ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 34 (3)
Volume: 34  Issue: 3 - April 2006
ORIGINAL ARTICLE
1.Analysis of all-cause mortality and coronary events in the Turkish Adult Risk Factor Survey 2005
Altan Onat, Ahmet Karabulut, Ali Metin Esen, Hüseyin Uyare Uyarel, Hakan Özhan, Sinan Albayrak, İbrahim Keleş, Vedat Sansoy
Pages 149 - 153
Amaç: Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri (TEKHARF) Çalışması’nın temelde Marmara ve İç Anadolu bölgelerinde oturan ve 2005 yazında taranan kohortuna ilişkin tüm-nedenli ve koroner kökenli ölüm ve yeni koroner kalp hastalığı (KKH) verileri analiz edildi.
Çalışma planı: Ölüm konusunda birinci derece akrabalardan ve/veya sağlık ocağında çalışan personelden bilgi alındı; yaşayanlarda bilgi edinmekten başka, fizik muayene ve 12-derivasyonlu elektrokardiyografi kaydı yapıldı. Yeni koroner olay, son taramadan sonra gelişen, ölümcül olan veya olmayan miyokard infarktüsü, yeni stabil angina ve/veya miyokard iskemisi olarak tanımlandı.
Bulgular: 1646 kişilik örneklemden 1078’i (ort. yaş 54.8±11.8) muayene edildi, 507 kişi hakkında sadece bilgi edinildi ve 43 kişinin (28 erkek, 15 kadın) öldüğü, 18 kişinin takipten çıktığı belirlendi. Yaklaşık 3104 kişi-yılı süreli yeni takip eklenince, toplam izlemede 42 600 kişi-yılına ulaşıldı. Ölümlerin 23’ü KKH kökenli sayıldı. Katılımcılardan 37’sinde yeni koroner olay gelişti. Son tarama döneminde yıllık tüm ölüm oranı bin yetişkinde 13.9, koroner ölüm oranı binde 7.4 bulundu. Tüm nedenli ölümler, kırsal kesimde bin kişi-yılı başına 16.3, kentlerde 12.0 olarak hesaplandı. Yetişkinlerdeki tüm ölümlerde koroner mortalitenin pay yüksekliği sürdü. Kırk beş ile 74 arası yaş kesiminde toplam yıllık mortalite binde 10.6’ya (p=0.09), KKH’den ölüm prevalansı binde 5.5’e geriledi. Böylece bu yaş kesiminde tüm ölümler ile koroner kökenli ölümlerin azalma eğilimi sürdü. Ölümcül olan ve olmayan yeni KKH olayları 1000 kişi-yılında 18 oranı ile yüksek göründü.
Sonuç: Kardiyovasküler kökenli ölümlerin insidansı ile tüm ölümlerdeki payı ve yeni koroner olayların ortaya çıkması yükselme eğilimlerini korudu; koroner mortalitenin kadınlarda daha yüksek yaşlara doğru yönelme eğiliminde olduğu görüldü.
Objectives: To analyze all-cause and coronary mortality as well as newly diagnosed coronary heart disease (CHD) in the cohort of the Turkish Adult Risk Factor Study which was surveyed in the summer of 2005 and included individuals residing essentially in the regions of Marmara and Central Anatolia.
Study design: Information on the mode of death was obtained from first-degree relatives and/or health personnel of local health offices. Diagnosis of coronary heart disease was based on history, physical examination, and 12-lead electrocardiograms. New coronary events were defined as those that developed after the last survey, including fatal or nonfatal myocardial infarction, stable angina and/or myocardial ischemia.
Results: Of 1646 participants, 1078 subjects (mean age 54.8±11.8 years) were examined; information alone was gathered for 507 subjects; 43 subjects (28 men, 15 women) had died, and 18 subjects were lost to follow-up. Incorporation of 3104 person-years of follow-up raised the total follow-up of the survey to 42,600 person-years. Twenty-three deaths were classified as CHD-related. New coronary events were identified in 37 participants. Annual mortality and coronary mortality rates were 13.9 and 7.4 per 1000 adults, respectively. Overall mortality per 1000 person-years was 16.3 in rural areas and 12.0 in urban areas. The high share of coronary deaths among all deaths persisted. In the age bracket of 45 to 74 years, overall mortality declined to 10.6 (p=0.09) and coronary mortality to 5.5 per 1000 person-years, thus supporting the presence of a consistently decreasing trend of all-cause mortality and coronary mortality. Estimated fatal and nonfatal new coronary events appeared to be high with 18 per 1000 person-years.
Conclusion: A rising trend persists in the incidence of coronary mortality and its share in overall mortality as well as in new coronary events. The occurrence of coronary deaths among women seems to be gradually shifting to older ages.

2.Predictive value of lead aVR for lesions in the proximal portion of the left anterior descending coronary artery
Nazif Aygül, Kurtuluş Özdemir, Mehmet Tokaç, Meryem Ülkü Aydın, Mehmet Akif Vatankulu
Pages 154 - 161
Amaç: Bu çalışmada son zamanlarda elektrokardiyografinin (EKG) değerlendirilmesinde kullanımı gündeme gelen aVR derivasyonun, sol ön inen arter (SİA) proksimal lezyonlarını belirlemedeki değeri araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya, tipik göğüs ağrısı nedeniyle hastaneye başvuran ve EKG’de tipik ST yükselmesi görülen akut miyokard infarktüslü (AMİ) 361 hasta (293 erkek, 68 kadın; ort. yaş 58±10; dağılım 24-84) alındı. Hastaların hepsine koroner anjiyografi (KAG) yapılarak infarktüsten sorumlu arter (İSA) ve segmenti saptandı. Elektrokardiyografi değerlendirmesinde her bir derivasyonda ve aVR’de meydana gelen ST yükseklikleri ve çökmeleri kaydedildi. Hastalar aVR’de ≥0.5 mm ST yüksekliği varlığına göre aVR pozitif (+) ve negatif (-) olmak üzere iki gruba ayrıldı.
Bulgular: Elektrokardiyografi değerlendirmesinde, aVR (+) grupta hastaların %54’ünde infarktüsten sorumlu arter SİA proksimali iken, aVR (-) grupta bu oran %9 idi (p<0.001). Çokdamar hastalığı da aVR (+) grupta daha fazla görüldü (p<0.001). aVR derivasyonunda ST segment yüksekliği Gensini skoru ile pozitif, fakat zayıf bir korelasyon göstermekteydi (r=0.21, p=0.002). Anterior AMİ’li hastalarda, aVR pozitifliğinin İSA’nın SİA proksimalinde olmasını göstermedeki duyarlılığı %47, özgüllüğü %91, negatif öngörü değeri %81, pozitif öngörü değeri %68 ve tanısal doğruluğu %78 olarak hesaplandı.
Sonuç: Anterior AMİ’li bir hastada aVR derivasyonunun değerlendirilmesi, İSA’nın SİA proksimalinde olduğunu ve tehdit altındaki miyokard dokusunun daha fazla olduğunu öngörmede yol gösterici olabilir.
Objectives: We aimed to investigate the predictive value of lead aVR in the evaluation of electrocardiograms (ECG) for lesions in the proximal portion of the left anterior descending (LAD) coronary artery.
Study design: The study consisted of 361 patients (293 males, 68 females; mean age 58±10 years; range 24 to 84 years) with acute myocardial infarction (AMI), who presented with typical chest pain and ST elevation on ECG. All of the patients underwent coronary angiography (CAG) in order to identify the infarct-related artery (IRA) and its segments. Changes in the ST segment (i.e. elevation or depression) were evaluated in all leads including aVR. The patients were divided into two groups according to the ST elevation recorded in lead aVR, namely as positive (≥0.5 mm) or negative (<0.5 mm).
Results: The IRA segment was in the proximal LAD in 54% of the aVR positive group, and in 9% of the aVR negative group (p<0.001). Multiple vessel coronary artery disease was more common in the aVR positive group (p<0.001). There was a weak correlation between ST segment elevations in lead aVR and the Gensini score (r=0.21, p=0.002). In patients with anterior AMI, ST elevation in lead aVR predicted the IRA segment in the proximal LAD with 47% sensitivity, 91% specificity, 81% negative predictive value, 68% positive predictive value, and 78% diagnostic accuracy.
Conclusion: In patients with anterior AMI, evaluation of aVR lead may be useful in localizing the IRA segment in the proximal LAD and predicting that an increased amount of myocardial tissue is at risk.

3.Association between metabolic syndrome and late saphenous vein graft disease
Mehmet Birhan Yılmaz, Ümit Güray, Yeşim Güray, Şenay Bıyıkoğlu, Halil L. Kısacık, Şule Korkmaz
Pages 162 - 165
Amaç: Safen ven greftleri koroner baypas ameliyatında uzun süredir kullanılmaktadır. Çalışmamızda metabolik sendromun (MS) geç dönem safen greft hastalığı ile ilişkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Daha önce en az bir damarına safen greft yerleştirilmiş bulunan ve koroner baypas uygulamasından sonra 10 yıl ve daha fazla süre geçmiş bulunan 193 hasta (16 kadın, 177 erkek; ort. yaş 62±8; dağılım 39-86) çalışmaya alındı. Tüm hastalarda angina pektoris yakınması nedeniyle veya ameliyat öncesi değerlendirme için koroner anjiyografi yapıldı. Hastalar safen ven grefti açık olanlar (grup 1, n=72) ve tıkalı veya lezyonlu olanlar (grup 2, n=121) olmak üzere iki gruba ayrıldı. İki grup, kullanılan ilaçlar, antropometrik ölçümler, açlık kan biyokimyası ve hipertansiyon, diyabetes mellitus, sigara kullanımı ve metabolik sendrom bulunup bulunmaması açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Metabolik sendrom sıklığı grup 1’de grup 2’ye oranla daha düşük bulundu (sırasıyla %22 ve %45.6, p=0.003). Metabolik sendrom ölçütlerinin her birinin toplamı MS skoru olarak değerlendirildiğinde, grup 2’nin skoru daha yüksek idi (grup 2, 2.3±1; grup 1, 1.8±1.2, p=0.003). Çok değişkenli lojistik regresyon analizinde, baypas süresi (beta=0.812, p=0.017) ve MS skoru (beta=0.590, p=0.005) geç dönemdeki safen greft açıklığını bağımsız olarak öngören parametreler olarak bulundu.
Sonuç: Metabolik sendrom skoru, geç dönem safen greft hastalığı ile ilişkilidir. Erken dönemde bu durumla mücadele, baypaslı hastaların prognozunu olumlu etkileyebilir.
Objectives: Saphenous vein grafts have been widely used in coronary bypass operations for many years. We investigated the association between metabolic syndrome (MS) and late saphenous graft disease.
Study design: The study included 193 patients (16 females, 177 males; mean age 62±8 years; range 39 to 86 years) in whom at least one saphenous vein graft had been used during coronary bypass operation of at least 10-year history. All the patients underwent coronary angiography for anginal complaints or preoperative assessment. Patients were classified into two groups. Group 1 was comprised of 72 patients with patent saphenous graft, whereas group 2 included 121 patients without patency or with associated lesions. The two groups were compared in terms of their medications, anthropometric measurements, blood biochemistry, and the presence of hypertension, diabetes mellitus, smoking, and MS.
Results: Metabolic syndrome was less frequent in group 1 than in group 2 (22% vs. 45.6%, p=0.003). Metabolic syndrome score, derived from the sum of MS components, was higher in group 2 than in group 1 (2.3±1 vs. 1.8±1.2, p=0.003). In a multivariate logistic regression analysis, duration from bypass to coronary angiography (beta=0.812, p=0.017) and MS score (beta=0.590, p=0.005) were found to be independent factors related to saphenous graft patency.
Conclusion: Metabolic syndrome score seems to be associated with late saphenous vein graft disease. Early measures for MS may affect the prognosis of patients undergoing coronary bypass operations.

4.Physical activity levels of university students
Sema Savcı, Melda Öztürk, Hülya Arıkan, Deniz İnal İnce, Lale Tokgözoğlu
Pages 166 - 172
Amaç: Sağlıkla ilgili birimlerde öğrenim gören üniversite öğrencilerinde fiziksel aktivite düzeylerine etki eden faktörler araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya 1097 öğrenci alındı. Öğrencilerin yaş, boy uzunluğu, vücut ağırlığı, sigara, alkol ve ilaç kullanımı, fiziksel aktivitelerini engelleyebilecek sağlık sorunlarının bulunup bulunmadığı kaydedildi. Fiziksel aktivite düzeyleri Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi ile belirlendi ve olgular fiziksel olarak aktif olmayan, aktivite düzeyi düşük olan ve aktivite düzeyi yeterli olan şeklinde sınıflandırıldı.
Bulgular: Fiziksel aktiviteye bağlı haftalık enerji tüketimi ortalama 1958±1588 MET-dk olduğu görüldü. Öğrencilerin %72’sinin şiddetli fiziksel aktivite, %68’inin orta düzeyde şiddetli fiziksel aktivite ve %1’inin ise yeterli düzeyde yürüme aktivitesi yapmadığı saptandı. Öğrencilerin yaklaşık %15’i fiziksel olarak aktif bulunmadı, %68’inin fiziksel aktivitesi düşük düzeydeydi, sadece %18’inde fiziksel aktivite yeterli düzeydeydi. Erkek öğrencilerin fiziksel aktivite düzeyleri kızlardan anlamlı olarak daha fazla bulundu (p<0.05). Beden kütle indeksi 25 kg/m2’nin altında ve üstünde olan olguların fiziksel aktivite düzeyleri arasında anlamlı farklılık bulunmadı (p>0.05).
Sonuç: Üniversite öğrencilerinin fiziksel aktivite düzeyleri belirgin oranda düşüktür. Üniversite öğrencilerinde sağlığın korunması ve geliştirilmesi için fiziksel aktivite düzeylerini artırmaya yönelik gerekli destek, eğitim ve fırsat verilmelidir.
Objectives: We investigated the factors that affect physical activity levels of university students studying health sciences.
Study design: The study included 1097 university students. Age, height, weight, smoking status, alcohol and drug use, and medical conditions that would preclude physical activity were recorded. Physical activity levels were determined using the International Physical Activity Questionnaire and the students were classified as physically inactive, minimally active, and sufficiently active.
Results: The mean weekly energy expenditure from physical activity was 1958±1588 MET-min. Of the study group, 72% did not have vigorous physical activity, 68% lacked moderate physical activity, and 1% did not have a walking activity of sufficient level. Physical activity levels were as follows: 15% physically inactive, 68% minimally active, and 18% sufficiently active. Physical activity levels of male students were significantly higher than those of female students (p<0.05). No statistically significant differences were found between physical activity levels of the subjects having a body mass index of <25 kg/m2 and ≥25 kg/m2 (p>0.05).
Conclusion: University students have significantly low physical activity levels. More physical activity facilities, education, and opportunity should be allocated to university students for maintenance and improvement of health.

CASE REPORT
5.Isolated single coronary artery originating from a single right coronary ostium in a patient with acute myocardial infarction
Mustafa Gür, Ali Yıldız, Recep Demirbağ, Remzi Yılmaz
Pages 173 - 176
Her üç koroner arterin tek ostiumla sağ koroner Valsalva’dan köken aldığı tek koroner arter anomalisi nadirdir; akut miyokard infarktüsü ile birlikteliği oldukça az görülür. Altmış üç yaşında kadın hasta ani başlayan, sol koluna ve boynuna yayılan şiddetli göğüs ağrısıyla acil servise başvurdu. Elektrokardiyografide akut inferior lateral miyokard infarktüsü ile uyumlu bulgular saptandı. Koroner anjiyografide, sol ön inen koroner arter ve sol sirkumfleks koroner arterin sağ koroner arterle birlikte sağ sinüs Valsalva’dan tek ostiumdan köken aldığı görüldü. Sağ koroner arterin orta kısmında ciddi ve kısa (%95), sirkumfleks arterin başlangıç kısmında ciddi ve uzun (%90) darlık vardı; sol ön inen koroner arterde herhangi bir darlık izlenmedi. Perkütan koroner girişim veya koroner artar baypas cerrahisi önerilerini kabul etmeyen hasta anjiyografiden bir hafta sonra taburcu edildi.
Single coronary artery in which all three coronary arteries originate from the right sinus of Valsalva through a single ostium is a rare anomaly and its association with acute myocardial infarction (AMI) is even rarer. A 63-year-old female patient was admitted with severe chest pain of sudden onset, radiating to the neck and the left arm. Electrocardiographic findings were consistent with inferior lateral AMI. Coronary angiography demonstrated that the left anterior descending (LAD), the left circumflex (LCx) and the right coronary (RCA) arteries originated from the right sinus of Valsalva through a single ostium. There was severe discrete stenosis (95%) in the mid-portion of the RCA, and severe segmental stenosis (90%) in the proximal portion of the LCx, without any occlusion in the LAD. The patient refused recommendations for elective percutaneous coronary intervention or coronary bypass surgery and was discharged one week after angiography.

6.Giant left ventricular pseudoaneurysm detected three years after myocardial infarction
Ahmet Soylu, Hasan Gök, Cüneyt Narin, Mehmet Kayrak
Pages 177 - 179
Üç yıl önce geçirilmiş miyokard infarktüsü öyküsü olan 70 yaşında erkek hasta kalp yetersizliği semptomları nedeniyle kliniğimize başvurdu. Transtorasik ekokardiyografide ciddi sol ventrikül disfonksiyonu (ejeksiyon fraksiyonu %20) ve büyük bir sol ventrikül psödoanevrizması saptandı. Tanı bilgisayarlı tomografiyle doğrulandı. Psödoanevrizma kesesinin boyutu 11x9 cm olarak ölçüldü. Psödoanevrizma kesesi cerrahi olarak çıkarıldı ve sol ventrikülün anterolateral duvarında 3.5x4 cm ölçülerinde açıklık saptandı. Bu defekt Dor ventriküloplasti yöntemiyle tamir edildi. Genel durumu yoğun tıbbi tedaviyle düzelen hasta, ameliyattan 15 gün sonra, kalp yetersizliği ve koroner arter hastalığına yönelik tedavi verilerek taburcu edildi.
A 70-year-old male patient presented with symptoms of heart failure three years after having myocardial infarction. Transthoracic echocardiography revealed severely compromised left ventricular systolic function (ejection fraction 20%) and a large left ventricular pseudoaneurysm. The diagnosis was confirmed by computed tomography. The size of the pseudoaneurysm sac was 11x9 cm. At surgery, the pseudoaneurysmal sac was resected and a defect of 3.5x4 cm was detected in the anterolateral wall of the left ventricle. The defect was repaired by the remodeling ventriculoplasty method of Dor. The patient whose general condition improved through intensive medical treatment was discharged with medications for heart failure and coronary artery disease on the 15th postoperative day.

7.Left ventricular free wall rupture due to myocardial infarction in a patient presenting with clinical features of acute abdomen
Zeynep Tartan, Şennur Ünal Dayi, Gökçen Orhan, Neşe Çam
Pages 180 - 183
Akut miyokard infarktüsüne bağlı serbest duvar yırtılması %2-4 oranında rastlanan nadir bir olaydır. Akut miyokard infarktüsünde hastanın yakınmaları her zaman tipik olmayabilir. Özellikle inferior miyokard infarktüsünde yakınmalar gastrointestinal sistem yakınmalarıyla karışabilir. Karın ağrısı, fenalık hissi ve terleme yakınmalarıyla başvuran 54 yaşında erkek hastada başvuru sırasında akut ST yükselmeli miyokard infarktüsü yoktu; ancak, akut batın bulgularının saptanması ve hastanın şok tablosunda olması nedeniyle batın içi olayın araştırılması için acil cerrahi eksplorasyon düşünüldü. Ameliyat öncesinde, kardiyak fonksiyonların değerlendirilmesi ve şok tablosuna neden olabilecek kardiyak nedenlerin dışlanması amacıyla yapılan ekokardiyografik incelemede serbest duvar yırtığı ile sağ ventriküle bası yapan hematom saptandı. Acil olarak kalp ameliyatına alınan hasta, miyokard dokusunda birçok yırtılma alanı olması ve kanamanın kontrol edilememesi nedeniyle kaybedildi.
Myocardial free wall rupture due to acute myocardial infarction (AMI) is a rare complication with an incidence of 2% to 4%. The patients’ complaints in AMI may not always be typical. In particular, the clinical presentation of inferior myocardial infarction may be confused with gastrointestinal symptoms. A 54-year-old male patient presented with acute abdominal pain, faintness, and sweating. On admission, there was no ST segment elevation related to AMI. Due to the presence of acute abdominal pain and shock symptoms, an urgent abdominal exploration was planned to identify abdominal pathology. Prior to exploration, echocardiography was performed to evaluate cardiac functions and to rule out any cardiac etiology associated with shock symptoms. It demonstrated myocardial free wall rupture and a hematoma compressing the right ventricle. He was referred to an emergency cardiac operation, during which he died due to uncontrolled bleeding through multiple ruptured areas in the myocardium.

REVIEW
8.Noninvasive cardiac imaging techniques in evaluating the efficiency of cardiac stem cell therapy
Yelda Tayyareci, Yılmaz Nişancı
Pages 184 - 192
İnvaziv olmayan görüntüleme yöntemlerinin, kök hücrelerin kardiyak rejeneratif tedavideki etkinliğinin araştırılmasında önemli bir rolü vardır. Hayvan deneyleriyle elde edilen doku örneklerinden hücrelerin karakterleri hakkında ayrıntılı bilgi edinilebilirken, insan çalışmalarında bunun mümkün olmayışı, hücresel kardiyomiyoplastinin miyokard perfüzyonu ve fonksiyonu üzerindeki etkilerini değerlendirmede invaziv olmayan görüntüleme yöntemlerinin kullanımını gerekli kılmaktadır. Hücresel kardiyomiyoplasti çalışmalarında, sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesinde ekokardiyografinin; miyokard canlılığının ve perfüzyonunun değerlendirilmesinde de nükleer tanı yöntemlerinin (tek foton emisyon bilgisayarlı tomografi ve pozitron emisyon tomografi) önemi belirlenmiştir. Manyetik rezonans görüntüleme ise, seri görüntüleme avantajı ve kardiyak anatominin değerlendirilmesinde altın standart olması nedeniyle, günümüzde kök hücre çalışmalarında daha çok tercih edilmektedir. Ayrıca, kök hücrelerin işaretlenerek vücut içindeki davranış ve etkinliklerinin değerlendirilmesinde invaziv olmayan görüntüleme yöntemlerinin kullanımıyla ilgili yeni çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Noninvasive imaging techniques play an important role in assessing the efficacy of stem cells in cardiac regenerative medicine. Tissue samples from experimental studies provide detailed information on cellular characteristics, but, similar analyses cannot be performed in humans, necessitating the utilization of noninvasive imaging techniques to evaluate the beneficial effects of cellular cardiomyoplasty on myocardial function and perfusion. The roles of echocardiography in the assessment of left ventricular functions and nuclear diagnostic techniques such as single photon emission computed tomography (SPECT) and positron emission tomography (PET) in determining myocardial viability and perfusion are well established. On the other hand, magnetic resonance imaging (MRI) with the advantage of serial imaging is considered to be the gold standard in the evaluation of cardiac anatomy and is particularly preferred in cellular cardiomyoplasty studies. In addition, further studies are needed to evaluate the utility of noninvasive imaging techniques in assessing the efficacy of labeled stem cells in the myocardium and to monitor their behaviors over time.

9.Magnetic resonance imaging in patients with cardiovascular implants and devices
Bilal Boztosun, Ömer Aydıner, Ayhan Olcay
Pages 193 - 198
Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) son yıllarda radyolojiye katılan en önemli ve gelişmiş görüntüleme yöntemidir. Bu görüntülemede kullanılan radyofrekans dalgaların biyomedikal implantlar ve yardımcı cihazlar ile etkileşimleri istenmeyen durumlara yol açabilir. Kardiyolojideki gelişmeler ve kalp hastalarına takılan implantların artmasıyla, bu implantların MRG uygunluğu ve güvenilirliği konusunda sorular ortaya çıkmaktadır. Bu derlemede kardiyovasküler implantı olan hastalarda MRG ile ilgili genel konular ve yapılan çalışmalar gözden geçirildi.
Magnetic resonance imaging (MRI) is the most important and developed tool among the new methods of radiologic imaging. Radiofrequency waves used in MRI may interact with biomedical implants and assist devices. With recent developments in cardiology and increasing number of cardiologic devices implanted, MRI-related problems about safety and compatibility of these devices have emerged. The aim of this review was to discuss MRI-related issues and the studies conducted in patients with cardiovascular implants.

CASE IMAGE
10.Case images: Angina and vertigo associated with left arm exercise: subclavian artery stenosis in a case with left internal mammary artery graft
Mehmet Vedat Çaldır, Ümit Güray, Şule Korkmaz
Pages 200 - 201
İki yıl önce, sol internal mammarian arterin de(LİMA) kullanıldığı koroner by-pass greft operasyonu olan erkek hastanın sol kol kladikasyosu, kol hareketleriyle oluşan tipik angina pektoris ve vertigo şikayeti mevcuttu. Yapılan koroner angiyografide, subklavian arterin proksimalinde %90 üzerinde darlık olduğu, safen ven greft angiyografisi sırasında, safen greft opak ile dolduğunda nativ koronerler aracılığıyla LİMA’nın ve oradan da subklavian arterin stenozun distalinde kalan bölümünün opak ile dolduğu izlendi.
Male patient who had LIMA coronary artery by-pass grefting 2 years ago, had left arm claudication, typical angina pectoris triggered with arm movements and a subsequent vertigo. Coronary angiography revealed more than 90% stenosis of the proximal subclavian artery. Saphenous vein angiography showed opacification of LIMA and subclavian artery distal to the stenotic segment,via native coronary arteries.

OTHER ARTICLES
11.
Altan Onat
Page 202
Abstract |Full Text PDF

12.Answers of Specialist

Pages 204 - 205
Abstract |Full Text PDF

13.Comments on cardiology publications
Ertan Ural
Page 207
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.