1. | Yayın Kurulu Olarak TKD Arşivi'ni Devrederken: Makale İşlemleri Artık İnternetten Altan OnatSayfa 595 Makale Özeti | |
2. | Ulusal Kalp Sağlığı Politikası Kalp-Damar Hastalıklarından Korunma Stratejileri Strategies for Cardiovascular Prevention Related to a National Cardiac Health Policy Altan ONATSayfalar 596 - 602 Türk halkı için kalp-damar sağlığı alanında rasyonel politika geliştirebilmek amacıyla, korunma strateji seçenekleri bu yazıda ele alınmıştır. Birey (yüksek risk) stratejisi ile popülasyon stratejisinin birlikte yürütülmesi önerilirken, temelde TEKHARF Çalışması verilerinden hareketle yetişkinlerimizde başlıca risk faktörlerinin popülasyona atfedilebilecek risk tahmini yapılmıştır. Hedef kitlelerin belirlenmesinde, 40 yaş üzerindeki erkek ve 45 yaş üzerindeki kadınlara odaklanmak suretiyle hedef daraltılabilir. Türk erişkinlerinin risk profilinde pratikte önem taşıyan bazı farklılıkların varlığına dayanarak, metabolik sendrom, abdominal obezite ve total kolesterol normlarında uluslararası kılavuzlara ek olarak bazı ayarlamaların ulusal kılavuzlarımıza girmesinde yarar vardır. Devletin kalp-damar sağlığını korumaya önem ve öncelik vermesinin orta vadede çok verimli olacağına ve bunun vazgeçilmez olduğuna cari hükümetlerce inanılmalı; hükumet sağlık harcamaları içinde korumaya yönelik payı artırmalı ve inandırıcı bir politika geliştirmelidir. Girişimsel ve girişimsel olmayan tedavi usulleri alanında maliyet-etkinlik kriterlerine uyulması zorunluluktur. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 596-602) |
DERLEME | |
3. | İnflamasyon Parametreleri Akut Miyokard İnfarktüsünde Trombolitik Tedavinin Başarısını Gösteriyor mu? Are the Parameters of Inflammation a Measure of Success of Thrombolytic Treatment in Acute Myocardial Infarction? Mesut DEMİR, Mehmet KANADAŞI, Onur AKPINAR, Mevlüt KOÇ, Mahir AVKAROĞULLARI, Yurdaer DÖNMEZ, Murat ÇAYLI, Cumhur ALHAN, Mustafa DEMİRTAŞ, Ayhan USAL, Mustafa ŞAN, Tamer İnalSayfalar 603 - 610 Akut ST yükselmeli miyokard infarktüsünde (AMİ) yetersiz koroner reperfüzyon kötü prognoz ile ilişkilidir. Bu nedenle trombolitik tedavinin yeterli reperfüzyon sağlayıp sağlayamadığının hızlı ve pratik bir yöntemle kontrol edilmesi önemlidir. Göğüs ağrısının sona ermesi ve elektrokardiyografide (EKG) yükselmiş ST segmentinde çökme olması klinikte en sık ve kolay uygulanan yöntemlerdir. Bu çalışmada akut ST yükselmeli AMİ hastalarında uygulanan trombolitik tedavinin etkinliğini saptamada trombolitik öncesi incelenen yüksek hassas C-reaktif protein (hsCRP) ve serum amiloid A (SAA) düzeylerinin yeri araştırıldı. ST yükselmeli AMİ tanısıyla kliniğimize yatırılan yaşları 28-70 arası (ortalama 54.8 ± 9.4 yıl), ardışık 42 hasta (4 kadın, 38 erkek) çalışmaya dahil edildi. Hastalardan CK-MB, Troponin T, lipid düzeyleri, hsCRP ve SAA için serum örnekleri alındıktan sonra trombolitik tedavi uygulandı. Tedavinin 0. ve 3. saatinde EKG'ler çekildi ST segment yükseklikleri değerlendirildi, %70 ve üzeri ST rezolüsyonu tam, %31-69 orta ve %0-30 hafif olarak kabul edildi. Yatışların 5. gününde hassas hsCRP ve SAA için ikinci kez serum örnekleri alındı. Koroner anjiyografileri yapıldı ve TIMI akımları değerlendirildi. Trombolitik öncesi bakılan hsCRP ve SAA düzeyleri ile ST rezolüsyonu arasında negatif bir ilişki mevcuttu ve bu ilişki 5. gün devam etmekteydi. Trombolitik öncesi bakılan hsCRP düzeyi 3.5 mg/dl'nin altında ise %67 duyarlılık ve %74 özgüllük ile ST rezolüsyonunun yeterli olacağını tahmin ederken, 7.0 mg/dl'nin üzerinde ise %70 duyarlılık ve %88 özgüllük ile rezolüsyon olamayacağını tahmin ettiği görüldü. Sonuç olarak ST yükselmeli AMİ'de trombolitik öncesi incelenen serum hsCRP düzeyi uygulanacak trombolitik tedavinin etkinliğini göstermede kullanılabilecek kolay ve güvenilir bir yöntemdir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 603-610) |
4. | TEKHARF Çalışması Takibinde Gözlemlenen Toplam ve Koroner Mortalitenin Analizi Assessment of Overall and Coronary Mortality Observed in the Turkish Adult Risk Factor Survey Altan Onat, İbrahim Sarı, Mustafa Tuncer, Ahmet Karabulut, Mehmet Yazıcı, Serdar Türkmen, Yüksel Doğan, İbrahim Keleş, Vedat SansoySayfalar 611 - 617 TEKHARF Çalışmasının temelde Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Akdeniz ve Ege bölgelerinde oturan kohortu 2004 yazında tarandı. Ölüm konusunda 1. derece akraba ve/veya sağlık ocağı personelinden bilgi alındı; yaşayanlarda bilgi edinmekten başka, fizik muayene ve 12 derivasyonlu EKG kaydı yapıldı. Yeni koroner olay tanımına, son taramadan beri gelişen fatal ve fatal olmayan miyokard infarktüsü, yeni stabil angina ve/veya miyokard iskemisi girdi. 1636 kişilik örneklemden 1036'sı muayene edildi, 514 kişi hakkında bilgi edinildi ve 26 erkek ile 18 kadının öldüğü belirlendi. Yaklaşık 3020 kişi-yılı süreli yeni rakip eklenince, toplam izlemede 39,540 kişi-yılına ulaşıldı. Ölenlerden 21'i KKH kökenli sayıldı. Katılımcılardan 31'inde yeni koroner olay gelişti. Tarama başından beri yıllık tüm ölüm oranı bin yetişkinde 10.4, koroner mortalite binde 4.0 düzeyinde bulundu. Tüm nedenli ölümler, 207 ölümün kaydedildiği kırsal kesimde bin kişi-yılı başına 11.6'ya karşılık gelirken, kentlerde bu 9.6 olarak hesaplandı (p=0.046). Yetişkinlerdeki üç büyük ölüm nedeninin tüm ölümlerdeki payı şu şekilde çıktı: koroner %39, serebrovasküler %11, kanser %24. Bu sınıflama gelişmiş ülkelerde 20 yil önce rastlanan ölüm nedeni kalıbına uyuyordu. Kırkbeş ila 74 yaş kesiminde toplam yıllık mortalite binde 15.2, KKH ölüm prevalansı binde 6 olarak gözlemlendi. Son ülke çapında taramada bu yaş kesiminde tüm ölümler ile koroner kökenli ölümler anlamlılığa ulaşmayan bir azalma eğilimi sergiledi: koroner mortalite bin kişi-yılında 5.1 'e, toplam ölümler bin kişi-yılında 13.5'e geriledi. Son iki yıllık tarama sonuçlarına göre, ölümcül olanlar dahil, yılda bin yetişkinde 11.7 sıklığına karşılık gelen 330 bin yeni koroner olay geliştiği tahminine varabiliriz. Kardiyovasküler kökenli ölümlerin yüksek bir oranda seyrettiği doğrulanmış, kadınlarda koroner mortalitenin düşme eğiliminde olduğuna, buna karşılık tüm erişkinlerde - muhtemelen nüfusun yaşlanmağa başlaması nedeniyle de -yeni koroner olaylarda artışın sürdüğüne ilişkin sonuca varılmıştır. (Türk Kardiyol Dem Arş 2004; 32: 611-617) |
5. | Sol Ventrikül Diyastolik Fonksiyonunun Değerlendirilmesinde Yeni Bir Yöntem: Doku Doppler Ekokardiyografi Assessment of Left Ventricular Diastolic Dysfunction with a New Method: Tissue Doppler Imaging Murat Çaylı, Ayhan Usal, Mehmet Kanadaşı, Mesut Demir, Onur AkpınarSayfalar 618 - 625 Konjestif kalp yetersizliğinde ve hipertansiyonda diyastofik fonksiyon bozukluğu sık görülmektedir. Diyastolik fonksiyon bozukluğu ventriküfün normaldeki gibi düşiik dofum basmcı ile dotmaması ve bunu kompanse etmek için zamanla atriyum basıncmm artması olarak tanımlanabilir. Di yasto/ik fonksiyon bozukluğunun, gecikmiş refaksasyon, psödonormafizasyon ve restriktıf patern olmak üzere 3 evresi mevcuttur. Diyastofik fonksiyon bozukluğu tanısmda invazif ve non-invazif bir çok yöntem kullam tabilmesine karşm günümüzde en sık "klasik Pulsed wave Doppler ( PWD) yöntemi" ile mitral ve pulmoner ve n akımları mn incelemesi kullam lmaktadır. Ancak PWD yönteminin ön yükten etkifenmesi, normal ve psödonormalizasyon ayrımının tek başına yapılamaması gibi sımrfamaları nedeniyle yeni yöntemlere gereksinim duyulmaktadır. Doku Doppler inceleme (DDİ) ise nıiyokardiyumun ve mitraf onulusun sistofik ve diyastolik hıziarım ölçnıemize yarayan yeni bir uftrasonografi metodudur. Diyastolikfonksiyon DDİ ile önyükten etkilennıeden kolayca değerlendirilebilir. Bu yöntenıle PWD ile yapılamayan konstrüktif perikardit-restriktif kardiyomiyopati ayrımı, normal-psödonormafizasyon ayrım ı , atriyal fibrilasyonda diyastofik fonksiyon değerlendirilmesi kolayca yapı labilm ektedir. Bu nedenle geleneksel yöntemlere ek olarak DDİ metodunun da kullam mı önerilmektedir. |
Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi