ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 27 (1)
Cilt: 27  Sayı: 1 - Ocak 1999
1. 
Makale Özetleri
Summaries of Articles

Sayfalar 4 - 7
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

2. 
Türk Erişkinlerinde Toplam ve Kardiyak Ölümlerin Prevalansı: TEKHARF Çalışmasının 8-Yıllık Takip Verileri
Prevalence of All-cause and Coronary Mortality in Turkish Adults as Assessed by 8-year Follow-up Data of the Turkish Adult Risk Factor Study
Altan ONAT, İbrahim KELEŞ, Hüseyin AKSU, Ali ÇETİNKAYA, Beytullah YILDIRIM, Nevzat USLU, Necmettin GÜRBÜZ, Vedat SANSOY
Sayfalar 8 - 14
Geçen yıl taranan Marmara bölgesi kohortu dışında, TEKHARF Çalışmasının orijinal kohortu, başka amaçların yanısıra, toplanı ve koroner kalp hastalığı (KKH) morta/ itesi ile yeni koroner olay prevalanslamıı değerlendirmek amacıyle, 1995 yazından sonra 1998 yazında tm·andı. Ölüm konusunda yakın akraba ve/veya sağlık ocağı personelinden bilgi alındı; yaşayanlarda bilgi edinmekten başka, fizik muayene ve 12-derivasyon/u EKG kaydı yapıldı. Yeni koroner olay tanımına, son taramadan beri gelişen fatal ve fatal olmayan mi yokard infarktüsü, yeni stabil angina ve/veya miyokard iskemisi girdi. 686'sı erkek, 684'ü kadm olmak üzere, 1370 kişi tam izlendi. Bunlardan 34 erkek ile 17 kadının öldüğü belirlendi. Tüm neden/i ölümlerden KKH kökeniisi bu defa %32 pay aldı. Marmara bölgesi de dahil, ülke geneli için 8 yıl takip sonucu geçerli ölüm ve koroner morhidite prevalansları şöyle bulundu. Yıllık ölüm oranı erkeklerde binde 10.2, kadmlarda binde 7.1 olarak hesaplandı . Bu gözlem, Türk erişkinlerinde yılda 160 bin erkek ile 112 bin kadının öldüğünü düşündürmektedir. Kırkbeş ila 74 yaş kesiminde bu prevalanslar binde 20.1 ve 13.9 oranında olup kadınlarımııda Avrupada en yüksek düzeydedir. KKH yıllık morta/itesi erkeklerdebinde 4.1, kadınlarda 3.4 idi. Bu yılda (65 bini erkek) 115-120 bin Türkün koroner nedenle kaybedildiğine takabiil eder. Kırkbeş ila 74 yaş kesiminde bu prevalanslar binde 7.6 ve 6.0 oranında olup Türk kadın/ arında Avrupada yine en yüksek düzeydedir. Yeni koroner olayların sıklığı iilke genelinde son üç yılda, ilk tarama döneminden farklı değildi: yıllık bi nde olarak erkekle 8.4, kadında 6.2 bulundu. Ani ölümleri içeren bu prevalanstan, her yıl 130 bin Türk erkeği ile 95 bin kadınımııda yeni koroner olay geliştiği tahmin edilebilir. Bu gözlemler, ülkemizde koroner hastalıktan koruyucu önlemlerin çok daha etkin biçime getirilmesini gerektirir.

3. 
İstirahat Elektrokardiyografisi Normal Olan Kadın Hastalarda Tl-201 Single Photon Emission Kompüterize Tomografinin (SPECT) Egzersiz Testiyle Kıyaslanması ve Üç Damar Hastalığının Tanısında Değeri
Exercise SPECT versus Exercise ECG Testing for Diagnosis of Coronary Artery Disease and Identification of Extensive Coronary Artery Disease in Women with Normal Rest ECG
Ayşe EMRE, Birol SAY, Metin GÜRSÜRER, Mehmet AKSOY, Mehmet EREN, Kemal YEŞİLÇİMEN, Birsen ERSEK
Sayfalar 15 - 19
Miyokard pe1jüzyon sintigrajisinin koroner arter lıastaliğllun (KAH) noninvazif lGiliSil/da ve üç damar hastal1ğ1 bulıman yüksek riskli hasta grubwwn belirlemnesinde klinik kul/amnu konusunda daha önce yapilan çalişmalarda erkek hasta/ann çoğ unlukta olmas1 kadm/arda non-invazif testierin öneminin araştmlmasmı gerektirirken, i st irahat elektrokardiyogrammda ( EKG) değişiklikleri bulunan hasta/ann dahil edilmiş o/mas1 sintigrafi lehine sonuçlar a/mnıas1na neden olmuş o/ahi/ir. Bu amaçla islirahat EKG'si nonnal olup koroner anjiyografi ve T/-201 SPECT uyg ulanmiŞ /88 kadm hasta ça lişmaya a/mc/1. 45 hastada normal koroner anjiyografi tespit edilirken, 62 hastada tek damar, 39 hastada iki damar, 42 hastada iiç damar hastal1ğ1 saptandi. T/-201 SPECT'in KAH tamsuıda duyarliiığı (%82'ye karş1 %58, p

4. 
Kararsız Anginanın Risk Değerlendirmesinde QT Displersiyonu: Klinik Takip, Troponin-T ve Sintigrafik Verilerle Korelasyonu
QT Dispersion in the Risk Stratification of Patients with Unstable Angina: Correlations with Clinical Course, Troponin-T and Scintigraphy
Mehmet AKSOY, Gültekin HOBİKOĞLU, Metin GÜRSÜRER, Ayşe EMRE, Ömer GÖKTEKİN, İzzet ERDİNLER, Turgut SİBER, Birsen ERSEK
Sayfalar 20 - 25
Çalışmamızda, kararsız mıgina tanwyla hastaneye yattrı/ an kişilerde QT dispersiyonunun (QTd) yüksek riskli hastaları öngörmedeki de.~erini araştırdık. isiirahane gölJiis ağrısı olan 62 hastanın acil servis/e çekilen ilk EKG'sinde QTd ölçümü yapıldı. Troponin T (TnT) düzeyi için kan örneği almarak herbirine 25-30 mCi sestamibi injekte edildi. 1-6 saat sonra islirahat SPECT kayalan a/uıdı. SPECT görüntüler 20 segment/i modelde 5 puan/ı sisteme göre (O=normal, 4=tutulum yok) skorlanarak ~2 puan saptanan segmentler peıfüzyon defekti kabul edildi. TnT yüksekliği için de >0.1 nglml sımrı ölçü almdı. Tüm olgular gelişebilecek kardiyak olaylar ·açısmdan 1 ay süre ile takip edildi. Klinik takipte 41 hastada kardiyak olay (ölüm olmadı, ll miyokard infarktiisii. 4 acil ve 26 planlı revaskii/ arizasyon) gelişti. Kardiyak olay gelişen hastalarda ortalama QTd gelişmeyeniere göre daha yüksekti (68±28 vs. 54±14 msn; p=O.Ol ). Gelişen olay türüne göre olgular incelendiğinde nıiyokard infarktiisü oluşanların QTd ortalama 90±25 msn, revaskiilarizasyon yapılanların 60±25 msn bulundu. Miyokard infarktüsü oluşanlar ile kardiyak olay gelişmeyenler arasmda ileri derecede anlamlı fark tespit edildi (p=O.OOJ ). Revaskülarizasyon yapılanlar ile kardiyak olay gelişmeyenler arasmda ise anlamlıfark görülmedi. Kararsız anginada yüksek riski gösteren bulgulardan TnT düzeyi yüksekliği görülen 19 hastada QTd, normal olanlara göre daha yüksek saptandı (74±29 vs. 56±20 msn; p=0.008). Yine SPECT görüntülerinde perfüzyon defekti görülen 46 kişinin QTd görülmeyeniere göre hafif derecede daha yüksekti (66±27 vs. 53±17 msn; p=0.03). Ayrıca pe1jüzyon defekt sayısı ile QTd arasmda zayıf-orta derecede bir korelasyon mevcul/u (r=0.31, p=0.01 ). Diğer taraftan miyokard infarktüsii ve acil revaskiilarizasyon yapılan yüksek riskli hastalarda QTd incelendiğinde, çoğunluğunun 75 nısn'nin üzerinde o/du,~u saptandı. Sonuç olarak, kararsız angina taniSlyla hastaneye yallrılan kişilerden yüksek riskli o/anlamı aylrl edilmesinde, özellikle miyokard infarktüsü gelişebilecek/erin tahmininde, QTd ölçümünün faydalı bir yöntem olahileceği kamsma varıldı.

5. 
Anjiyografik Olarak Koroner Arter Hastalığı Tanısı Almış Hastalarda LP(a) ve Lipid Peroksidlerinin Düzeyi ve Bunlar Arasındaki Korelasyon
Lipoprotein(a) and Lipid Peroxide Levels in Patients with Coronary Artery Disease
Önder KIRIMLI, Sema GÜNERİ, Hülya ÖZTÜRE, Ozan KINAY, Cem NAZLI, Banu ÖNVURAL
Sayfalar 26 - 30
Bu ça!tşmada, anjiografik olarak koroner arter hastahğt (KAH) tamst a/nuş hastalarda lipoprotein (a) [Lp (a)] ve lipid peraksid/erinin bir göstergesi olan ma/on dialdehid (MDA) düzeyleri ölçiiierek aralamıda bir ilişki olup olrnadtğt araştmldt. Koroner anjiografisi yaptlan toplam 86 hasta (55 Erkek, 31 Kad111, ortalama yaş 57 ± 10) çaltşmaya al md ı. 62 Hastada KAH saptamrken (KAH +) 24'ünde koroner damarlar normal (KAH-) olarak bulundu. KAH(+) ve KAH(-) gmplamıda total kolesterol, HDL ve LDL kolesterol ve trigliserid dii:eyleri arasında fark saptanmadı. KAH(+) grupta Lp(a) ve MDA dii:ey/eri KAH(-) gmba oranla {//ılamll derecede yiiksek bulundu (37.9±29.5'e karştlik 22.3 ± 21.3 mg/d/, p=0.008 ve 1.58 ± 0.47'e karşılı k 1.26 ± 0.38 nımollnıl, p=0.002, strasıyla). Ancak KAH (+) hastalarda Lp (a) ve MDA dii:eyleri arasmda iyi bir korelasyon saptanmadı (r=0.219, p=0.09). Diabetes nıellitus saptanan 21 hastada ise total kolesterol değerleri ve MDA diizeyleri diabetik olmayanlara göre an/am!t derecede yiiksek bu!tmdu (233 ± 47'ye karşı /tk 205 ± 55 mg/d/, p=0.03 ve 1.85 ± 0.5J'e karşı/tk 1.37 ± 0.37 nımollm/, p=0.006, sırasıyla). Lp(a) diizeyleri d iabetik grupta non-d iabetik gruba oranla yüksek olmakla birlikte aradaki fark an/amlt bulun madı. Diabetik hastalarda Lp(a) ve MDA düzeyleri arasmda da korelasyonlmlımnıadı (r=0.08, p=0.34). KAH(+) diabetik hastalarda ise KAH (-) diabetik hastalara oranla Lp(a) diizeyleri an/ anı!t olarak yüksek bu!tmdu (47.9 ± 32.4'e karşı/tk 16 ± 3.1 mg/d/, p=0 .0009). Ancak MDA diizeyleri diabetik olanlarda KAH o/nıast ile birlikte onlamit artış göstermedi. Ayrıca Lp(a) ve MDA arası nda ilişki saptanmadt (r=0.02, p=0.29). Sonuç olarak, KAH (+)grupta Lp(a) ve MDA diizeyleri KAH (-) gm ba oranla anlamlt derecede yiiksek bulundu. Diabetik olup da KAH saptanan/arda, eliabetik ancak KAH olmayanlara göre Lp(a)'mn aterojenik özelliği MDA'ya oranla daha önemli olarak değerlendirildi. Anal.tar kelime/er:

6. 
Anestezi İndüksiyonu Esnasında Volatil Anestezik Ajanların Miyokardiyal Repolarizasyon Üzerine Etkileri
The Effects of Volatile Anaesthetic Agents in Myocardial Repolarization During Induction of Anaesthesia
Niyazi GÜLER, Mehmet BİLGE, Beyhan ERYONUCU, Cengiz Bekir DEMİREL, İsmail KATI, Mehmet SAYARLIOĞLU
Sayfalar 31 - 36
Venlrikü/ repo/arizasyon süresindeki değişkenfiği gösteren QT dispersiyonu farkil klinik durumlarda aritmi ve ani ölüm riskinin sap/anmasmda kul/am/abi/ir. Volatil anesiezik ajan uygulanan, Amerika Anestezi Topluluğu (ASA) sımflamasma göre klinik durumu 1 veya 2 olan 47 hasrada QTc dispersiyonundaki akut de,~işmeleri değer/ endirdik. Anestezi, sevof/uran (rı=l6)., halolan (n=17) veya izofluran/a (rı= 14) end-rida/ konsantrasyonun %1 'den %6'ya çıkan/mcaya kadar inspire edilen konsantrasyonun arrırılmasıyla sağlandı. EKG. kalp hızı ve kan basınçlan anestezi indiiksiyonundan hemen önce, end-tidal konsanırasyon karm·fr duruma ulaşflktan 1 ve 3 dk. sonra, veküronyum uygulanmasmdan 1 ve 3 dk. sonra ve entübasyondan 1 ve 3 dakika sonra kaydedildi. Çalışmaya aldığımız tüm olgularda isriraharta QTc ve QTc dispersiyonu normal değerlerde idi. Anesiezik ajanların hepsi QTc dispersiyonunu indüksiyon öncesi değerlere göre belirgin olarak uzartı. Sevof/uran ve izofluran QTc intervalini indüksiyon öncesi değerlere göre uzatırken, halotanm QTc inrervali üzerine anlamli bir etkisi görülmedi. Sonuç olarak, anestezik ajanlar QTc dispersiyonunu artırarak miyokardiyal repolarizasyon anormalliğine sebep olurlar. QTc dispersiyonunun artması anestezi alan ve kardiyovasküler hastalığı olmayan kişilerde göriilen aritmi/erin etyolojisinde rol alabilir.

DERLEME
7. 
Türklerde Düşüklüğü Yüksek Dansi-Teli Lipoprotein: Koroner Kalp Hastalığı İçin Bir Risk Faktörü
Reviews Low Levels of High-Density Lipoproteins in the Turkish Population: A Risk Factor for Coronary Heart Disease
Robert W. MAHLEY, Thomas P. BERSOT
Sayfalar 37 - 43
Yüksek dansiteli lipoprotein kolesterole (HDL-K) ilişkin düşük düzeyler Türklerde diğer incelenmiş popii/asyonlara kıyasla daha stkttr. Bu düşük HDL-K düzeyleri besin yağı tüketimiyle ilgili bölgesel farkiara bağlt olmayarak görülmektedir. Türk erkeklerinin yaklaşık %50'si ve kadmlanmn %25'i <35 mg/d/ gibi istenmeyen ölçüde düşük HDL-K düzeylerine sahiptir. Hepatik lipaz aktivitesi (muhtemelen genetik kökenli ve Amerikalı kontrollere ktyasla %25-30 daha yüksek diizeyler) bu yaygm düşük HDL-K'ü açıklar görünmektedir. Hepatik lipazın yüksekliği ile birlikte, sigara içimi, fizik inaktivite, şişmanlık ve trigliserid düzeylerini yükselten diyetler gibi sekonder çevresel ve metabolik etkenler HDL-K'ü dahafazla düşürebilir. Birçok Türk'ün total kolesterol düzeyleri düşük olmakla beraber, çok düşük HDL-K seviyeleri total kolesterol/ HDL-K orantili tehlikeli bir ölçüde yükseltir. "Normal" saytlan 200 mg/d/'lik total kolesterol seviyesi dahi, 35 mgldl'lik HDL-K düzeyi eşli,~inde 5.Tiik bir 01·ana yol açar. İncelemelerde bu oranın yüksek bir koroner kalp Jıastaltğı riskiyle birlikte gittiği göze çarpmaktadır. Böylece, düşük HDL-K çerçevesinde normal kolesterol düzeyinin ne olduğunun tamm/anması gerekmektedir. Yeni klinik denemelerden sağlanan veriler düşük HDL-K'Iii hastaları tedavi etmenin ve total kolesterol/HDL-K oranılll azaltmamil kalp lıastaltğımn hem primer, hem sekonder önlenmesinde yararlı olduğunu göstermektedir.

8. 
Koroner Anjiyoplasti Sonrası Restenozda Yeni Yönelimler
New Directions in Postangioplasty Restenosis
Ubeydullah DELİGÖNÜL
Sayfalar 44 - 55
Koroner anjiyoplasti sonrasmda restenoz gelişme ihtimali, stent uygulaması ile bir dereceye kadar azaltılmış olmakla birlikte halen önemli bir problem olmaya devam etmektedir. Restenazım değişik ilaçlarla (kumadin, lıeparin, diişiik mo/ekiil ağırlıklı heparin, lıirııdin, aspirin, dipiridamol. tiklopidin, glikoprotein //b/11/a, lovastatin, provastatin, fluvastatin) önlenmesi çalışmaları hayal kırıklığı ile sonianmış ya da bazı ilaçlarla (probukol, trapidil gibi) alınan olumlu sonuçlar randamize çalışmalar ile teyid edilmemiştir. Heparin ve ürokinaz'ın fokal olarak arter duvarına uygulanması da restenoz oramm azaltnıamış,fakat bir çalışmada, stent yerleştirmeden önce, exonaparin'in fokal kullammı restenow azaltmıştır. insanda denenen genetik metodlar da restonow önlenıemiştir. Stent içi restenazım tedavisinde kullanılan metodların bir kısmı (balon anjiyoplasti, rotab/asyon, lazer anjiyoplasti) tatmin edici olmaktan uzak görünmektedir. Bir çalışmada ise aterektomiden sonra stent takı/masmm restenoz oranuıı azalttiği görülmüştiir. Son zamanlarda intrakoroner radyasyon uygulaması ile restenoz oranımn aza/tabilece,~i intibaı aluınuşllr. Sonuç olarak, stent implatasyonu hariç, yukarıda sözü edilen metodların hiçbirisi restenaZli önlemekte yeterince etkili göriilnıemektedir, ancak radyasyon tedavisi yak111 gelecek için umut verici göriilmektedir.

OLGU SUNUMU
9. 
Olgu Bildirileri Sağ Atriyuma Uzanan Uterus Kökenli Dev Leyomiyom: Olgu Sunumu
Case Reports Giant Right Atrial Leiomyoma: Case Report
Melek ULUÇAM, Mehmet Emin Korkmaz, Haldun Müderrisoğlu, Bülent Özin, Atılay TAŞDELEN, Şükrü MERCAN, Vahide ŞİMŞEK
Sayfalar 56 - 58
Bu yazıda, çok nadir görülen bir kalp içi /eyomiyom olgusu tanı, ekokardiyografi bulguları ve tedavi yönlerinden incelenmiştir. 50 yaşındaki kadın hastanın, 2 yıldır venöı sisteme yayılmış /eyomiyom patolojisi olduğu biliniyordu. Ekokardiyografide vena kava inferiyor yolu ile sağ atriyuma ve triküspid kopağa uzanan elipsoid, düzgün kenar/ı bir kitle görüldü. Triküspid kapakla patoloji yoktu. Arneliyaila kalp içi kitle ile, bunun vena kava inferiyor ve hepatik vendeki uzantıları kısmen çıkartılırken sağ böbrek veni içindeki yapışık kısım çıkarılamadı. Vena kava inferiyorum alt tarafındaki ikinci kitlenin ise sadece proksimalinden birkaç lob çıkartılabildi. Hasta pompa çıkışında kanama diatezi ve kalp yetersizliği nedeniyle kaybedildi. Patolojik tanı düz kas tümörü (leyomiyom) olarak rapor edildi.

10. 
Dismorfik Bulguları Olan Bir Yenidoğanda Hipertrofik Kardiyomiyopati: Noonan Sendromu
Hypertrophic Cardiomyopathy in a Newborn with Dysmorphic Features: Noonan Syndrome
Ercan Tutar, Saadet Arslan, Işınsu Kuzu, Semra Atalay, Begüm Atasay
Sayfalar 59 - 62
Noonan sendromu, otozomal dominant geçişli bir lıastalık olup, doğumsal kalp hastalıklamlin sı klıkla eşlik etti,~i sendromlar arasmda yer almaktadır. Bu hastalarm yaklaşık dörtte birinde hipertro/ik kardiyomiyopati tammlanmıştır. Burada yenidoğan döneminde hipertro/ik kardiyonıiyopati tamsı komt!an Noonan sendromlu birhasta sunulacaktır. Mortaliresi oldukça yiiksek olan bu birlikteliğin tamsı, ayıncı ramsı ve tedavisi tartışılacaktır.

ORIJINAL MAKALE
11. 
Histoloji Tarihi Köşesi ve Filateli Niels Stensen (1638-1686) Kardiyoloji ve Anatomiye katkıları
History of Cardiology and Philately Corner Niels Stensen (1638-1686) and his Contributions to Cardiology and Anatomy
Teoman ONAT
Sayfa 63
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi