ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 52 (3)
Cilt: 52  Sayı: 3 - Nisan 2024
ARAŞTIRMA
1.
Türkiye’de Perkütan Koroner Girişim Yapılan Hastaların Etnik Gruplara Göre Anjiyografik Özellikleri ve Klinik Sonuçlarının Karşılaştırılması
Comparative Analysis of Angiographic Parameters and Percutaneous Coronary Intervention Outcomes in Diverse Populations in Türkiye
Mehmet Rasih Sonsöz, İlyas Çetin, Cemal Ozanalp, Şevval Kılıç, Göksenin Cansu Özdoğan, Gamze Acar, Gamze Gençol Akçay, Yelda Saltan Özateş, Yeliz Güler, Ahmet Güler
PMID: 38573097  doi: 10.5543/tkda.2024.94024  Sayfalar 159 - 166
Amaç: Suriye’de 2011’den bu yana yaşanan çatışmalar nedeniyle Türkiye’de 3,5 milyondan fazla Suriye vatandaşı yaşamaktadır. Perkütan koroner girişim (PKG) sonuçlarına ilişkin önceki çalışmalarda Suriyeli hastalar ile ilgili yeterli bilgi olmaması nedeniyle, PKG yapılan Türk ve Suriyeli hastaların koroner arter hastalığının ciddiyeti ve hastane içi sonuçlarının kıyaslanması hedeflendi.

Yöntem: Haziran 2020 ile Ekim 2022 tarihleri arasında merkezimizde PKG uygulanan Suriyeli hastalar (n = 142) retrospektif olarak analiz edildi ve PKG uygulanan yaş ve cinsiyet uyumlu Türk hastalarla (n = 271) verileri karşılaştırıldı. Komorbiditeleri, koroner anatomi özellikleri, işlem komplikasyonları ve hastane içi kardiyovasküler sonuçları (MACCE) değerlendirildi.

Bulgular: Araştırma grubunun ortalama yaşı 57 ± 12 idi, grubun %15’i kadındı. Klinik endikasyon ve koroner anatomi özellikleri gruplar arasında farklılık yoktu. Ancak Suriyeli hastalarda SYNTAX skoru Türk hastalara göre daha yüksekti (16 [11-22] ila 12 [8-20; P < 0,001). Kompleks PKG, hastane içi kanama ve kontrast nefropatisi oranları her iki grupta da benzerdi. MACCE gruplar arasında karşılaştırılabilir düzeydeydi (13 [%4,8] ila 13 [%9,2], P = 0,083).

Sonuç: Suriyeli hastalarda SYNTAX skorunun daha yüksek olmasına rağmen PKG yapılan hastalarda MACCE oranları her iki etnik grupta benzerdi. Gelecekteki araştırmalar, hastane içi MACCE oranlarının Türkiye’nin diğer bölgelerinde de benzer olup olmadığını ve uzun vadeli kardiyovasküler sonuçların Türk ve Suriyeli hastalar arasında farklı olup olmadığını ele almalıdır.
Objective: Due to the conflict in Syria since 2011, more than 3.5 million Syrian citizens reside in Türkiye. Because Syrian patients were underrepresented in previous studies on percutaneous coronary intervention (PCI) outcomes, we aimed to analyze the severity of coronary artery disease and in-hospital outcomes of PCI in this population.

Methods: We retrospectively analyzed 142 Syrian patients who underwent PCI at our center between June 2020 and October 2022 and compared the data with that of age- and sex-matched Turkish patients (n = 271) who also underwent PCI. We assessed comorbidities, coronary anatomy features, procedural complications, and in-hospital cardiovascular outcomes (Major Adverse Cardiac and Cerebrovascular Events, MACCE).

Results: The mean age of the study population was 57 ± 12 years, with 15% being female. Clinical indication and coronary anatomy features did not differ between the groups. However, the Synergy between Percutaneous Coronary Intervention with Taxus and Cardiac Surgery (SYNTAX) score was higher in Syrian patients compared to Turkish patients (16 [11-22] vs. 12 [8-20]; P < 0.001). Complex PCI rates, in-hospital bleeding and contrast nephropathy were similar in both groups. MACCE was comparable between Syrian and Turkish patients (13 [4.8%] vs. 13 [9.2%], P = 0.083).

Conclusion: Comparable MACCE rates were observed in both ethnic groups undergoing PCI, despite a higher SYNTAX score in Syrian patients. Future research should investigate whether similar in-hospital MACCE rates are observed in other regions of Türkiye and whether long-term cardiovascular outcomes differ between Turkish and Syrian patients.

2.
Düşük Ejeksiyon Fraksiyonlu Kalp Yetersizliğinde Kardiyohepatik Sendrom ve Mortalite İlişkisi
The Relationship between the Presence of Cardiohepatic Syndrome and Mortality in Heart Failure with Reduced Ejection Fraction
Mustafa Azmi Sungur, Aylin Sungur, Aycan Esen Zencirci
PMID: 37905537  doi: 10.5543/tkda.2023.25477  Sayfalar 167 - 173
Amaç: Kalp yetersizliği, karaciğer fonksiyonlarını sıklıkla etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Bu nedenle, kalp ve karaciğer arasındaki ilişkiyi belirtmek için kardiyohepatik sendrom (KHS) tanımlanmıştır. Bu çalışmada, düşük ejeksiyon fraksiyonlu kalp yetersizliği (DEF-KY) hastalarında KHS’nin uzun dönem mortalite üzerine olan etkisini değerlendirmeyi amaçladık.

Yöntem: Hastanemiz kalp yetersizliği polikliniğinde 2010-2018 yılları arasında DEF-KY ile takip edilen hastalar retrospektif olarak incelendi. KHS, üç kolestaz parametresinden (total bilirubin, alkalen fosfataz, gama-glutamil transferaz) en az ikisinin normalin üst sınırının üzerinde olması olarak tanımlandı. Hastalar KHS varlığına göre ikiye ayrıldı. Çalışmanın sonlanım noktası tüm nedenlere bağlı ölüm olarak belirlendi. Hastalar ortanca 4,4 (3,3–5,9) yıl takip edildi.

Bulgular: Çalışmaya toplam 469 hasta (yaş ortalaması 52,2 ± 11,9 yıl; %75,5’i erkek) dahil edildi. Hastaların %22,4’ünde (n = 105) KHS vardı. KHS (+) hastalar daha yaşlıydı ve daha fazla komorbiditeye sahipti. Ayrıca KHS (+) grupta anlamlı olarak daha kötü sol ve sağ ventrikül fonksiyonları gözlendi. Tüm nedenlere bağlı mortalite, KHS (+) grupta anlamlı olarak daha yüksekti (%61,9’a karşı %19,5, P < 0,001). Çok değişkenli analiz, KHS varlığını (HR: 2,92, %95 güven aralığı: 2,09–4,07, P < 0,001) uzun dönem tüm nedenlere bağlı mortalitenin bağımsız bir belirleyicisi olarak ortaya koydu.

Sonuç: KHS varlığı, ambulatuar DEF-KY’li hastalarda artmış uzun dönem mortalite ile ilişkilidir. Rutin laboratuvar parametrelerinden değerlendirilmesi kolay olan KHS, DEF-KY’li hastaların uzun dönem prognozunu değerlendirmek için kullanılabilir.
Objective: Heart failure (HF) is a major health burden that commonly affects liver function. Therefore, cardiohepatic syndrome (CHS) has been defined to describe the relationship between the heart and the liver. In this study, we aimed to evaluate the effect of CHS on long-term mortality in HF with reduced ejection fraction (HFrEF).

Methods: Patients followed at the outpatient HF clinic of our hospital with HFrEF between 2010 and 2018 were retrospectively analyzed. CHS was defined as elevation of at least two of three cholestasis parameters (total bilirubin, alkaline phosphatase, and gamma-glutamyl transferase) above the upper limit of normal. Patients were divided into two according to the presence of CHS. The endpoint was all-cause mortality. Patients were followed up for a median of 4.4 (3.3–5.9) years.

Results: A total of 469 patients were included in the study. The mean age of the group was 52.2 ± 11.9 years and 75.5% of the patients were males. About 22.4% (n = 105) of the patients had CHS. Patients with CHS were older and had more comorbidities than patients without CHS. Furthermore, significantly worse left and right ventricular functions were observed in CHS (+) group. All-cause mortality was significantly higher in CHS (+) group (61.9% vs. 19.5%, P < 0.001). Multivariate analysis revealed the presence of CHS (HR: 2.92, 95% CI: 2.09–4.07, P < 0.001) as an independent predictor of long-term mortality.

Conclusion: The presence of CHS is associated with increased long-term mortality in outpatients with HFrEF. As an easy parameter to assess from routine laboratory parameters, CHS should be used to evaluate the long-term prognosis of patients with HFrEF.

3.
Türkiye’de Koroner Yoğun Bakım Ünitelerindeki Hastane İçi Mortalite (MORCOR-TURK) Çalışmasında Hasta Temel Karakteristikleri ve Öngördürücüleri
Baseline Characteristics of a Patient Cohort and Predictors of In-hospital MORtality in CORonary Care Units (MORCOR-TURK) Trial in Türkiye
Ahmet Seyda Yılmaz, Fatih Kahraman, İbrahim Ersoy, Gökay Taylan, Emin Erdem Kaya, Ertan Aydın, Muammer Karakayalı, Muhammet Mürsel Öğütveren, Aybike Gül Taşdelen, Ömer Kümet, Murat Gül, Serdar Gökhan Nurkoç, Şeyhmus Atan, Mehmet Özgeyik, Oğuz Kılıç, Aslıhan Merve Toprak, Mehmet Özbek, Ömer Kertmen, Özgen Şafak, Gurbet Özge Mert, Mevlüt Demir, Yunus Emre Yavuz, Şaban Keleşoğlu, Melisa Uçar, İsmail Barkın Işık, Can Ramazan Öncel, Muhammed Erkam Cengil, Uğur Küçük, Ferhat Dindaş, Meltem Altınsoy, Fatih Akkaya
PMID: 38573092  doi: 10.5543/tkda.2023.67505  Sayfalar 175 - 181
Amaç: MORCOR-TURK çalışması, Türkiye’deki koroner yoğun bakım ünitelerinde (KYBÜ) hastane içi ölümün öngörücülerini ve oranlarını değerlendiren ulusal bir kayıt sistemidir. Bu rapor, MORCOR-TURK çalışmasına dahil edilen hastaların temel demografik özelliklerini sunmaktadır.

Yöntem: Çalışma, Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesinden seçilen, 24 saat KYBÜ hizmeti verebilen 50 merkezi içeren, çok merkezli, kesitsel, ileriye dönük ve ulusal bir kayıt çalışmasıdır. 1-30 Eylül 2022 tarihleri arasında kardiyovasküler acil durumlarla KYBÜ’lere kabul edilen tüm ardışık hastalar ileriye dönük olarak kaydedildi. Temel demografik özellikler, kabul tanıları, laboratuvar verileri ve kardiyovasküler risk faktörleri kaydedildi.

Bulgular: Analize 65 yaş ortalamasıyla (56-73) ve 2087’si (%66,1) erkek olan toplam 3157 hasta dahil edildi. Arteriyel hipertansiyon [1864 hasta (%59)], diabetes mellitus (DM) [1184 (%37,5)], hiperlipidemi [1120 (%35,5)] ve sigara içme alışkanlığı [1093 (%34,6)] olan hastalar belirlendi. KYBÜ’ye kabulün önde gelen nedeni non-ST elevation myokard infarktüsü (NSTEMI) idi [1187 hasta (%37,6)] ve ST elevation myokard infarktüsü (STEMI) 742 hastada (%23,5) tesbit edildi. Diğer en sık tanılar ise sırasıyla dekompanse Kalp yetersizliği [339 hasta (%10,7)] ve aritmi [272 hasta (%8,6)] idi. Atriyal fibrilasyon en yaygın patolojik ritim [442 hasta (%14)] ve göğüs ağrısı en yaygın temel şikayetti [2173 hasta (%68,8)].

Sonuç: En sık başvuru tanısı, NSTEMI başta olmak üzere, akut koroner sendrom idi. Hipertansiyon ve diyabet en sık görülen risk faktörleri iken başvuran tüm hastalarda en sık görülen patolojik ritim AF idi. Bu veriler KYBÜ’ye yatırılan hastaların özelliklerinin tanınması ve dolayısıyla KYBÜ’ye başvuruların azaltılması için gerekli önlemlerin alınmasında faydalı olabilir.
Objective: The MORtality in CORonary Care Units in Türkiye (MORCOR-TURK) trial is a national registry evaluating predictors and rates of in-hospital mortality in coronary care unit (CCU) patients in Türkiye. This report describes the baseline demographic characteristics of patients recruited for the MORCOR-TURK trial.

Methods: The study is a multicenter, cross-sectional, prospective national registry that included 50 centers capable of 24-hour CCU service, selected from all seven geographic regions of Türkiye. All consecutive patients admitted to CCUs with cardiovascular emergencies between September 1-30, 2022, were prospectively enrolled. Baseline demographic characteristics, admission diagnoses, laboratory data, and cardiovascular risk factors were recorded.

Results: A total of 3,157 patients with a mean age of 65 years (range: 56-73) and 2,087 (66.1%) males were included in the analysis. Patients with arterial hypertension [1,864 patients (59%)], diabetes mellitus (DM) [1,184 (37.5%)], hyperlipidemia [1,120 (35.5%)], and smoking [1,093 (34.6%)] were noted. Non-ST elevation myocardial infarction (NSTEMI) was the leading cause of admission [1,187 patients (37.6%)], followed by ST elevation myocardial infarction (STEMI) in 742 patients (23.5%). Other frequent diagnoses included decompensated heart failure (HF) [339 patients (10.7%)] and arrhythmia [272 patients (8.6%)], respectively. Atrial fibrillation (AF) was the most common pathological rhythm [442 patients (14%)], and chest pain was the most common primary complaint [2,173 patients (68.8%)].

Conclusion: The most common admission diagnosis was acute coronary syndrome (ACS), particularly NSTEMI. Hypertension and DM were found to be the two leading risk factors, and AF was the most commonly seen pathological rhythm in all hospitalized patients. These findings may be useful in understanding the characteristics of patients admitted to CCUs and thus in taking precautions to decrease CCU admissions.

4.
Özbek Popülasyonunda Renin-Anjiyotensin-Aldosteron Sistemindeki Tek Nükleotid Polimorfizmlerinin Hipertansiyon ile İlişkisi
Association of the Single Nucleotide Polymorphisms in the Renin-Angiotensin-Aldosterone System with Hypertension in the Uzbek Population
Darya Zakirova, Guzal Abdullaeva, Zaringiz Mashkurova, Sevara Bekmetova, Elina Aguryanova, Fozilakhon Omonova, Alisher Abdullaev
PMID: 38573093  doi: 10.5543/tkda.2023.67866  Sayfalar 182 - 188
Amaç: Bu araştırma, Özbek popülasyonunda dokuz polimorfik varyant (rs4961, rs699, rs4762, rs5186, rs1403543, rs1799998, rs5443, rs2070744, rs1799983) ile hipertansiyon oluşumu ve klinik belirtileri arasındaki ilişkiyi belirlemeyi amaçlamaktadır.

Yöntem: Çalışmaya 179 hipertansiyon hastası ve 48 kontrol olmak üzere 227 kişi dahil edildi. Yaş, kilo, kan şekeri, trigliserit, total kolesterol, düşük yoğunluklu lipoprotein ve yüksek yoğunluklu lipoprotein, kan üre azotu, kreatinin, nabız dalga hızı, sol ventrikül kütlesi ve mikroalbüminüri düzeyleri gibi klinik parametreler belirlendi. Bu polimorfik varyantların alel frekanslarının Özbek popülasyonundaki dağılımını değerlendirerek kardiyovasküler hastalıklar ve bunların klinik belirtileri ile ilişkileri belirlendi.

Bulgular: Polimorfik varyantların genetik analizi AGT 521 C>T varyantının arteriyel hipertansiyon ile anlamlı bir ilişkisi olduğunu gösterdi [P ≤ 0,01; Odds Oranı (OR) = 2,91]. NOS3 -786 T>C varyantının sol ventrikül hipertrofisi (P ≤ 0,05; OR = 0,35) ve artmış nabız dalga hızı (P ≤ 0,01; OR = 0,21) ile ilişkili olduğu bulundu. AGTR2 1675 G>A varyantının sol ventrikül hipertrofisi (P ≤ 0,01; OR = 1,59) ve artmış nabız dalga hızı (P ≤ 0,01; OR = 0,33) ile korelasyonu tespit edildi. AGT 704 T>C varyantı artmış nabız dalga hızı ile anlamlı bir ilişki göstermekteydi (P ≤ 0,05; OR = 2,73).

Sonuç: Çalışılan dokuz polimorfik varyanttan dördü Özbek popülasyonunda hipertansiyonun klinik belirtileriyle ilişkilendirilmiştir. Bu varyantlar, Özbek popülasyonunda kardiyovasküler hastalıklar ve hipertansiyon gelişme risklerini belirlemek için genetik biyobelirteçler olarak kullanılabilir.
Objective: This research aims to identify the association between the nine polymorphic variants (rs4961, rs699, rs4762, rs5186, rs1403543, rs1799998, rs5443, rs2070744, rs1799983) and the occurrence of hypertension and its clinical manifestations in the Uzbek population.

Methods: The study included 227 individuals, comprising 179 patients with hypertension and 48 controls. Clinical parameters such as age, weight, blood glucose, triglycerides, total cholesterol, low-density lipoprotein and high-density lipoprotein, blood urea nitrogen, creatinine, pulse wave velocity, left ventricular mass, and microalbuminuria levels were identified. We assessed the distribution of allele frequencies of these polymorphic variants in the Uzbek population to establish their association with cardiovascular diseases and their clinical manifestations.

Results: Genetic analysis of the polymorphic variants demonstrated a significant association of the AGT 521 C>T variant with arterial hypertension [P ≤ 0.01; Odds Ratio (OR) = 2.91]. The NOS3 -786 T>C variant correlated with left ventricular hypertrophy (P ≤ 0.05; OR = 0.35) and increased pulse wave velocity (P ≤ 0.01; OR = 0.21). The correlations of the AGTR2 1675 G>A variant with left ventricular hypertrophy (P ≤ 0.01; OR = 1.59) and increased pulse wave velocity (P ≤ 0.01; OR = 0.33) were identified. The AGT 704 T>C variant showed a significant association with increased pulse wave velocity (P ≤ 0.05; OR = 2.73).

Conclusion: Four of the nine studied polymorphic variants were associated with clinical manifestations of hypertension in the Uzbek population. These variants can be used as genetic biomarkers to identify the risks of developing cardiovascular diseases and hypertension in the Uzbek population.

5.
Pediatrik Multisistem İnflamatuvar Sendrom Kohortunun Uzun Dönemli Ekokardiyografik İzlemi
Longitudinal Echocardiographic Follow-Up of a Pediatric Multisystem Inflammatory Syndrome Cohort
Jaikumar Govindaswamy Ramamoorthy, Anantharaj Avinash, Pediredla Karunakar, Chinmay Parale, Ramanathan Velayutham, Suresh Kumar Sukumaran, Sridhar Balaguru, Narayanan Parameswaran, Mugunthan M., Rahul Dhodapkar, Debdatta Basu, Raja Selvaraj, Santhosh Satheesh, Niranjan Biswal
PMID: 38573091  doi: 10.5543/tkda.2023.60940  Sayfalar 189 - 198
Amaç: Çocuklarda multisistem inflamatuar sendromda kardiyovasküler sistemin önemli bir yer aldığı bilinmektedir. Bu çalışma, orta vadede etkilenen kardiyovasküler parametrelerin iyileşmesini incelemeyi amaçlamıştır.

Yöntem: Bu çalışmada 69 çocuk hastadan oluşan bir kohort prospektif olarak incelendi. Sol ventrikül (LV) fonksiyonu ve koroner arter anormallikleri (KAA) değerlendirmeleri başvuru, 1,5 ay ve 3 ayda yapıldı. Korona virüs hastalığı 2019 (COVID-19) antikor titreleri bu üç zaman noktasında değerlendirilmiştir. Ekokardiyografik ve antikor parametreleri (artan/azalan) korelasyon açısından analiz edilmiştir. Sonuçlar lojistik regresyon kullanılarak değerlendirilmiştir.

Bulgular: Başvuru sırasında hastaların %78,2’si test edildi ve %88,9’unda Şiddetli Akut Solunum Sendromu Korona virüs 2 (SARS-CoV-2) pozitif çıkmıştır. Hastaların dörtte birinde perikardiyal efüzyon ve yarısında valvülit vardı. Hastaların sırasıyla %54,4’ünde, %68,6’sında ve %35,8’inde ejeksiyon fraksiyonunda, global çevresel strainde (GCS) ve global uzunlamasına strainde (GLS) azalma görülmüştür. Hastaların %27,78’inde KAA gözlenmiştir. Sistolik disfonksiyon ileri yaş ile anlamlı derecede ilişkiliydi. Takip sırasında, ciddi LV disfonksiyonu 6-7 hafta içinde normale dönerken, hafif ila orta dereceli disfonksiyon iki hafta içinde normale ulaştı. Hem GKS hem de GLS medyan iki hafta içinde normale ulaştı. Diyastolik parametreler altı hafta içinde düzelmiştir. Küçük ve orta dereceli koroner anevrizmaların çoğu düzelmiştir, ancak bir bebekte görülen dev anevrizma 15 ay sonra bile büyük kalmıştır. Antikorlardaki eğilim ile üç aylık ejeksiyon fraksiyonu (EF) arasında anlamlı bir korelasyon vardı. Başvuru EF’si, GLS (6. haftada) ve yavaşlama süresi (3. ayda) yoğun bakım ünitesine yatış ile anlamlı derecede ilişkiliydi. Kohortun medyan segmental gerilimi üç ayda belirli segmentlerde düşük kalmıştır.

Sonuç: Küçük KAA’lar düzelirken, dev KAA’lar devam etmektedir. EF ve GLS, pediatrik yoğun bakım ünitesinde kalış süresinin önemli belirleyicileridir. Üç ayda medyan segmental strainde rezidüel bozulma ve kalıcı diyastolik disfonksiyon uzun süreli takip ihtiyacını göstermektedir.
Objective: Significant involvement of the cardiovascular system is known in multisystem inflammatory syndrome in children (MIS-C). This study aimed to examine the recovery of affected cardiovascular parameters over a medium-term follow-up.

Methods: A cohort of 69 children was studied prospectively. Assessments of left ventricular (LV) function and coronary artery abnormalities (CAA) were conducted at admission, 1.5 months, and 3 months. Coronavirus Disease 2019 (COVID-19) antibody titers were assessed at these three time points. Echocardiographic and antibody parameters (rising/decreasing) were analyzed for correlation. Outcomes were assessed using logistic regression.

Results: At admission, among the 78.2% of patients who were tested, 88.9% tested positive for Severe Acute Respiratory Syndrome Coronavirus 2 (SARS-CoV-2). A quarter of the patients had pericardial effusion, and half had valvulitis. Decreased ejection fraction, global circumferential strain (GCS), and global longitudinal strain (GLS) were seen in 54.4%, 68.6%, and 35.8% of patients, respectively. CAAs were observed in 27.78% of patients. Systolic dysfunction was significantly associated with older age. During follow-up, severe LV dysfunction normalized within 6-7 weeks, while mild to moderate dysfunction reached normalcy by two weeks. Both GCS and GLS reached normalcy within a median of two weeks. Diastolic parameters recovered by six weeks. Most small and moderate coronary aneurysms resolved, but a giant aneurysm in an infant remained large even after 15 months. Trends in antibodies and ejection fraction (EF) at three months were significantly correlated. Admission EF, GLS (at 6 weeks) and deceleration time (at 3 months) were significantly associated with intensive care unit (ICU) admission. The median segmental strain of the cohort remained low in certain segments at three months.

Conclusion: Smaller CAAs resolve, whereas giant CAAs persist. EF and GLS are important predictors of Pediatric Intensive Care Unit (PICU) stay. The residual impairment of median segmental strain and persistent diastolic dysfunction at three months indicate the need for long-term follow-up.

6.
Türkiye’deki Kardiyoloji Uzmanlarının İstihdam Tercihleri: Ayrık Seçim Deneyi Modellemesi
Employment Preferences of Cardiologists in Türkiye: A Discrete Choice Experiment
İdris Buğra Çerik, Emin Koyun, Yavuz Selim Kıyak, Işıl İrem Budakoğlu, Ferhat Dindaş, Özlem Coşkun
PMID: 38573088  doi: 10.5543/tkda.2023.09255  Sayfalar 199 - 207
Amaç: Hekim dağılımının ülke çapında homojen olması hastaların sağlık hizmetlerine erişimi açısından önemlidir. Sağlık politikasını düzenleyenler, doktorları yetersiz hizmet alan alanlarda çalışmaya yönlendirmek için teşvikler yaratırlar. Teşvik paketlerinin oluşturulması sürecinde hekimlerin istihdam tercihlerinin bilinmesi önemli bir ihtiyaçtır. Bu çalışmada, ayrık seçim deneyi (ASD) kullanarak Türkiye’deki kardiyoloji uzmanlarının tercihlerini nicel olarak ortaya koymayı amaçladık.

Yöntem: ASD anketi Türkiye’de çalışan kardiyoloji uzmanlarına elektronik form olarak dağıtıldı. Bu anket istihdam tercihlerinde etkili olabilecek yedi parametreye ilişkin 14 farklı varsayımsal iş teklifi çifti içermekteydi. Veriler, koşullu logit modeli kullanılarak analiz edildi. Koşullu lojistik regresyonun katsayıları (CE) ve kabul etmeye isteklilik (WTA) değerleri hesaplandı.

Bulgular: Analize toplam 278 kardiyoloji uzmanı dahil edildi. Katılımcıların istihdam tercihinde en etkili parametrenin konum olduğu izlendi (CE: 2,86). İstenmeyen bir yere taşınmayı kabul etmek için bir katılımcının, ortalama bir kardiyoloji uzmanının potansiyel kazancına göre en az %123,3 daha fazla kazanca ihtiyacı olacaktı. Diğer parametreler yeterli araçların bulunması (CE: 1,07, WTA: %46,3), iş arkadaşları ile uyum (CE: 0,92, WTA: %39,61), çalışma koşulları (CE: 0,68, WTA: %29,26) ve gece vardiyası sayısıdır (CE: 0,61, WTA: %26,34).

Sonuç: Sağlık politikasını düzenleyenlerin parasal kazanç yanında parasal olmayan teşvikleri de içeren bütüncül bir yaklaşımı dikkate almaları gerekmektedir.
Objective: The homogeneous distribution of physicians is important for ensuring patients’ access to health services. To encourage physicians to work in underserved areas, policymakers create incentives. Understanding physicians’ employment preferences is essential when developing these incentive packages. This study aims to quantitatively reveal the preferences of cardiologists in Türkiye using a discrete choice experiment (DCE).

Methods: A DCE questionnaire was distributed electronically to all cardiologists in Türkiye. It included 14 different pairs of hypothetical job offers based on seven parameters likely to influence their employment preferences. The data were analyzed using a conditional logit model. The coefficients (CEs) of conditional logistic regression and the willingness-to-accept (WTA) values were calculated.

Results: The analysis included 278 cardiologists. It revealed that the most influential parameter was location (CE: 2.86). To move to an undesirable location, the average participant would require an earnings increase of at least 123.3% relative to the average potential earnings of a cardiologist. Other parameters included availability of suitable facilities (CE: 1.07, WTA: 46.3%), harmony with co-workers (CE: 0.92, WTA: 39.61%), working conditions (CE: 0.68, WTA: 29.26%), and the number of night shifts (CE: 0.61, WTA: 26.34%).

Conclusion: “Location” emerged as the most important factor in the employment preferences of cardiologists in Türkiye. However, several other monetary and non-monetary factors were also influential, suggesting that policymakers should adopt a holistic approach when developing incentives for cardiologists.

OLGU BILDIRISI
7.
Koroner Arter Tıkalı Lezyonlarının Teşhisinde Tutarsızlık: BT ile Elde Edilen Fraksiyonel Akış Rezervi (FFRCT) ile İnvaziv Koroner Anjiyografi
Discrepancy in Diagnosing Coronary Artery Occluded Lesion: CT-Derived Fractional Flow Reserve (FFRCT) Versus Invasive Coronary Angiography
Toshimitsu Tsugu, Kaoru Tanaka, Yuji Nagatomo, Michel De Maeseneer, Johan De Mey
PMID: 38573090  doi: 10.5543/tkda.2023.29035  Sayfalar 208 - 212
Koroner bilgisayarlı tomografi anjiyografi (KBTA) ve BT kaynaklı fraksiyonel akım rezervi (FFRCT) bulguları, koroner arter hastalığı için altın standart tanı tekniği olan invaziv koroner anjiyografi (IKA) ile tutarlı bir şekilde uyumlu olarak yüksek tanısal doğruluk göstermektedir. Total ve subtotal koroner oklüzyonun ayırıcı tanısı, uygun tedavi stratejisinin belirlenmesinde çok önemlidir. Hassas dokulardan oluşan subtotal koroner oklüzyonlar bazen İKA’da total koroner oklüzyonlar gibi görünebilir. Bu durum, KBTA ve FFRCT bulguları ile tutarsız olabilir. Bu olgu sunumunda, subtotal koroner oklüzyonu gösteren KBTA ile total koroner oklüzyonu gösteren İKA arasındaki tutarsız bulgular sunulmaktadır. Hassas dokuyla dolu stenotik lezyon (düşük atenüasyonlu plak hacmi: 20,3 mm3 ve orta atenüasyonlu plak hacmi: 71,6 mm3), maksimal hiperemi sırasında bir vazodilatör ile dilate edilebildi. Bu dilatasyon KBTA ve FFRCT görüntülerinin elde edilmesini kolaylaştırdı. Subtotal koroner oklüzyonu teşhis edebildik ve perkütan koroner girişim (PKG) öncesinde damarların genel anatomik yapısını tanımlayabildik. Bu da başarılı ve komplikasyonsuz bir PKG gerçekleştirmemizi sağladı.
Coronary computed tomography angiography (CCTA) and CT-derived fractional flow reserve (FFRCT) findings demonstrate high diagnostic accuracy, aligning consistently with invasive coronary angiography (ICA), the gold standard diagnostic technique for coronary artery disease. The differential diagnosis of total versus subtotal coronary occlusion is crucial in determining the appropriate treatment strategy. Subtotal coronary occlusions composed of vulnerable tissue can sometimes present as total coronary occlusions on ICA. This presentation can be inconsistent with findings from CCTA and FFRCT. This case report presents discrepant findings between CCTA, which indicated subtotal coronary occlusion, and ICA, which suggested total coronary occlusion. The stenotic lesion, filled with vulnerable tissue (low-attenuation plaque volume: 20.3 mm3 and intermediate-attenuation plaque volume: 71.6 mm3), could be dilated with a vasodilator during maximal hyperemia. This dilation facilitated the acquisition of CCTA and FFRCT images. We were able to diagnose subtotal coronary occlusion and identify the overall anatomical structure of the vessels prior to percutaneous coronary intervention (PCI). This allowed us to perform a successful and uncomplicated PCI.

8.
Ciddi Mitral Darlığı ve Yetersizliğine Neden Olan İntimal Sarkomun Multimodalite Görüntülemesi
Multimodality Imaging of Intimal Sarcoma Causing Both Severe Mitral Stenosis and Mitral Regurgitation
Duygu İnan, Ayşe İrem Demirtola, Funda Özlem Karabulut, Sevil Tuğrul Yavuz, Nur Büyükpınarbaşılı, Mehmet Yanartaş, Alev Kılıçgedik
PMID: 38573094  doi: 10.5543/tkda.2023.76062  Sayfalar 213 - 216
İntimal sarkomlar (İS) nadir görülen, malign, hızlı ilerleyen, mezenkimal tümörler olup genellikle büyük damarların tunika intimasında ortaya çıkar ve nadiren kalbi de tutar. İS ilk klinik başvuruda sıklıkla yanlış teşhis edilir. Nadir görülen bir yerleşime sahip olan bu İS olgusunda, multimodalite görüntülemedeki spesifik bulgular tanımlanmıştır.
Intimal sarcomas (IS) are rare, malignant, rapidly progressive mesenchymal tumors that typically occur in the tunica intima of larger vessels, and they rarely involve the heart. IS are frequently misdiagnosed during the initial clinical presentation. This case report describes an uncommonly located IS, highlighting specific findings obtained through multimodality imaging.

9.
Esansiyel Hipertansiyonlu Hastalarda Telmisartan Kaynaklı Miyotoksisite
Telmisartan-Induced Myotoxicity in Patients with Essential Hypertension
Süleyman Cihan Kara, Uğur Canpolat
doi: 10.5543/tkda.2023.22893  Sayfalar 217 - 219
İlaca bağlı kas yan etkileri, statinler ve steroidler gibi bazı ilaç grupları arasında nispeten yaygındır. Bununla birlikte, bu yan etkiler, anjiyotensin reseptör blokerleri (ARB’ler) için iyi bilinmemektedir. Telmisartan ve irbesartanın PPAR-gama aktivitesi artışı yoluyla miyotoksisiteye neden olabileceği öne sürülmüştür. Bu yazıda telmisartan kaynaklı miyotoksisite görülen 2 hipertansif hastayı sunduk. Hekimler telmisartan ve diğer bazı ARB’lerin de miyopatiye neden olabileceğini unutmamalıdır. Bu ajanların diğer miyopatik ilaçlarla birlikte reçetelenmesi durumunda olası ilaç-ilaç etkileşimleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Drug-related muscular adverse effects are relatively common among certain groups of drugs, such as statins and steroids. However, these adverse effects are less well-known for angiotensin receptor blockers (ARBs). It is proposed that telmisartan and irbesartan may cause myotoxicity via increased Peroxisome Proliferator-Activated Receptor gamma (PPAR-gamma) activity. Herein, we present two hypertensive patients in whom telmisartan-induced myotoxicity was observed. Therefore, physicians should be aware that telmisartan, along with some other ARBs, can also cause myopathy. Possible drug-drug interactions should be considered in cases of concomitant prescription of these agents with other myopathic drugs.

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
10.
Cerrahi Olarak Onarılan Atriyal Septal Defektli İki Hastada Rastlantısal Koroner Sinüs Agenezisi Tespiti
Incidental Detection of Coronary Sinus Agenesis in Two Patients with Surgically Repaired Atrial Septal Defect
Çiğdem Deniz, Uğur Canpolat
PMID: 38573096  doi: 10.5543/tkda.2023.80348  Sayfalar 220 - 221
Makale Özeti |Tam Metin PDF

11.
Yanlışlıkla Arteriyel Ponksiyon Sonrası Boyun Tabanında Palpe Edilebilir Bir Tril: Karotis-Juguler Fistülün Başarılı Yönetimi
A Palpable Thrill at the Base of the Neck After Inadvertent Arterial Puncture: Successful Management of a Carotid-Jugular Fistula
Büşra Güvendi Şengör, Cemalettin Yılmaz, Regayip Zehir
PMID: 38573095  doi: 10.5543/tkda.2023.77528  Sayfalar 222 - 223
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

EDITÖRDEN
12.
Kardiyolojide Gündem ve Yorumlar
News and Comments from Cardiology
Ertan Ural
PMID: 38573098  Sayfa 224
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama

Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi