ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 24 (7)
Cilt: 24  Sayı: 7 - Eylül 1996
1. 
Makale Özetleri
Summaries of Articles

Sayfalar 388 - 391
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

2. 
Türk Erişkinlerinde Kanda Kolesterolde İstikrar, Trigliseridde Yükselme
Investigations Stable Blood Cholesterol But Rising Triglyceride Levels in Turkish Adults
Altan ONAT, Vedat SANSOY, Biol.Erdal İNCE, Kenan DÖNMEZ, İbrahim KELEŞ, Barış ÖKÇÜN, Göksel KAHRAMAN, Dursun DURSUNOĞLU
Sayfalar 392 - 398
TEKHARF Çalışması 1990 kohortunun yaşayanları arasında 2046 kişide serum lipidleri 1995 yazında Reflotron cihazı ile yeniden ölçüldü. Aç karnına ölçüm gerektiren trigliseridler (Trg) her iki taramada 1000 kişide, total kolesterol (TK) hepsinde ölçülebildi. Eşli dizideki farklar dikkate alındı. Kan örneklerinin % 8'inden fazlası referans laboratuvarında valide edildi. Lipid değerlerinde referans laboratuvarı ile Reflortron verileri arasındaki sapmanın yarısı kadar ayarlama uygulandı. Coğrafi bölgelerin dışında, cinsiyet ve 6 yaş grubunda katmanlama yapıldı. Beş yıl yaşlanmanın TK'de erkek ve kadında 4.7 ve 7 mg/dl, Trg'de 0.7 ve 8.5 mg/dl yükselme yaratacağı öngörüldü. Tüm örneklemede erkek ve kadında 5 yıl ara ile sağlanan ortalama değerler sırasiyle (mg/dl olarak) TK için 172'den 177'ye ve 178'den 184'e yükseldi, Trg ise erkekte 136'dan 147'ye, kadında 116'dan 132'ye çıktı. TK ortalama değerleri erkekte ve kadında ilk taramada 20-59 yaşlarını kapsayan grupların hiçbirinde öngörülen düzeyi 2 mg/dl bile aşan sapma kaydetmedi. Kadında yalnız 60-69 yaş grubunda (düşme beklenirken) 3.2 mg/dl yükselme gözlendi. Global olarak plazma Trg beklenen düzeyin erkeklerde 10 mg/dl, kadınlarda 8 mg/dl üstünde çıktı. Erkekte 20-29 yaş grubu, kadında 50-59 yaş grubu hariç tüm yaş gruplarında önemli artmalar kaydedildi. buna HDL-kolesterol'de azalmanın eşlik edip etmediği - ölçüm yapılmadığı için - bilinmemektedir. Yeme alışkanlığı ve bedeni hareketsizlikle ilgili olabilecek bu değişimlerin toplum kalp sağlığı açısından anlam taşıyacağı açıktır.

3. 
Kardiyoloplejik Solüsyonlara Eklenen Karnitinin Miyokard Koruması Üzerindeki Etkileri
Myocardial-Protective Effects of Carnitine Enriched Cardioplegic Solutions
Hüdai ÇATALYÜREK, Eyüp HAZAN, Baran UĞURLU, Ünal AÇIKEL, Öztekin OTO
Sayfalar 399 - 404
Kardiyopleji sıvılarına 1 mg/ml dozunda eklenen karnitinin, miyokard koruması üzerindeki etkileri aortokoroner bypass ve kapak replasmanı uygulanan toplam 32 olgu üzerinde metabolik, hemodinamik ve biyokimyasal yöntemlerle araştırıldı. Kardiyopleji sıvılarına karnitin eklenmediğinde, iskemik arrest dönemi sonunda, atriyumdan alınan doku örneklerinde karnitin düzeylerinde artış olduğu ve buna paralel olarak kontrol grubuna göre daha az laktik asit oluştuğu belirlendi. Karnitin grubundaki olgulardan ameliyat sonrası ilk 24 saat içinde alınan kan örneklerinde miyokardiyal kreatinfosfokinaz (CPK-MB) düzeylerinin daha az yükseldiği saptandı. Karnitin grubundaki olgularda miyokardın oksijen tüketimindeki artış oranı kontrol grubuna göre iki kat fazla oldu. Ameliyat sonrası dönemde ölçülen kalp indeksi (Kİ) ve sol ventrikül atım iş indeksi (LVSWI) değerlerinin, ilk 2 saatlik sürede karnitin kullanılan olgularda daha yüksek olduğu ve bu olgu grubunda pozitif inotropik ilaç kullanımının daha az gerektiği belirlendi.

4. 
Koroner Arter Hastalığın Serum ve Eritrosit Selenyum Değerleri ile Olan İlişkisi
Serum and Erythrocyte Selenium Concentration Related to Coronary Artery Disease
Rıdvan YALÇIN, Mehmet ALKAN, Atiye ÇENGEL, Övsev DÖRTLEMEZ, Halis DÖRTLEMEZ, Ahmet SAYAL, Ahmet AYDIN, Aşkın IŞIMER
Sayfalar 405 - 410
Antioksidan koruyucu sisteme dahil olan glutatyon peroksidaz (GPx) enzimi değişik mekanizmalar ile aterogeneziste önleyici rol oynamaktadır. Selenyum (Se) GPx'ın kofaktörü olduğundan eksikliğinde enzimin aktivitesi azalmaktadır. Çalışmamızda Se düzeyleri ile koroner arter hastalığının yaygınlığı ve akut miyokard infarktüsündeki olası rolü irdelendi. Akut miyokard infarktüsü geçirmekte olan 16 hasta ile anjiografik olarak saptanmış koroner arter hastalığı olan 36 hastanın serum ve eritrosit Se değerleri göğüs ağrısı tanımlayan fakat koroner arterleri normal olan 14 kişiyle karşılaştırıldı. Atomik Absorpsiyon Spektrofotometresi ile yapılan ölçümlerde kontrol grubunda serum Se'u 74.29±14.05 mg/L, eritrosit Se'u 0.53±0.05 mg/g Hb; akut miyokard infarktüsü grubunda serum se'u 61.42 ± 15.58 mg/L, eritrosit Se'u 0.39 ± 0.08 mg/g Hb; bir damar hastalarında serum Se'u 54.21 ± 12.26 mg/L, eritrosit Se'u 0.44 ±0.05 mg/g Hb; iki damar hastalarında serum Se'u 61.02 ± 20.06 mg/L, eritrosit Se'u 0.42 ± 0.09 mg/g Hb; çok damar hastalarında serum Se'u 66.71 ± 11.25 mg/L, eritrosit Se'u 0.45 ± 0.08 mg/g Hb değerlerinde saptandı. Akut miyokard infarktüsü geçiren hastaların serum (p<0.01) ve eritrosit Se (p<0.001) değerleri, bir damarı hasta olan koroner arter hastalarının serum (p<0.001) ve eritrosit Se (p<0.001) değerleri, iki damar hastalarının serum (p<0.02) ve eritrosit Se (p<0.001) değerleri, çok damar hastalarında serum (p<0.05) ve eritrosit Se (p<0.02) değerleri kontrol grubundan anlamlı olarak düşük bulundu. Akut miyokard infarktüsü geçiren hastalar ile geçirmemiş koroner arter hastaları arasında serum eritrosit Se, değerleri bakımından anlamlı bir fark (p>0.05) bulunmadı. Bu nedenle Se düşüklüğünün oksidan bir stres olan akut miyokard infarktüsü nedeniyle olmayıp aterosklerotik süreçle ilgili olabileceğini düşündürürken koroner anjiografilerine göre aterosklerozun yaygınlığını yansıtan 1, 2 veya çok damar hastası olanların Se düzeyleri arasında da anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05).

5. 
Koroner Arter Hastalarında Nitrogliserinin Antitrombotik Etkileri
Antithrombotic Properties of Nitroglycerin in Patients with Coronary Artery Diease
Şule KARAKELLEOĞLU, Salim Başol TEKİN, Mahmut AÇIKEL, Mahmut ŞAHİN, Zuhal UMUDUM, Fatih AKÇAY, Necip ALP
Sayfalar 411 - 415
Nitrogliserinin antitrombotik etkileri üzerinde son zamanlarda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışma 11'i unstable angina pektoris, 14'ü miyokard infarktüsü olan hastada, nitrogliserinin trombosit aktivasyonu ve agregasyonu üzerine etkilerini incelemek amacıyla yapıldı. Nitrogliserin (NTG) infüzyonuna 0.25 ug/kg/dak dozunda başlanarak, kan basıncı kontrolünde 1ug/kg/dk doza ulaşıncaya kadar artırıldı. İnfüzyon öncesinde, 45. dakikada ve 24 saatte trombosit agregasyonu, ß-tromboglobulin (ß-TG), trombosit faktör-4 (TF-4) ölçümleri yapıldı. İnfüzyon öncesi değerler, 10 sağlıklı bireyden alınan değerlerle karşılaştırıldı. Bu üç parametre de hasta grubunda kontrollere göre anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0,0001; p=0,0001). İnfüzyon öncesinde 997.7±3.3 olan trombosit agregasyonu, 45. dakikada %80.4±7.5'e (p=0,0001), 24. saatte % 85.1±4.9'a (p=0,0001); 54±8 IU/ml olan ±-TG, 45. dakikada 46±8 IU/ml'ye (p=0,0001), 24. saatte 42±8 IU/ml'ye (p=0,0001); 13.7±3.1 IU/ml olan TF-4, 45. dakikada 10.8±2.7 IU/ml'ye (p=0,0001), 24. saatte 9.4±2.3 IU/ml'ye (p=0,0001) indi. Bu bulgulara göre tedavi edici dozlarda uygulanan NTG'in akut iskemik sendromlu hastalarda trombosit fonksiyonlarını anlamlı olarak inhibe edebileceği ve bu faydalı etkinin nitrovazodilatörlerin klinik yararlarına önemli katkısı olabileceği sonucuna varıldı.

6. 
Başarılı Koroner Balon Anjioplastiden Sonra Oluşan Kardiak Hasarı Araştırmada Troponin-T ve CK-MB Enzimleri
Troponin-T and Creatine Kinase-MB in Detecting Myocardial Injury After Coronary Angioplasty
Azem AKILLI, Filiz ÖZBERKAN, Gülinaz ALPER, Ömür ERKIZAN, Ahmet ALTINTIĞ, Levent CAN
Sayfalar 416 - 420
Başarılı perkütanöz transluminal koroner anjioplastiden (PTCA) sonra bazı olgularda miyokard hasarı oluşabildiği bildirilmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar miyokard hücrelerinde bulunan ve kontraktiliteyi düzenleyen proteinlerden birisi olan troponin T'nin (TnT) dolaşımda saptanmasının miyokard hücre hasarının duyarlı ve özgün bir göstergesi olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada başarılı PTCA olgularında miyokard hasarının oluşup oluşmadığını ve bunun saptanmasında TnT ve kreatin kinaz izoenzim MB (CK-MB)'nin tanısal değerlerinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya yaşları 55±9 olan 3'ü kadın 21'i erkek 24 olgu alındı. PTCA'den önce ve PTCA'den sonra 4., 8., 16. saatlerde serum TnT ve CK-MB düzeyleri ölçüldü. EKG kayıtları alındı. TnT için 0.2 ng/ml'nin, CK-MB için 24 Ü/lt'nin üzerindeki değerler patolojik kabul edildi. 24 hastadan 15'inde (% 62.25) serum TnT düzeyi >0.2 ng/ml, 6'sında (% 25) CK-MB değeri > 24 Ü/lt bulundu. Hasta karakteristikleri, PTCA işlemi açısından fark olmamakla birlikte tip C lezyonlar ile çok damar lezyonu nedeniyle PTCA yapılan olgularda TnT ve CK-MB değerindeki artış daha fazla idi. Böylece bu çalışmada başarılı PTCA'den sonra bazı olgularda minör de olsa miyokard hasarının oluşabildiği ve bunun saptanmasında TnT'nin CK-MB'ye karşı daha yüksek tanısal duyarlılığa sahip olduğu saptanmıştır.

7. 
Hafif - Orta Şiddette Esansiyel Hipertansiyonda Doksazosinin Etkinliği ve Güvenilirliği
Effects and Safety of Doxazosin in Mild to Moderate Essential Hypertension
Murat ÖZDEMİR, Telat KELEŞ, Erdem DİKER, Sinan AYDOĞDU, Hatice ŞAŞMAZ, Hadi TUNCER, Emine KÜTÜK
Sayfalar 421 - 424
11 Aralık 1995 tarihinde Ç.Ü. Uluslararası Katılımlı 2. Ulusal Hipertansiyon Kongresi'nde tebliğ edilmiştir. Çalışma, yeni alfa-1 adrenerjik reseptör antagonisti olan doksazosinin hafif-orta şiddette esansiyel hipertansiyonu olan hastalarda kan basıncı ve lipid profili üzerine etkinliği ve emniyetini incelemek amacı ile yapıldı. Onsekiz yaşından büyük ve herhangi bir antihipertansif almadan diastolik kan basıncı 95-115 mmHg arasında olan 20 hasta çalışmaya alındı. Hastaların 11'i kadın, 9'u erkek ve yaş ortalaması 44.2±11.4 (31-68) idi. İki haftalık bir plasebo dönemini takiben 1 mg/gün doz ile tedaviye başlandı, 2 haftada bir yapılan kontrollerde ilaç dozu maksimum 8 mg/gün olacak şekilde ayarlandı. Toplam 14 haftalık bir takip peryodunun başında ve sonunda kan biyokimyası, lipid profili ve tam kan sayımı tetkikleri yapıldı. Bir hasta 2 mg/gün dozunda doksazosin almakta iken çalışmanın altıncı haftasında şiddetli başağrısı yakınması olması üzerine çalışma dışı bırakıldı. Beş hasta (2'si 4. hafta 3'ü 6. haftada) nonmedikal nedenlerden kendi istekleri ile çalışmayı terketti. Kalan 14 hasta ise çalışmayı tamamladı. Çalışmayı tamamlayana 14 hastada başlangıç ve plasebo peryodu sonunda ölçülen sistolik ve diastolik kan basıncı (KB) değerleri arasında fark yoktu (159.6±21.31/103.1±6.9, 154.9±14.5/100.3 ± 4.9, p>0.05). Tedavinin 2. haftası sonunda ölçülen KB değerleri ise başlangıç değerlerine göre anlamlı ölçüde düşük bulundu (159.6±21.3/103.1±6.9, 140.8±9.7/93.4 ± 8.5, p<0.05). Bu antihipertansif etkinlik 14 haftalık takip süresinde korundu ve çalışma sonundaki KB değerleri (137.2±9/88.0±7.1) başlangıç değerlerine kıyasla anlamlı şekilde düşük tespit edildi (p<0.005). Etkin antihipertansif doz ortalama 2.71 ± 1.2 mg/gün olarak saptandı. Hastaların nabız sayılarında ise tedavi boyunca anlamlı bir değişiklik olmadı. Çalışma başlangıcı ve sonrasındaki tam kan sayımı ve biyokimyasal değerlendirme incelendiğinde açlık kan şekeri (AKŞ) dışındaki parametrelerde bir değişiklik yoktu. AKŞ değerlerinde ise bir yükselme eğilimi gözlendi (88.6±11.9, 101.4±20.1, p=0.05). Total kolesterol, LDL-kolesterol, HDL-kolesterol, trigliserid, apolipoprotein-A1 ve apolipoprotein-B seviyelerinde anlamlı bir değişiklik saptanmadı. Takip süresinde sadece bir hastada şiddetli başağrısı nedeni ile tedavinin altıncı haftada sonlandırılması gerekti. İki hastada ise hafif ve kendiliğinden kaybolan yan etkiler (başağrısı, çarpıntı) gözlendi. Oniki hastada herhangi bir yan etkiye rastlanmadı. Bu bulgular ile doksazosinin hafif-orta şiddetteki esansiyel hipertansiyonda emniyetli ve etkili bir ajan olduğunu söylemek mümkündür.

8. 
Stabil Angina Pektoris'de Dilaltı Kaptopril'in Efor Testi Parametreleri ve Nörohormonal Aktivasyon Üzerine Etkileri
Effects of Sublingual Administration of Captopril on Parameters of Exercise Test and Neurohormonal Activation in Patient with Stable Angina Pectoris
Kani GEMİCİ, Ali Rıza KAZAZOĞLU, Dilek YEŞİLBURSA, Akın SERDAR, Serdar ENER, Ali AYDINLAR, Levent BÜYÜKUYSAL, Nedim ÇOBANOĞLU
Sayfalar 425 - 432
Stabil angina pektorisli olgularda dilaltı kaptopril (K)'in efor testi parametreleri ve nörohormonal aktivasyon üzerine etkilerini araştırmak amacıyla prospektif bir çalışma düzenlendi. Çalışma stabil angina pektorisli 31 olguda (28 erkek, 3 kadın; ortalama yaş 55.4±9.4 yıl) randomize, çift kör ve plasebo kontrollü olarak gerçekleştirildi. Tüm olgularda koroner anjiyografi ve sol ventrikülografi yapıldı ve olgular sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonuna (EF) göre sınıflandırıldı (EF>%56, Grup A; EF=% 50-55, Grup B; EF=% 40-49, Grup C; EF<% 40, Grup D). Dilaltı plasebo (veya 25 mg K) uygulamasını takiben bazal plazma renin, anjiyotensin II, norepinefrin (NE) ve serum aldosteron düzeyleri ölçüldü ve modifiye Bruce Protokolü ile maksimal efor testi yapıldı. Testten hemen sonra hormon ölçümleri tekrarlandı. Ertesi gün, aynı işlemler dilaltı K (veya plasebo) verilerek yinelendi. Dilaltı K uygulaması, angina başlama zamanı (p<0.001), 1 mm ST depresyonu başlama zamanı (p<0.01), maksimal efor kapasitesi (p<0.001) ve maksimal efor süresini (p<0.001) arttırırken; maksimal ST depresyonu (p<0.001), maksimal sistolik kan basıncı (p<0.001) ve maksimal kan basıncı-nabız çarpımını (p<0.01) azalttı. Maksimal kalp hızında ise anlamlı bir fark olmadı. Anjiyotensin II, aldosteron ve NE düzeylerinde maksimal efor testini takiben görülen artışlar, K uygulamasından sonra, plaseboya göre anlamlı derecede daha düşük, renin düzeylerindeki artış ise daha yüksek bulundu (p<0.001). Dialtı K kullanımının egzersiz parametrelerine olumlu etkisi sol ventrikül sistolik fonksiyon alt gruplarında ayrıca değerlendirildi. A grubunda yalnızca iskemi başlama zamanında gecikme istatistiksel olarak önemli bulundu. B, C, ve D gruplarında maksimal efor süresi de dahil olmak üzere hemen bütün parametreler üzerinde olumlu etki görüldü. Ayrıca A grubundan D grubuna doğru gidildikçe maksimal efor süresi ve maksimal efor kapasitesi üzerindeki olumlu etkinin giderek arttığı belirlendi. Dilaltı uygulamasına bağlı istenmeyen etki gözlenmedi. Sonuç olarak, stabil angina pektorisli olgularda dilaltı K uygulaması, nörohormonal aktivasyonu baskılamış ve efor testi parametrelerini iyileştirici yönde etki göstermiştir. Sol ventrikül disfonksiyonu ağır olanlarda bu olumlu etki daha belirgin olmuştur. Dil altı K'in stabil angina pektorisli hastalarca planlı günlük aktiviteler öncesinde etkin olarak kullanılabileceğini düşünüyoruz.

9. 
Parsiyel ve Komplet Atriyoventriküler Kanal Defektli 22 Olgunun Değerlendirilmesi
Evaluation of Partial and Complete Atrioventricular Canal Defects in 22 Patients
Semra ATALAY, Ayten İMAMOĞLU, Halil GÜMÜŞ, Adnan UYSALEL, Levent DİLEK, Nahide ALTUĞ
Sayfalar 433 - 437
1992-1995 yılları arasında, Ankara Üniversitesi Pediatrik Kardiyoloji Bölümünde 22 hastaya ekokardiyografik çalışma ile AV kanal defekti tanısı konuldu. Yaşları 3 gün ile 13 yaş arasında değişen hastalarda erkek/kız oranı 1,2 idi. Koromozom analizi ile 13 hastaya Down sendromu tanısı konuldu. Total 22 hastanın % 50'si inkomplet, % 50'si komplet defekt olarak sınıflandırıldı. Komplet kanal defektli 11 hastanın, 10'u Rastelli A, 1'i ise Rastelli B olarak sınıflandırıldı. Down sendromlu olgularda en sık görülen lezyon komplet kanal defekti idi (% 90,9). 6 hastaya palyatif veya korrektif cerrahi uygulandı. Sonuç olarak, iki-boyutlu ekokardiyografi AV kanal defektlerinin tanısında çok güvenilir bir yöntemdir. Kordal tutunmalar ve kapak morfolojisinin değerlendirilmesi bu defekterin sınıflandırılması için gereklidir.

10. 
Çocukluk Çağında İntrakardiyak Kitleler
Cardiac Masses in Infants and Children
Ayşe Güler EROĞLU, Gül SAĞIN SAYLAM, Ayşe SARIOĞLU, Barbaros KINOĞLU, Tayyar SARIOĞLU
Sayfalar 438 - 445
1990-1995 yılları arasında İÜ Kardiyoloji Enstitüsü Pediatrik Kardiyoloji Bölümünde yaşları 8 ay-12 yaş (ort. 5.13 yıl) olan 4'ü kız, 5'i erkek 9 hasta intrakardiyak kitle tanısı ile izleme alındı. Hastaların üçünde kardiyak rabdomyom, birinde Wilms' tümörü metastazı, ikisinde kardiyok kist hidatik ve üçünde intrakardiyak trombüs saptandı. Tanı klinik bulgular, elektrokardiyografi, telekardiyografinin yanısıra tüm hastalarda iki-boyutlu renkli Doppler ekokardiyografi ve üç hastada ayrıca bilgisayarlı tomografi ile kondu. Kitle 5 hastada sol ventrikül, 1 hastada interventriküler septum ve sol ventrikül, 1 hastada interventriküler septum ve sol ventrikül, 2 hastada sağ atriyumda lokalize idi. Klinik tablo 7 hastada sırt ağrısından, çarpıntı, dispne, vena kava süperiyör sendromu ve kalp yetersizliğine dek değişen bulgulardan oluşuyordu; 2 hasta asemptomatikti. Hastalardan 2'si acil, 3'ü elektif koşullarda olmak üzere 5'i opere edildi. Üç hasta intrakardiyok kitle tanısını izleyen 6-30 gün içinde (biri postoperatif) kaybedildi, diğer 6 hasta ise 2 ay-6.5 yıldır izlenmektedir.

11. 
Transradyal Koroner Stent Uygulanan Bir Olgu
A Case of Transradial Coronary Stent Implantation
Selim YALÇINKAYA, Deniz KUMBASAR, Necmi DEĞER
Sayfalar 446 - 448
Koroner stent yerleştirilmesinden sonra, yoğun antikoagülan kullanımı nedeni ile femoral girişim yerinde ciddi kanama komplikasyonları gelişebilmektedir. Perkütan transradyal yaklaşım, hem kanama komplikasyonlarını azaltmada etkili olmakta, hem de femoral yaklaşımın uygulanamadığı hastalarda alternatif bir girişim yolu oluşturmaktadır. Her iki iliak arterde aşırı tortuosite nedeni ile diyagnostik anjiyografi sırasında kateter manipülasyonunda güçlük çekilen ve sol ön inen (LAD) arterin proksimalinde ciddi lezyon saptanan olgumuza, elektif olarak perkütan transradyal yaklaşım ile Palmaz-Schatz stent yerleştirildi. İşlem sırasında düşük doz heparin uygulandı. Hastada işleme bağlı komplikasyon ve bir aylık takipte subakut oklüzyon görülmedi. Olgumuz Türkiye'de transradyal yaklaşımla stent yerleştirilen ilk vaka olma özelliğine sahiptir



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama

Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi