrin YİĞİT, Serdar KÜÇÜKOĞLU, Haşim MUTLU, Sinan ÜNER, Vedat SANSOY, Muzaffer ÖZTÜRK
Sayfalar 354 - 357
Sol atriyumdaki spontan eko kontrastın (SEK) geçirilmiş tromboemboli hikayesi ile ilişkisi gösterilmiştir. Nonvalvüler atriyal fibrilasyonlu (NVAF) hastalarda transözafajiyal ekokardiyografi (TÖE) ile sol atriyumda saptanan SEK'ın gelişebilecek tromboembolik olaylara ve surviye etkisini araştırdık. Çalışmaya NVAF'lu 172 hasta alındı. Yaş ortalaması 63 ± 11 olan olguların 88'i erkek ve 84'ü kadındı. Klinik ve ekokardiyografik verileri kayıt edilen hastalar yeni tromboembolik olay ve ölüm açısından izlemeye alındılar. SEK olguların 75'inde mevcuttu. TÖE ile SA'da trombüs saptanan 2 hasta çalışma dışı bırakıldı. 73 SEK'lı (% 43) ve 97 SEK'sız (% 57) hasta ortalama 15.5 ± 5.3 ay (12 ile 24 ay) izlendiler. Gruplar yaş, cins, risk faktörleri ve tedavi protokolleri açısından benzerdiler. SEK (+) gruptaki hastaların sol atriyumları daha genişti (>4.0 cm) ve ejeksiyon fraksiyonları daha düşüktü (<%55). Yeni tromboembolik olay (8 serebral, 1 mezanter arter, 1 periferik arter) gelişti. Bu hastaların 8'inde (% 11) SEK mevcuttu ve 2 olguda (% 2) SEK yoktu (p<0.03). İzleme süresi içinde hiç ölüm olmadı. SEK'ı olan NVAF'lu hastalarda, yeni tromboembolik olay gelişme riski önemli ölçüde yüksektir ve bu hastalar daha büyük bir özenle izlenmelidirler.

6. 
Siyanoakrilat Doku Yapıştırıcısının Kardiyovasküler Cerrahinin Güç Anlarında Kullanımı
Use of Cyanoacrylate Glue in the Management of Troublesome Cardiovascular Events
Murat DEMİRTAŞ, Nuri KARABULUT, Rafet GÜNAY, Bülend KETENCİ, Murat A. KONUK, Murat AKÇAR, Sabri DAĞSALI
Sayfalar 358 - 361
On hastada operasyon sırasında ortaya çıkan bazı cerrahi problemierin çözümünde siyanoakrilat yapıştırıcı kullanıldı. Tip ll aort disseksiyonu olan bir olguda siyanoakrilat yapıştırıcı ile distal dikiş hattı güçlendirildi ve distal yalancı lümen oblitere edildi. İki olguda sağ ventrikül serbest duvar rüptürü bir perikard pa rçasının bu bölgeye siyanoakrilatla yapıştırılmasıyla onarıldı. Postoperatuvar sternal kaynama kusuru olan dört olguda siyanoakrilat kullanılarak stabilizasyon sağlandı. Bir başka olguda epidermoid karsinam invazyonıma uğramış olanfemora/ arter siyanoakl ·i/at ile tamir edildi. Sol ventriküler apikal kist hidatik enükleasyonu yapılan bir olguda ventrikülotomi dikiş hattı kanaması, bölgeye siyanoakrilat yardımıyla teflon şeritler yapıştınlarak kontrol edildi. Son olarak, frajil aortlu bir vakada aort kapak replasnıanı sonrası aortotonıi hattı kananıası siyanoakrilatlı teflon şerit çepeçevre sarılarak durduruldu. Tüm olgularm postoperatuvar dönenıleri sorımsuz seyretti ve periyodik kontrolleri sürmektedir. Sonuç olarak, siyanoakrilat yapıştırıcı kardiyovasküler cerrahide ortaya çıkan bir takım ciddi sorunların çözümünde güvenle kullamlabilecek, ucuz, hayat kurtarıcı neticeler verebilen yeni bir yardımcı araçtır.

7. 
İyonik Ve İyonik Olmayan Kontrast Ajanların Ventrikül Repolarizasyon Dispersiyonu Üzerine Etkileri
Effects of Ionic Versus Non-ionic Contrast Agents on Dispersion of Ventricular Repolarization
Armağan ALTUN, Gültaç ÖZBAY
Sayfalar 362 - 367
İyonik ve iyonik olmayan kontrast ajanlar kardiyovasküler teşhis ve girişimsel işlemlerde kullanılırlar ve genelde iyi tolere edilirler. Bununla birlikte hastaların küçük bir yüzdesinde kontrast ajan enjeksiyonu sonrasında geçici hipotansiyon, bradiaritmi, ventriküler aritmi veya alerjik reaksiyon oluşur. Ventriküler taşiaritmiler tehlikeli olabilir. Yüzey el EKG'deki QT dispersiyonu, ventrikül repolarizasyon farklılığını gösterir ve bundan dolayı aritmi riski için bu göstergelerden biri sayılabilir. Bu çalışma iyonik (Ioxaglate) ve iyonik olmayan (lopamidol) kontrast ajanların koroner arter hastaları üzerindeki proaritmik etkilerini araştırmak amacıyla yapıldı. 33 erkek (yaş: 55.2±9.8 yıl) koroner arter hastasına koro-ner anjiyografi uygulandı. Tüm hastaların sol ventrikü-logramlan, sağ ve sol koroner arter selektif enjeksiyonundan önce yapıldı. 16 hastaya iyonik (IoxagIate), 17 hastaya iyonik olmayan (lopamidol) kontrast ajan verildi. Sol ventrikülogram öncesi ve sonrası tüm hastaların simültane 6 kanal kayıt yapan EKG cihazı ile standart gğüs derivasyonları kaydedildi. EKG kayıtları yüksek hızda (100mm/s) ve yüksek kazançta (20mm/mV) alındı ve daha sonra değerlendirildi. İstatistik analiz için paired student-t testi kullanıldı, tüm sonuçlar ortalama±SD olarak açıklandı. QTc dispersiyonu (p=0.003), JTc dispersiyomı (p=0.008), TTc dispersiyonu (Tpeok-Tend) (p=0.017), QTdispersiyo-nulRR oram(p=0.0002), JTdispersiyonu/RR ora-nı(p~0.0015), JTa dispersiyonulRR oranı (p=0.033) ve TTdisper siy onul RR orant(p=0.005) iyonik (Ioxaglate) kontrast ajan grubunda arttı. İyonik olmayan (lopamidol) kontrast ajan grubunda ise yalnızca TTdispersiyonulRR oranı (p=0.043) arttı. Ioxaglute olan hastalarda 3'ünde kompleks vefiküler erken vurular, 1'inde nonsustained ventriküler takikardi (VT), Iopramidal alanlardan 2'sinde kompleks ventriküler erken vuru, 1'inde non-sustaired VT oluştu. Sustained VT ya da ventriküler fibrilasyon hiçbir hastada oluşmadı. Bu veriler iyonik olmayan (lopamidol) kontrast ajanın, iyonik (Ioxaglate) kontrast ajandan daha az elektrofızyolojik parametreyi olumsuz yönde etkilediğini ve ventrikülerin uyarılabilirliğini arttırabileceğini göstermektedir.

OLGU
8. 
Olgu Bildirileri Pulmoner Valvüler Atrezi ve İntakt Ventriküler Septumlu Yenidoğanda Pulmoner Kapağın Transkateter Radyofrekans Yöntemle Perforasyonu
Transcatheter Radiofrequency Perforation in Pulmonary Valve Atresia with Intact Ventricular Septum in a Newborn
Ümrah AYDOĞAN, Aygün DİNAR, Resmiye BEŞİKÇİ, Zeynep İNCE, Talat CANTEZ
Sayfalar 368 - 371
İntakt ventriküler septumlu valvuler atrezi tanısı konulan dört günlük bebekte radyofrekans akım kullanılarak transkateter yolla pulmoner valvotomi uygulandı. Daha sonra sağ ventriküler hipoplazi nedeniyle Blalock-Taussig şant; ve rezidüel pulmoner stenoz nedeniyle ikinci kez pulmoner valvuloplasti yapılan hasta 1 ay sonra sorunsuz olarak taburcu edildi. Bu yazıda ülkemizde ilk kez uygulanan bu yöntemin özellikleri anlatılmakta ve diğer tedavi metodları ile karşılaştırması yapılmaktadır.

9. 
Çocukluk Çağında Primer Kardiyak Rabdomiyosarkom: Olgu Sunumu
Primary Cardiac Rhabdomyosarcoma in Childhood: Case Report
Ali Rahmi BAKİLER, Erhun KASIRGA, Esra ÖZER, Serap AKSOYLAR
Sayfalar 372 - 374
Kalbin primer malign tümörleri çocukluk döneminde ileri derecede nadirdir. Bu tümörler; fibrosarkomlar, rabdomiyosarkomlar, malign teratomlar ve nörojenik sarkomlardır. Burada kardiak tamponad bulguları ile başvurup ekokardiyografi ve kardiak MRI ile kardiak tümörü tanımlanan ve histopatolojik inceleme sonucunda embriyonel rabdomiyosarkoma tanısı konulan 11 yaşındaki bir erkek çocuğu takdim edilecektir.

10. 
Atriyal Septal Defekte Bağlı Olarak Pulmoner Hipertansiyon Gelişmiş Olan 3 Olguda Pulmoner Arter Lumeninde Trombus Varlığının Ekokardiyografik Olarak Tespiti
Echocardiographic Detection of Thrombus in Pulmonary Arteries in Three Patients with Pulmonary Hypertension Secondary to Atrial Septal Defee!
Cihangir KAYMAZ, Cevat KIRMA, Nihal ÖZDEMİR, Sibel ENAR, İlyas AKDEMİR, Mehmet ÖZKAN
Sayfalar 375 - 378
Transözofageal ekokardiografi (TEE) ile gösterilmiş olan pulmoner arter (PA) trombusu (TR) ile ilgili olarak sınırlı sayıda olgu bildirisi mevcup olup, bu yayınlar pulmoner embolizasyon ve primer pulmoner hipertansiyona bağlı olarak gelişen PA TR olgularını içermektedir. Bu yazıda, atrial septal defekte (ASD) bağlı olarak gelişen pulmoner hipertansiyonu (PHT) ve ileri derecede genişlemiş PA içinde spontan eko kontrastı (SEK) ile ilişkili olarak TR bulunan 3 (2 K, 1 E) (61, 28 ve 49 yaşlarında) olgu sunulmuştur. İki olguda ostium sekundum tipi geniş ASD, üçüncü olguda ise atrial septal defekt tamiri için konan yamada dikiş atması tespit edildi. Olguların PA sistolik basınçları sırasıyla, 120, 120 ve 70 mm Hg olarak hesaplandı. İlk 2 olguda TR sağ PA içinde, üçüncü olguda ise sağ ve sol PA dalları içinde tespit edildi. Tüm olgularda genişlemiş ve tromboze PA lumeni içinde SEK varlığı da gözlendi. Olgular ASD ile ilişkili PHT na bağlı olarak, genişlemiş pulmoner arterler içinde TR saptanan ilk örnekler olarak sunulmuşlardır.

11. 
Fallot Tetralojisi Tamiri Sonrasında Gelişen Sağ Ventrikül Çıkış Yolu Anevrizması: Pulmoner Homogreft ile Rekonstrüksiyon
Aneurysms of the Right Ventricular Outflow Tract After Tetralogy of Fallot Repair:Reconstruction with Pulmonary Allograft in 2 Cases
E. Alp ALAYUNT, Tahir YAĞDI, Mustafa ÖZBARAN, Yüksel ATAY, Şenol COŞKUN, Ruhi ÖZYÜREK
Sayfalar 379 - 382
Sağ ventrikül çıkış yolu anevrizması Fallot tetralojisinin total korreksiyonu sonrasında seyrek olarak görülen bir komplikasyondur. Anevrizma gelişimi sıklıkla persistan yüksek sağ ventrikül basıncına bağlıdır. Bu yazıda tamir sonrası rezidüel ventriküler septal defekt ve sağ ventrikül çıkış yolu anevrizması mevcut olan iki olgu bildirilmektedir.



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi