ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 50 (1)
Cilt: 50  Sayı: 1 - Ocak 2022
ÖN SAYFA
1. 
Ön Sayfa
Front Matter

Sayfalar I - III

EDITÖRDEN
2. 
EDİTÖRDEN
EDITORIAL

Sayfa IV

EDITÖRYAL YORUM
3. 
MINOCA ile başvuran kadın hastaların demografik ve klinik özelliklerinin değerlendirilmesi
Evaluation of demographic and clinical characteristics of female patients presenting with MINOCA
Merih Kutlu
doi: 10.5543/tkda.2022.21292  Sayfalar 1 - 3
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
4. 
MINOCA ile başvuran kadın hastaların demografik ve klinik özelliklerinin değerlendirilmesi ve erkek hastalarla farklılıkları: MINOCA-TR çalışmasının grup analizi
Evaluation of demographic and clinical characteristics of female patients presenting with MINOCA and differences between male patients: A subgroup analysis of MINOCA-TR registry
Gülay Gök, Ali Çoner, Tufan Çınar, Salih Kılıç, Mustafa Yenerçağ, Ahmet Öz, Cenk Ekmekçi, Özlem Özlük, Mehdi Zoghi, Asım Oktay Ergene, Uğur Önsel Türk
doi: 10.5543/tkda.2022.86219  Sayfalar 4 - 13
Amaç: Daha önceki kohortlarda kadın hastalarda MINOCA (Obstrüktif Olmayan Koroner Arterlerle Miyokard Enfarktüsü) erkeklere göre daha yüksek oranda olmasına rağmen, MINOCA ve MIOCA (Obstrüktif Koroner Arterli Miyokard Enfarktüsü) tanısı alan kadın hastalar arasındaki potansiyel demografik ve klinik farklılıklar bugüne kadar çalışılmamıştır. Bu çalışma, bu özellikleri araştırmayı ve kadın MINOCA ve MIOCA hastaları arasında karşılaştırmayı amaçladı.
Metotlar: Çalışma, Türk Popülasyonu (MINOCA-TR) Kayıtlarının subgrup analizidir. Kayıt, Türkiye'de Mart 2018 - Ekim 2018 tarihleri arasında yürütülen çok merkezli, gözlemsel bir kohort çalışmasıydı. Bu çalışmada 477 (%29,3) akut miyoart infarktüsü tanısı alan kadın hasta değerlendirildi.
Bulgular: Kadınlardan 49'u (%10.3) MINOCA (ortalama yaş: 58.9±12.9) ve 428'i (%89.7) MIOCA (ortalama yaş: 67.4±11.8) tanısı almıştı. MINOCA grubunda hipertansiyon, hiperlipidemi ve diabetes mellitus prevalansları MIOCA grubuna göre anlamlı olarak daha düşüktü. Ek olarak, MINOCA grubunda MIOCA grubuna kıyasla daha yüksek oranlarda yakın zamanlı grip öyküsü ve ST yükselmesiz miyokard enfarktüsü (NSTEMI) prezentasyonu vardı. MINOCA hastalarında cinsiyet açısından önemli klinik farklılıklar vardı. Erkek vakalarla karşılaştırıldığında, kadın hastalar daha yaşlıydı, daha yüksek sistolik kan basıncına ve daha düşük hemoglobin seviyelerine sahipti.
Sonuç: Çalışma, MIOCA kesin tanısı almış kadın hastalara göre, kadın MINOCA hastalarında geleneksel koroner arter hastalığı risk faktörünün daha düşük prevalansta olduğunu ortaya koymuştur.

5. 
Türk kadın hastalarda IL-10 promoter polimorfizmlerinin romatizmal kalp hastalığı ile ilişkisi üzerine bir çalışma
A study on the association of IL-10 promoter polymorphisms with rheumatic heart disease in Turkish female patients
Ayşegül Başak Akadam Teker, Erhan Teker
doi: 10.5543/tkda.2022.77756  Sayfalar 14 - 21
Amaç: Romatizmal kalp hastalığı (RKH), streptokok enfeksiyonlarını takiben gelişen enflamatuar bir hastalıktır. İnterlökin-10 (IL-10), sahip olduğu pleotropik etkiyle bağışıklık sisteminin yanıtlarının düzenlenmesinde rol oynar. Bununla birlikte, bozulmuş IL-10 ekspresyonu veya sinyali, akut bakteriyel enfeksiyonlar sırasında antijen klirensini bozabilir ve bu da kalıcı enflamasyon için uygun bir ortam yaratabilir. Çalışmamızın amacı, IL-10 (rs1800896, rs1800871, rs1800872) varyantlarının Türk toplumunda RKH duyarlılığı veya şiddeti arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir.
Yöntemler: Bu vaka-kontrol çalışmasında 390 kadın bireyden oluşan çalışma grubu (170RKH/220kontrol) IL-10 rs1800896, rs1800871, rs1800872 promotör gen varyantları TaqMan 5’ Allelik Ayrım Testi yöntemi kullanılarak incelenmiştir.
Bulgular: Çalışma grupları arasında rs1800896, rs1800871, rs1800872 genotipleri açısından istatistiksel olarak fark yoktu. Ancak, rs1800896 varyantı hem kombine kapak lezyonları olan grup ve tek kapak lezyonu olan grup karşılaştırıldığında (χ 2=7.532,p=0.023) hem de kombine kapak lezyonları olan grup ve kontrol grubu karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark yarattı (χ 2 =12.860, p=0.002).
Sonuç: Bulgularımız, Türk toplumundaki kadınlarda IL- 10 rs1800896, rs1800871, rs1800872 varyantlarının hastalığın patogenezi ile ilişkili olmadığı izlenimini vermiştir. Türk toplumunda IL-10 rs1800896, rs1800871, rs1800872 varyantları RKH için uygun bir genetik biobelirteç olarak önerilemez. Ancak, IL-10 rs1800896 varyantı kapak tutulumu açısından bir risk faktörü gibi gözükmektedir. Bu konuda mekanizmanın açıklığa kavuşturulması için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.

6. 
Cinsiyet hormonu genlerindeki polimorfizmlerin koroner arter hastalığı ve ciddiyeti ile ilişkisi
Association of polymorphisms in the sex hormone genes with the presence and severity of coronary artery disease
Neslihan Çoban, Aybike Sena Özuynuk, Aycan Fahri Erkan, Aysem Kaya, Berkay Ekici, Filiz Güçlü Geyik, Evin Ademoğlu, Günay Can, Nihan Erginel Ünaltuna
doi: 10.5543/tkda.2022.17203  Sayfalar 22 - 33
Amaç: Koroner arter hastalığı (KAH) dünyada önemli bir halk sağlığı sorunudur. Hastalığın etiyolojisinin altında yatan klasik risk faktörleri tanımlanmış olsa da bu faktörleri etkileyen moleküler mekanizmalar tamamen aydınlatılamamıştır. Bu nedenle, hastalığın gelişimi ve tedavisinde rol oynayabilecek aday gen polimorfizmlerinin tanımlanması önem taşımaktadır. Bu bilgiler ışığında, bu çalışmada ateroskleroz ile ilişkili iki gen olan ESR1 ve CYP19A1 gen polimorfizmleri araştırılmıştır.

Yöntemler: 339 KAH ve KAH olmayan bireye ait periferik kan örneğinden DNA izolasyonu yapılmış ve çalışmaya katılan bireyler CYP19A1 rs10046 (C/T) ve ESR1 rs2175898 (A/G) polimorfizmleri için hibridizasyon probları kullanılarak genotiplenmiştir. Kan örnekleri koroner anjiyografiden önce alınarak biyokimyasal analizler yapılmıştır. Bunun yanında, çalışmaya katılan bireylerin koroner anjiyografi sonuçlarına
göre Gensini ve SYNTAX skorları belirlenmiştir.

Bulgular: ESR1 polimorfizmi G allel taşıyıcılığı erkeklerde KAH ile ilişkili bulunmuştur (p=0.036). Yaş, HDL-K, LDL-K düzeyleri ve sigara içme durumuna göre ayarlama yapılan lojistik regresyon analizinde, ESR1 G allel taşıyıcılığının erkeklerde KAH ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (OR=2.12, [%95 GA 1.01–4.1] p=0.025). Yapılan lojistik regresyon analizlerinde, CYP19A1 rs10046 T allel taşıyıcısı bireylerde kompleks KAH riskinin 2.84 kat arttığı görülmüştür (p=0.016). Buna ek olarak, CYP19A1 rs10046 T alel taşıyıcılığı, SYNTAX ve Gensini skorları ile ilişkili bulunmuştur (p<0.05). ESR1 G allel taşıyıcılığı kadın hastalarda yüksek adiponektin düzeyi (p=0.005) ile ilişkili bulunurken CYP19A1 T alleli, HbA1c düzeyleri ile KAH hastalarında (p=0.004) ve erkek KAH hastalarında (p=0.018) ilişkili bulunmuştur.

Sonuç: CYP19A1 ve ESR1 polimorfizmleri KAH şiddeti ve KAH varlığı ile ilişkili bulunmuştur. Çalışılan gen polimorfizmlerin KAH gelişimindeki etkilerinin belirlenebilmesi için daha çok çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır.

7. 
İntelektin 1 genindeki Val109Asp polimorfizminin kadınlarda koroner arter hastalığı şiddeti ile ilişkisi
Val109Asp polymorphism in Intelectin 1 gene is associated with coronary artery disease severity in women
Filiz Güçlü Geyik, Aycan Fahri Erkan, Aybike Sena Özuynuk, Berkay Ekici, Neslihan Çoban
doi: 10.5543/tkda.2022.21003  Sayfalar 34 - 45
Amaç: Intelektin-1, anti-enflamatuvar bir adipokindir ve Intelektin 1 (ITLN1) geni tarafından kodlanır. ITLN1 genindeki genetik değişimlerin, koroner arter hastalığı (KAH) ve KAH gelişimde rol oynayan risk faktörleri üzerine etkilerinin olduğu öngörülmektedir. Bu çalışmada, ITLN1 Val109Asp polimorfizminin hem erkeklerde hem de kadınlarda KAH’ın şiddeti ve serum lipit düzeyleri üzerine etkilerinin olup olmadığının araştırılması amaçlanmaktadır.
Yöntemler: Koroner anjiyografi (%43.5 kadın, ortalama yaş; 63.1±9.5 yaş) uygulanan 493 birey, belirlenen darlık düzeylerine göre kritik KAH olan (≥%70 darlık, n=202), kritik KAH olmayan (%31-69 darlık, n=90) ve KAH olmayan (kontrol grubu olarak) (%1-30 darlık, n=201) olarak gruplandırıldı. Anjiyografik ciddiyet ve aterosklerotik KAH yaygınlığı Gensini ve SYNTAX skorları kullanılarak değerlendirildi. Genotiplerinin belirlenmesi, Real-Time PCR LightCycler 480 cihazında LightSNiP assay kullanılarak yapıldı.
Bulgular: Seçilen Val109Asp polimorfizmi Val allel sıklığı, kritik KAH olan (n=34) ve KAH olmayan (n=46) kontrol gruplarında kadınlarda anlamlı derecede farklı bulunurken (p=0.033), erkek grupları (n=77 ve n=38) arasında anlamlı bir fark görülmedi. Val alleli taşıyıcısı olan kadınların, kritik KAH için 1.69 kat artmış riske sahip olduğu bulundu (p=0.033). Ek olarak, kritik KAH olan kadınlarda yaş, sigara tüketimi ve lipit düşürücü ilaç kullanımı için ayarlama yapıldığında, Val allel taşıyıcılığı daha yüksek darlık derecesi ile ilişkili bulundu (p=0.025). Ayrıca, bu polimorfizmin Val allelini taşıyıcısı olan kritik KAH sahip erkeklerde LDL-kolesterol (LDL-K) düzeyinde artış görüldü (p<0.05).
Sonuç: Bu sonuçlar, ITLN1 Val109Asp polimorfizmin Val allelinin, kritik KAH ve LDL-K seviyeleri ile ilişkisini göstermektedir. ITLN1 Val109Asp polimorfizminin KAH patogenezi üzerindeki etkisinin aydınlatılması için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.

EDITÖRYAL YORUM
8. 
Şişman mı? İdeal kilolu mu? Hepsi hikaye mi?
Fat, Fit, or Myth?
Asiye Ayça Boyacı
doi: 10.5543/tkda.2022.21324  Sayfalar 46 - 47
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
9. 
Obez kadınlarda kilo vererek metabolik sendromun düzelmesi yalnızca kilo vermeye kıyasla epikardiyal yağ kalınlığını daha fazla azaltır
Reversal of metabolic syndrome with weight loss decreases epicardial fat more than weight loss alone in women with obesity
Duygu Ersan Demirci, Deniz Demirci, Remziye Nur Eke
doi: 10.5543/tkda.2022.21063  Sayfalar 48 - 56
Amaç: Çalışmanın amacı obez kadınlarda diyet ve egzersiz ile kilo vermenin ekokardiyografik olarak ölçülen epikardiyal yağ kalınlığı (EYK) üzerine olan etkisini ve EYK’daki değişimin metabolik sendrom (MetS) durumunda değişiklik olan ve olmayan hasta grupları arasında fark gösterip göstermediğini incelemek idi.
Yöntemler: Bir yıllık kilo verme programına dahil edilmesi planlanan yetmiş dört obez kadın hasta prospektif olarak çalışmaya dahil edildi. Antropometrik, laboratuvar, klinik ve ekokardiyografik parametreler başlangıçta ve programı tamamlayarak kilo vermeyi başaran yirmi sekiz olgu için 1 yıl sonunda tekrar değerlendirildi. 1 yılın sonunda hastalar MetS durumu değişen ve değişmeyenler olarak iki gruba ayrıldı.
Bulgular: Vücut kitle indeksi, 1 yıllık kilo verme programından sonra 37.17±5.94’ten 31.61±5.55 kg/m2’ye (p<0.001) önemli ölçüde azaldı. Kilo verme sonrası bazal ölçümlere kıyasla EYK değerinde anlamlı düzeyde azalma kaydedildi (0.51±0.15 cm’den 0.39±0.14 cm, p=0.001). EYK’daki azalma, MetS durumu kilo verme ile düzelen hasta grubunda, MetS durumu değişmeyen gruba göre anlamlı olarak daha yüksekti (sırasıyla, 0.16±0.68 cm ve 0.09±0.07 cm, p=0.018). MetS durumunun değişmesi EYK değişikliği için bağımsız belirleyici olarak bulundu.
Sonuç: Obez kadınlarda uzun süreli, sürekli kilo kaybı ekokardiyografik olarak ölçülen EYK’nı önemli ölçüde azaltabilir ve EYK kilo verme müdahaleleri için metabolik profilin bir göstergesi olarak kullanılabilir.

10. 
Postmenopozal kadınlarda metabolik sendrom ve sistemik inflamasyonun endotel fonksiyonu üzerindeki etkisi
Impact of metabolic syndrome and systemic inflammation on endothelial function in postmenopausal women
Hongju Zhang, Tao Sun, Yutong Cheng, Jing Zhang, HaiXia Zhang, Chayakrit Krittanawong, Edward El-Am, Roukoz Abou Karam, Su Wang, Qian Wang, Ning Ma
doi: 10.5543/tkda.2022.47443  Sayfalar 57 - 65
Amaç: Metabolik sendromun (MetS) ve sistemik inflamasyonun endotelyal fonksiyon üzerindeki etkisine ilişkin veriler yetersizdir. Bu çalışmada, postmenopozal kadınlarda MetS ve sistemik inflamasyonun endotel fonksiyonu üzerindeki kombine etkilerini araştırmayı amaçladık.
Yöntemler: Şubat 2019 ile Temmuz 2020 arasında 423 postmenopozal kadın belirlendi. MetS, Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) kriterlerine göre teşhis edildi ve altta yatan inflamasyonun derecesini değerlendirmek için yüksek hassasiyetli C-reaksiyon proteini (hs-CRP) ölçüldü. Endotel fonksiyonunun ölçümü, bir kolda reaktif hipereminin neden olduğu vazodilatasyonu değerlendirerek ve karşı koldaki
değişiklikleri (reaktif hiperemi indeksi, RHI) ayarlayarak dijital arteriyel tonometri kullanılarak yapıldı.
Bulgular: MetS’li 156 ve MetS’siz 267 hasta vardı. MetS’i olmayan grupla karşılaştırıldığında, MetS’li hastalarda anlamlı olarak daha düşük doğal logaritmik RHI (0.66±0.29’a karşı 0.91±0.31; p<0.001), ancak daha yüksek hs-CRP seviyeleri (0.98 [0.31, 3.54]’e karşı 0.53 [0.20, 2.14]; p<0.001) vardı. Sıralı çok değişkenli analizde, hs-CRP’nin varlığı (ΔR2 =0.047, p=0.004) doğal logaritmik RHI üzerinde anlamlı ve bağımsız bir etkiye sahipti. Ayrıca, hs-CRP*MetS etkileşimi, tam olarak ayarlanmış modelde bile endotel disfonksiyonu ile sinerjistik olarak ilişkiliydi (β=-0.107, %95 CI [-0.161~-0.053], p=0.009).
Sonuç: MetS ve sistemik inflamasyon, postmenopozal kadınlarda endotel disfonksiyonu ile sinerjik olarak ilişkilidir. Bu koşulların her ikisine de sahip olan postmenopozal kadınlar, olumsuz kardiyovasküler olaylar açısından önemli ölçüde daha yüksek risk altında görünmektedir.

OLGU BILDIRISI
11. 
Sol ana koroner revaskülarizasyonunda stent sonrası beklenmedik dev koroner perforasyon
Unexpected huge post-stenting coronary perforation during complex left main revascularization
Gianluca Rigatelli, Marco Zuin, Loris Roncon
doi: 10.5543/tkda.2022.21075  Sayfalar 66 - 69
Sol ön inen koroner arterde sıkı sol ana ve uzun kalsifiye hastalığı olan 78 yaşında erkek hasta ameliyatı reddetti. Stent taktıktan sonra hasta büyük bir koroner arter rüptürü nedeniyle şok geçirdi. Heparin reversal olmadan kan reinfüzyonlu perikardiyal drenaj revaskülarizasyonun
tamamlanmasına olanak sağladı.

12. 
Transkateter aort kapak implantasyonu sonrasında görülen iatrojenik ventriküler septal defektin perkütan kapatılması
Percutaneous closure of an iatrogenic ventricular septal defect associated with transcatheter aortic valve implantation
Göktuğ Savaş, Selçuk Yazıcı, Özgür Kılıç, Sait Terzi
doi: 10.5543/tkda.2022.21093  Sayfalar 70 - 78
81 yaşında erkek hasta nefes darlığı şikayeti ile başvurduğu hastanemize ileri aort darlığı tanısıyla yatırıldı. Transfemoral yolla, 29 mm Edwards Sapien XT kapakçığı başarıyla implante edildi. İşlemden sonra, ekokardiyografide membranöz septumda restriktif bir ventriküler septal defekt (VSD) görüldü. Hastanın semptomu olmadığı için konservatif takip kararı verildi. Ancak hasta 3 hafta sonra biventriküler yetersizlik düşündüren nefes darlığı ve periferik ödem şikâyetleriyle tekrar başvurdu. Kontrol ekokardiyografisinde 8 mm boyutunda membranöz VSD, orta derecede triküspit yetersizliği ile sağ kalp boşluklarında dilatasyon ve 60 mm Hg sistolik pulmoner arter basıncı görüldü. Önceden yerleştirilmiş biyoprotez aort kapağı fonksiyone idi. Hastaya perkütan VSD kapatma kararı verildi. Defekt 10 mm’lik bir VSD Occluder ile kapatıldı. İşlem sırasında ve sonrasında biyoprotetik aort kapağında herhangi bir işlev bozukluğu olmadı. Bir yıllık takipte hasta hala asemptomatikti.

13. 
Modafinil kullanımına bağlı ventrikül aritmisi: Olgu bildirisi
Modafinil-induced ventricular arrhythmia: A case report
Deniz Mutlu, Barkın Kültürsay, Ali Karagöz
doi: 10.5543/tkda.2022.21084  Sayfalar 79 - 82
Modafinil, bir santral sinir sistemi stimülanı olup uyanıklık indüklenmesi amacıyla narkolepsi hastalarında ve çeşitli diğer durumlarda kullanılmaktadır. Fakat bu durum için en önemli endişe kaynağı bu ilacın özellikle öğrenciler arasında kognitif performansı arttırmak ve uyku ihtiyacını azaltmak için kötüye kullanımı olmaktadır. Bu vaka takdiminde, kardiyoloji polikliniğine çarpıntı sebebiyle başvuran ve sınav performansını arttırmak amacıyla 1 ay önce günde iki defa 100 mg modafinil tablet alan 23 yaşında kadın bir hasta sunulmaktadır. Hastanın elektrokardiyogram’ında (EKG) sinus ritmi ve sağ dal bloğu saptanmış olup herhangi bir yapısal kalp hastalığı veya metabolik patoloji saptanmamıştır. 24 saatlik ambulatuvar EKG’de 11 defa tekrarlayan en uzunu 8 atımlık 11 adet süreksiz ventriküler taşikardi atakları saptanmıştır. İlacın bırakılmasını takiben 2 hafta sonrasında hastada semptom olmadığı, kontrol EKG’sinde normal sinus ritmi ve sağ dal bloğunun gerilemiş olduğu saptanmıştır. Kontrol ambulatuvar EKG’de ventriküler aritmi gözlenmemiştir. Modafinil’in amfetamin türevlerine göre kardiyovasküler yan etkiler üzerinde daha güvenli olduğu düşünülmesine rağmen sağlıklı insanlarda da nadiren ciddi aritmik olaylara yol açabilmektedir. Bu sebeple, modafinil başlandıktan sonra hastalarda kardiyak semptomların araştırılmasını ve bu ilacın kötüye kullanımı konusunda sorgulanmalarını önermekteyiz.

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
14. 
Differences in fractional flow reserve derived from coronary computed tomography angiography according to coronary artery bifurcation angle
Toshimitsu Tsugu, Kaoru Tanaka
doi: 10.5543/tkda.2022.21104  Sayfalar 83 - 84
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

15. 
Göğüs ağrısının sıklıkla gözden kaçan bir nedeni: Akut aortik intramural hematom
A frequently overlooked cause of chest pain: Acute aortic intramural hematoma
Ibrahim Altun, Özcan Başaran, Oğuzhan Çelik, Ilknur Altun, Neşat Cullu
doi: 10.5543/tkda.2022.81317  Sayfa 85
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

EDITÖRYAL YORUM
16. 
COP26 and health: some progress, but too slow and not enough
Laurie Laybourn-langton, Richard Smith
doi: 10.5543/tkda.2022.EY1  Sayfalar 86 - 88
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DIĞER YAZILAR
17. 
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Ertan Ural
Sayfa 89
Makale Özeti |Tam Metin PDF

18. 
HAKEMLERİMİZE TEŞEKKÜRLER
HAKEMLERİMİZE TEŞEKKÜRLER

Sayfa E1
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi