ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 46 (1)
Cilt: 46  Sayı: 1 - Ocak 2018
EDITÖRYAL YORUM
1.
Koroner arter hastalıklarında ikili antitrombosit tedavi üzerine odaklanmış ESC ve EACTS işbirliği ile oluşturulan 2017 güncellemesi: Yenilik var mı?
2017 ESC focused update on dual antiplatelet therapy in coronary artery disease developed in collaboration with EACTS: What is new?
Zeki Öngen
PMID: 29339684  doi: 10.5543/tkda.2017.77775  Sayfalar 1 - 6
Makale Özeti |Tam Metin PDF

2.
Akut koroner sendromda intraaortik balon pompası kullanımı: Tek beden herkese olmaz!
Intra-aortic balloon pump use in acute coronary syndrome: One size does not fit all!
Uğur Önsel Türk
PMID: 29339685  doi: 10.5543/tkda.2018.77358  Sayfalar 7 - 9
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
3.
Tersiyer bir kliniğin ileri kardiyak bakım ünitesinde intra-aortik balon pompası takılan akut koroner sendromlu hastaların klinik özellikleri ve sonlanımları
Clinical characteristics and outcomes of acute coronary syndrome patients with intra-aortic balloon pump inserted in intensive cardiac care unit of a tertiary clinic
Mert İlker Hayıroğlu, Yiğit Çanga, Özlem Yıldırımtürk, Emrah Bozbeyoğlu, Ayça Gümüşdağ, Ahmet Okan Uzun, Koray Kalenderoğlu, Muhammed Keskin, Göksel Çinier, Murat Acarel, Seçkin Pehlivanoğlu
PMID: 29339686  doi: 10.5543/tkda.2017.11126  Sayfalar 10 - 17
Amaç: İntraaortik balon pompasının (İABP) kardiyak yoğun bakım ünitesi (KYBÜ) hastalarındaki kalp pompa yetersizliğinde farmakolojik tedaviye ek destek tedavisi olarak kullanılması kabul görmüş bir uygulamadır. Kardiyak yoğun bakım ünitesine kabul edilen İABP takılmış akut koroner sendromlu hastaların klinik özellikleri ve hastane içi sonuçları hakkında literatürde ülkemiz hakkında sınırlı veri vardır. Çalışmamızda bu akut koroner sendromlu hastaların klinik özelliklerini ve sonuçlarını incelemeyi amaçladık.
Yöntemler: Eylül 2014 ile Mart 2017 arasında KYBÜ’ye kabul edilen hastaların verileri geriye dönük olarak incelendi. Veriler kliniğimizin KYBÜ elektronik veri tabanından elde edildi. İntraaortik balon pompası takılan 142 hasta çalışmamızda değerlendirildi. Perkütan koroner girişimi takiben, tüm hastalar İABP takılması sırasında kardiyojenik şoktaydı.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 63.0±9.7 idi ve %66.2’si erkekti. Çalışma grubunun hastane içi mortalitesi %54.9 idi. Hastalar hastanedeki içi mortalitelerine göre hayatta kalanlar ve hayatını kaybedenler olmak üzere ikiye ayrıldı. Tek değişkenli analizdeki parametrelerin kullanımı ile yapılan çok değişkenli analizde ejeksiyon fraksiyonu, perkütan girişim sonrasında TIMI ≤2 akım olması, kronik böbrek yetersizliği, serum laktat ve glukoz düzeyleri hastane içi mortalitenin bağımsız öngördürücüleri olarak saptandı.
Sonuç: Akut koroner sendromlu hastalarda İABP desteğine rağmen mortalite yüksektir. Başvuru parametrelerine göre mortalite bakımından yüksek riskli olarak belirlenmiş hastalar diğer mekanik destek cihazları ile tedavi edilmelidir.
Objective: An intra-aortic balloon pump (IABP) is a mechanical support device that is used in addition to pharmacological treatment of the failing heart in intensive cardiac care unit (ICCU) patients. In the literature, there are limited data regarding the clinical characteristics and in-hospital outcomes of acute coronary syndrome patients in Turkey who had an IABP inserted during their ICCU stay. This study is an analysis of the clinical characteristics and outcomes of these acute coronary syndrome patients.
Methods: The data of patients who were admitted to the ICCU between September 2014 and March 2017 were analyzed retrospectively. The data were retrieved from the ICCU electronic database of the clinic. A total of 142 patients treated with IABP were evaluated in the study. All of the patients were in cardiogenic shock following percutaneous coronary intervention, at the time of IABP insertion.
Results: The mean age of the patients was 63.0±9.7 years and 66.2% were male. In-hospital mortality rate of the study population was 54.9%. The patients were divided into 2 groups, consisting of survivors and non-survivors of their hospitalization period. Multivariate analysis after adjustment for the parameters in univariate analysis revealed that ejection fraction, Thrombolysis in Myocardial Infarction flow score of ≤2 after the intervention, chronic renal failure, and serum lactate and glucose levels were independent predictors of in-hospital mortality.
Conclusion: The mortality rate remains high despite IABP support in patients with acute coronary syndrome. Patients who are identified as having a greater risk of mortality according to admission parameters should be further treated with other mechanical circulatory support devices.

4.
Ciddi aort darlığı olan hastalarda sol ventrikül sistolik fonksiyonunun subklinik bozulması: Bir speckle tracking ekokardiyografi çalışması
Subclinical left ventricular systolic dysfunction in patients with severe aortic stenosis: A speckle-tracking echocardiography study
Betül Cengiz, Şükrü Taylan Şahin, Selen Yurdakul, Serkan Kahraman, Ayşen Bozkurt, Saide Aytekin
PMID: 29339687  doi: 10.5543/tkda.2017.43037  Sayfalar 18 - 24
Amaç: Aort darlığı olan hastalarda, sol ventrikül (SV) ardyükündeki artışa bağlı olarak SV geometrisi değişir. Bununla beraber normal SV ejeksiyon fraksiyonuna (EF) rağmen subklinik miyokart işlev bozukluğu gelişebilir. Bu çalışmada, SVEF’si normal olup ciddi aort darlığığı bulunan hastalarda strain görüntüleme yöntemi, speckle tracking ekokardiyografi (STE), ile subklinik SV sistolik işlev bozukluğu araştırıldı ve aort darlığının derecelendirilmesinde kullanılan yeni parametreler ile ilişkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntemler: Çalışmaya, başka kardivasküler hastalığı olmayan ve LV EF’si normal (≥%60) 45 semptomsuz ileri aort darlıklı hasta ile yaş ve cinsiyet açısından benzer 25 sağlıklı katılımcı alındı. Geleneksel ekokardiyografi (EKO) ve STE yöntemlerinin yanısıra, “energy loss index”, valvuloarteriyel empedans, sistemik arteriyel kompliyans gibi yeni parametreler de kullanıldı.
Bulgular: Sol ventrikül diyastol sonu ve sistol sonu çapları ve SV EF her iki grupta benzer bulundu. Subklinik ventrikül işlev bozukluğunun bir göstergesi olarak, SV longitudinal pik sistolik strain (%10.66±1.15 ve %19.66±2.62, p=0.0001) ve strain rate (0.32±0.07 1/s ve 1.85±0.32 1/s, p=0.0001) değerleri, hasta grubunda kontrol grubuna göre belirgin olarak bozulmuştu. Sol ventrikül strain/strain rate değerleri ile “energy loss index” arasında anlamlı pozitif korelasyon saptandı (sırasıyla, r=0.45, p=0.002; r=0.55, p=0.0001).
Sonuç: Aort darlığı olan hastalarda, korunmuş EF’ye rağmen subklinik SV sistolik işlev bozukluğu görülebilir. Strain görüntüleme-bazlıı yeni ekokardiyografi teknikleri, bu hastalarda miyokardın sistolik işlevlerindeki bozulmayı erken dönemde saptayarak ek veri sağlayabilir.
Objective: In patients with aortic stenosis (AS), the left ventricular (LV) geometry changes due to the increased LV afterload. However, subclinical myocardial dysfunction can develop despite a normal LV ejection fraction (EF). This study was an investigation of subclinical LV systolic dysfunction in patients with severe AS with a normal LV EF using a strain imaging method, speckle-tracking echocardiography (STE), and an evaluation of its correlation with novel indices to assess the severity of AS.
Methods: A total of 45 asymptomatic patients with severe AS and 25 age- and sex-matched controls without any cardiac disease and with preserved LV EF (EF ≥60%) were studied. In addition to performing conventional echocardiography and STE-based strain imaging, novel indices (energy loss index [ELI], valvulo-arterial impedance, systemic arterial compliance) were also measured.
Results: The LV EF, and the LV end-diastolic and end-systolic diameters were similar in the 2 groups. The LV longitudinal peak systolic strain (10.66±1.15% to 19.66±2.62%; p=0.0001) and strain rate (0.32±0.07 s−1 to 1.85±0.32 s−1; p=0.0001) were significantly impaired in the study patients compared to the controls, demonstrating subclinical ventricular systolic dysfunction. A significant positive correlation was observed between the ELI and the LV strain/strain rate (r=0.45, p=0.002; r=0.55, p=0.0001, respectively).
Conclusion: Patients with severe AS develop subclinical LV systolic dysfunction, despite a preserved EF. Novel strain imaging-based echocardiographic techniques may provide additional data that can detect early myocardial systolic deterioration in these patients.

5.
Türk hipertansiyon uzlaşı raporu kılavuzluğunda tedavi seçimi: Önerilere ne kadar uyuyoruz?
Choice of treatment based on Turkish hypertension consensus report: Do we follow the recommendations?
Gülden Yürüyen, İlkim Deniz Toprak, Zeki Toprak, Murat Akarsu, Pınar Demir, Yücel Arman, Eylem Özgün Çil, Mustafa Özcan, Sedat Irmak, Özgür Altun, Şengül Aydın Yoldemir, Hasan Eruzun, Tufan Tükek
PMID: 29339688  doi: 10.5543/tkda.2017.86344  Sayfalar 25 - 31
Amaç: Amacımız, 2015 yılında oluşturulmuş olan Türk Hipertansiyon Uzlaşı Raporu önerilerinin, antihipertansif seçiminde ne ölçüde uygulanmış olduğunu ortaya koymak, hekimlerin dikkatlerini uzlaşı raporuna ve tedavi seçimlerine çekmektir.
Yöntemler: Çalışmaya 3. basamak sağlık kuruluşuna hipertansiyon tanısı ile başvuran 1000 hasta alındı. Hastaların son bir yıldır kullanmış olduğu antihipertansif ilaçları, yaşları, cinsiyetleri ve kronik hastalıkları tespit edildi. Uygulamalar uzlaşı raporunun önerileri ile karşılaştırıldı.
Bulgular: Örneklemimizin yaş ortalaması 62±11 olup 623’ü (%62.3) kadın, 377’si (%37.7) erkekti. Anjiyotensin reseptör blokerleri (ARB) + diüretik kombinasyonu en çok tercih edilen reçete şeklini oluşturmaktaydı. En sık kullanılan ilaç grubu birinci sırada %58.7 ile diüretikler, ikinci sırada %48.8 ile ARB’lerdi. Fakat, monoterapide kalsiyum kanal blokerleri (KKB) %19.2 ile en sık kullanılan ilaç grubunu oluşturmaktaydı. Yaşlı hasta grubunda raporda önerildiği gibi çoğunlukla diüretik (%63.6) kullanılmıştı. Ancak beta blokerlerin kullanım oranı %49.1 ile beklenenin üzerinde bulundu. Diyabetik grupta %60.7’lik tercih oranıyla diüretikler birinci sırada yer alırken, ARB’ler %51.1 ile ikinci, KKB’ler %45.2 ile üçüncü sırada yer almaktaydı. Anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörleri ise %34.6 ile beşinci sırada yer alıyordu. Fakat diyabetik hastalar için ACE inhibitörleri ile ARB’leri “renin anjiotensin sistemi (RAS) blokerleri” adı altında topladığımızda, RAS blokerleri tercih sıralamasında en üst sıraya çıkmakta ve diüretikler ikinci sıraya gerilemektedir. Koroner arter hastalığı olan grupta genel olarak rapor ile uyumlu tedaviler verilmiş iken, diüretik kullanımı beklenenin üzerindeydi. Kronik böbrek hastalığı olan 160 hastanın 124’ünde RAS blokeri seçildiği tespit edildi. Bu durumda, kronik böbrek hastalığı olan hastalar için seçilen tedaviler, raporla uyumlu görünmektedir.
Sonuç: Raporun önerdiği şekilde hasta bazında kişiselleştirilmiş tedavi uygulamalarının varlığına rağmen, hala özel hasta gruplarında dikkat edilmesi gereken öneriler bulunmaktadır.
Objective: The aim of this study was to determine how often the recommendations of the Turkish Hypertension Consensus Report are followed, and to draw attention to the report.
Methods: The demographic information of 1000 patients diagnosed with hypertension and the details of the antihypertensive medications prescribed at the outpatient service of a tertiary care hospital were recorded, and the data were compared with the recommendations of the report.
Results: The mean age of the patients was 62±11 years. In all, 623 (62.3%) of the 1000 patients were women, and 377 (37.7%) were men. A combination of an angiotensin II receptor blocker (ARB) and a diuretic was the most frequently observed prescription. A diuretic was the most used antihypertensive drug (58.7%), followed by an ARB (48.8%). However, as a monotherapy, a calcium channel blocker (CCB) was the most commonly used antihypertensive drug (19.2%). The most frequently used antihypertensive drug group in older patients was diuretics (63.6%), as proposed in the report. Beta blockers (49.1%) were used more often than expected. For the diabetic group also, a diuretic (60.7%) was the most frequently used antihypertensive drug, followed by an ARB (51.1%) and a CCB (45.2%). Angiotensin-converting enzyme (ACE) inhibitors (34.6%) were the fifth most preferred antihypertensive drug class. However, when ACE inhibitors and ARBs were considered as a single group, known as renin-angiotensin system (RAS) blockers, these RAS blockers were the most prescribed antihypertensive drug class, followed by diuretics. In the group of patients with coronary artery disease, treatment was found to be generally consistent with the report, but the use of diuretics was greater than expected. Lastly, 124 of 160 patients who had chronic kidney disease were given RAS blocker therapy, which was in line with the consensus report recommendations.
Conclusion: Antihypertensive therapies were individualized, as suggested by the consensus report. However, there are proposals still to be considered in special patient groups.

6.
Bipolar bozukluğun manik, depresif ve ötimik evrelerinde bir kardiyovasküler risk belirleyicisi olarak aterojenik plazma indeksi
Atherogenic index of plasma as a cardiovascular risk marker in manic, depressive, and euthymic stages of bipolar disorder
Tevfik Kalelioğlu, Pelin Ünalan, Burcu Kök, Şule Sözen, Özge Yüksel, Mustafa Akkuş, Refik Cihnioğlu, Nesrin Karamustafalıoğlu
PMID: 29339689  doi: 10.5543/tkda.2017.23350  Sayfalar 32 - 38
Amaç: Bipolar bozukluğu (BB) olan bireylerde, mortalitenin başlıca nedeni olan kardiyovasküler hastalıklar sıkça görülmektedir. Klinikçiler kardiyovasküler riski öngörmek için lipit profili de dahil olmak üzere rutin laboratuvar testlerini kullanmaktadırlar. Rutin testlerin yanında, lipit parametrelerinin çeşitli oranlamalarıyla hesaplanan aterojenik plazma indeksi (APİ) de, yüksek riskli grupları değerlendirmek için kullanılan yeni ve hassas bir parametredir. Bildiğimiz kadarıyla çalışmamız bipolar bozukluğun farklı evrelerinde APİ yoluyla kardiyovasküler riski değerlendiren ilk çalışmadır.
Yöntemler: Çalışmamızın grupları, BB tanılı ve manik, depresif veya ötimik dönemde olan hastalar ile yaş-cinsiyet eşleştirilmiş sağlıklı kontrollerden oluşmaktadır. Tüm katılımcılar için lipit profili incelendi ve APİ log (TG / HDLc) parametresi hesaplandı. Anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak belirlendi.
Bulgular: Manik atakta olan 44, depresif dönemde 35, ötimik dönemde 42 BB’li hasta ve yaş, cinsiyet ve sigara içme durumu eşleştirilmiş 41 sağlıklı bireyden oluşan kontrol grubu çalışmaya alındı. APİ düzeyleri gruplar arasında anlamlı fark gösterdi (p=0.009). Grupların ikili karşılaştırmalarında, depresif hastaların APİ düzeyi manik, ötimik ve kontrol gruplarına göre anlamlı derecede yüksekti (sırasıyla, p=0.013, p=0.048 ve p=0.021). APİ düzeyleri vücut kitle indeksi, bel çevresi, metabolik sendrom varlığı, toplam kolesterol, düşük yoğunluklu lipoprotein, trigliserit düzeyleri ile pozitif yönde ve yüksek yoğunluklu lipoprotein düzeyi ile negatif korelasyon gösterdi.
Sonuç: Çalışmamızda depresif dönemdeki BB’li hastalarda kardiyovasküler risk artışı saptandı. APİ’nin diğer geleneksel kardiyovasküler risk faktörleri ile anlamlı korelasyon göstermesi, yüksek riskli BB’li bireyleri tanımlamak için APİ’nin lipit parametrelerinin tek tek ölçülmelerinden daha yararlı olabileceğini göstermektedir.
Objective: Individuals with bipolar disorder (BD) frequently suffer from cardiovascular disease (CVD), and it is a leading cause of mortality. Clinicians use routine laboratory tests, including a lipid profile, to predict cardiovascular risk. In addition, a particular lipid ratio, the atherogenic index of plasma (AIP), is a sensitive, new parameter that can be used to assess high-risk groups. To our knowledge, this is the first study evaluating cardiovascular risk via AIP in different stages of BD.
Methods: The study group consisted of male patients with BD who were in a manic, depressive, or euthymic state, and age- and gender-matched healthy controls. Lipid profiles were analyzed and the AIP parameter of logarithm of triglyceride (TG) / high-density lipoprotein cholesterol (HDLc) was calculated for all of the participants. The significance level was set at p<0.05.
Results: A total of 44 BD patients experiencing a manic episode, 35 depressive BD patients, 42 euthymic patients, and 41 healthy controls matched for age, gender, and smoking status were enrolled in the study. The AIP level was significantly different between groups (p=0.009). Pairwise comparisons of the groups revealed that the AIP level of depressive patients was significantly higher than that of the manic, euthymic, and control groups (p=0.013, p=0.048, and p=0.021, respectively). The AIP level was positively correlated with body mass index, waist circumference, metabolic syndrome, total cholesterol, low-density lipoprotein, and triglyceride level, and was negatively correlated with the HDLc level.
Conclusion: In this study, male BD patients in a depressive episode demonstrated an increase in cardiovascular risk. The significant correlations between AIP and other conventional cardiovascular risk factors indicate that AIP may be more useful to identify individuals with BD at high risk for CVD than absolute lipid parameters.

7.
Türkiye’deki peripartum kardiyomiyopati kayıt çalışmalarının temeli ve tasarımı: ARTEMIS-I ve ARTEMIS-II çalışmaları
The rationale and design of the national peripartum cardiomyopathy registries in Turkey: The ARTEMIS-I and ARTEMIS-II studies
Meral Kayıkçıoğlu, Lale Tokgözoğlu, Ferit Onur Mutluer, Dilek Ural, Murat Biteker
PMID: 29339690  doi: 10.5543/tkda.2018.53248  Sayfalar 39 - 46
Amaç: Peripartum kardiyomiyopati (PPKM) gebeliğin ilerleyen safhalarında ya da lohusalığın ilk aylarında gelişen ve sol ventrikül (SolV) ejeksiyon fraksiyonunun ≤%45 olduğu SolV sistolik işlev bozukluğudur. Birçok farklı risk faktörü belirlenmiş olmakla birlikte hastalığın kesin nedeni bilinmemektedir. Bu boşluğu doldurmak amacıyla, Türk Kardiyoloji Derneği desteğiyle, Türk PPKM kayıt çalışmaları ARTEMIS-I ve ARTEMIS-II planlanmıştır. Bu yazı ARTEMIS-I ve II çalışmalarının temel ve tasarımını tanımlamayı amaçlamaktadır.
Yöntemler: ARTEMIS çalışmasında PPKM hastalarının tıbbi bakımında yaşanan sorunlar tespit edilirken aynı zamanda bu hastalığın bakımında kalite ve tutarlılığın iyileştirilmesi amacıyla, Türkiye’nin ulusal PPKM kayıt çalışması olarak tasarlandı. Bölgedeki hastalara özgü klinik karakteristiklerin saptanması da ek olarak amaçlandı. ARTEMIS kayıt çalışmasının iki koldan oluşması planlanmaktadır. ARTEMIS-I’de mevcut bakım standartlarının ve sonlanım ölçütlerinin değerlendirilmesi amacıyla ikinci ve üçüncü basamak bütün kardiyoloji merkezleri elektronik olarak çalışmaya davet edilecektir. Bu merkezlerden, son 5 yılda başvuran tüm PPKM hastalarını geriye dönük olarak dahil etmeleri istenecektir. Uygunluk kriterleri: gebe veya yeni doğum yapmış kadın olması, daha önceden bilinen kalp yetersizliği (KY) veya KY ile ilişkilendirilmiş bilinen patolojisi olmaması, SolV ejeksiyon fraksiyonunun ≤%45 olması, SolV sistolik işlev bozukluğunun diğer nedenlerinin dışlanmasından oluşacaktır. ARTEMIS-II’de ise hastaların ileriye dönük olarak çalışmaya dahil edilmesi amaçlanmıştır.
Sonuç: Ulusal PPKM kayıt çalışmaları ARTEMIS-I ve ARTEMIS-II, tıbbi bakımın mevcut durumunu belirlemek, hastalığın doğasına ilişkin içgörü sağlamak ve bu hastaların bakımının ve sonlanımlarının iyileştirilmesine yönelik çözümler geliştirmek amacıyla tasarlanmıştır.
Objective: Peripartum cardiomyopathy (PPCM) is left ventricular (LV) systolic dysfunction with an ejection fraction of ≤45% occurring in the later stages of pregnancy or soon after delivery. Although various risk factors have been identified, the exact cause of the disease is unknown. Unlike most countries in the European region, Turkey has yet to determine the current PPCM burden. A registry for this purpose does not exist. To close this gap, the A RegisTry of pEripartuM cardIomyopathy in Turkish patientS (ARTEMIS-I and ARTEMIS-II), was planned and endorsed by the Turkish Society of Cardiology. The aim of this manuscript is to describe the rationale and design of the ARTEMIS-I and ARTEMIS-II registries.
Methods: ARTEMIS was designed to be the nationwide PPCM registry of Turkey, with the goal of identifying problems and opportunities while improving quality and consistency in the medical care of PPCM patients. A second goal is to determine the clinical characteristics pertinent to patients in this region. The ARTEMIS registry will consist of 2 arms. All secondary and tertiary cardiology centers have been electronically invited to participate in ARTEMIS-I, which will be conducted to assess the current standard of care and outcome measures. Centers will be asked to enroll PPCM patients admitted to their clinic in last 5 years retrospectively. Eligibility criteria will consist of pregnant or early postpartum woman without a previous history of heart failure (HF) or known pathology associated with HF, LV ejection fraction ≤45%, and exclusion of other causes of LV systolic dysfunction. ARTEMIS-II will consist of the prospective enrollment of patients.
Conclusion: The nationwide PPCM registries, ARTEMIS-I and ARTEMIS-II, are designed to determine the current status of medical care, provide insights into nature of the disease, and suggest solutions on how to improve care and outcomes in these patients.

8.
EPHESUS (Kılavuzlara Uyumun, Bilgi ve Algı Düzeylerinin Gerçek Yaşamda Saptanması) çalışmasının temel, tasarım ve metodolojisi
Rationale, design, and methodology of the Evaluation of Perceptions, Knowledge, and Compliance with the Guidelines in Real Life Practice: A Survey on the Under-treatment of Hypercholesterolemia
Volkan Doğan, Özcan Başaran, Bülent Özlek, Oğuzhan Çelik, Eda Özlek, Kadir Uğur Mert, İbrahim Rencüzoğulları, Gurbet Özge Mert, Marwa Mouline Doğan, Murat Biteker, Meral Kayıkçıoğlu
PMID: 29339691  doi: 10.5543/tkda.2017.73861  Sayfalar 47 - 53
Amaç: Dislipidemi kılavuzları ile gerçek dünyadaki uygulamalar arasında öncelikle doktor ve hasta uyumundan kaynaklanan geniş bir boşluk bulunmaktadır. Bu çalışma, hekimin ve hastanın dislipidemi kılavuzlarına ve onu etkileyen çeşitli faktörlere bağlılığını belirlemeyi amaçlamaktadır.
Yöntemler: EPHESUS (Kılavuzlara Uyumun, Bilgi ve Algı Düzeylerinin Gerçek Yaşamda Saptanması) çalışmasının temel, tasarım ve metodolojisi) gözlemsel, çok merkezli ve girişimsel olmayan bir çalışmadır. Çalışmada, Türkiye’de 50 birimden 2000 hastanın kayıt edilmesi hedeflenmiştir. Tüm veriler bir noktada toplanacak ve mevcut klinik uygulama değerlendirilecektir (ClinicalTrials.gov numarası NCT02608645). Türk erişkinlerde kolesterol tedavisi ile ilgili halkın algısı ve bilgisine ilişkin kesitsel bir araştırma yapılacaktır. Kardiyoloji kliniklerine başvuran ardışık, ikincil koruma grubunda (koroner kalp hastalığı, periferik arter hastalığı, aterosklerotik serebrovasküler hastalık) ve yüksek riskli birincil korunma grubunda (önceden bilinen koroner kalp hastalığı bulunmayan tip 2 diabetes mellituslu hastalar, belirgin bir şekilde tek risk faktörü artışı olan hastalar; kolesterol >8 mmol/L (>310 mg/dL) veya kan basıncı ≥180/110 mmHg veya hesaplanmış SCORE değeri 10 yıl için ölümcül kardiyovasküler hastalık riski ≥%5 ve <10% olanlar) olan tüm hastalar dahil edilecektir. Demografik, yaşam tarzı, tıbbi ve terapötik veriler bu özel anketle toplanacaktır.
Sonuç: EPHESUS kayıtları, hem ikincil korunma, hem de yüksek riskli hastalarda birincil korunmada dislipidemi kılavuzlarına uyumu değerlendiren en büyük çalışma olacaktır.
Objective: A wide gap exists between dyslipidemia guidelines and their implementation in the real world, which is primarily attributed to physician and patient compliance. The aim of this study is to determine physician and patient adherence to dyslipidemia guidelines and various influential factors.
Methods: The Evaluation of Perceptions, Knowledge, and Compliance with the Guidelines in Real Life Practice: A Survey on the Under-treatment of Hypercholesterolemia (EPHESUS) trial (ClinicalTrials.gov number NCT02608645) will be an observational, multicenter, non-interventional study. The study targets enrollment of 2000 patients from 50 locations across Turkey. All of the data will be collected in a single visit and current clinical practice will be evaluated. A cross-sectional survey of public perception and knowledge of cholesterol treatment among Turkish adults will be performed. All consecutive patients admitted to cardiology clinics who are in the secondary prevention group (coronary heart disease, peripheral artery disease, atherosclerotic cerebrovascular disease) and who are in the high-risk primary prevention group (type 2 diabetes mellitus with no prior known coronary heart disease; patients who had markedly elevated single risk factors, in particular, cholesterol >8 mmol/L [>310 mg/dL], blood pressure ≥180/110 mmHg, a calculated Systematic Coronary Risk Evaluation [SCORE] ≥5%, or <10% 10-year risk of fatal cardiovascular disease) will be included. Demographic, lifestyle, medical, and therapeutic data will be collected with a survey designed for the study.
Conclusion: The EPHESUS registry will be the largest study conducted in Turkey evaluating the adherence to dyslipidemia guidelines both in secondary and high-risk primary prevention patients.

OLGU BILDIRISI
9.
Yirmi altı yıllık Accufix atriyal elektrodun TightRail dönen genişletici kılıf kullanılarak transvenöz çıkarılması
Transvenous extraction of a 26-year-old Accufix atrial lead using TightRail rotating dilator sheath
Anar Mammadli, Veysel Kutay Vurgun, Onur Yıldırım, Ali Timuçin Altın, Başar Candemir, Ömer Akyürek
PMID: 29339692  doi: 10.5543/tkda.2017.56239  Sayfalar 54 - 56
İmplante edilebilen kardiyoverter defibrilatör ve kalp pillerinin yaygınlaşması ile birlikte çıkarma gereksinimi de artmaktadır. Biz 26 yıllık Accufix atriyal elektrodun mekanik genişletici kılıf kullanılarak çıkarıldığı bir olguyu sunuyoruz. Elli yaşında erkek hasta kliniğimize pil cebi enfeksiyonu ile başvurdu. Hastadaki atriyal elektrot, 1994 yılında J tutma telinin yerinden çıkmasına bağlı iki ölüm ve iki ölümcül olmayan yaralanma olgusunun bildirilmesinden sonra geri çağrılan Accufix Bipolar J atriyal aktif fiksasyon elektrodu idi. Atriyal ve ventriküler elektrodların her ikisi de mekanik genişetici kılıf kullanılarak çıkarıldı. The Pacemaker Lead Extraction with the Excimer Sheath (PLEXES) çalışmasında lazer kılıf ile %96 oranında başarıya karşın, lazer dışı kılıflar kullanılarak çıkarılan 57 Accufix elektrodların sadece %47’si başarılı şekilde çıkarılabilmiştir. Lazer kılıfların Türkiye’de ulaşılabilir olamaması nedeniyle, mekanik kılıf kullanılmak zorunda kalındı. Bizim bilgimize göre bu mekanik kılıf kullanılarak çıkarılan en yaşlı Accufix elektrottur. Ventriküler elektrodun çıkarılması sırasında elektrot ucu koptu ve kalp içerisinde bırakıldı. Üç aylık takip sırasında, enfeksiyon bulgusu ve herhangi istenmeyen olay gözlemlemedik.
With the increasing number of implanted pacemakers and implantable cardioverter defibrillators, removal is required more frequently. Presently described is the transvenous extraction of a 26-year-old Accufix atrial lead using a mechanical dilator sheath. A 50-year-old male patient was admitted to the clinic with a pacemaker pocket infection. The atrial lead was an Accufix Bipolar J-Atrial active fixation lead, a model that was recalled in 1994, after reports of 2 deaths and 2 nonfatal injuries related to protrusion of the J retention wire. Both the atrial and ventricular leads were extracted using a mechanical dilator sheath. The Pacemaker Lead Extraction with the Excimer Sheath (PLEXES) Trial reported that of the 57 Accufix leads randomized to a non-laser approach, only 47% were removed successfully, compared with 96% of laser-randomized cases. Since laser sheaths are not available in Turkey, use of a mechanical dilator sheath was required. To our knowledge, this is the oldest Accufix lead extracted with a non-laser sheath. During the extraction of the ventricular lead, the tip of the lead broke off inside the right ventricle and the residual part was left inside the heart. During 3 months of follow-up, no signs of infection or any other undesirable events were encountered.

10.
Perkütan koroner girişim sırasında kateter kaynaklı gelişen aortokoroner diseksiyon: Başarılı aortoostiyal stent uygulaması
Catheter induced aortocoronary dissection during percutaneous coronary intervention: successful aortoostial stenting
Ahmet Gürdal, Süleyman Sezai Yıldız, Kadriye Kılıçkesmez
PMID: 29559611  doi: 10.5543/tkda.2017.88865  Sayfalar 57 - 60
Çıkan aortanın iyatrojenik akut diseksiyonu, kalp kateterizasyonu ve perkütan koroner girişimin (PKG) ciddi ancak nadir bir komplikasyondur. Çıkan aort diseksiyonu tedavisinde cerrahi onarım gerekebilir, ancak perkütan koroner girişim sırasında gelişen aortokoroner diseksiyonda diseksiyon başlangıcının stent ile kapatılması yeterli olabilir. Bu yazıda, sağ koroner arterdeki kritik darlık PKG ile tedavi edilirken işlem sırasında aortokoroner diseksiyon gelişen 64 yaşında kadın hastayı sunduk. Diseksiyon başlangıç noktasına hızlıca stent yerleştirilmesi, diseksiyonun geriye doğru ilerlemesini durdurdu. Çıkan aort diseksiyonu bilgisayarlı tomografi ile takip edildi ve 72 saat içinde kendiliğinden iyileştiği görüldü.
Iatrogenic acute dissection of the ascending aorta is a serious but rare complication of cardiac catheterization and percutaneous coronary intervention (PCI). Although treatment of ascending aortic dissection may require surgical repair, stenting at the origin of the dissection area may be sufficient in aortocoronary dissection (AD) following PCI. Described is the case of a 64-year-old female patient who was treated with PCI for a critical lesion of the right coronary artery (RCA). Immediate stenting at the source of the dissection was sufficient to repair the RCA lesions and successfully seal the site of retrograde propagation of the dissection. The ascending aortic dissection was monitored with computed tomography and the dissection was spontaneously repaired within 72 hours.

11.
Kapak içi kapak transkateter aort kapak implantasyonu (TAVİ) sonrasında ortaya çıkan akut miyokart enfarktüsü ve bunun perkütan koroner girişimle tedavisi
Acute myocardial infarction shortly after valve-in-valve transcatheter aortic valve implantation successfully managed with challenging percutaneous coronary intervention
Kenan Yalta, Çağlar Kaya, Yüksel Aksoy, Mustafa Yılmaztepe, Fatih Kardaş
PMID: 29339677  doi: 10.5543/tkda.2017.03256  Sayfalar 61 - 65
Son yıllarda, transkateter aort kapak değişimi (TAVİ) aort kapak değişimi gerektiren ve cerrahi açıdan yüksek risk taşıyan hastalar için yeni bir tedavi seçeneği olarak ortaya çıkmıştır. Sunulan olgu, yakın zamanda uygulanan bir kapak-içi kapak TAVİ işleminden kısa bir süre sonra gözlenen bir akut koroner sendrom (AKS) olgusu ve bunun işlemsel olarak oldukça sıkıntılı özellikler barındıran bir primer perkütan koroner girişim (PKG) ile başarılı olarak tedavisini anlatmaktadır. Bu olgu iki önemli noktaya işaret etmektedir: Birincisi TAVİ sonrası PKG’ler, koroner osteal kateterizasyonun çok zor olabileceği durumlarda bile oldukça uygun bir seçenek olabilir. İkincisi TAVİ, koroner akım dinamikleri dinamikleri üzerindeki olası kötü etkileri nedeniyle, geç dönem koroner iskemik sendromları için potansiyel bir risk faktörü olabilir. Ancak ikinci nokta oldukça spekülatiftir ve daha ileri çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir.
In recent years, transcatheter aortic valve implantation (TAVI) has been considered a novel option for the management of surgically high-risk patients requiring aortic valve replacement. Presently described is a case of acute coronary syndrome (ACS) managed with a challenging primary percutaneous coronary intervention (PCI) shortly after a valve-in-valve TAVI intervention. This case highlights 2 important issues: PCI may be an option for the management of coronary heart disease in patients after TAVI even in the setting of demanding features associated with coronary osteal engagement, and secondly, TAVI may serve as a potential risk factor for future coronary ischemic syndromes, largely due to its potential adverse effects on coronary flow dynamics, etc. However, the latter notion is quite speculative, and should be tested in further studies.

12.
PET-BT ile tanısı konan aort koarktasyonu endarteriti
Endarteritis of coarctation of the aorta diagnosed with PET-CT
Ümit Yaşar Sinan, Burcu Dirlik Serim, Rukiye Yıldırım, Özge Çetinarslan, Mehmet Serdar Küçükoğlu
PMID: 29339678  doi: 10.5543/tkda.2017.68246  Sayfalar 66 - 68
Enfektif endokardit (EE) büyük intratorasik damarların endotelini, kalp kapaklarını ve intrakardiyak yabancı materyalleri etkileyen bir enfeksiyon hastalığıdır. Yirmi yaşında kadın hasta ateş ve çarpıntı şikayetiyle acil servisimize başvurdu. Transtorasik ekokardiyografi (TTE) incelemesi sırasında biküspit aort kapak, aort kökünde genişleme ve aort koarktasyonu saptandı. Transözofajiyal ekokardiyografi (TEE) biküspit aort kapak tanısını doğruladı ve kapak üzerinde vejetasyon saptanmadı. Kan kültüründe metisiline duyarlı Staphylococcus aureus (MSSA) saptandı. 18F-fluorodeoksiglukoz, pozitron emisyon tomografi, bilgisayarlı tomografi (18 FDG PET-BT) distal aort koarktasyon bölgesinde yoğun glukoz tutulumu olduğunu gösterdi. Radiyoaktif işaretli lökosit ile yapılan SPECT/BT’nin ve 18 FDG işaretli glukozla yapılan PET-BT’nin EE tanısında duyarlılığı arttırdığına dair çeşitli yayınlar mevcuttur. Bizim olgumuz, protez materyali olmayan bir hastada inen aortda endarterit tanısının PET-BT ile koyulduğu ilk olgudur.
Infective endocarditis (IE) is an infectious disease that affects the endothelium of the large intrathoracic vessels, heart valves, and intra-cardiac foreign body material. A 20-year-old woman was admitted to the cardiology department with complaints of fever and palpitations. Transthoracic echocardiography revealed a bicuspid aortic valve, aortic root enlargement, and aortic coarctation. Transesophageal echocardiography revealed a bicuspid aortic valve, but there was no vegetation. Methicillin-sensitive Staphylococcus aureus was identified on a blood culture. 18F-fluorodeoxyglucose positron emission tomography-computed tomography (18F-FDG PET-CT) revealed increased intensive glucose uptake on the dilated aortic segment adjacent to the distal coarctation zone. Several reports have shown promising results for radio-labelled white blood cell single-photon emission computed tomography and 18F-FDG PET-CT imaging in IE. To our knowledge, this is the first described case in which PET-CT revealed endarteritis of the descending aorta in a patient without prosthetic material.

13.
Drospirenon-etinil estradiol (oral kontraseptif) kullanımına bağlı iki koroner arterin eş zamanlı tam tıkanması
Simultaneous total occlusion of two coronary arteries associated with use of drospirenone-ethinyl estradiol (oral contraceptive)
Hüsnü Atmaca, Diyar Köprülü, Tuncay Kiriş, Gönül Zeren, İrfan Şahin
PMID: 29339693  doi: 10.5543/tkda.2017.57606  Sayfalar 69 - 72
Oral kontraseptiflerin kullanımına bağlı olarak venöz tromboemboli riski artmasına rağmen, miyokart enfarktüsü (ME) riski tam belli değildir. Yeni bir üçüncü kuşak oral kontraseptif ajan olan drospirenon-etinil estradiol daha düşük östrojen ve yeni bir progesteron olan drosperidonun farklı kombinasyonundan oluşmakta olup, ME riski açısından daha güvenilir kabul edilmektedir. Bununla birlikte drospirenon-etinil estradiol kullanımına bağlı ME olguları bildirilmiştir. Bu yazıda, altı aydır drospirenon-etinil estradiol kullanan ve ME ve kardiyojenik şok belirtileri ile başvuran 33 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Koroner anjiyografide iki koroner arterin aynı anda tam tıkandığı görülüp, hastaya primer perkütan koroner girişim yapıldı. Bildiğimiz kadarıyla, bu olgu İngilizce tıp literatürü tarandığında drospirenon-etinil estradiol’ün kullanımıyla ilişkili iki koroner arterin eşzamanlı olarak tam tıkanmasıyla sonuçlanan ilk olgudur.
Although the use of oral contraceptives is associated with an increased risk of venous thromboembolic disease, the risk of myocardial infarction (MI) is unclear. A new, third-generation contraceptive agent, drospirenone-ethinyl estradiol, which contains less estrogen and a new progestogen, drospirenone, in a different combination, has been considered more reliable in terms of risk of MI. However, there have been some cases of MI associated with the use of drospirenone-ethinyl estradiol, despite the protective effects of this oral contraceptive. In this report, a 33-year-old woman who had used drospirenone-ethinyl estradiol for 6 months was admitted with MI and symptoms of cardiogenic shock. Coronary angiography revealed the total occlusion of 2 coronary arteries and so percutaneous coronary intervention was performed. To the best of our knowledge, this is the first case report of simultaneous total occlusion of 2 coronary arteries associated with the use of drospirenone-ethinyl estradiol in the English-language medical literature.

14.
Rivaroksabana bağlı nadir bir komplikasyon: Alveolar hemoraji
A rare complication in a patient taking rivaroxaban: Alveolar hemorrhage
Salih Kılıç, Erhan Saraçoğlu, Gülin Alkan
PMID: 29339679  doi: 10.5543/tkda.2017.53919  Sayfalar 73 - 75
Alveolar hemoraji (AH), alveol boşluklarının içine yaygın kanama ile karakterize mortalitesi yüksek heterojen bir klinik tablodur. Alveolar hemoraji genellikle immün kökenli hastalılıklara daha az oranda ise ilaçlara ikincil olarak gelişir. Bu yazıda, altı aydır rivaroksaban kullanan ve AH gelişen 86 yaşındaki bir olgu sunuldu.
Alveolar hemorrhage (AH) is a heterogeneous clinical syndrome with a high mortality rate that is characterized by extensive bleeding into the alveolar spaces. AH usually develops secondary to immunological disease and, less frequently, to drug use. Presently described is the case of an 86-year-old woman with AH who had been using rivaroxaban for 6 months.

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
15.
Dev koroner arter anevrizmasına perkütan yaklaşım: Başarılı kaplanmış greft stent implantasyonu
Percutaneous approach to giant coronary artery aneurysm: successful implantation of covered stent graft
Fatih Yılmaz, Tuğba Aktemur, Aykun Hakgör, Zübeyde Bayram, Cem Doğan
PMID: 29339680  doi: 10.5543/tkda.2017.89195  Sayfa 76
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

16.
Superdominant sağ koroner arter ve sağ koroner sinüsten kaynaklanan sol ön inen arter: Nadir bir koroner arter anomalisi
Superdominant right coronary artery and left anterior descending artery arising from the right coronary sinus: a rare coronary artery anomaly
Alaa Quisi
PMID: 29339681  doi: 10.5543/tkda.2017.84402  Sayfa 77
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

17.
Koroner arter ve pulmoner arter arasındaki fistül ile ilişkili Vieussens’ arter halkasının nadir bir anjiyografik görüntüsü
A rare angiographic image of Vieussens’ arterial ring associated with coronary to pulmonary artery fistula
Yakup Alsancak, Serdal Baştuğ, Ayşe Saatçi Yaşar, Nihal Akar Bayram, Engin Bozkurt
PMID: 29339682  doi: 10.5543/tkda.2017.92805  Sayfa 78
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

18.
Solunumsal bozukluk ile başvuran yetişkin hastada çift aortik ark
Double aortic arch presenting with respiratory disorders
Onur Şen, Ersin Kadiroğulları, Ünal Aydın, Selen Ismihan Onan
PMID: 29339683  doi: 10.5543/tkda.2017.27467  Sayfa 79
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DIĞER YAZILAR
19.
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Ertan Ural
Sayfa 80
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama

Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi