1. | İngilizce Özetler Summaries of Articles Sayfalar 206 - 209 Makale Özeti | |
DERLEME | |
2. | Diyastolik Basınç, Bel-kalça Oranı ve Kanda Glukoz ile Kolesterolün Bağımsız Etmeni Bulunan Fiziksel Etkinlik, Türk Erişkinlerinde Son 8 Yılda Fark Sergilemedi Physical Activity, Levels Unchanged Past 8 Years in Turkish Adults, Prove to be an Independent Determinant of Diastolic Pressure, Waist-to-hip Ratio, Blood Glucose and Cholesterol Altan ONAT, Ali ÇETİNKAYA, İbrahim KELEŞ, Beytullah YILDIRIM, Ömer UYSAL, Vedat SANSOYSayfalar 210 - 215 TEKHARF Çalışması orijinal kohortunun 8 yıl sonraki izlenmesinde 1838 kişide (ortalama yaş 48.6±14) incelenen fiziksel etkinlik derecelerindeki değişimler cinsiyet ve yaş grupları katmanlamasiyle değerlendirildi. Ağırlıklı ortalamaya göre, başlangıçta erkeklerde 2.64 derece olan fiziksel etkinlik, 1998'de toplam 0.18 derece azalışla 2.46 dereceye, kadınlarda 2.38 dereceden2.17 dereceye indi. 8 yıl yaşlanmanın 0.17 derece azalışa yol açacağı öngörüldüğüne göre, yaşlanmadan arındırılan ortalama fizik aktivite bu sürede fark göstermemiştir (kadınlarda saptanan net %2'lik azalma anlamlı sayılmadı). Eski ve yeni kohortu içeren 2566 katılımcıdaki verilerin (mültivariye) analizinde fiziksel etkinlik - yaşın dışında - her iki cinsiyette bel-kalça oranı ile doğrusal, diyastolik basınç ile ve erkeklerde kanda total kolesterol düzeyi ile ters anlamlı, glisemi ile her iki cinsiyette ters sınırda anlamlı bağıntı gözlemlendi. Fizik aktivite derecelerinin KKH ile ilişkisi ünivariye analizde her iki cinsiyette anlamlı (p<0.001) bulunduysa da, yaş-düzeltmeli bir modelde KKH için bağımsız bir etmen olarak anlamlı görülmedi. Yine de kadınlarda fizik aktivite 3. ve 4. derecelerinin odds oranı 0.7-0.8 dolayındayken, 1. ve 2. derecelerininki >1 idi. Sonuç olarak, erişkinlerimizde diyastolik hipertansiyon ile glukoz intoleransının ve erkeklerimizde hiperkolesteroleminin önlenmesinde yararlı olduğu düşünülen fiziksel etkinlikte, son 8 yıl içerisinde herhangi bir nicelik farkı kaydedilmediği yargısına varıldı. |
3. | Koroner Arter Hastalarında Sekonder Korumanın Etkinliğinin Değerlendirilmesi Assessment of the Efficacy of Secondary Prevention in Patients with Coronary Artery Disease Ruken Arık DJANMOHAMMEDİ, Vedat SANSOY, Zerrin YİĞİT, Tevfik GÜRMEN, Murat GÜLBARAN, Servet ÖZTÜRK, Deniz GÜZELSOYSayfalar 216 - 224 Çalışmamızın amacı bir kardiyoloji merkezinde, koroner arter hastalıklı olgularda hastaneye yatışlarından sonraki birinci yılda değiştirilebilir koroner risk faktörlerinin ne ölçüde kontrol edilebildiğini inceleyerek sekonder korumanın etkinliğini araştırmaktır. Çalışma grubu 1996 yılı Ocak- Eylül ayları arasında kliniğimizde AMİ tanısıyla yatmış (85 hasta), PTKA veya KABC uygulanmış (sırasıyla 96 ve 92 hasta) ardışık toplam 273 hastanın (28-70 yaşları arasında, yaş ortalaması 56±10, %80'i erkek) retrospektif olarak hastane kayıtlarından belirlenmesiyle oluşturuldu. Verilerin toplanması 2 aşamada gerçekleştirildi. Birinci aşamada hastarın yatış kayıtları incelenerek indeks olay ya da girişim sırasında sigara kullanıp kullanmadıkları, kan basıncı, total kolesterol, HDL-kolesterol, LDL-kolesterol (LDL-K), trigliserid, vücut ağırlığı değerleri, fizik aktivite durumları, toplam risk düzeyleri ve taburcu oldukları sırada düzenlenen tedavileri saptandı. İkinci aşamada, en az 1 yıl sonra (ortalama 16±2 ay) bu hastalar kontrole çağrılıp , aynı risk faktörlerinin durumu yeniden belirlendi, lipid profilleri tayin edildi. Hastaneye yatış döneminde hastaların %55'inin sigara kullandığı saptandı, %40'ında beden kitle indeksi > 30 kg/m², %43'i.inde sistolik kan basıncı (SKB) > 140 mmHg, %26'sında diyastolik kan basıncı (DKB) > 90 mmHg, %61'inde LDL-K> 130 mg/dl bulundu. Birinci yıldan itibaren yapılan kontrollerde hastaların % 19'unun sigara içtiği, %47'sinin düzenli egzersiz yapmadığı, saptandı. %45'inde SKB>140 mmHg, %33'ünde DKB>90 mm-Hg olarak bulundu. Kontrol değerlendirmesinde hastaların % 38'inde LDL-K 130 mg/dl'nin üzerindeydi. Ulusal korunma kılavuzuna göre lipid düşürücü ilaç kullanması gereken hastaların % 15'i ilaç kullanmıyordu, ilaç kullananların da yaklaşık yarısında (%49) LDL-K 130 mg/dl'den fazlaydı. Hedef lipid düzeylerine ulaşmada en başarılı olunan grup PTCA uygulanan hastalardı. Tüm hastaların %93'ü Aspirin, AMİ geçirenlerin % 14'ü beta bloker, %19'u ACE inhibitörü kullanıyordu. Başlangıç ve kontroldeki risk düzeylerinin karşılaştrılmasında, hastaların ancak %23'ünde toplam risk düzeyinin bir kademe azaldığı görüldü. Sonuçlarımız, koroner arter hastalığında risk giderilmesine ilişkin eğitimlerin en yoğun olduğu, bu konudaki hekim bilincinin en yüksek düzeyde olması beklenen bir kardiyoloji merkezinde tedavi görmüş hastalarda bile, risk giderici uygulamalarda daha alınacak yol olduğunu göstermektedir. |
4. | Mitral Paravalvüler Kaçaklarda Hemoliz Varlığı ve Transözofajiyal Ekokardiyografik Akım Özellikleriyle İlişkisi Multiplane Transesophageal Echocardiographic Characteristics of Mitral Paraprosthetic Regurgitation and its Association with Hemolysis Bengi YAYMACI, Birol SAY, Yelda BAŞARAN, Mustafa Cem Hakan, Kaan KIRALİ, Cevat YAKUTSayfalar 225 - 229 Paravalvüler kaçaklar, protez kapaklarda nadir görülen ancak oldukça ciddi bir komplikasyondur. Bu çalışmanın amacı, paravalvüler kaçaklarda hemolizin varlığını, akım tiplerini ve kaçak şiddeti ile hemoliz arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktı. Çalışmaya sistemik hastalığı olmayan ve transtorasik ekokardiografi ile paravalvüler kaçak şüphesi bulunan 45 mitral pozisyonda St. Jude tipi mekanik protez kapaklı hasta alındı. Transözofajiyal ekokardiografi (TEE) ile 31 hastada, (16 kadın, 15 erkek, ortalama yaş 44±12 yıl) paravalvüler yetersizlik saptanırken, 14 hastada (8 kadın, 6 erkek, ortalama yaş 40±11 yıl) yalnızca fizyolojik kaçak saptandı. Tüm hastalarda hemogram değerleri, LDH (total), LDH izoenzimleri, LDH0/LDH² oranı, retikülosit sayısı, haptoglobin düzeylerine bakıldı. Retikülosit sayım sonuçlarında iki grup arasında anlamlı bir fark saptanmazken total LDH değerleri ve LDH0/LDH² oranları paravalvüler kaçak izlenen grupta anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.04; p<0.01). Haptoglobin değerleri ise paravalvüler kaçak izlenen grupta daha düşük düzeyde bulundu (p<0.05 ). Paravalvüler kaçaklı grup içinde akım tipleri incelendiğinde; hemolizli grupta 6 olguda akselerasyon (hızlanma), 2 olguda fragmantasyon (parçalanma), 3 olguda kollüzyon (çarpışma), 2 olguda deselerasyon (yavaşlama), 4 olguda serbest jet paterni saptanırken, hemoliz olmayan grupta 1 olguda akselerasyon, 2 olguda fragmantasyon, 2 olguda deselerasyon, 12 olguda serbest jet paterni saptandı. Paravalvuler kaçak saptanan hastalar, kaçak şiddeti ve hemoliz arasındaki ilişki açısından incelendiğinde orta-ileri derecede kaçağı olan hastaların %55'inde (12/22), hafif-orta derecede kaçağı olan hastaların da %56'sında (5/9) hemoliz saptanmıştır (p=AD). Bu bulgular ışığında; paravalvüler kaçağın hemoliz insidansını arttırdığı, özellikle akselerasyon ve kollüzyon tipindeki akımlarda hemolizin daha yüksek düzeyde olduğu, kaçak şiddeti ile hemoliz arasında ilişki bulunmadığı sonucuna varılmışlır. |
5. | Selenyum ve Kalp Hastalıkları ile İlişkisi Selenium and its Relation with Heart Disease Elmas ORAK, Refiye YANARDAĞ, Hacı ORAKSayfalar 230 - 238 Selenyum esansiyel eser elementlerden biridir. Eksikliğinin insanda hastalık etyopatogenezinde rol oynayabileceği ilk kez Çin'de Keshan yöresinde rastlanan endemik kardiyomiyopati (Keshan Hastalığı) ile anlaşılmıştır. Glutatyon peroksidazın ana elementi olması, selenyumun serbest radikallerin oluşturduğu hasarlara karşı koruyucu etkisinin olabileceğini gündeme getirmiştir. Bu nedenle pek çok hastalıkta ve bu arada bilhassa aterosklerotik kalp hastalığının etyopatogenezinde muhtemel etkileri için çok sayıda araştırmaya konu olmuştur. Bu derlemede selenyumun kalp hastalıkları ile ilişkisi literatür ışığında araştırılmıştır. Selenyum eksikliğinin gerek kardiyomiyopati, gerekse koroner arter hastalığı açısından morbidite ve mortalite üzerinde olumsuz etkilere sahip olduğu saptanmıştır. Ancak selenyum düzeyinin etyopatogenezdeki rolünün direkt sebepsel ilişkiden çok indirekt yolla olduğu kanaati hakimdir. Olumlu etkileri nedeniyle seçilmiş vakalarda standart tedavinin yanında selenyum verilmesinin yararlı olabileceği söylenebilirse de daha büyük ölçekli ve prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. Türkiye'nin genelinde selenyum düzeyleri normal sınırlarda bulunmuştur. Bu nedenle eksikliğine atfedilebilecek problemler söz konusu değildir. |
6. | Pasif Sigara İçiminin Kardiyak Etkileri Cardiac Effects of Passive Smoking Emrullah BAŞARSayfalar 239 - 244 Sigara içme koroner kalb hastalığına yol açan önlenebilir bir risk faktörüdür. Epidemiyoljik çalışmalar sigara içmediği halde dumana maruz kalmanın da koroner kalb hastalığı için önemli bir risk faktörü olduğunu göstermektedir. Dumana maruz kalmanın olumsuz etkisi sadece dumanın kendisinden değil, dumanda bulunan karbon monoksid, nikotin, polisiklik aromatik hidokarbonlar, ve belki de tamamı gösterilememiş dumandaki elementlerden kaynaklanmaktadır. Pasif içiciliğin zararlı etkisi çocuklarda ayrı bir önem taşımaktadır. Uzun süre dumana maruz kalan çocuklarda koroner arter hastalığının erken gelişmesi söz konusu olabilir. Bu nedenler, literatür bilgileri gözden geçirilerek pasif içiciliğin kardiyak etkileri tartışıldı. |
7. | Kalp Hastalığı ve Ritm Bozukluğu Olan Çocuklarda Fizik Aktivite Konusunda Öneriler Recommendations for Physical Activity in Children with Heart Disease and Dysrhythmias Ayşe Güler EroğluSayfalar 245 - 253 Bir çocuğun normal gelişmesi için fizik aktivite çok önemlidir. Kalp hastalığı olan çocuklarda egzersiz fonksiyonel kapasiteyi artırır ve myokardın oksijen ihtiyacını azaltır. Egzersiz sırasında ani ölüm riski olan çok az sayıda kalp hastalığı vardır. Kalp hastalığı olan çocuklarda egzersiz durumunun dikkatle değerlendirilmesi gereklidir. Kalp hastalığı olan çocuklarda hastalığın ciddiyeti, hastanın yapmak istediği fizik aktivitenin tipi, miktarı ve süresi gibi faktörler temel alınarak bireye özel öneride bulunmak gereklidir. Bu yazıda egzersizin kalp üzerine etkileri ve doğumsal kalp hastalıkları, edinsel kapak hastalıkları, sistemik hipertansiyon ve ritm bozukluğu olan çocuklarda egzersiz konusunda öneriler gözden geçirildi. |
8. | Pulmoner Tromboembolizm Tanısında Ekokardiyografi Echocardiography in Evaluation of Pulmonary Thromboembolism Y.Bülent GÖRENEK, Y.Yüksel ÇAVUŞOĞLU, Necmi ATASayfalar 254 - 261 Pulmoner tromboembolizm (PT) sık karşılaşılan ancak sık olarak gözden kaçabilen önemli bir hastalıktır. Eğer zamanında tanı konulmaz ve uygun tedavi başlanmaz ise mortalitesi oldukça yüksek olmaktadır. PT'in tanısında pulmoner anjiyografi ve ventilasyon perfüzyon sintigrafisinin değeri büyüktür. Bununla birlikte bu yöntemlerin kendine özgü sınırlıkları vardır. Ekokardiyografi (eko) tek başına PT tanısında kullanılmayan ancak diğer yöntemlere yardımcı bazen de tamamlayıcı alternatif bir yöntemdir. İnvazif bir metod olmaması, kolay uygulanabilirliği, sık tekrarlanabilirliği ve ucuz oluşu sebebi ile PT'den şüphelenilen hastalarda tanıyı destekleyebilecek bir yaklaşımdır. Biz yazımızda PT'Ii olgularda eko'nin kullanım alanları ve sınırlıkları konusundaki bilgilerimizi özetlemeye çalıştık. |
OLGU | |
9. | Duktus Arteriozus Açıklığının Transkateter Yolla Tam Oklüzyonundan Sonra Streptokinaza Bağlı Gelişen Mekanik Hemoliz Severe Mechanic Hemolysis After Complete Coil Occlusion of Patent Ductus Arteriosus Due to Streptokinase Treatment Ümrah AYDOĞAN, Türkan ERTUĞRUL, Emel TORUN, Hakan GEMİCİ, Talat CANTEZSayfalar 262 - 265 Duktus arteriozus açıklığı nedeni ile transkateter yolla "Jackson coil" uygulanarak tam oklüzyon sağlanan bir hastada izlem sırasında femoral arter trombozu gelişti. Tromboza yönelik streptokinaz perfüzyonuna bağlandı. Ancak femoral kamplikasyonun düzelmesi ile birlikte hastada hemoglobinüri gözlendi. Fibrinolitik tedavinin kesilmesinden bir gün sonra duktal şantı devam eden ve mekanik hemoliz nedeniyle derin anemiye giren hastaya ikinci "coil" uygulanmak zorunda kalındı. Bu deneyim, antikoagülan/fibrinolitik tedavi gerektiren tanı oklüzyon sağlanmış duktus arteriozus açıklığı olgularında rekanalizasyon gelişebileceğini ve buna bağlı komplikasyonlara karşı hazırlıklı olunması gerekliliğini vurgulamaktadır. |
Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi