1. | Makale Özetleri Summaries of Articles Sayfalar 196 - 199 Makale Özeti | |
2. | Hipertansiyona Bağlı Sol Ventrikül Hipertrofisi: Tanı, Prognoz, Regresyon Left Ventricular Hypertrophy, Diagnosis, Prognosis and Regression İstemi NALBANTGİLSayfalar 207 - 214 Sistemik hipertansiyonda kardiyovasküler sistemde bazı uyumsal yapı değişiklikleri oluşur; sol ventrikül hipertrofisi de bunların arasında en sık görülenlerinden biridir. Bununla beraber hipertansiyona bağlı sol ventrikül hipertrofisi, başta ani ölüm olmak üzere pek çok kardiyovasküler hastalığın morbidite ve mortalitesini arttırır. Pek çok klinik ve eksperimental çalışmada, kan basıncının azaltılması ile hipertrofide gerileme olabileceği açıkça gösterilmiştir. Mamafih kan basıncına hemen aynı etkiyi yapan antihipertansif ilaçlar, sol ventrikül hipertrofisinde aynı derecede regresyon yapamamaktadırlar. Regresyonun kalp performansına zarar vermediği, bilakis faydalı etkisi olduğu kabul edilmiştir. |
3. | Türk Erişkinlerinde Obesitenin Diğer Risk Faktörleriyle İlişkisi Obesity and Its Interrelation with Other Risk Factors in Turkish Adults Altan ONATSayfalar 215 - 220 Nüfusa dayalı, kesitlemesine bir inceleme olan TEKHARF Çalışmasının 3689 kşi üzerindeki veriler kullanılarak, obesitenin başlıca diğer 6 risk faktörü ve koroner kalp hastalığı üzerine etkileri araştırıldı. Obesite bu değerlendirmede, beden kitle indeksinin (BKİ) kadında ve erkekte 30 kg/m2 ve üzerinde bir değer taşıması biçiminde tanımlandı. 40-59 yaşları arasındaki nüfusta kadınların % 42'sinde, erkeklerin % 16'sında bulunan obesite, birçok diğer risk faktörü ile etkileşim içinde idi. BKİ'nin plazma kolesterol düzeyiyle ilişkisi yalnız genç kişilerde, plazma trigliserid seviyesi ile bağıntısı genç ve orta yaşlı örneklemde anlamlıydı. Hem sistolik, hem diyastolik kan basıncı kadınlarda ve genç erkeklerde BKİ artışı ile bağıntılı biçimde yükseliyordu. Zayıf erkeklere göre, şişman erkeklerde sigara içme eğilimi daha az ve içme durumunda terketme olasılığı daha fazla iken, sigara içme alışkanlığına sahip obes kadınlar, bunu daha ileri bir yaşa kadar sürdürür görünmekteydi. Obes kadınlarda diyabet prelavansı diğerlerine kıyasla yaklaşık üç kat yüksekti. Nisbi ağırlık - 50-59 yaş grubundaki erkekler dışında - fizik aktiviteden anlamlı biçimde etkilenmiş görünmedi. Obesite erkeklerde kardiyovasküler risk faktörü olarak belirmezken, kadınlarda tüm erişkin yaşları için geçerli ve 1.76'lık bir ihtimal orantısına sahip anlamlı bir risk faktörü olarak ortaya çıktı. Kadınlarda obesite prevalansının aşırı yüksekliğinden ötürü, obesitenin toplum düzeyindeki etyoloik fraksiyonu hipertansiyonunkine eşdeğerdi. |
4. | İzole Ventrikül Septum Defektinde Doğal Seyir Natural History in Isolated Ventricular Septal Defect Teoman ONAT veSayfalar 222 - 232 İzole VSD'de hemodinamik sınıfın yaşa bağlı dağılım ve seyrini ortaya çıkarmak amacıyla Cerrahpaşa Çocuk Kliniği'nde izlenen 355 hastanın 1701 hasta yılında varılan sonuçlar, 288 izlenmeyen hastanın bulguları ile mukayese edilmiştir. Materyelin özelliği, geniş bir spektrum içermesine rağmen, opere edilenlerin % 2.8 ve mortalitenin % 1.7 gibi düşüklüğü yüzünden, tabii seyirdeki kayıpların % 3.1 gibi çok az bir oranla doğal seyrin iyi temsil edilmiş olmasıdır. Yaşa bağlı hemodinamik sınıf dağılımına göre 6 aydan küçüklerdeki çok yüksek pulmoner hipertansiyon (PH) oranı (% 75-80) yaş ilerledikçe % 5'e inmektedir; küçük defektlerin oranı % 5'ten % 67'ye çıkmaktadır; yaşla sol-sağ şantın miktarı azalmakta ve defekti kapananların oranı artmaktadır. PH'u olanları sol-sağ şantı bol (b) ve az (a) olan, klinik tabloları ve prognozları açısından farklı iki gruba ayırmakta fayda vardır. Her iki grupta da ilk yaşta rastlanan PH'un oranı yaşla giderek azalırken, az şantlı küçük defekte dönüşenlerin veya defekti kapananların oranı artmıştır. Sol-sağ şantı az olan II a grubunda PH'un devam etme oranı 5 yıldan fazla izlenenlerde % 0'a düşmüştür. Büyük çoğunluğunda (% 64) ise az miktarda şant devam etmiştir. Kapananların oranı % 33 civarındadır. Buna karşılık II b grubunda PH'u devam edenlerin oranı % 9, bol şantı devam edenlerin oranı % 20'dir. % 70 kadarında şant önemli derecede azalmıştır: % 51'inde II b'ler 1 a'ya dönüşmüş; % 18'inde ise kapanma gözlenmiştir. Değişik başlangıç yaşındakileri içeren bol şantlı ve pulmoner hipertansiyonsuz (I b) sınıftaki 81 vakada, < 2 yaşından itibaren izlenen 63 vakada ve > 1 yaştan itibaren izlenen 48 vakada elde edilen sonuçlara göre: 1) PH daha sonradan hiçbirinde gelişmemiştir; 2) I b'de kalanların oranı izleme süresine bağlı olarak % 12-20 arasındadır, defektin küçülüp şantın önemli derecede azalması % 65, defektin kapanması ise % 20 civarındadır. Az şantlı I a grubundakilerin; 1) Çoğunluğunda (% 50-62.5) defekt kapanmıştır; 2) % 30-35'inde defekt küçük olarak devam etmiştir; 3) PH'a dönüşenine hiç rastlanmamıştır. |
5. | İzole Ventrikül Septum Defektinde Doğal Seyrin Göstergesi Olarak Kardiyotorasik Oran Cardiothoracic Ratio as an Index of Natural Course of Isolated Ventricular Septal Defect Teoman ONAT, ve Gülhis BATMAZSayfalar 233 - 237 İzole VSD'de kardiyotorastik oran (CTR) aynı kişilerde devamlı olarak azalmaktadır. Bu azalış yaşın logaritması ile ikinci dereceden bir ilişki göstermektedir. Aradaki ters bağıntı çok anlamlıdır. Şöyle ki, VSD'de kalp büyüklüğündeki varyasyonun % 33'ünü sadece yaş faktörü tayin etmektedir. CTR yüzdesinin küçülmesi 2 yaşından önce yılda % 2.4 oranındayken, 2 yaşından sonra yılda % 0.39'dur. CTR'deki bu anlamlı küçülüş sol-sağ şantın azaldığının bir belirtisi olup bütün hemodinamik sınıflarda gözlenmiştir. Sunulan regresyon eğrileri VSD'li bir hastada şantın ne derecede azalmakta olduğunu ve daha ne kadarının beklendiğini göstermesi açısından operasyon endikasyonunda faydalı, basit bir metod olmaktadır. |
6. | Ventrikül Septum Defektinin Kendiliğinden Kapanması Spontaneous Closure of Isolated Ventricular Septal Defect Teoman ONAT veSayfalar 238 - 244 1701 hasta yılı izlenen 355 izole VSD vakasının 64'ünde (% 18) defektin kapandığı gözlenebilmiştir. Bu oran izlemenin başlangıç yaşı ile süresi ve hemodinamik sınıfa göre değişmhektedir. 2 yaşından küçükten itibaren izlenenlerde kapanma oranı pulmoner hipertansiyonsuz (1) I a grubunda % 50, pulmoner hipertansiyonlu (II) II a grubunda % 29.6, I b grubunda % 15.9 ve 11 b grubunda % 7.1'dir. Az şantlı olan II a ve I a grupları birleştirilecek olursa kapanma oranı % 37.7 iken, bol şantlı II b+Ib birleşiminde aynı oran % 10.5'dir. Defektin kapanma yaşı 0.5 ile 16.7 arasında oynamıştır. Median yaş 4'tür. Defektin son açık olduğu yaş 1 ay ile 13.6 yıl arasında oynayıp, median değer 2.3 yıldır. Hemodinamik sınıflarda kapanma yaşını doğru saptayabilmek için ancak 1 yaşından küçüklerden itibaren izlenenler alınırsa median kapanma yaşı I a grubunda 0.96, II a'da 1.55, I b grubunda 2.17, II b grubunda 5.25'tir ve toplam bol şantlı b grubundakilerdeki 4.5 yıllık median değer, toplam az şantlı a grubundakilerin 1.48'lik kapanma yaşına göre çok anlamlı olarak daha fazladır. İzleme süresi arttıkça kapanma oranı yükselmektedir. 5 yıldan fazla ve az izlenenler arasındaki fark en çok II b grubundadır. |
7. | Hiperkolesterolemi'li Hastalarda Uzun Süreli Lovastatin Tedavisi Sonuçları Long-Term Results of Lovastatin Therapy in Hypercholesterolemic Patients Saide AYTEKİN, Y.Vedat AYTEKİN, Billur ORBAY, Süheda YILDIRIM, İnci FIRATLI, Muzaffer ÖZTÜRK, Cem DEMİROĞLUSayfalar 245 - 248 Bu çalışma hiperkolesterolemili hastalarda 1 yıllık lovastantin tedavisinin etkilerini incelemek amacıyla yapıldı. 3 ay süre ile diyet uyguladıktan sonra total kolesterol (TK) seviyesi % 240 mg/dl, düşük dansiteli lipoprotein kolesterol (LDL-K) seviyesi 160 mg/dl'nin üzerinde olan 44 hastaya gece 20 mg ve tek doz lovastatin verildi. Tedavi dozu 22 hastada 40, 2 hastada 60 mg'a yükseltildi. Hastaların diyet sonrası, 3., 6., 9. ve 12. aylarda TK, LDL-K yüksek dansiteli lipoprotein kolesterol (HDL-K), trigliserid (TG) değerleri ölçüldü, TK/HDL-K ve LDL-K/HDL-K oranları hesaplandı. Diyet sonrası ile 3., 6., 9. ve 12. aylardaki değerler karşılaştırıldı. Ortalama başlangıç değerine göre 1 yıl sonunda TK'de % 29 LDL-K'de % 40, LDL-K/HDL-K oranında % 46, TK/HDL-K oranında % 44 düşme görüldü. Bu 4 parametre açısından diyet sonrası ile kontrol değerleri arasındaki fark ileri derecede anlamlı bulundu. Bu değerlerdeki düşmenin en belirgin 3. ayda olduğu ve 1. yıl sonuna kadar devam ettiği görüldü. HDL-K ortalama değeri 1 yıl sonunda % 9 artış gösterdi (p<0.02). TG değerinin 1 yıl sonunda başlangıca göre % 26 düştüğü görüldü (p<0.02). SGOT ve SGPT seviyelerinde 1.5 kat artış olan 2 (% 5) hastada tedavi sonlandırıldı. Sonuç olarak hiperkolesterolemili kişilerde lovastatin'in TK ve LDL-K seviyelerini ve TK/HDL-K, LDL-K/HDL-K oranlarını 3. aydan itibaren önemli derecede düşürdüğü, 1 yıllık süre sonunda bu etkisinin sürdüğü, TG ve HDL-K seviyelerini ise daha hafif olmakla birlikte anlamlı ölçülerde etkilediğini saptadık. |
8. | Gençlerde Akut Miyokard İnfarktüsü Acute Myocardial Infarction in Young Subjects Rasim ENAR, Metin SEZGİÇ, Cengiz ÇELİKER, Nuran YAZICIOĞLU, Cem DEMİROĞLUSayfalar 249 - 252 Akut miyokard infarktüsü (AMİ) geçiren 35 yaş ve daha genç 56 hastanın (Grup A) aterosklerotik risk faktörleri, AMİ'nin erken komplikasyonları ve koroner anjiyografik özellikleri, 35 yaşından büyük 108 hastanınkilerle (Grup B) karşılaştırıldı. Risk faktörlerinden sigara (% 82'ye karşı % 55) ve heredite (% 46'ya karşı % 20) Grup A'da, hipertansiyon (% 52'ye karşı % 10.7) ve diabet (% 15.7'ye karşı % 1.8) Grup B'de anlamlı olarak daha sıktı. Grup A'da hasta başına düşen risk faktörü sayısı yüksekti (1.9±0.4'e karşı 1.6±0.09, p<0.05). Grup A'da anterior (% 59'a karşı % 44), Grup B'de ise inferior (% 41'e karşı % 21) lokalizasyonlu AMİ'ler diğer gruba göre anlamlı olarak fazla idi. AMİ komplikasyonları yönünden, tüm ileti bozuklukları, AV tam blok ve erken mortalite sıklığının Grup B'de anlamlı olarak yüksek olması dışında, iki grup arasında fark saptanmadı. Grup A'da 44 (% 78), Grup B'de 35 (% 32) hastaya AMİ'den 2-24 hafta sonra koroner anjiyografi uygulanmıştır. Grup A'da normal koroner arter oranı (% 18.2'ye karşı % 2.9) ve tek damar hastalığı (% 50'ye karşı % 22.9), Grup B'de ise iki (% 37.1'e karşı % 15.9) ve iki + üç damar hastalığı (% 74.2'ye karşı % 36.4) anlamlı olarak fazla idi. İnfarktüs arterinin tam tıkalı olduğu hasta sayısı Grup B'de (% 74'e karşı % 46, p<0.001) çoktu. Sonuç olarak, genç AMİ'li hastalarımız daha fazla risk faktörü taşıyor, yaşlı AMİ'lilerle benzer sıklıkta komplikasyon gösteriyor, ancak mortalite oranları düşük oluyordu. Bunlarda koroner arter hastalığının yaygınlığı az olup, AMİ oluşumunda spazm ve trombüs faktörü önemli gözükmektedir. |
9. | Koroner Arter Hastalığına Bağlı Kronik Konjestif Kalp Yetersizliğinde, Anjiotensin Konverting Enzim İnhibisyonun Kardiyak Volüm ve Egzersiz Kapasitesine Etkileri Effect of Angiotensin Converting Enzym Inhibition on Chronic Congestive Heart Failure Due to Coronary Artery Disease Oktay ERGENE, Ömer KOZAN, Tuğrul OKAY, İsmet DİNDAR, Mehmet ÖZDEMİRSayfalar 253 - 259 Akut miyokard infarktüsü sonrası gelişen ve kronik konjestif kalp yetersizliği (NYHA class III-IV) olan 20 hasta çalışma kapsamına alındı. Hastaların onikisine almakta oldukları diüretik ve dijital tedavisi yanında anjiyotensin konverting enzim (ACE) inhibitörü olarak enalapril başlandı. Tedavi öncesi ve ortalama 5 aylık takip (4.7±0.8 ay) sonrası tüm hastaların ventrikülografileri yapılarak, ventrikül volümleri tayin edildi. Yine tedavi öncesi ve sonrası diyastol sonu basınçları ölçüldü ve efor kapasiteleri tayin edildi. ACE inhibitörü verilen grupta sistol sonu volüm indeksinde 588±25 ml/m2'den 81±28 ml/m2, p<0.05) ve diyastol basınçlarında (25±8 ml/Hg'den 18.2±6.7 ml/Hg, p<0.05) düşme olduğu belirlendi. Bu grupta efor kapasitesinin anlamlı derecede (p<0.05) arttığı gözlendi. Bu çalışma, daha önce bu konuda yapılan çalışmalar gibi konijestif kalp yetersizliğinde ACE inhibitörlerinin kardiyak dilatasyonun ilerlemesini durdurabildiği, hatta geriletebildiğini, efor kapasitesi üzerine olumlu etkileri nedeniyle yaşam kalitesine katkıda bulunabileceğini göstermiştir. Çalışmamızda, miyokard infarktüsü ile tedavinin başlangıcı arasında en az 4 aylık (ortalama 5.1±0.8 ay) bir sürenin oluşu, ventrikül dilatasyonunun ileri evrelerindeki olgulardan meydana gelen (SSVI 83.4±23.8 ml/m2, DSVI 123.7±29.9 ml/m2) bir hasta grubu oluşturmamıza olanak sağlamıştır. Sözü edilen olumlu etkilerin, enfarkt iyileşmesi uzun süre önce tamamlanmış ve belirgin ventrikül dilatasyonu gelişmiş hastalarda da sağlanabileceği gösterilmiştir. |
10. | Reperfüzyon Sırasında Kullanılan Allopurinolün Miyokard Fonksiyonlarına Etkisi Effect of Allopurinol on Myocardial Recovery During Reperfusion Y.Halim SONCUL, Levent GÖKGÖZ, Sedat KALAYCIOĞLU, Volkan SİNCİ, Melih KAPTANOĞLU, Ali YENER, Ali ERSÖZSayfalar 260 - 263 Bu çalışmada reperfüzyon solüsyonuna eklenen allopurinolün, global iskemi sonrası miyokard fonksiyonları üzerindeki etkisi araştırıldı. Çalışma karşılaştırılmalı olarak izole kobay kalplerinde yapıldı. 20 adet izole kalp rastgele iki gruba ayrıldı. 20 dakikalık normotermik iskemiyi takiben reperfüzyon için 2 tip solüsyon kullanıldı. 10 kalp içeren ilk gruba Krebs solüsyonu verildi; ikinci grupta ise bu solüsyona 1mmol/L allopurinol eklendi. Posiskemik dönemde kalp hızı, ventriküler kontraktilite ve kalp işi gibi miyokardiyal fonksiyonlar ve CK-MB ve LDH gibi doku enzimleri ölçülerek preiskemik değerlerle karşılaştırıldı. Sonuç olarak reperfüzyon sıvısına allopurinol eklenmesinin postiskemik miyokard fonksiyonları ve miyokard hasarı üzerinde olumlu etki yarattığı gözlendi. |
11. | Derleme Hipertrigliseridemilerin Riski ve Tedavisi Risks and Treatment of Hypertriglyceridemias Baki KOMSUOĞLUSayfalar 264 - 272 Özellikle son yıllarda yapılan aterosklerotik plak çalışmaları, deneysel ateroskleroz geliştirme araştırmaları, genetik metabolik ve epidemiyolojik çalışmalardan elde edilen bilgiler ve gözlemler kan lipoproteinleri ile ateroskleroz arasında belirgin bir ilişkinin var olduğunu vurgulamaktadır. Bu yazıda trigliseridlerin ateroskleroz gelişmesinde risk faktörü olarak önemi ve tedavisi anlatılmaktadır. |
Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi