ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 47 (6)
Cilt: 47  Sayı: 6 - Eylül 2019
EDITÖRYAL YORUM
1.
Yüksek irtifada yaşayan ve/veya pulmoner hipertansiyon gelişen patent duktus arteriyozus hastalarının özellikleri, kateter yolu ile kapatmada dikkat edilmesi gereken noktalar
Characteristics of patients with patent ductus arteriosus and/or pulmonary hypertension living at moderate to high altitude and important considerations while performing transcatheter closure
Bahri Akdeniz
PMID: 31483304  doi: 10.5543/tkda.2019.40909  Sayfalar 423 - 426
Makale Özeti |Tam Metin PDF

GÖRÜŞ
2.
Türk Kardiyologlar için Twitter kullanma vakti
It is time for Turkish Cardiologists to start engaging on Twitter
Göksel Çinier, Taylan Akgün, Tina Baykaner, Bulent Mutlu
PMID: 31483310  doi: 10.5543/tkda.2019.57277  Sayfalar 427 - 430
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

ARAŞTIRMA
3.
Doğu Anadolu Bölgesi’nde orta veya yüksek rakımda yaşayan hastalarda, patent duktus arteriyozusun karakteristiği ve transkateter kapatılması
Characteristics and transcatheter closure of patent ductus arteriosus in patients living at moderate to high altitude in Eastern Anatolia
Serdar Epçaçan, Mustafa Orhan Bulut, Yüksel Kaya, Ilker Kemal Yücel, Çayan Çakır, Emrah Şişli, Yemlihan Ceylan, Ahmet Çelebi
PMID: 31483299  doi: 10.5543/tkda.2019.20805  Sayfalar 431 - 439
Amaç: Patent duktus arteriyozus (PDA) insidansı yüksek rakımda yaşayanlarda artmıştır. Bu hasta grubunda, duktus daha geniştir ve pulmoner hipertansiyon daha sıktır. Bu çalışmanın amacı, orta veya yüksek rakımlı yerleşim yerlerinde yaşayan olgularda, PDA’nın morfolojik ve hemodinamik özellikleri ile birlikte, farklı cihazlarla transkateter PDA kapatılmasının incelenmesidir.
Yöntemler: Mayıs 2010 ile Temmuz 2018 tarihleri arasında, 1600 metre rakımın üzerinde yaşayan ve izole PDA nedeni ile kalp kateterizasyonu uygulanmış 327 hasta geriye dönük olarak incelendi.
Bulgular: Ortalama yaş 7.33±7.67 yıl idi ve hastaların %62.4’ü kızdı. Ortalama duktus çapı 3.74±2.14 mm idi. Olguların %57.8’inde pulmoner hipertansiyon mevcuttu. Hastaların 322’sine (%97.3) transkateter PDA kapama işlemi uygulanmıştı. Amplatzer duct occluder I en çok kullanılan cihazdı. Amplatzer vascular plug (AVP) II ve Amplatzer musküler ventriküler septal defekt occluder (AMVSDO) etiket dışı kullanılan cihazlardı. Hastaların çok büyük bir kısmında kapama işlemi sonrası pulmoner arter basıncında hızlı düşüş izlendi. İşlem sonrası nadir sayıda olguda geçici sol ventrikül disfonksiyonu gözlendi. İzlemde tüm olgularda pulmoner hipertansiyon geriledi ve sol ventrikül fonksiyonları ek tedavi gerektirmeksizin normale geldi.
Sonuç: Yüksek rakımlı yerleşim yerlerinde yaşayan olgularda transkateter PDA kapatılması yüksek başarı oranına sahiptir. Bu olgularda etiket dışı cihazların kullanılması gerekebilir. Pulmoner hipertansiyon sıklıkla görülür ancak işlem sonrası geriler. Transkateter PDA kapatılması sonrası geçici sol ventrikül disfonksiyonu nadiren bu hastalarda görülür ve ek tedavi gerektirmeden izlemde düzelir.
Objective: The incidence of patent ductus arteriosus (PDA) is greater among patients living at high altitude. In this po-pulation, the ductal diameter is often larger and pulmonary hypertension is more frequent. The aim of this study was to evaluate the hemodynamic and morphological features of PDA and transcatheter closure procedures performed with various devices in a group of patients living at high altitude in Turkey.
Methods: The data of 327 patients who lived at an altitude of at least 1600 m above sea level and who had undergone cardiac catheterization for isolated PDA between May 2010 and July 2018 were retrospectively analyzed.
Results: The mean age was 7.33±7.67 years, and 62.4% of the patients were female. The mean ductal diameter was 3.74±2.14 mm. Pulmonary hypertension was present in 57.8%. Transcatheter closure was performed in 322 patients, with a 97.3% success rate. The Amplatzer duct occluder I (ADO I) was used most often, as well as off-label use of the Amplatzer vascular plug II (AVP) and the Amplatzer muscular ventricular septal defect occluder (AMVSDO). Pulmonary artery pressure decreased immediately in the vast majority after percutaneous closure. Transient left ventricular systolic dysfunction after ductal closure was seen only rarely. Follow-up was uneventful.
Conclusion: Transcatheter PDA closure can be performed with high success rate in highlanders. Off-label devices may be required for these procedures. Pulmonary hypertension is frequent but regresses after ductal closure. Transient left ventricular dysfunction after transcatheter closure is rarely seen in these patients and resolves without any medication.

4.
Paroksismal atriyal fibrilasyonlu hastalarda kriyobalon ablasyon parametrelerinin nüks üzerine etkisi
Effect of cryoballoon ablation parameters on recurrence in patients with paroxysmal atrial fibrillation
Abdullah Orhan Demirtaş, Yahya Kemal İçen, Yurdaer Dönmez, Hasan Koca, Onur Kaypakli, Durmuş Yıldıray Şahin, Mevlüt Koç
PMID: 31483314  doi: 10.5543/tkda.2019.88469  Sayfalar 440 - 448
Amaç: Bu çalışmada, valvüler olmayan paroksismal atriyal fibrilasyonu (PAF) olan hastalarda AF nüksü ile ikinci jenerasyon kriyobalon ablasyon (KBA) prosedürü parametreleri arasındaki ilişkiyi araştırmayı planladık.
Yöntemler: İkinci jenerasyon KBA (59 erkek; ort. yaş 55.2±10.6 yıl) yapılan PAF tanısı alan 131 hasta dahil edildi. Nüks, 12 derivasyonlu elektrokardiyografide (EKG) AF görülmesiyle ya da ritim Holter kayıtlarında en az 30 saniye süren AF ataklarının saptanması olarak tanımlandı. Bazı KBA prosedür verileri ve ekokardiyografik bulgular kaydedildi ve karşılaştırıldı.
Bulgular: Bir yıl sonra izlemde 27 hastada AF nüks tespit edildi. Nüksü olan hastalar daha yaşlıydı ve daha yüksek hipertansiyon ve diyabet oranları vardı (hepsi için, p<0.05). Sol atriyum çapı (SaD), sol atriyum volümü (SaV), sol atriyum volümü indeksi (SaVI) ve ortalama ısınma açısı (en düşük sıcaklık noktasını ve balon sıcaklığını 20°C noktasının birleştirilmesi ile elde edilen) nüks grubunda anlamlı olarak artmıştı. Nüks olmayan grupta balon ısınma süresi önemli ölçüde uzamıştı (p<0.001). İkili lojistik regresyon analizinde, ortalama ısınma açısı (OO=1.559, %95 GA: 1.342–1.811, p<0.001) ve sol atriyum volümü (SaV, OO: 1.063, %95 GA: 1.028–1.100, p<0.001) nüks tahmini için bağımsız parametreler bulundu. ROC eğrisi analizi ile elde edilen ısınma açısının kestirim değeri, nüks tahmini için 50° idi (duyarlılık: %94.3, özgüllük: %88.5, EAA: 0.909, p<0.001). ROC eğrisi analizi ile elde edilen SaV’nin kesme değeri, nüks tahmini için 53.5 idi (duyarlılık: %77.8, özgüllük: %74.5, p <0.001).
Sonuç: Kriyobalon ablasyon sırasında balon ısınma açısının ölçülmesi ve artan SaV, AF nüksetmesini öngörebilir.
Objective: The aim of this research was to investigate the relationship between atrial fibrillation (AF) recurrence and second generation cryoballoon ablation (CBA) procedural parameters in patients with non-valvular paroxysmal AF (PAF).
Methods: A total of 131 patients with a PAF diagnosis who underwent second-generation CBA (59 male; mean age: 55.2±10.6 years) were enrolled. Recurrence was defined as the detection of AF on a 12-lead electrocardiography (ECG) recording, or an attack lasting at least 30 seconds observed on Holter ECG records. CBA procedural data and echocardiographic findings were recorded and compared.
Results: After 1 year of follow-up, AF recurrence was detected in 27 patients. Patients with recurrence were older and had higher rates of hypertension and diabetes (p<0.05 for both). Left atrial diameter, left atrial volume (LaV), left atrial volume index, and the averaged warming angle (calculated by combining lowest temperature point and balloon temperature at 20°C point) were significantly higher in the recurrence group. Balloon warming time was significantly longer in the non-recurrence group (p<0.001). In binary logistic regression analysis, the averaged warming angle (odds ratio [OR]: 1.559, 95% confidence interval [CI]: 1.342–1.811; p<0.001) and LaV (OR: 1.063, 95% CI: 1.028–1.100; p<0.001) were found to be independent parameters for predicting recurrence. The cutoff value of the warming angle obtained with ROC curve analysis was 50° for the prediction of recurrence (sensitivity: 94.3%, specificity: 88.5%, area under the curve: 0.909; p<0.001). The cutoff value of LaV obtained by ROC curve analysis was 53.5 for prediction of recurrence (sensitivity: 77.8%, specificity: 74.5%; p<0.001).
Conclusion: Measurement of balloon warming angle during CBA and increased LaV may predict the AF recurrence.

5.
Korunmuş kardiyak fonksiyonlu genç yaş ST-yükselmeli miyokart enfarktüsü hastalarında T dalgası alternansının kardiyak mortalite öngörülebilirliği
Cardiac mortality predictability of T-wave alternans in young ST-elevated myocardial infarction patients with preserved cardiac function
Mustafa Umut Somuncu, Huseyin Karakurt
PMID: 31483307  doi: 10.5543/tkda.2019.47905  Sayfalar 449 - 457
Amaç: ST-yükselmeli miyokart enfarktüs (STYME) hastaları homojenlik göstermediğinden dolayı ani kardiyak ölümlerin primer korunması ihtilaflı bir konudur. T-dalga alternansının (TDA) kardiyak mortalite ile ilişkisi, çoğunluğu ölümcül aritmi riski yüksek olan düşük sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonlu (SVEF) hastalar olmak üzere, birçok farklı kalp hastalıklarında incelenmiştir. Çalışmamızda, genç yaş STYME geçirmiş ve korunmuş SVEF’ye sahip spesifik bir popülasyonda TDA’nın prevalansını ve kardiyak mortalite ile ilişkisini araştırmayı amaçladık.
Yöntemler: Bu ileriye yönelik çalışmaya, 45 yaş altı tek damar primer perkütan koroner işlem uygulanmış, korunmuş kardiyak fonksiyonlu 108 STYME hastası dahil edildi. Korunmuş kardiyak fonksiyon, işlem sonrası 24–72 saatte yapılan ekokardiyografide SVEF ≥50 saptanması olarak kabul edildi. TDA analizi STYME’den yaklaşık bir yıl sonra yapıldı. TDA pozitifliği, daha önceki çalışmalarda tanımlandığı gibi, dakikada 125 kalp atımında maksimum voltajın 64 μV üzeri olması şeklinde tanımlandı. Hastaların beş yıllık takibi sonucu primer sonlanım noktası olarak total kardiyak nedenli ölümler kabul edildi.
Bulgular: T-dalga alternansı, 24 hastada (%22.2) pozitifti. TDA pozitifliğine göre oluşturulan iki grup arasında; geleneksel risk faktörleri, ilaç kullanımı ve SVEF açısından fark yoktu. Beş yıllık takip sonucunda yedi hasta (%6.5) primer sonlanım noktasına ulaştı. Diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak, TDA pozitifliği olan hastalarda beş yıllık kardiyak mortalite, TDA pozitifliği olmayanlara göre 10.7 kat oranında artmıştı.
Sonuç: T-dalga alternansı pozitifliği genç yaş STYME hastalarında artmış kardiyak mortalite ile ilişkili olabileceğinden dolayı, klinisyenler bu popülasyonda TDA testini dikkate almalıdır.
Objective: Primary prevention of sudden cardiac death in ST-elevation myocardial infarction (STEMI) is a complicated issue due to the highly heterogeneous population. The effect of T-wave alternans (TWA) on cardiac mortality has been examined in various populations, most often in patients with a high risk of fatal arrhythmia, such as patients with a low left ventricular ejection fraction (LVEF). The aim of the present study was to investigate the prevalence of TWA and its relationship to cardiac mortality in young STEMI patients with preserved LVEF.
Methods: A total of 108 STEMI patients with preserved cardiac function who were under the age of 45 and underwent single-vessel primary percutaneous coronary intervention were enrolled in this prospective study. Preserved cardiac function was defined as an LVEF of ≥50% as detected with echocardiography 24 to 72 hours after the procedure. The TWA test was performed approximately 1 year after the STEMI occurrence. TWA positivity was defined with a maximal voltage of >64 μV and a heart rate of 125 beats per minute, as in previous studies. The patients were followed up for 5 years and overall cardiac mortality was measured.
Results: There was a positive TWA finding in 24 patients (22.2%). There was no significant difference in the use of medications, traditional risk factors, or LVEF in those with TWA positivity. During a follow-up period of 5 years, 7 patients (6.5%) reached the endpoint. Patients with TWA positivity had 10.7 times greater odds for 5-year cardiac mortality, independent of other risk factors.
Conclusion: Clinicians should consider using the TWA test in young STEMI patients, as TWA positivity may be associated with increased cardiac mortality in this population.

6.
Panik bozukluk tanısı konulan çocuklar ve adölesanlarda kalp hızı değişkenliği üzerine fluoksetin ve psikoterapinin etkisi: Tedavi öncesi ve sonrası 24 saat Holter monitorizasyon çalışması
Effect of fluoxetine and psychotherapy on heart rate variability in children and adolescents diagnosed with panic disorder: 24-hour Holter monitoring study before and after treatment
Mustafa Argun, Hesna Gul, Selahattin Çelebı, Ferhan Elmalı, Nazmi Narin
PMID: 31483315  doi: 10.5543/tkda.2019.92646  Sayfalar 458 - 465
Amaç: Günümüzde panik bozukluk (PB), çocuklarda ve özellikle de adölesanlarda sık görülen, günlük iyilik halini olumsuz etkileyen ve okul başarısını düşüren önemli bir sağlık problemidir. Bu çalışmanın amacı PB tanısı konulan çocuklar ve adolesanlarda fluoksetin ve psikoterapi tedavisi öncesi ve sonrası belirtilerin şiddeti ve kalp hızı değişkenliği ilişkisini araştırmaktı.
Yöntemler: PB grubu, PB tanısı konulan 23 çocuktan ve sağlıklı kontrol grubu 27 sağlıklı çocuktan oluştu. Panik-anksiyete semptomları, 6-8 haftalık bilişsel davranış terapisi ve selektif serotonin geri alım inhibitörü (fluoksetin) tedavisinden önce ve sonra iki ölçüm ile değerlendirildi. Kalp hızı değişkenliği 24-saat Holter incelemesi kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular: Tüm gün analizlerinde, PB grubunda, yüksek frekans ve parasempatik skor (%) sağlıklı kontrol grubundan düşüktü (p<0.05). PB grubunda, düşük frekans/yüksek frekans oranı ve sempatik skor (%) sağlıklı kontrol grubundan yüksekti (p<0.05). Gündüz analizlerinde, PB grubunda, yüksek frekans sağlıklı kontrol grubundan düşüktü (p<0.05). PB grubunda, çok düşük frekans/yüksek frekans oranı ve düşük frekans/yüksek frekans oranı sağlıklı kontrol grubundan yüksekti (p<0.05). Gece analizlerinde, PB grubunda, ardışık gelen normal sinüs iletili NN intervalleri farklılıklarının ortalama değerinin karekökü, 50 milisaniyeyi aşan ardışık NN intervalleri sayısının yüzdesel değeri ve yüksek frekans sağlıklı kontrol grubundan düşük, düşük frekans/yüksek frekans oranı ise sağlıklı kontrol grubundan yüksekti (p<0.05).
Sonuç: PB’li çocuklarda, artmış sempatik aktivite bazı kalp hızı değişkenliği parametrelerinde değişime neden olmaktadır. Kalp hızı değişkenliğinde azalmayı gösteren bu değişikliklerden bir kısmı tedavi ile normale dönmektedir.
Objective: Panic disorder (PD) is now recognized as a common and important problem in children, and particularly adolescents, and one that can negatively affect daily well-being and educational performance. The aim of this study was to investigate the relationship between heart rate variability (HRV) and the severity of symptoms before and after treatment with psychotherapy and fluoxetine.
Methods: The PD study group consisted of 23 children diagnosed with PD and the healthy control (HC) group comprised 27 healthy children. Panic-anxiety symptoms were measured using 2 assessments performed before and after treatment. HRV was evaluated with a 24-hour Holter examination.
Results: According to the analysis of the 24-hour, all-day Holter device recordings, the high frequency (HF) and parasympathetic (%) scores in the PD group were lower than those of the HC group (p<0.05). The low frequency (LF)/HF ratio and sympathetic (%) scores in the PD group were higher than those of the HC group (p<0.05). The analysis of daytime readings indicated that the HF values of the PD group were lower than those of the HC group (p<0.05), while the very LF/HF ratio and LF/HF ratio were higher than those of the HC group (p<0.05). Analysis of nighttime Holter results revealed that the rMSSD, pNN50, and HF readings of the PD group were lower than those of the HC group (p<0.05), while the LF/HF ratio in PD patients was higher than that seen in the HC group (p<0.05).
Conclusion: In children and adolescents with PD, increased sympathetic activity can cause changes in some HRV parameters. Some of these changes may return to normal with treatment.

7.
Soldan sağa şantlı doğumsal kalp hastalıklarında pulmoner arteriyel hipertansiyon gelişiminin Tei indeksi ile öngörülmesi
Prediction of the development of pulmonary arterial hypertension with Tei Index in congenital heart diseases with left-to-right shunt
Mehmet Yücel, Hayrullah Alp, Alaaddin Yorulmaz, Sevim Karaarslan, Tamer Baysal
PMID: 31483301  doi: 10.5543/tkda.2019.33558  Sayfalar 466 - 475
Amaç: Çalışmamızın amacı, soldan sağa şantlı doğumsal kalp hastalıklarında pulmoner arter basıncını belirlemede bir ekokardiyografik parametre olan Tei İndeksi’nin kullanılabilirliğinin belirlenmesidir.
Yöntemler: İzole soldan sağa şantlı doğumsal kalp hastalığı olan ve cerrahi öncesi tanı amaçlı kalp kateterizasyonu yapılan 30 olgu ile 30 sağlıklı çocuk çalışmaya alındı. Grupların sağ ve sol ventrikül fonksiyonları Tei İndeksi belirlemek amacıyla doku Doppler ekokardiyografi ile değerlendirildi. Pulmoner ve sistemik kan akımları hesaplandı. Ortalama pulmoner arter basıncı ≥25 mm Hg ve pulmoner vasküler rezistans indeksi >3 WU/m2 olan olgular pulmoner arteriyel hipertansiyon olarak kabul edildi. Pulmoner/sistemik kan akımı oranı ≥2 olanlar cerrahiye uygun olgular olarak değerlendirildi.
Bulgular: Sol ventrikül arka duvar ve sağ ventrikül ön duvardan ölçülen Tei İndeksi değerleri pulmoner arteriyel hipertansiyonu olan olgularda (0.68±0.18, 0.67±0.16) pulmoner arteriyel hipertansiyonu olmayan olgulara (0.56±0.16, 0.51±0.12) göre belirgin olarak yüksek tespit edildi (p=0.027, p=0.001). Ayrıca, sol ventrikül arka duvardan elde edilen Tei İndeksi ile ortalama pulmoner arter basıncı arasında belirgin korelasyon olduğu görüldü (korelasyon katsayısı: 0.491).
Sonuç: Soldan sağa şantlı doğumsal kalp hastalığı bulunan çocuklarda özellikle sağ ventrikülün çeşitli bölgelerinden ölçülen Tei İndeksi değerleri, pulmoner arteriyel hipertansiyon gelişiminin takibinde, bunun erken tanısında ve uygun zamanda cerrahiye karar vermede kullanılabilir.
Objective: The aim of this study was to determine the usefulness of the Tei Index, an echocardiographic parameter, in the early determination of pulmonary artery pressure (PAP) in congenital heart disease (CHD) with a left-to-right shunt.
Methods: Right and left ventricular functions were evaluated using Tei Index values determined with tissue Doppler echocardiography. Cardiac catheterization was performed in all cases. The presence of pulmonary arterial hypertension (PAH) was defined as a mean PAP of ≥25 mm Hg and a pulmonary vascular resistance index of >3 WU/m2. Patients with a pulmonary/systemic blood flow ratio of ≥2 were considered candidates for surgery.
Results: The Tei Index values measured from the left ventricular posterior wall and the right ventricular anterior wall were found to be significantly higher in the patients with PAH (0.68±0.18, 0.67±0.16, respectively) compared with the patients without PAH (0.56±0.16, p=0.027; 0.51±0.12 p=0.001). A significant correlation was detected between the Tei Index value measured from the left ventricular posterior wall and the mean PAP (correlation coefficient: 0.491).
Conclusion: The right ventricular Tei Index values in children with CHD and a left-to-right shunt can be used as a parameter to follow up on the potential development of PAH, to make a diagnosis in the early period, and to make a timely decision about surgery.

8.
Akut koroner sendrom olgularında iki yıllık kardiyovasküler sonlanım değerlendirmesi, lipit profili ve ailevi hiperkolesterolemi sıklığı: Bir geriye dönük kohorta ait gerçek yaşam verileri
Lipid profile, familial hypercholesterolemia prevalence, and 2-year cardiovascular outcome assessment in acute coronary syndrome: Real-life data of a retrospective cohort
Meral Kayıkçıoğlu, Bahadır Alan, Serdar Payzın, Levent Hürkan Can
PMID: 31483296  doi: 10.5543/tkda.2019.07360  Sayfalar 476 - 486
Amaç: Bu çalışmada üçüncü basamak bir kardiyoloji merkezine akut koroner sendrom (AKS) tanısı ile yatırılan hastaların geriye dönük incelenmesi sonucunda gerçek yaşam verileri üzerinden lipit profili, demografik, klinik, laboratuvar özelliklerinin değerlendirilmesi ve mortalite hızlarının belirlenmesi amaçlandı.
Yöntemler: İndeks AKS olayı sonrası en az iki yıllık sonlanım verisi sağlanacak şekilde hasta bilgileri hastane elektronik veri kayıt sisteminden elde edildi. Yeterli takip verisi olmayan hastalar telefonla aranarak bilgileri alındı. Hastalarda ailevi hiperkolesterolemi (AH) varlığını belirlemek için modifiye “Dutch lipit network” kriterleri kullanıldı. İki yıllık izlem döneminde mortalite ile ilişkili olabilecek risk faktörleri Cox regresyon analizi ile değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya 21–93 yaş aralığında ardışık 985 AKS olgusu (215’i kadın) alındı. Kadın hastalar, erkeklere göre daha yaşlı olup daha az oranda sigara içiyordu. Kadın hastalarda obezite öyküsü, hipertansiyon öyküsü ve diyabet oranı erkeklere oranla daha yüksekti. Hastaların %95.6’sında hastaneye yatışında lipit parametreleri ölçülmüştü. Kadın ve erkekler hastalarda dislipidemi sıklıkları açısından fark saptanmadı. Hastaların %7.6’sında AH mevcuttu. Lipit düşürücü ilaçların kullanım oranı yatış sırasında <%20 iken taburculukta %90’ın üzerine çıktığı, izlem görüşmelerinde ise %50’lere düştüğü gözlendi. AKS hastalarında mortalite hızı (n=901) hastane-içi dönemde %3.8, iki yıllık izlemde (n=867) %8.1 olarak saptandı.
Sonuç: AKS hastalarında mortalite hızı hastane içi dönemde %3.8, iki yıllık izlem döneminde %8.1 saptanmıştır. AKS popülasyonunda LDL-kolesterol yüksekliği hastaların %89.5’inde görülürken taburculukta %90’ın üzerinde olan lipit düşürücü ilaç kullanım oranlarının izlem döneminde %50’lere düştüğü görülmüştür. Üçünü basamak bir merkezde bile AKS sonrası ikincil korunmanın yeterli yerleştirilemediğini göstermektedir. AH sıklığı %7.6 olup, AH olanların olmayanlara göre daha genç yaşta AKS ile başvurdukları görülmüştür.
Objective: The aim of this retrospective study based on real-life data was to evaluate the lipid profile and demographic, clinical, and laboratory features of patients with acute coronary syndrome (ACS) at a tertiary center and to examine the mortality rate.
Methods: Information including endpoint data for at least 2 years following the index ACS event was retrieved from hospital records. Patients without sufficient follow-up data were called by phone. Modified Dutch Lipid Clinic Network criteria were used to identify the presence of familial hypercholesterolemia (FH). Factors affecting mortality in the 2-year follow-up period were evaluated using Cox regression analysis.
Results: A total of 985 ACS patients (215 females) between 21 and 93 years of age were included. The females were older and had a lower smoking rate than the males. In females, the history of obesity and hypertension, the diabetes rate, and the thyroid-stimulating hormone level were higher than those of the males. In 95.6% of the patients, lipid parameters were measured upon hospital admission. No significant difference in dyslipidemia frequency was observed between genders. The frequency of FH was 7.6%. The rate of lipid-lowering drug use was <20% at admission, >90% at discharge, and decreased to 50% in the follow-up period. The mortality rate was 3.8% in the in-hospital period and 8.1% during the 2 years of follow-up.
Conclusion: The mortality rate in ACS patients was 3.8% in the in-hospital period and 8.1% in the 2-year follow-up period. The frequency of hypercholesterolemia was 89.5% and the rate of lipid-lowering drug use was insufficient. Secondary prevention after ACS was not adequately employed even at a tertiary center. The FH frequency was 7.6% and those with FH were observed to have ACS at a younger age than those without.

9.
The impact of addressing modifiable risk factors to reduce the burden of cardiovascular disease in Turkey
Yücel Balbay, Isabelle Gagnon-Arpin, Simten Malhan, Mehmet Ergun Öksüz, Greg Sutherland, Alexandru Dobrescu, Guillermo Villa, Gülnihal Ertuğul, Mohdhar Habib
PMID: 31483303  doi: 10.5543/tkda.2019.40330  Sayfalar 487 - 497
Objective: Our study aimed to estimate the impact of addressing modifiable risk factors on the future burden of cardiovascular diseases (CVD) in the general population and in two high-risk populations (heterozygous familial hypercholesterolemia and secondary prevention) for Turkey.
Methods: One model investigated the impact of reaching the World Health Organization (WHO) voluntary targets for tobacco use, hypertension, type 2 diabetes, obesity and physical inactivity in the general population. Another model estimated the impact of reducing LDL-cholesterol in two high-risk populations through increased access to effective treatment. Inputs for the models include disease and risk factor prevalence rates, a population forecast, baseline CVD event rates, and treatment effectiveness, primarily derived from the published literature. Direct costs to the public health care system and indirect costs from lost production are included, although the cost of programs and pharmacological interventions to reduce risk factors were not considered.
Results: The value of reaching WHO risk factor reduction targets is estimated at US$9.3 billion over the next 20 years, while the value of reducing LDL-cholesterol is estimated at up to US$8.1 billion for high-risk secondary prevention patients and US$691 million for heterozygous familial hypercholesterolemia patients.
Conclusion: Efforts to achieve WHO risk factor targets and further lower LDL-cholesterol through increased access to treatment for high-risk patients are projected to greatly reduce the growing clinical and economic burden of CVD in Turkey.

OLGU BILDIRISI
10.
Rüptüre sinüs Valsalva anevrizmasının perkütan transkateter yol ile kapatılması
Percutaneous transcatheter closure of ruptured sinus of Valsalva aneurysm
Hasan Arı, Sencer Çamcı, Selma Arı, Mustafa Kınık, Mehmet Melek
PMID: 31483313  doi: 10.5543/tkda.2018.80170  Sayfalar 498 - 502
Sinüs Valsalva anevrizmaları ender doğumsal anomalilerdir. Valsalva sinüs anevrizması rüptürü nedeniyle sistemik akım ile pulmoner akım arasında oluşan şant, biventriküler yetersizliğe yol açar. Cerrahi onarım, bu anevrizmaların standart tedavisidir. Son dönemde, uygun hastalara perkütan tedavi başarıyla uygulanmaktadır. Sinüs Valsalva anevrizma rüptürü olan ve patent duktus arteriosus okluder cihazı ile katetere dayalı bir yaklaşımla başarıyla tedavi edilen 36 yaşında bir erkek hastayı sunuyoruz.
Sinus of Valsalva aneurysms are rare congenital anomalies. Sinus of Valsalva aneurysm rupture, leads to biventricular failure due to systemic to pulmonary shunting. Surgical repair has been the traditional treatment for these aneurysms. Recently, percutaneous treatment has been successfully performed to selected patients. We present a 36-year-old man who had ruptured sinus of Valsalva aneurysm, that was successfully treated with using a catheter-based approach with the patent ductus arteriosus occluder device.

11.
Shone anomalisi olan hastada sol ventriküler nonkompaksiyon
Left ventricular non-compaction in a patient with Shone’s complex
Mehrnoush Toufan, Lelll Pourafkari, Aidin Baghbani - Oskouei, Nader D Nader
PMID: 31483300  doi: 10.5543/tkda.2018.30136  Sayfalar 503 - 506
Shone kompleksi sol kalpte birçok düzeyde bir dizi obstrüktif lezyonla karakterize seyrek görülen bir doğuştan kardiyak malformasyondur. Burada çarpıntı ve artan nefes darlığı olan bir erişkin erkek hastaya ait olağandışı bir olgu sunuyoruz. Ekokardiyografik değerlendirme sol ventriküler nonkompaksiyon kardiyomiyopatiyle ilişkili Shone kompleksi lehineydi. Bildiğimiz kadarıyla bu kompleksle nonkompaksiyon kardiyomiyopatinin ilişkisi daha önce tanımlanmamıştı.
Shone’s complex is a rare congenital cardiac malformation characterized by serial obstructive lesions of the left heart at multiple levels. Presently described is an unusual case of an adult male patient who presented with palpitations and worsening dyspnea. An echocardiographic evaluation revealed Shone’s complex associated with left ventricular non-compaction cardiomyopathy (NCC). To our knowledge, an association between NCC and Shone’s complex has not been previously described.

12.
İmmunsuprese hastada olağan dışı mikroorganizmaya bağlı gelişen perikardit
Pericarditis due to an unusual microorganismin an immunocompromised patient
Flora Özkalaycı, Mehtap Aydın, Hakan Altay, Umut Kocabaş, Seçkin Pehlivanoğlu
PMID: 31483309  doi: 10.5543/tkda.2018.51931  Sayfalar 507 - 511
Miyelodisplastik sendrom, koroner arter hastalığı, hipertansiyon ve kronik atriyal fibrilasyon öyküsü olan 77 yaşında erkek hasta nefes darlığı, yorgunluk sırt ve göğüs ağrısı ile hematoloji kliniğine başvurdu. Ekokardiyografik incelemede ileri derecede perikardiyal sıvı saptanarak tanısal amaçlı perikardiyosentez uygulandı. Sıvının kültüründe Erysipelothrix rhusiopathiae izole edildi. İzlemde solunum yetersizliği, böbrek yetersizliği ve triküspid kapakta vejetasyon gelişen hastanın kan, perikard ve plevra kültüründe Acinetobacter baumannii üremesi üzerine antibiyotik tedavisi düzenlendi. Kardiyoloji ve enfeksiyon hastalıklar kliniği ile multidisipliner bir tedavi yaklaşımı bu olgunun başarıyla tedavisinde kritik önemdeydi.
A 77-year-old man with a past medical history of myelodysplastic syndrome, coronary artery disease, hypertension, and chronic atrial fibrillation presented at the hematology outpatient clinic with progressive shortness of breath, weakness, and chest and back pain. Echocardiography was performed and the patient was diagnosed with severe pericardial effusion near the right ventricle. Pericardial drainage was performed. Erysipelothrix rhusiopathiae was isolated from the pericardial fluid. Complications of respiratory and renal failure developed during follow-up. The clinical and laboratory findings of vegetation on the tricuspid valve, pericardial effusion, and atrial fibrillation with a low heart rate suggested possible pancarditis. A multidisciplinary treatment approach with the cardiology and infectious disease departments was critical to successful management of this case.

13.
Masif pulmoner emboli sonucu gelişen ani kalp durmasında trombolitik tedavi ve terapötik hipoterminin birlikte kullanımı
Concomitant usage of thrombolytic therapy and therapeutic hypothermia in a case of sudden cardiac arrest due to massive pulmonary embolism
Ali Çoner, Tayfun Birtay
PMID: 31483312  doi: 10.5543/tkda.2018.65708  Sayfalar 512 - 515
Masif pulmoner embolizm erişkin popülasyonda tanımlanmış ani kalp durması nedenlerinden biridir. Sistemik fibrinoliz hayat kurtarıcı bir seçenektir. Travmatik olmayan ani kalp durmasında nörolojik komplikasyonların sınırlanması amacıyla terapötik hipotermi uygulanması şiddetle önerilmektedir. Buna karşılık, sistemik fibrinoliz ile tedavi edilen masif pulmoner emboli durumunda gelişen ani kalp durmasında terapötik hipotermi kullanımı ile ilgili veriler kısıtlıdır. Hipotermi ilişkili koagülopati ve olası kanama eğilimi hakkındaki endişeler soğutma tedavisinin sistemik fibrinoliz uygulanmış kardiyak arrest hastalarındaki kullanımını sınırlandırmaktadır. Bu yazıda, masif pulmoner embolizme bağlı ani kalp durması gelişen, sistemik fibrinoliz ve terapötik hipoterminin birlikte kullanımı ile başarılı şekilde tedavi edilen hasta sunuldu.
Massive pulmonary embolism is a well-known cause of sudden cardiac arrest in the adult population. Systemic fibrinolysis can be a life-saving option. Therapeutic hypothermia is highly recommended for nontraumatic sudden cardiac arrest victims to minimize neurological complications. However, there are limited data about the use of therapeutic hypothermia for sudden cardiac arrest victims also treated with systemic fibrinolysis. Concerns about hypothermia-related coagulopathy and a possible tendency to bleeding have limited the use of cooling therapy in such cases. Presently described is a case of sudden cardiac arrest due to a massive pulmonary embolism that was successfully treated with the concomitant usage of systemic fibrinolysis and therapeutic hypothermia.

DERLEME
14.
3-boyutlu ekokardiyografi bölüm 1: Temel prensipler
3-dimensional echocardiography part I: Basic principles
Kumral Cagli, Zehra Gölbaşı
PMID: 31483308  doi: 10.5543/tkda.2019.48596  Sayfalar 516 - 520
Makale Özeti |Tam Metin PDF

NASIL YAPALIM?
15.
Kalp yetersizliğinde kardiyopulmoner egzersiz testi nasıl yorumlanmalı?
How should the cardiopulmonary exercise test be interpreted in heart failure?
Yalçın Velibey
PMID: 31483297  doi: 10.5543/tkda.2019.15899  Sayfalar 521 - 528
Makale Özeti |Tam Metin PDF

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
16.
Aortic root erosion caused by an atrial septal defect occlusion device
Alimohammad Hajizeinali, Ali Hosseinsabet, Khalil Forozannia
PMID: 31483302  doi: 10.5543/tkda.2019.36214  Sayfa 529
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

17.
Mitral-aortik intervalvüler fibroza yalancı anevrizmasının çoklu yöntemlerle gösterilmesi
Multimodality imaging of a large pseudoaneurysm of the mitral aortic intervalvular fibrosa
Ahmet Karaduman, İsmail Balaban, Semih Kalkan, Nuri Havan, Gökhan Kahveci
PMID: 31483298  doi: 10.5543/tkda.2019.16020  Sayfa 530
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

18.
Association of several anomalies of supra-aortic trunks and surgically corrected aortic aneurysm
Paula Guardia Martínez, Leydimar Anmad Shihadeh, Patricia Barrio Martínez
PMID: 31483305  doi: 10.5543/tkda.2019.42739  Sayfa 531
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

EDITÖRE MEKTUP
19.
Perkütan atriyal septal defekt kapatılması sonrası kardiyak adaptasyonunun NT-proBNP düzeyi ile ilişkisi
Association of cardiac adaptations with NT-proBNP level after percutaneous closure of atrial septal defect
Özge Çakmak Karaaslan, Murat Oğuz Özilhan
PMID: 31483295  doi: 10.5543/tkda.2019.02009  Sayfalar 532 - 533
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

20.
Authors reply
Authors reply
Barış Kılıçaslan
PMID: 31483316  Sayfa 533
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

21.
Renal Arter Stenozlu Hastalarda HIF-1a Yolağı Nötrofil/Lenfosit Oranı ile İlişkilidir
HIF-1a pathway is associated with neutrophil-to-lymphocyte ratio in patients with renal artery stenosis
Yusuf Ziya Şener, Metin Okşul, Ali Sezgin
PMID: 31483306  doi: 10.5543/tkda.2019.44675  Sayfa 534
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

UZLAŞI RAPORU
22.
Türk Hipertansiyon Uzlaşı Raporu 2019
2019 Turkish Hypertension Consensus Report
Sinan Aydoğdu, Kerim Güler, Fahri Bayram, Bülent Altun, Ülver Derici, Adnan Abacı, Tufan Tükek, Tevfik Sabuncu, Mustafa Arıcı, Yunus Erdem, Bulent Özin, İbrahim Sahin, Şehsuvar Ertürk, Atila Bitigen, Lale Tokgözoğlu
PMID: 31483311  doi: 10.5543/tkda.2019.62565  Sayfalar 535 - 546
Makale Özeti |Tam Metin PDF

23.
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Sayfa 547
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama

Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi