ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 19 (1)
Cilt: 19  Sayı: 1 - Ocak 1991
1.
Makale Özetleri
Summaries of Articles

Sayfalar 4 - 7
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

ORIJINAL ARAŞTIRMA
2.
Türkiye' de Erişkinlerde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri Sıklığı Taraması: 1. Yöntemin tarifi
Survey on Prevalence of Cardiac Disease and its Risk Factors in Adults in Turkey: 1. Description of Methods
Altan ONAT, Günsel ŞURDUMAVCI, Mustafa ŞENOCAK, Ender ÖRNEK, Remzi ÖZCAN
Sayfalar 9 - 15
Ülkemizde erişkinlerde kalp hastalığı ile bunun risk faktörlerinin prevalansını belirlemek amacıyla, ülke nüfusunu temsil eden gelişigüzel örnekler halinde, cinsiyet, yaş, kırsal-kentsel kesim ve coğrafi bölgeler dağılımını dikkate alarak, 41 ilimizin 59 yerleşim biriminde 20 yaş ve üzerindeki toplam 3689 kişi tarandı. Her kişinin kardiyovasküler sistem muayenesi yapıldı ve EKG 'ı çekildi. Risk faktörlerinden kanda total kolesterol, şeker ve trigliseridler Reflotron cihazı ile ölçüldü. Kolesterol ölçümünün validasyonu için referans laboratuvarına gönderilen % 6 dolayındaki kan örneğinde iki yöntem sonuçları arasında yüksek korelasyon katsayısı ( r=0.90) bulundu. Obesite beden kitle indeksi yöntemiyle belirlendi. Eldeki makalede yöntemin genel tanıtımı yapılmaktadır.
With the purpose of determining the prevalence of heart disease and its risk factors in Turkish adults, a random sample of the population consisting of 3689 persons 20 years of age or older were surveyed in a total of 59 communities spread all over Turkey. The sample was representatively stratified for sex, age, geographic regions as well as the rural-urban distribution. Physical examination of the cardiovascular system was performed and an electrocardiogram recorded in each subject. Plasma concentrations of total cholesterol, glucose and triglycerides were measured by the portable analyzer Reflotron. Validation of cholesterol values were carried out in a random sample of about 6 % of sera in a reference laboratory, and a high coefficient of correlation (r=0.90) was found between results of the two methods. Obesity was evaluated using the body weight index. Minnesota coding was used in the interpretation of the ECGs. This first paper describes the methodology of the newly conducted survey.

3.
Türkiye'de Erişkinlerde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri Sıklığı Taraması: 2. İstanbul'da Alınan Sonuçlar
Survey on Prevalence of Cardiac Disease and its Risk Factors in Adults in Turkey: 2. Results Obtained in İstanbul
Altan ONAT, Günsel ŞURDUMAVCI, Mustafa ŞENOCAK, Ender ÖRNEK, Ufuk ÖZIŞIK, Mehmet İŞLER, Yaşar KARAASLAN, Yavuz GÖZÜKARA, Fehmi TABAK, Veyis TAŞKIN, Özden ÖZ, Remzi ÖZCAN
Sayfalar 16 - 25
Tanımı bir önceki yazıda açıklanan yöntemler ve rastgele örnekleme usulüyle ülkemizde 20 yaş ve üzerinde bulunan toplam 3689 kişi kalp hastalığı ve risk faktörleri sıklığı açısından tarandı. İstanbul ilinde 477 kişinin taranmasıyla aşağıdaki sonuçlar alındı. Genel erişkin popülasyonunda total kolesterol değerleri nisbeten düşük çıkıp ortalama olarak 179.9 mg/dl düzeyindeydi; nüfusun % 9.5'unda 240 mg/dl ve üzerinde değerler elde edildi. Erkeklerin % 57'si, kadınların % 35'i sigara içiyordu. Kan basıncı 160 ve/veya 95 mm Hg üstünde bulunan ya da tedaviyle hipertansiyon grubundan çıkmış olanlar, erkeklerin % 11.8'ini, kadınların da % 17.3'ünü teşkil etti. Obesite erkeklerde yalnız % 5.4 sıklığında saptanırken, kadınlarda % 23.6 gibi yüksek oranda idi. Diyabetli olduğu bilinen ya da açlık kan şekeri 130, 1.5-2.5 saat postprandiyal durumda > 170 mg/dl bulunan 19 kişi, diyabet prevalansının % 4 olduğunu gösterdi. Birden fazla majör risk faktörü nüfusun % 5.9'unda gözlendi. Kalp hastalığı prevalansı erişkin nüfusta % 6.1 olup kadında erkektekinden biraz yüksekti (p>0.05). İskemik kalp hastalığı % 4.8'lik prevalans ile başı çekerken, hipertansif kalp hastalığına % 0.6, doğumsal ve romatizmal kalp hastalığına da birlikte % 0.6 oranında rastlandı.
In a newly conducted survey in Turkey, in which a random sample population of 3689 persons 20 years of age or older were screened for heart disease and its risk factors, the results obtained in the İstanbul province (477 persons surveyed) are herein described. Mean plasma concentration of total cholesterol was relatively low in the general adult population (179.9 mg/dl); 9.5 % of them exhibited values of 240 mg/dl or over. Fifty-seven percent of men and 35 % of women were regular smokers. Hypertension (as defined by blood pressure of = 160 mmHg and or = 95 mmHg or one under control by treatment) existed in 11.8 % of males and 17.3 % of females. While obesity was encountered in only 5.4 % of men, its prevalence in women was as high as 23.6%. Known diabetics, participants revealing a fasting blood glucose of = 130 mg/dl or a postprandial value (at 1.5 - 2.5 hours) of over 170 mg/dl comprised 19 persons, indicating a diabetes prevalence of 4 %. Multiple major risk factors were observed in 5.9 % of the population. The prevalence of cardiac disease in the adult population was 6.1 % (95 % confidence limits, 4 and 8.2), women having a slightly higher (p>0.05) incidence. Coronary heart disease led with a prevalence of 4.8 %, while hypertensive heart disease was noted in 0.6 %, congenital and rheumatic heart diseases in 0.6 percent.

4.
Türkiye'de Erişkinlerde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri Sıklığı Taraması: 3. Kalp Hastalıkları Prevalansı
Survey on Prevalence of Cardiac Disease and its Risk Factors in Adults in Turkey: 3. Prevalence of Heart Diseases
Altan ONAT, Günsel ŞURDUMAVCI, Mustafa ŞENOCAK, Ender ÖRNEK, Yavuz GÖZÜKARA, Yaşar KARAASLAN, Ufuk ÖZIŞIK, Mehmet İŞLER, Fehmi TABAK, Remzi ÖZCAN
Sayfalar 26 - 33
Türkiye'de 20 yaş ve üzerinde bulunan 29.5 milyon erişkin hakkında bilgi edinmek üzere, yedi coğrafi bölgenin 59 yerleşim biriminde rastgele örnekleme yöntemiyle 3689 kişi kalp hastalığı açısından tarandı. Erişkin erkeklerde herhangi bir kalp hastalığı binde 57, koroner kalp hastalığı binde 39 oranında bulundu; kadınlarda herhangi bir kalp hastalığı binde 69 oranı ile daha sık kaydedilirken, koroner kalp hastalığına binde 33 rastlandı. Kadınlar hipertansif ve romatizmal kalp hastalıklarına erkeklerin yaklaşık iki katı kadar sık yakalanmaktadır. Sonuçlarımıza göre, Türkiye'de erişkin nüfusta 1.860.000'i koroner, 590.000'i hipertansif, 140.000'i romatizmal kalp hastasıdır. Kalp hastalığı prevalansı 40'lı yaşlardan itibaren hızla yükselmektedir: bin kişi içinde 20-29 yaş bunda 8, 40-49 yaş grubunda 44, 60-69 yaş grubunda 216 kişi kalp hastasıydı. Karadeniz ve Marmara bölgeleri hem koroner kökenli, hem de tüm kalp hastalığı açısından prevalansı en yüksek, İç Anadolu ile Akdeniz (ve koroner hastalıkta Güneydoğu Anadolu) bölgeleri en düşük kesimlerdir.
In order to determine the prevalence of heart disease in 29.5 million Turkish adults 20 years of age or older, a survey was conducted in a random sample of 3689 persons living in 59 communities distributed over all the seven regions of the country. In the male adult any cardiac disease was encountered in 57 per mille, whereas in women any heart disease prevailed more often (69 per thousand) while coronary disease was observed in 33 per mille. Women were twice as frequently affected by hypertensive and rheumatic heart diseases. It was estimated that 1.860.000 Turkish adults were afficted with heart disease comprising 1.050.000 persons with coronary, 590.000 with hypertensive and 140.000 with rheumatic heart disease. The prevalence of cardiac disease rose rapidly with age: per thousand population, there were 8 in the age group 20-29.44 in that of 40-49, and 216 in the age group 60-69. The Black Sca and Marmara regions exhibited highest prevalence in regard to both coronary and total cardiac disease, while Central Anatolia and the Mediterranean regions disclosed lowest prevalence.

5.
Başarılı Koroner Anjiyoplasti Sonrası Restenoz: Koşuyolu Tecrübesi
Restenosis After Successf'ul Coronary Angioplasty: Koşuyolu Experience
Tuğrul OKAY, Mehmet ÖZDEMİR, Nuri ÇAĞLAR, Oktay SANCAKTAR, Ali Rıza KAZAZOĞLU
Sayfalar 34 - 37
Kliniğimizde başarılı PTCA işlemi geçirmiş olan ve Aralık 1989 itibariyle altı ayını doldurmuş, yaş ortalaması 50.5±8.7 128'i erkek, 15'i kadın 143 olgudan 120'sine (% 84) kontrol anjiyografisi yapılmıştır. 120 olguda 134 lezyon dilate edilmiştir. 30 olguya ikinci ve üçüncü PTCA girişimi yapılmıştır. Global restenoz oranı % 35.8 idi. İlk kez PTCA yapılan 111 olgu gözönüne alınırsa restenoz oranı % 33.3 idi. Kadınlarda restenoz % 24.4 iken, erkeklerde bu oran % 35 idi. Sol ön inen arterde restenoz oranı % 15.4 idi (p<0.01). Proksimal sol ön inen arterde restenoz oranı % 61.1 olarak bulundu. Olguların % 80'inde restenoz ilk üç ay içinde gelişiyordu.
The PTCA procedure was performed to 143 patients succesfully until end of December 1989. Of these angiographic follow-up was available in 120 (84 %) patients. The mean age was 50.5±8.7, 128 of these were men: 134 lesions were dilated. 30 patients of this group had to undergo PTCA for the second or third time. Global restenosis rate was 35 % (42 patients). Lesion restenosis rate was 35.8 %. The restenosis rate in the 111 patients with first PTCA procedures was 33.3 % (39 % in the left anterior descending, 20 % in right coronary and 15.4 % in left circumflex artery, p<0.0.001). It was 61.6% in the proximal part of the anterior descending. In 80 % of the patients restenosis was seen in the first three months after the PTCA.

6.
Ventriküler Septal Defekt ve Aort Yetersizliği Kombinasyonunda Cerrahi Tedavi ve Uzun Süreli Takip Sonuçları
Surgical Treatment and Long-Term Follow-up in Ventricular Septal Defect Associated with Aortic Regurgitation
Tufan PAKER, Halil TÜRKOĞLU, Ayşe SARIOĞLU, Belhhan AKPINAR, Osman BAYINDIR, Tayyar SARIOĞLU, Yurdakul YURDAKUL, Aydın AYTAÇ
Sayfalar 38 - 40
1973-Ocak 1990 tarihleri arasında, yaşları ortalama 9.3±3.8 olan 14 hasta ventriküler septal defekt (VSD)-aort yetersizliği (AY) tanıları ile ameliyat edildiler. VSD 8'inde subpulmonik, 6'sında infrakristal lokalizasyonda olup, AY 8'inde hafif, 4'ünde orta ve 2'sinde de şiddetli derecedeydi. Cerrahi tedavi olarak, 9 hastada sadece VSD kapatıldı, diğer 3'ünde VSD kapatılıp aort kapakçıklarına valvüloplasti yapıldı, 2'sinde ise defekt kapatılıp aort kapağı değiştirildi. Bir hasta 8. günde aritmi nedeniyle eksitus oldu. Bir hasta postoperatif 4 ay sonra AY'nde artma, bir diğeri de 8 yıl sonra rekürrent VSD ve AY nedeniyle reopere edildi. Hastaların ortalama 10.4 yıllık takiplerinde 8 vakada hiç AY yoktu. Üç hastada minimal derecede duyulan AY üfürümünde artma olmadı. Aort kapağı değiştirilen bir hasta ise iyi durumda yaşamını sürdürmektedir.
Between 1973 and January 1990, 14 patients, ages ranging between 4-18 years (mean: 9.3±3.8) underwent open heart surgery with the diagnosis of ventricular septal defect and aortic insufficiency. The ventricular septal dected was subpulmonic in 8 and intracristal in 6 patients. The aortic regurgitation was minimal in 8. moderate in 4 and severe in 2 cases. The surgical procedure was closure of ventricular septal decet alone in 9 patients, while in 3 patients aortic valvuloplasty was added. In 2 patients, ventricular septal defect closure was combined with aortic valve replacement. One of the latter patients was lost on the eighth postoperative day because of arrhythmia. Two patients subjected to valvuloplasty were reoperated; one 4 months postoperatively because of increasing aortic regurgitation and the other 8 years later due to recurrent ventricular septal defect and aortic regurgitation. During a mean follow-up of 10.4 years, 8 patients remained free of aortic regurgitation while there has been no increase in the minimal aortic insufficiency in the other 4 patients. One patient in whom aortic valve has been replaced is living in good condition 6 years postoperatively.

7.
Postinfarktüs Ventriküler Septal Defekt
Postinfarction Ventricular Septal Defect
Ahmet SARITAŞ, H.Tahsin KEÇELİGİL, Binali MAVİTAŞ, Yaman ZORLUTUNA, Oğuz TAŞDEMİR, Kemal BAYAZIT
Sayfalar 41 - 44
T.Y.İ.H. Kardiyovasküler Cerrahi Kliniği'nde Ocak 1983 - Ocak 1990 arasındaki dönemde postinfarktüs ventriküler septal defekt (PİVSD) tanısı ile altı olguya cerrahi girişimde bulunuldu. Olgularda, akut miyokard infarktüsü (AMİ) ile cerrahi girişim arasındaki süre 3 ile 75 gündür. Olgularda, PİVSD'ye, sol ventrikül nekrotik duvarında uygulanan bir ventrikülotomi ile ulaşıldı. Bir leftlon yama septumun sol tarafında infarkte septumu kaplayacak şekilde yerleştirilerek PİVSD kapatıldı. Gerek görülen olgularda, PİVSD'nin kapatılması yanında, anevrizmektomi ve/veya apikal plikasyon uygulanarak, hemodinamik öneme sahip darlığı olan koroner arterlere aortokroner bypass yapıldı. Hastane mortalitesi % 16.7'dir. Postoperatif dönemde bir olguda önemsiz residüel VSD saptanmıştır.
Between January 1983 and January 1990, six patients (aged 35 tdo 69 years) underwent surgical repair of postinfarction ventricular septal defect. The operations were performed 3 to 75 days after the myocardial infarction. Our technique consisted of a transinfarction incision in the left ventricle, placement of a Teflon patch that closed the postinfarction ventricular septal defect and covered and revascularisation of the obstructed coronary vessels. Hospital mortality rate was 16.7 %. In the postooperative period, a hemodynamically nonsignificant residual VSD was found in one patient.

8.
Çocukluk Çağı Dilate Kardiyomiyopatileri: Prognoza etki eden faktörlerin değerlendirilmesi
Dilated Cardiomyopathies in Childhood: Predictive factors of prognosis
Nazan ÖZBARLAS, Arman BİLGİÇ, Süheyla ÖZKUTLU, Alpay ÇELİKER, Muhsin SARAÇLAR
Sayfalar 45 - 49
1984-1989 yılları arasında Pediatrik Kardiyoloji Bölümü'nde muayene edilen 105 dilate kardiyomiyopatili hastanın klinik ve epidemiyolojik özellikleri incelenmiş, 24±5 aylık izlem süresi sonundaki sonuçları ve prognoza etki eden faktörler değerlendirilmiştir. Hastaların % 9'u kötüleşmiş, % 12'si exitus olmuştur. Anne, baba akrabalığı ve kardeş öyküsü bulunması ve EKG'de aritmi olması kötü prognostik işaret olarak saptanmış, semptomların 2 yaşın altında başlamasının iyi prognoz vadettiği gösterilmiştir.
The clinical and epidemiological characteristics of 105 children between 15 days and 15 years of age with dilated cardiomyopathies exaamined at the Hacettepe University Pediatric Cardiology Unit between 1984 and 1989 were reviewed. Prognostic factor and results were determined after a mean follow-up period of 24±5 months. The improvement rate was 38%, the clinical status was stable in 41%, while 9% of the patients deteriorated and the fatality rate was 12%. Consanguinous marriage, siblings with cardiomyopathy, the presence of arrhythmia in the initial cloctrocardigrophic evaluation were determined to be poor prognostic factors while onset of symptoms below two years of age were good prognostic signs.

9.
Akut Miyokard İnfarktüsünde Plazma Beta-Tromboglobulin
Plasma Beta-Thromboglobulin in Acute Myocardial Infarction
Esmeray ACARTÜRK, Saime PAYDAŞ, Nail ERBEK, Ahmet BİRAND
Sayfalar 50 - 53
Akut miyokard infarktüsü (AMİ) olan 15 hastada, plazma beta-tromboglobulin (BTG) ölçümleri ile trombosit akvitasyonu ve bu akvitasyonun klinik önemi değerlendirildi. Kontrol grubu olarak aynı yaşlarda 30 sağlıklı kişi alındı. Kontrollerden bir kez, AMİ olanlardan da 1, 2, 3, 4, 7 ve 14. günlerde toplam 6 kez alınan kan örneklerinde BTG ölümleri yapıldı. AMİ'nde tüm günlerde ortalama BTG değerlerinin kontrol ortalamasından önemli derecede yüksek olduğu (p<0.005) ve bu yüksekliğin 3. gün en belirgin bulunduğu gözlendi. Günlere göre tek tek değerlendirildiğinde, BTG düzeylerinin değişik derecelerde bulunduğu ve 2 hastada hiç yükselme olmadığı görüldü. BTG düzeyleri ile klinik bulgular ilişki göstermedi. Sonuçta, AMİ'nde trombosit aktivitesinin BTG tayini ile gösterilmesinin ve aktivitenin derecesinin klinik bir anlamı olmadığı kanısına varıldı.
Platelet activation and its clinical importance were evaluated with plasma beta-thromboglobulin (BTG) measurements in 15 patients with acute myocardial infarction (AMI). Thirty healthy subjects were included in the study as controls. Blood samples were taken for BTG meassurements on the 1st, 2nd, 3rd, 4th, 7th and 14th days of AMI. The mean BTG values in all days were higher than the mean control value (p<0.005). The highest mean value was obtained on the 3rd day. BTG values showed variations from day to day and 2 patients had normal values in all samples. Clinical findings and plasma BTG values failed to show any relationship. It was concluded that platet activity and its degree, as assessed by plasma BTG measrements, lack clinical importance in patients with AMI.

10.
Antitaşikardik Kalp Pillerinin Uzun Süreli Takip Sonuçları
Long-term Follow-up of Patients with Antitachycardia Pacemakers
Yılmaz NİŞANCI, Önal ÖZSARUHAN, Kamil ADALET, Sabahattin UMMAN, Mehmet MERİÇ, Dursun ATILGAN, Nevres KOYLAN, Taner GÖREN, Güngör ERTEM, Remzi ÖZCAN
Sayfalar 54 - 57
İlaç tedavisine refrakter biri ventriküler, 4'ü supraventriküler taşikardili 5 hastada (3 erkek, 2 kadın, yaş ortalaması 29.8, yaş aralığı 20-43 yıl) antitaşikardik kalp pili tedavisinin uzun süreli (ortalama 44.8 ay, 12-85 ay arasında) takibinde uygulamanın % 100 başarılı olduğu, pacemakerden önce hastaların kombine antiaritmik ilaç alırken (ortalama günde 2.8 çeşit), hastalardan biri dışında diğerlerinin ilaç almaya gereksinimi olmadığı, tümünün aktif yaşamlarına döndüğü ve hiçbirinde, uygulamaya bağlı yan etki gelişmediği saptanmış, bir hastamızda görülen proaritmik etki, program değişikliği ile düzeltilmiştir. Antitaşikardik kalp pillerinin, tedaviye dirençli uygun hastalarda, güvenilir bir tedavi alternatifi olduğu sonucuna varılmıştır.
As an important therapeutic alternative for treatment of tachyarhythmias, we implanted 6 antitachycardia pacemakers in 5 patients with drug resistant SVT (4 patients) and VT. Three of the patients were male and mean age was 29.8 years (range 20-43). Longterm follow-up of the patients (mean 44.8, range 12-85 months) showed that pacemakers are effective in all patients from the points of clinical and laboratory evaluations, and antiarrhythmic drug consumption (2.8/day/patient versus 0.2). Although oversensing and proarryhythmic effect were seen in only one patient, it was managed successfuly by reprogramming.

11.
Transvenöz Endomiyokardiyal Biyopsi Sonuçlarımız
Results of Transvenous Endomyocardial Biopsies
Yılmaz NİŞANCI, Ubeydullah DELİGÖNÜL, Canan ALATLI, Türkan ERBENGİ, Sabahattin UMMAN, Kamil ADALET, Nevres KOYLAN, Taner GÖREN, Dursun ATILGAN, Mehmet MERİÇ, Gülçin ARSEVEN, Güngör ERTEM
Sayfalar 58 - 62
Kliniğimizde transvenöz endomiyokardiyal biyopsi uygulanan 16 hastanın sonuçları, yöntemin tanısal değeri ve günümüzdeki yeri literatür ışığında değerlendirildi. Hastalarımızın 13'ü erkek ve yaş ortalaması 35.1 yıl olup 11 hastada kardiyomiyopati, 3 hastada kökeni açıklanamayan ventriküler aritmi ve 2 hastada miyokardit klinik tanıları ile biyopsi uygulandı. Işık mikroskopisinde, 2 hastada parça yetersiz bulundu, 3'ünde tanıya yardımcı bulgu saptanamadı. Elektron mikroskopisinde ise 4'ünde parça yeterli bulunmadı, 4'ünde tanıya yardımcı bulgu yoktu. Yeterli parça alınan hastalarımızda yöntemin tanı değerinin ışık ve elektron mikroskopisi ile % 79 (11/14) ve % 67 (8/12) olduğu ve başarı oranının artması için tecrübe birikimi ve uzman ekibe gereksinim olduğu sonucuna varıldı.
We applied transvenous endomyocardial biopsies in 16 patients with the clinical diagnosis of cardiomyopathy in 11, ventricular arrhythmias in 3 and, myocarditis in 2. Thirteen patients were male and the mean age was 35.1±13.4 years. We found some diagnostic value of the procedure in 79 % (11/14) and 67 % (8/12) by light and electron microscopies, respectively, of those patients in whom sufficient biopsy material was available. We discussed the diagnostic value and current status of the endomyocardial biopsy.

12.
Aort Yetersizliği Derecesinin Renkli Doppler İle Non-İnvazif Olarak Tayini
Non-Invasive Enstimation of the Degree of Aortic Reagurgitation by Color-coded Doppler
Siber GÖKSEL, Tevfik KURAL, Mithat İNCE, Can ÖZER
Sayfalar 63 - 66
Sineanjiyografileri yapılan 50 vakada aort yetersizliğinin renkli Doppler ekokardiyografi ile ne ölçüde saptanabileceği araştırıldı. Aort yetersizliği diyastol esnasında aortik orifisten sol ventriküle doğru uzanan bir jet halinde görüntülendi. Sineaortografi ile kıyaslandığında, bu yeni tekniğin aort yetersizliğinin saptanmasındaki duyarlığı % 98 olarak bulundu. Yalancı negatif olarak kabul edilen bir vakada regürjitasyonun çok hafif olduğu dikkati çekti. Regürjitan akım sinyallerinin aortik orifisten itibaren ulaştığı en uzak mesafe esas alınarak dört derece üzerinden yapılan değerlendirme anjiyografik derecelendirme ile kıyaslandı ve ikisi arasındaki korelasyon katsayısı r=0.638 olarak bulundu. Sonuç olarak, renkli Doppler sisteminin gelecekte önemli bir klinik yere sahip olacağı kanaatine varıldı.
An attempt was made to determine whether aortic regurgitation could be detected and its severity evaluated qualitatively by the color-coded Doppler system in 50 patients who underwent cineaortography. Aortic regurgitant flow was imaged as a jet spurting out from the aortic orifice into the left ventricular outflow tract in diastole. The sensitivity of the tehnique in the detection of aortic regurgitation was 98 % as compared with that of cineaortography. Undected aortic regurgitation in a case was mild. On the basis of the farthest distance reached by the regurgitant flow signal from the aortic orifice, the severity of regurgitation was graded on a four point scale and these results were compared with those of angiography. A significant correlation (r=0.638) was found between Doppler imaging and angiography in the evaluation of severity of aortic regurgitation. Thus, noninvasive semiquantitative evaluation by color-coded Doppler system appears to be a promising clinical technique.

13.
Duktus Arteriosus Açıklığı Vakalarının İki Boyutlu ve Doppler Ekokardiyografi İle Değerlendirilmesi
2- Dimensional and Doppler Echoardiographic Evaluation of Patent Ductus Arteriosus
Semra ATALAY, Muhsin SARAÇLAR, Süheyla ÖZKUTLU
Sayfalar 67 - 70
Klinik olarak PDA düşünülen 34 olgu M-mode, 2-boyutlu ve Doppler ekokardiyografi ile incelendi. Yaşları 8 ay ile 16 yaş arasında idi. Onbeş hastaya kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapıldı. Yirmidört olguda 2-boyutlu ekokardiyografik çalışmada duktus açıklığı görüldü. Doppler ekokardiyografik çalışmada ise 32 olguda devamlı akım kaydedildi. Pulmoner arter basıncı normal olan 21 olguda, sistol ve diyastolde akımının şiddeti maksimum idi. Pulmoner arter sistolik basıncı 50-95 mmHg arasında değişen 10 hastada ise diyastolde akımın şiddetinin azaldığı saptandı. Sistemik seviyede pulmoner hipertansiyonu olan bir olguda ise ters yönlü şanta uyan spektral görüntü elde edildi. PDA tanısında 2-boyutlu ve Doppler ekokardiyografinin çok özgül ve duyarlı olduğu kanısındayız.
Thirty four cases with the clinical impression of PDA were studied by M-mode, 2-dimensional and Doppler echocardiography techniques. The age range was between 8 months and 16 years. Cardiac catheterization and angiography were performed in 15 cases. Ductus arteriousus was clearly shown by 2-D echocardiography in 24 cases. Continuous flow was demonstrated by Doppler echocardiography in 32 patients. This flow was in maximal intensity in 21 patients whose pulmonary artery pressures were within normal limits. The intensity of flow was decreasing in diastole in 10 patients whose pulmonary artery systolic pressures were between 50-95 mmHg. In one case with pulmonary artery pressure a systemic level spectral pattern of bidirectional shund was recorded. We conclude that 2-dimensional and Doppler echocardiography are sensitive and specific methods for the diagnosis of PDA.

OLGU
14.
Yaygın İskelet Kası Tutulumuyla Seyreden Bir Kearns-Sayre Sendromu Olgusu
Kearns-Sayre Syndrome Complicated by Widespread Skeletal Muscle Involvement: Case Report
Çiğdem GÖKÇE, Nadi ARSLAN, Mustafa TAŞÇI, Hüseyin ÇELİKER, Harika ÇELEBİ, Serap ÖZDEN, Bülent MÜNGEN
Sayfalar 71 - 75
Kearns-Sayre sendromu çok nadir görülen ve dış oftalmopleji, retina pigmentasyonu ve kalpte yüksek dereceli AV blok ile kendini gösteren bir hastalıktır. Daha önceki çalışmalarda, gözü ilgilendirmeyen kaslarda elektron mikroskopisi ile bazı değişiklikler gözlenmişse de, bu değişikliklere bağlı olarak gelişmesi beklenebilecek klinik bulgular hakkında yeterli veri sunulmamıştır. Bu bildiride, 12 yaşında Kearns-Sayre sendromuna ait belirtileri başlayan ve 27 yaşında kalpte tam blokun yanısıra, yaygın iskelet kası tutulumuyla başvuran bir kadın hastanın tanımlanmasıyla, bu nadir görülen sendrom hakkındaki bilgi birikimine katkıda bulunmak, patogenezi konusundaki bilgilerin bir sentezi şeklinde oluşturulan bir hipotetik modeli tartışmaya açmak ve göz kasları dışındaki önemli etkilerini vurgulamak amaçlanmıştır.
Kearns-Sayre syndrome is a very rare disease characterized by ophthalmoplegia, retinal pigmentation and heart block. Previous studies have revealed ultrastructural changes in muscles not related to the eye, but the clinical consequences of these changes have not been described in detail. The purpose of this case report, concerned with a woman presenting with heart block and widespread skeletal muscle involvement at the age of 27, in whom the findings of Kearns-Sayre syndrome had appeared at the age of 12, is to contribute to the knowledge about this disease, to discuss a hypothetical model concerning its pathogeneesis, consisting of a combination of the findings of previous studies, and to emphasize its skeletal muscle manifestations.

15.
Non-Koroner Sinüsten Sol Sirkumfleks Arterin Çıktığı İlginç Bir Koroner Arter Anomalisi
Left Circumflex Coronary Artery Arising From the Noncoronary Sinus
Nuri ÇAĞLAR, Ali Rıza KAZAZOĞLU, Hasan GÖK, İsmet DİNDAR
Sayfalar 76 - 77
Koroner arter anomalilerinde, anomalili arterin çıkış açısı ve kıvrımlı seyri nedeniyle ateroskleotik lezyonların daha sık görülmesi ve bazı olgularda ani ölümlerin bildirilmesi koroner arter anomalilerine olan ilgiyi artırmıştır. Koroner arter anomalilerinin birçok tipi saptanmış ve en sık sol sirkumfleks artere bağlı anomaliler tanımlanmıştır (Cx). Yayınladığımız ilginç olgu üç koroner sinüsün her birinden birer major koroner arter çıkışı yanında; non-koroner sinüsten sol Cx arterin çıkışı gibi nadir bir koroner arter anomalisi göstermektedir.
Many types of coronary artery anomalies have been detected and, most frequently, anomalies in left Cx artery have been defined. In this interesting case, in addition to the presence of three major coronary arteries from each of the three coronary sinus, the left circumflex artery originated from the non-coronary sinus which is quite rare.



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi