ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 24 (8)
Volume: 24  Issue: 8 - October 1996
1.Summaries of Articles

Pages 452 - 455
Abstract | English Full Text

2.Investigations Rising Trend in Physical Inactivity in Turkish Women: Analysis of 1990-1995 Data on nationwide Sample Cohort
Altan ONAT, Kenan DÖNMEZ, Vedat SANSOY
Pages 456 - 459
Kalp sağlığı açısından toplumda önem taşıyan fizik inaktivitenin Türk erişkinlerindeki gidişi TEKHARF taraması kohortunun 1995 yılı takibinde izlenen 2108 erkek ve kadında incelendi. Gerek iş, gerekse boş zaman fizik etkinliğinin birleşik değerlendirilmesiyle, katılımcılar her iki taramada da bir anket aracılığıyla dört fizik aktivite derecesine sınıflandı. Beş yıl yaşlanmayla çeşitli yaş gruplarındaki ortalama fizik aktivitenin her iki cinsiyette 0.13 derece azalacağı öngörülmüştü. Gerçekte 5 yıl yaşlanma sırasında ağırlıklı ortalama fizik etkinlik 20-69 yaş erkeklerinde 2.53'ten 2.49'a, kadınlarda 2.29'dan 2.08'e düştü. Yaşlanmadan arındırılınca, özellikle 50 yaşı aşkın erkeklerden kaynaklanan, fizik aktivitelerini erkekler hafifçe artırırken, kadınların net 0.08 derece azaltmış olduğu gözlendi. Bölgelere dağılımda fizik aktivitede azalma özellikle Akdeniz, Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, erkeklerde Doğu Anadolu'da da kaydedildi. Birçok diğer risk faktörünü etkileyerek ve dolaysız olarak koroner kalp hastalığı olaylarına yolaçtığı bilinen bedeni hareketsizlik konusunda halkın bilinçlenmesi kadar, konuya hekimlerin de önem vermeleri sağlanmalıdır.
The intensity of physical activity, assessed in 1990 in a representative sample of the Turkish adult popu~ lation aged 20 years and over, was studied in 1995 in a follow-up of the same cohort comprising 1012 men and 1096 women. In an interview by questionnaire, participants were categorized into 4 grades of physical activity in a combined assessment of both work and leisure activity. It was predicted before the study that the weighted mean physical activity would decline by 0.13 grade in either gender purely asa resul! of aging by 5 years. In fact, overall mear. physical activity diminished very little in men aged 20-69 years (from 2.53 to 2.49 grades), while it did considerably in women from 2.29 to 2.08 grades. After age adjustment, physical activity in men - particularly those aged 50- 69 years - was evaluated to rise slightly, whereas that of women declined by 0.08 grade (representing 3-4% ). This decline was especially notable in the cohor! of the Mediterranean, Southeast Anatolia and the Black Sea regions of the country. Public awareness in regard to physical inactivity, an established risk factor for coronary heart disease, as well as emphasis given by physicians should be raised.

3.Rest-redistribution Thallium-201 Imaging in Predicting Improvement in Left Ventricular Function After Coronary Bypass Surgery
Cumhur LEBLEBİCİ, Vedat SANSOY, Zerrih YİĞİT, Kemalettin ŞİŞLİ, Deniz GÜZELSOY
Pages 460 - 467
İstirahat TI-201 sintigrafisinin sol ventrikül disfonksiyonu bulunan hastalarda canlılığın saptanması ve revaskülarizasyon sonrası sol ventrikül fonksiyonundaki düzelmeyi öngörmekteki değerini araştırmak amacıyla koroner bypass kararı verilmiş ardışık 19 hastadan prospektif olarak 15'i çalışma grubunu oluşturdu, bu hastalara operasyon öncesi (preop) ve 10 hafta sonrasında koroner anjiyografi, istirahat TI-201 sintigrafisi ve radyonüklid ventrikülografi yapıldı. Segmentler TI-201 sintigrafisinde defekt ağırlığının kantitatif analizi ve redistribüsyona göre canlılık açısından normal, hafif azalmış ve ileri derecede azalmış olmak üzere sınıflandırıldı. Operasyon sonrası canlılık sınıfındaki bir derecelik artma veya değişmeme iyi revaskülarizasyon olarak kabul edildi. Ağır hipokinezi gösteren segmentlerin % 93'ünde, akinezi diskinezi gösterenlerin % 78'inde TI-201 kriterlerine göre normal veya hafif azalmış canlılık saptandı. Ağır duvar hareket bozukluğu gösteren segmentlerden canlı olanların % 61'inde, canlılık saptanmayanların % 36'sında AKB sonrası duvar hareketleri düzeldi (p<0.035). Sadece iyi revaskülerize edilmiş segmentler incelendiğinde, preop TI-201 sintigrafisiyle canlılık saptanan segmentlerin % 94'ünde AKB sonrası kasılmanın düzeldiği gözlendi. Global sol ventrikül fonksiyonlarında en belirgin düzelme canlı ve iyi revaskülerize edilen segment sayısı fazla olan hastalarda saptandı. Sonuç olarak sol ventrikül disfonksiyonu bulunan koroner arter hastalarında ağır kasılma bozukluğu gösteren segmentlerin önemli bir bölümünde istirahat TI-201 sintigrafisi ile canlılığın gösterilebileceğine ve bu yöntemin revaskülerizasyondan yararlanacak hastaların seçiminde yol gösterici olduğuna karar verildi.
This study was performed to test the hypothesis that TI-201 uptake on resting scintigraphy would identify viability in noncontracting myocardial regions and predict improved systolic function after revascularization. Fifteen of 19 consecutive patients referred for coronary artery bypass surgery (CABS) comprised the study group. Baseline studies obtained before CABS included coronary angiography and left ventriculography, planar rest-redistribution TI-201 imaging and radionuclide ventriculography. Postoperative studies obtained 10 weeks after CABS included repeat rest-redistribution TI-201 imaging and radionuclide ventriculography. Segments were classified as showing, mildly reduced or severely reduced viability on the basis of quantitative analysis ofg detect severity and redistribution on planar resting TI-201 imaging. Postoperative increase in segment TI-201 uptake of one or more grade from the viability class were considered as improved and these segments were accepted as adequately revascularized. By TI-201 criteria 93% of severely hypokinetic segments and 78% of akinetic or dyskinetic segments had normal or mildly reduced viability. Sixtyone percent of asynergic segments with normal or mildly reduced viability improved function after surgery, while only 36% with severely reduced viability improved funtion (p<0.035). When only adequately revascularized segments were considered, the improvement was found to be 94%. The greatest improvement in global left ventricular function after surgery occurred in patients with greatest number of viable and adequately revascularized segments. In conclusion, preoperative rest-redistribution quantitative TI-201 imaging identifies viability in many asynergic segments in patients with coronary artery disease and depressed left ventricular function and helps the clinician for the selection of patients who will benefit from CABS.

4.Comparison of Early Outcome in Patients Undergoing Intracoronary Stent Implantation with Either Conventional or New Approach
Servet ÖZTÜRK, Tevfik GÜRMEN, Murat GÜLBARAN, Muzaffer ÖZTÜRK
Pages 468 - 473
İntrakoroner stent uygulamasının balon anjiyoplastiye göre restenoz oranını azalttığı gösterilmiştir, ancak stent trombozu ve antikogülasyona bağlı kanamalar bu yöntemin başlıca kısıtlamaları olmaya devam etmektedir. Son zamanlarda yüksek basınçla optimal stent implantasyonu ve aspirin + tiklopidin tedavisiyle bu komplikasyonlarda çarpıcı düşüşler bildirilmektedir. Çalışmamızda 1.9.1995 - 31.12.1995 tarihleri arasında bu yeni yaklaşımla stent implante edilen 42 olgunun kısa dönem sonuçları incelendi ve bundan önce klasik protokolle stent uygulanan 46 olgu ile karşılaştırıldı. Stent implantasyonu sonrası yüksek basınçlı şişirme uygulanmayan ve antikoagülan tedavi ile izlenen 1. grupta klinik başarı % 80, stent trombozu % 13, ölüm % 2.2, Q dalgalı miyokard infarktüsü (Q-Mİ) % 4.3, Q dalgasız (non-Q) Mİ % 4.3, ponksiyon yeri damar komplikasyonları % 8.6; stent implantasyonu sonrası yüksek basınçlı şişirme uygulanan ve kombine antiagregan tedavi ile izlenen 2. grupta klinik başarı % 100, major komplikasyon % 0 bulundu. Bu grupta tiklopidine bağlı olarak 1 hastada lökopeni (% 2.3), 1 hastada ise serum trensaminaz yükselmesi (% 2.3) saptandı. Klinik başarı ve stent trombozu yönünden gruplar arasındaki fark anlamlı bulundu (p<0.05). Sonuç olarak stent implantasyonu sonrası rutin yüksek basınçlı şişirme uygulaması ile çift antiagregan ilaç tedavisi ile düşük komplikasyon ve yüksek klinik başarı elde edilebileceği kanısına varıldı.
Intracoronary stent implantation has been shown to reduce restenosis in comparison to balloon angioplasty but stent thrombosis and bleeding complications related to anticoagulation are comtinuing to be major limitations of this method. Recently, low complication rate has been reported with optimal stent implantation by using final balloon dilatations with high pressure and therapy with aspirin + ticlopidine. In this study we investigated the early outcome in 42 patients undergoing intracoronary stent implantation with the new approach and we compared them with 46 patients who underwent stent placement with the conventional approach. In the first group who did not undergo final balloon dilatations with high pressure and who received anticoagulant therapy, clinical success was 80 %, stent thrombosis 13%, death 2.2%, Q wave myocardial infarction 4.3%, non-Q myocardial infarction 4.3%, and groin complications 8.6%. In the second group who underwent final high-pressure balloon dilatations and were treated with combined antiplatelet therapy clinical success was 100% and there was no major complication. Ticlopidine-related leukopenia occurred in one patient (2.3%) and liver enzyme elevation in another (2.3%). Clinical success and stent thrombosis rates were significantly different between the two groups (p<0.05). In conclusion, final high-pressure balloon dilatation after the stent deployment and therapy with two antiplatelet agents appear to allow to obtain low complication and high clinical success rate.

5.Echocardiographic Diagnosis of Coronary Artery Anomalies in Children with Tetralogy of Fallot
Ayşe SARIOĞLU, Gülhis BATMAZ, İrfan Levent SALTIK, Gül SAĞINSAYLAM, Ümit Bilge SAMANLI
Pages 474 - 479
84 Fallot tetralojili (FT) çocukta koroner arter anatomisi sağ ventrikül çıkış yolunu (RVOT) çarpazlayan koroner arter anomalisi açısından ekokardiyografi ile (EKO) incelendi. Elde edilen bulgular selektif koroner anjiografi bulguları ile karşılaştırıldı. Hastaların 71'inde (% 84.5) koronerler açısından yeterli ekokardiyografik görüntü elde edildi. EKO ile koroner arter anatomisi normal olarak değerlendirilen 53 hastanın 1'i hariç hepsinde bulgular koroner anjiografi ile doğrulandı. Bu bir hastada anjiografide sağ koroner arterden çıkan ikinci bir anteriyör inen koroner arter (aksesuar LAD) dalı tespit edildi. EKO ile LAD ve sirmufleks arteri sağ koroner arterden çıkan 2 hasta ile tek sol koroner orifis tanısı konan 1 hastada, bulgular anjiografi ile doğrulandı. EKO ile sağ ve sol koroner arter çıkışları ve sol koroner arterin dallanması normal olan ancak pulmoner kapağın önünde kadın tek bir koroner arter veya 2 koroner damar görülen ve koroner arter anomalisinden şüphenilen 15 hastanın 5'inde aksesuar LAD, 10'unda ise gelişmiş konal dal olduğu anjiografi ile belirlendi. Bu çalışma ile FT'li çocuklarda sağ ve sol koroner arter çıkışları ve sol koroner arterin dallanışı ile sağ ventrikül çıkış yolunu çaprazlayan koroner arteriyel yapının EKO ile gösterilebileceği ve selektif koroner anjiografinin tam düzeltme ameliyatına verilecek her hastaya değil, sağ ve sol koroner çıkışlarının ve sol koroner arter dallanmasının gösterilemediği ve sağ ventrikül çıkış yolunda kalın koroner damar görülen hastalara yapılmasının gerekli olduğu sonucuna varılmıştır.
We evaluated the ability of two-dimensional echocardiography to define coronary anomalies in 84 patients with tetralogy of Fallot (FT). Complete studies were obtained in 71 (% 84.5) patients. Coronary anatomy was determined to be normal by echocardiography in 53 patients and was confirmed in all of these patients except one by selective coronary angiography. In this patient accessory left anterior descending coronary artery (LAD) was detected. Echocardiographically, LAD from right coronary artery (RCA), circimflex artery from RCA, and a single left coronary artery orifice in one of each patient, crossing the right ventricular outlow tract were determined and confirmed by angiography. In 15 patients accessory LAD could not be distinguished from large conal branch crossing the right ventricular outflow tract by echocardiography. Accurate evaluation of coronary anatomy is possible and major coronary abnormalities crossing the right ventricular outflow tract are correctly identified in patients with tetralogy of Fallot. Selective coronary angiography before total correction should be performed in the patient with major coronary artery crossing the right ventricular outflow tract or the right and left coronary arteries and the braches of left coronary arteries could not be demonstrated by echocardiography.

6.Balloon Angioplasty in Native Coarctation of the Aorta
Alpay ÇELİKER, Dursun ALEHAN, Mustafa LENK, Naci CEVİZ, Arman BİLGİÇ
Pages 480 - 483
Ünitemizde tanı konulan ve ameliyat edilmemiş (nativ) aort koarktasyonu bulunan 7 vakada balon anjioplasti işleminin koarktasyonu gidermedeki etkinliği araştırıldı. Üçü erkek, dördü kız olan vakaların bir tanesi 8 yaşında ve 21 kg ağırlığında olup, diğer tüm vakalar süt çocukluğu çağında idi (ortalama yaş: 7.25±4.1 ay; ortalama ağırlık: 7.2±1.8 kg). Tüm vakalarda femoral arter yolu ile girişim yapılarak monofoil balon anjioplasti katateri 5 dakika ile 2 kez 5-10 saniye süre ile şişirilerek koarkte bölge dilate edilmeye çalışıldı. İşlem öncesi alınan basınçlar ve yapılan aortografiler işlem sonrası elde edilen bulgular ile karşılaştırıldı. Balon anjioplasti sonrası koarktasyon proksimalindeki ortalama sistolik basınç 152±12 mmHg'dan 138±7.7 mmHg'ya inerken (p<0.05), koarktasyon distalindeki basınç 96±15 mmHg'dan 118±17 mmHg'ya yükseldi (p<0.001). Anjioplasti ile ortalama koarktasyon çapı 2.8±0.7 mm'den 6.8±0.6 mm'ye yükselirken (p<0.001), koarkte bölgedeki sistolik basınç gradienti de 56±15 mmHg'dan 20±13 mmHg'ya düştü (p<0.001). Bir vakada işlemin yapıldığı taraftaki femoral arter nabzının geçici olarak alınamaması gözlenen tek komplikasyon oldu. Koarkte bölgedeki sistolik basınç gradienti ortalama 4.5±2.1 ay olan izlenim süresince yalnız bir vakada artarken, diğer vakalarda değişiklik saptanmadı. Çalışmamızın erken dönem sonuçları ameliyat edilmemiş aort koarktasyonlu vakalarda balon anjioplasti yönteminin etkili ve güvenilir olduğunu göstermektedir. Bu tip hastaların rekoarktasyon ve anevrizma gibi geç dönem komplikasyonları açısından yakın izlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Efficacy of balloon angioplasty was evaluated in 7 patients with native coarctation of the aorta, diagnosed at our institute. There were 3 boys and 4 girls, the oldest of whom was 8 years old and weighed 21 kg. The remaining patients were all infants with a mean age of 7.25±4.1 months and mean weight of 7.2±1.8 kg. In all patients the procedure was performed through the femoral artery. The monofoil balloon dilation catheter was inflated twice (5 minutes apart), each lasting 5-10 seconds. The aortic pressures and angiopraphic findings obtained before and after dilation were compared. After angioplasty, the mean systolic pressure in the ascending aorta decreased from 152±12 mm Hg to 138±7.7 mmHg (p<0.05), while the systolic pressure in the descending aorta increased from 96±15 mmHg to 118±17 mmHg (p<0.001). With balloon dilation, the mean diameter of the coarctation site increased from 2.8±0.7 mm to 6.8±0.6 mm (p<0.001), and the peak systolic gradient decreased from 56±15 to 20±13 mmHg (p<0.001). The only complication, observed in one patient, was temporary absence of femloral pulse due to arterial injury. During the mean follow-up period of 4.5±2.1 months the peak systolic gradient increased in only one patient with no significant change in the others. The early results of our study show that balloon dilation is effective and safe in patients with native coarctation. We think that these patients should be followed-up closely for late complications, such as recoarctation and aneurysm formation.

7.Correlation Between Intracoronary Doppler and Sesta MIBI Measurements in the Assessment of Angiographic Intermediate Coronary Artery Stenosis
Oğuz CAYMAZ, Mehmet METİN, Bülent TURGUT(), Rıdvan YALÇIN, Mehmet ALKAN, Atiye ÇENGEL, Mustafa ÜNLÜ, Övsev DÖRTLEMEZ, Halis DÖRTLEMEZ
Pages 484 - 490
Koroner arterin anjiyografik sınır lezyonları (SKL) % 30-70 arasında çap daralması gösteren ve fizyolojik önemlerinin değerlendirilmesi zor olan lezyonlardır. Bu çalışmada SKL'ın önemi iki ayrı yöntemle değerlendirildi ve aralarındaki korelasyon ve uyum araştırıldı. SKL'lu 20 hastada (yaşları 54±6 yıl; 17 E, 3 K7 14 Sodl ön inen arter (LAD), 5 Sağ koroner arter (RCA), 1 İntermediate arter sınır lezyonuna intrakoroner papaverine verilerek intrakoroner Doppler ölçümü yapıldı. Lezyon proksimali ve distalindeki ortalama akımların birbirine oranı (Oran, koroner arter rezervi (KAR) ölçümleri alındıktan sonra aynı damara bazal koşullarda intrakoroner 3 mCi MIBI injekte edildi. İnjeksiyondan ortalama 3.5±07 saat sonra SPECT sayımları alındı. Oran <1.7, KAR < 2 ise lezyon önemli kabul edildi. MIBI görüntülerinde en iyi kanlanan bölge ile ölçümü yapılan bölge arasındaki sayım oranı < % 75 ise lezyon önemli kabul edildi. Değişkenler arasında Kappa uyum testi ve Pearson korelasyon analizi yapıldı. Yöntemler arasındaki korelasyon ve uyum sırası ile şöyle bulunmuştur: Darlık - Oran (0.51,0.44) Darlık-KAR (-0.52,0.32), Darlık-MIBI (-0.48,0.17) ORAN-KAR (-0.79,0.86) ORAN-MIBI (-0.13,0.44), KAR-MIBI (0.44,0.55), ORAN ile KAR arasındaki korelasyon ve uyum (p<0.001) ile KAR ve MIBI arasındaki uyum (p<0.01) istatistiksel olarak anlamlıdır. En kuvvetli korelasyon ORAN ile KAR arasında; en zayıf korelasyon ise ORAN ile MIBI arasında bulunmuştur. İki ayrı değerlendirme yönteminin altın standartları olan MIBI ve KAR arasında ise orta derecede kuvvetli korelasyon ve iyi derecede uyum saptanmıştır.
Intermediate coronary artery stenosis (ICAS) (30-70 percent luminal stenosis) are special group of lesions of whom physiologic importance is hard to assess. Two different methods were used in order to evaluate the significance of ICAS and the correlation between the methods were sought. Intracoronary Doppler measurements were done after standard coronary angiography in 20 patients of whom 14 had left anterior descenting artery (LAD), 5 had right coronary artery (RCA) and 1 had intermediate artery lesions. Ratio of the proximal and distal mean velocities of the ICAS and coronary flow reserve (CFR) were measured after intracoronary papaverin injection. The patients' mean age was 54 ± 6 years and 17 of them were men and 3 were women. Intracoronary injection of 3 mCi Tc-99m Sestamibi was performed in basal conditions and SPECT images were held after 3.5±0.7 hours. If the ratio was smaller than 1.7 and CFR smaller than 2, the ICAS was considered as significant. In the evaluation of SPECT images, when the ratio of the counts obtained from the lesion territory to that obtained from the normal one was smaller than 75 % the ICAS was considered as significant. Pearson correlation analysis and kappa test were performed between dichotomous variables. Correlation and kappa test results between methods were and found as follows: Ratio (0.51, 0.44), Stenosis-CFR (-0.52, 0.32), Stenosis-MIBI (-0.48,0.17), Ratio-CFR (-0.79,0.86), Ratio-MIBI (-0,13,0.44), CFR-MIBI (0.44,0.55). The correlation between Ratio-CFR and kappa test between CFR-MIBI are statistically significant (p<0.001 and p<0.01, respectively). The most powerful correlation was found between Ratio and CFR, and the weakest one was between Ratio and MIBI. The correlation and kappa value between the most predictive criteria of two methods, CFR and MIBI, were in medium strength and good, respectively.

DERLEME
8.Review Thrombolytic Therapy in Patients with Inferior Myocardial Infarction
Osman YEŞİLDAĞ, Kazım KORKMAZ
Pages 491 - 497
İnferior MI geçiren hastalarda mortalite oranı anterior Mİ'dan düşük olmasına karşın, geniş miyokard kitlesinin risk altında olduğu durumlarda trombolitik tedavi, mortaliteyi azaltmak yönünden yararlıdır. Özellikle bu durumlar, prekordiyal ST depresyonu varlığı, sağ ventrikül Mİ bulunması, tam blok mevcudiyeti olarak sıralanabilir. Ayrıca hasta ilk 3 saat içinde başvurmuş, eski bir anterior Mİ sonrası inferior MI geçirmiş ve üçten fazla derivasyonda ST elevasyonu saptanmışsa geniş bir miyokard kitlesinin tehdit altında olduğu düşünülerek trombolitik tedavi uygulanabilir. Eğer prekordial ST depresyonu yoksa risk altındaki bölge daha az olduğu için trombolitik tedavinin yararı tartışmalıdır. Bu nedenle prekordial ST depresyonu hastaların tedaviye yönlendirilmesi açısından iyi bir göstergedir.
Though mortality rate in patients with inferior MI is lower than that with anterior MI, thrombolytic therapy is beneficial to decrease the mortality rate in some situations in which a large are of myocardial tissue is jeopardized, namely in the following situations: Precordial ST depression, right ventricular infarction, hypotension, complete heart block. Additionaly, of the patient comes to the hospital very early (in 3 hours) or has a previous anterior MI and if ST segment elevations are seen in more than three ECG derivations, thrombolytic therapy can be given as it may be considered that a large myocardial region usually is in jeopardy. If here is no precordial ST depression, the benefit of thrombolytic therapy is not clear. Therefore, precordial ST depression can be accepted as a good marker to stratify the patients with inferior MI eligible for thrombolytic therapy. The benefit of reperfusion therapy is reduced in inferior MI with small infarct-related artery perfusion territory and that exhibiting no precordial ST depression.

OLGU
9.Case Reports Right Atrial Trombus Over Eustachian Valve: A Case Report
Mehmet Emin KORKMAZ, Haldun MÜDERRİSOĞLU, Atılay TAŞDELEN
Pages 498 - 500
Tekrarlıyan pulmoner tromboembolizm olgularının bir bölümü sağ atriyumda yerleşik trombüslere bağlıdır. Sağ atriyum trombüsleri, sağ atriyum içerisinde serbest halde veya ince bir sapla atriyum duvarına tutunmuş olarak bulunabilir. Başka hiçbir patolojiye eşlik etmeksizin veya inferiyor vena kava tutulumu ile birlikte olabilir. Ancak Eustachian valvi üzerine tutunan bir trombüs çok nadirdir. Bu yazıda sağ atriyuma yerleşik, yılan biçiminde kendi üzerinde kıvrılan ve sağ atriyumu dolduran zaman zaman sağ ventriküle girip çıkan ve Eustachian valvine iki fibröz bant ile tutunan bir trombüslü olgu sunulmuştur. Bu tip bir olguya erişebildiğimiz literatür taramasında rastlanmamıştır. Olgunun görüntülenmesi transözofajiyal ekokardiyografi ile yapılmış ve tanısı cerrahi olarak çıkartılan materyalin incelenmesi sonucu konulmuştur.
Patients with pulmonary thromboembolism have occasionally been seen to have thrombi in the right atrium, either free floating or attached by a narrow pedicle. These thrombi may occur without any demonstrable cause or accompany various infiltrative inferior vena caval disease. However, thrombi attached to the Eustachian valve is extremely rare. In this case we describe a patient, in whom a right atrial mass was long, narrow, rounded and had a spiral shape; while the bottom was attached over the Eustachian valve, the tip moved freely into the right ventricle. The diagnosis of thrombus was established only after the removal of the mass surgically. To our konwledge, similar description in the literature is lacking.

10.Protein-Losing Enteropathy Following Fontan Operation: Resolution with Corticosteroid Therapy
Ayşe SARIOĞLU, İ. Levent SALTIK, Gül SAĞINSAYLAM, Tamer TURAN, Gülhis BATMAZ
Pages 501 - 503
Bu yazıda Fontan ameliyatından sonra protein kaybettirii enteropati (PKE) gelişen, digital, diüretik tedavisine ve albümin infüzyonlarına cevap vermyen, kortikosteroid (KS) tedavisi ile iyileşme sağlanan 2 hasta takdim edildi. Fontan ameliyatından ortalama 1.5 yıl sonra hastaların birinde plevral ve perikardiyal effüzyonlar ve asit; diğerinde asit ve periferik ödem tablosu ile PKE gelişti. Her iki hastanın serum albümin düzeyleri 2.1 gr/dl'nin altındaydı. Yapılan kalp kateterizasyonunda her iki hastada da sağ atriyumda (RA) genişleme ve kontrast maddenin RA'dan boşalmasında güçlük tesbit edildi. Birinci hastanın RA ve pulmoner arter (PA) basınçları yüksekti (ortalama 21 mmHg) ve sol ventrikül kasılmalarında bozukluk görüldü. İkinci hastanın RA ve PA basınçları normal bulundu. (ortalama 14 mmHg). Her iki hastaya da 2 mgr/kg prednisolan'a eşdeğer dozda metil prednisolon IV başlandı. Bir ay süreyle tam dozda ve IV tedavi alan hastaların KS dozu azaltılarak 10 mgr/gün oral idameye geçildi. Albümin düzeyleri 1 ay içinde normale dönen, belirgin klinik düzelme gözlenen hastaların ortalama 10 aylık izlemleri süresinde albümin düzeylerinde düşme saptanmadı.
In this report, two patients who developed protein losing enteropathy (PLE) after the Fontan operation that failed to respond to treatment with digoxin, diuretics and albumin infusions, but showed marked improvement with corticosteroid therapy are presented. 1.5 years after the Fontan operation, PLE developed with pleural-pericardial effusions and ascites in one of the patients (case 1) and peripheral edema and ascites in the other (case 2). Serum albumin levels were below 2.1 g/dl in both patients. Cardiac catheterization revealed a dilated right atrium (RA) and impaired RA emptying, with elevated RA emptying, with elevated RA and pulmonary artery (PA) pressures (mean 21 mmHg) and impaired left ventricular contractions in case 1 and normal RA and PA pressure (mean 14 mmHg) in case 2. Upon failure to respond to standard medical therapy, intravenous methyl prednisolone at an equivalent of 2 mg/kg/day of prednisolone was administered. Within one month the albumin levels were normalized and prednisolone was tapered slowly to an oral maintenance dose of 10 mg/day. During a mean follow-up of 10 months, no decrease in serum albumin levels was noted, and marked clinical improvement was achieved in both patients.

11.Sotalol Treatment in a Case of Chaotic Atrial Tachycardia Causing Dilated Cardiomyopathy
Ayşe SARIOĞLU, Figen AKALIN, Ayşe Güler EROĞLU
Pages 504 - 507
Kaotik atriyal taşikardi erişkin hastalarda kronik obstruktif akciğer hastalığı ile birlikte görülmektedir. Çocuklarda ve süt çocuğu yaş grubunda oldukça nadirdir. İnfantlarda taşiaritmiler dilate kardiyomiyopati tablosu ile karşımıza çıkabilmektedir. Biz de dilate kardiyomiyopati ile başvuran 2.5 aylık bir hastada kaotik atriyal taşikardi tesbit ettik. Hastaya digoxin'in yanısıra 3.5 mg/kg dozda sotalol başladık ve kalp hızına göre 7.5 mg/kg'a kadar çıktık, 2 ay içinde hastanın kardiyomiyopatisinin düzeldiğini ve 5 ay içinde tamamen sinüs ritmine döndüğünü gözledik. Tedavi süresince hastada istenmeyen yan etki saptamadık.
Chaotic atrial tachycardia is usually seen associated with chronic obstructive pulmonary disease in adult patients. It is a rare arrhythmia problem in pediatric and infantile patients. Tachyarrhythmia may present with dilated cardiomyopathy in infancy. We diagnosed chaotic atrial tchycardia in a 2,5-month old patient admitted with dilated cardiomyopathy. Sotalol 3.5 mg/kg in combination with digoxin was started and the dosage was increased to 7.5 mg/kg in accordance with the heart rate. Cardiomyopathy had resolved in two months and the rythm reverted to sinus uin five months. We did not observe any side effects.

OLGU
12.A. Case of Left Ventricular Myxoma Arising from Papillary Muscle
Murat KONUK, Remzi TOSUN, Serdar ÇİMEN, Kemal YEŞİLÇİMEN, Dursun ÜNAL, Füsun TERENECİ, Önder PEKER, Besim YİĞİTER
Pages 508 - 511
Serebral embolik ve vasküler olaylar nedeniyle incelenen 40 yaşındaki bir erkek hastada, ekokardiyografi, sineanjioventrikülografi ve kardiak-serebral magnetik rezonans tetkikleri sonucunda sol ventrikül papiller adalesinden kaynaklanan bir miksoma bulunduğu tespit edilmiştir. Tümör açık kalp cerrahisi yöntemleri kullanılarak sol ventrikülotomi ile çıkarılmıştır. Polipoid, jelatinöz ve lobüle kitlenin histopatolojik tanısı miksomadır. Hastanın postoperatif seyri olaysız geçmiştir. Taburcu olduktan sonra ikinci ve sekizinci aylarda ekokardiografik kontrolları yapılmış ve nüks bulgularına rastlanmamıştır. Sol ventrikül miksoması oldukça nadir görülmesine rağmen ameliyat sonrası bazı nüks vakaları bildirilmiştir. Bu nedenle çok sıkı takipleri gerekmektedir.
A 40-year-old man with cerebral embolic and vascular accident due to a left ventricular myxoma was diagnosed by transthoracic echocardiography, cineangioventriculography and cardiac magnetic resonance imaging techniques. At the surgery, a polypoid gelatinous and lobulated tumor was extirpated by left ventriculotomy and histopathological diagnosis was myxoma. Patient's postoperative course was uneventful. He was checked by transthoracic echocardiography two and eight months after discharge and there was no new growth. Although left ventricular myxomas are very rare, some recurrences after surgery were reported, so careful follow-up is always necessary.



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.