ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 42 (2)
Cilt: 42  Sayı: 2 - Mart 2014
ARAŞTIRMA
1.
Nötrofil lenfosit oranı daha yaygın, ciddi, kompleks koroner arter hastalığı ve miyokart perfüzyonunda bozulma ile ilişkilidir
Neutrophil to lymphocyte ratio is associated with more extensive, severe and complex coronary artery disease and impaired myocardial perfusion
Aslı Tanındı, Aycan Fahri Erkan, Berkay Ekici, Aslıhan Alhan, Hasan Fehmi Töre
PMID: 24643143  doi: 10.5543/tkda.2014.18949  Sayfalar 125 - 130
Amaç: Nötrofil/lenfosit oranının (N/L) koroner arter hastalığının (KAH) anjiyografik olarak belirlenen yaygınlık, ciddiyet, kompleksliği ve miyokart perfüzyonu ile ilişkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya kararlı anjina pektoris (KAP) (n=93) veya akut koroner sendrom (AKS) (n=58) ile başvuran ve koroner anjiyografi yapılmasına karar verilen 151 ardışık hasta alındı. Koroner anjiyografi öncesinde tam kan sayımı için kan alındı. Gensini ve SYNTAX skorları ve miyokart perfüzyonunu değerlendirmek için miyokardın boyanma derecesi (MBG) kullanıldı.
Bulgular: Nötrofil sayıları KAP ve AKS grubunda sırasıyla 4.4±1.4 ve 5.0±1.6 olarak saptanırken (p=0.018); lenfosit sayıları sırasıyla 2.2±0.7 ve 2.1±0.7 idi (p=0.104). N/L KAP ve AKS gruplarında sırasıyla 2.2±1.2 ve 2.6±1.0 olarak saptandı (p=0.002). KAP grubunda N/L Gensini ve SYNTAX skorlarıyla anlamlı olarak ilişkili saptandı, ancak N/L ile MBG arasında anlamlı ilişki gösterilemedi (Gensini skoru r=0.32, p=0.002; SYNTAX skoru r=0.36, p=0.000). AKS grubunda N/L, Gensini skoru ve SYNTAX skoru ile daha kuvvetli korelasyon göstermekteydi (Gensini skoru r=0.42, p=0.001; SYNTAX skoru r=0.51, p=0.000). Bu grupta N/L ile MBG arasında ters yönlü bir korelasyon mevcuttu (r=-0.48 p=0.000). Yaş, diyabet, hiperlipidemi ve statin kullanımına göre düzeltme yapıldıktan sonra hem KAP hem de AKS grubunda anlamlı ilişkiler daha zayıf olmakla birlikte sebat etmekteydi. SYNTAX skoruna göre orta-ciddi KAH’ın öngörülmesinde kesim N/L %72 duyarlılık ve %71 özgüllük ile 2.26 olarak saptandı (eğri altında kalan alan 0.772, %95 GA 0.679-0.865, p<0.001).
Sonuç: Nötrofil/lenfosit oranı, ciddi ve yaygın KAH ile ilişkilidir ve orta-ciddi KAH öngörülmesinde kullanılabilir.
Objectives: We investigated the relation between neutrophil to lymphocyte ratio (N/L) and the extent, severity, and complexity of coronary artery disease (CAD) and myocardial perfusion.
Study design: One hundred and fifty-one patients who underwent coronary angiography with stable angina pectoris (SAP) (n=93) or acute coronary syndrome (ACS) (n=58) were included in the study. Blood samples were drawn before coronary angiography. Gensini and SYNTAX scores and myocardial blush grade (MBG) were assessed.
Results: Neutrophil counts were 4.4±1.4 and 5.0±1.6 in the SAP and ACS groups (p=0.018), whereas lymphocyte counts were 2.2±0.7 and 2.1±0.7, respectively (p=0.104). N/L was 2.2±1.2 in the SAP and 2.6±1.0 in the ACS (p=0.002) groups. In patients with SAP, N/L was significantly correlated with Gensini and SYNTAX scores (Gensini score r=0.32, p=0.002; SYNTAX score r=0.36, p=0.000), but there was no significant correlation between N/L and MBG. In the ACS group, N/L had a more powerful association with both Gensini and SYNTAX scores (Gensini r=0.42, p=0.001; SYNTAX r=0.51, p=0.000). N/L was negatively correlated with MBG in ACS patients (r= -0.48, p=0.000). Significant correlations persisted both in the SAP and ACS groups after correcting for age, diabetes, hyperlipidemia, and statin use; however, the associations were weaker. Cut-off N/L to predict moderate to severe CAD according to SYNTAX score was 2.26, with 72% sensitivity and 71% specificity (area under the curve [AUC]: 0.772, 95% confidence interval [CI] 0.679-0.865, p<0.001).
Conclusion: N/L is associated with severe, extensive and complex CAD and may be used to predict moderate to severe involvement in patients with CAD.

2.
İnferiyor ST yükselmeli miyokart enfarktüslü hastalarda miyokart performans indeksiyle triküspit halkası düzleminin sistolik yer değiştirmesinin birlikteliği, her birinin tek başına kullanımına göre daha iyi bir öngördürücü müdür?
Is combined myocardial performance index and tricuspid annular plane systolic excursion a better predictive estimator than each of them alone in patients with inferior ST-elevation myocardial infarction?
Hamlet Grigori Hayrapetyan, Karlen Grigori Adamyan, Inna Arshavir Arakelyan
PMID: 24643144  doi: 10.5543/tkda.2014.81961  Sayfalar 131 - 138
Amaç: Birincil inferiyor ST segment yükselmeli miyokart enfarktüsü (STYME) hastalarında, sol ventrikül (SV) miyokart performans indeksiyle (MPİ) triküspit halkası düzlemi sistolik yer değiştirmesinin (TAPSE) birlikte değerlendirilmesinin hastane mortalitesi, bir yıllık mortalite ve yeniden hastaneye yatış açısından bağımsız bir öngördürücü faktör olup olmadığı araştırıldı.
Çalışma planı: Birincil inferiyor STYME’li 221 ardışık hasta (189 erkek, 32 kadın; ort. yaş 58.2±4.5; dağılım 38-72) ileriye dönük olarak incelendi. Miyokart enfarktüsü atağından sonraki 24 saat içinde MPİ ve TAPSE’yi ölçmek için standart ekokardiyografi ve Doppler miyokart görüntüleme yöntemleri kullanıldı. SV-MPİ ve TAPSE değerleri kullanılarak deneklerin tümü iki grupta kategorize edildi. Grup 1: SV-MPİ ≥0.55 ve TAPSE ≤14 mm (n=78) olan hastalar, Grup 2: Geri kalan hastalar (n=143). Hastalar hastane mortalitesi, bir yıllık mortalite ve bir yılda yeniden hastaneye yatış gibi son noktalar açısından izlendi.
Bulgular: Hastane mortalitesi (%17.9 ve %6.3, düzeltilmiş odds oranı [ORdüz] 3.26, p<0.01), bir yıllık mortalite (%39.1 ve %14.2, ORdüz 3.88, p<0.001) ve yeniden hastaneye yatırılma oranları (%50.0 ve %18.7, ORdüz 4.36, p<0.001) Grup 1’de Grup 2’ye göre anlamlı derecede yüksekti. Yalnız başına SVMPİ ≥0.55 ile SV-MPİ <0.55 değerlerinin veya TAPSE ≤14 mm ile TAPSE >14 mm’nin OR’lerinin karşılaştırmasına göre, MPİ ≥0.55 ve TAPSE ≤14 mm birlikteliği daha yüksek olasılık oranı ve daha düşük anlamlılıktaki p değerleri ile üç oran açısından da daha iyi bir öngördürücü faktör olduğu gösterilmiştir.
Sonuç: Birincil inferiyor STYME’li hastaların riskli olanların sınıflandırılmasında, tek başına SV-MPİ ≥0.55 veya TAPSE ≤14 mm ölçütlerine göre SV-MPİ ≥0.55 ve TAPSE ≤14 mm’nin birlikte kullanımının daha değerli bir prognostik faktör olduğu görünmektedir.
Objectives: We aimed to assess the combined estimator of left ventricular (LV) myocardial performance index (MPI) and tricuspid annular plane systolic excursion (TAPSE) as a pooled independent predictive factor for hospital mortality and one-year mortality and re-hospitalization in patients with primary LV inferior ST segment elevation myocardial infarction (STEMI).
Study design: We prospectively studied 221 consecutive patients (189 males, 32 females; mean age 58.2±4.5; range 38 to 72 years) with primary LV inferior STEMI. Standard echocardiography and Doppler myocardial imaging were used within 24 hours of onset of myocardial infarction to measure LV MPI and TAPSE. Based on LV MPI and TAPSE values, all subjects were categorized into two groups: Group 1 with LV MPI ≥0.55 and TAPSE ≤14 mm (n=78) and Group 2 with the remaining patients (n=143). Patients were followed up for the endpoints of hospital mortality, one-year mortality and oneyear re-hospitalization.
Results: Hospital mortality (17.9% vs. 6.3%, adjusted odds ratio [ORadj] 3.26, p<0.01) one-year mortality (39.1% vs. 14.2%, ORadj 3.88, p<0.001) and one-year re-hospitalization rates (50.0% vs. 18.7%, ORadj 4.36, p<0.001) were significantly higher in Group 1 than in Group 2. Compared with OR for LV MPI ≥0.55 vs. LV MPI <0.55 or TAPSE ≤14 mm vs. TAPSE >14 mm alone, the pooled parameter of LV MPI ≥0.55 and TAPSE ≤14 mm was shown to be the better predictive estimator, with higher OR and lower significance p-values.
Conclusion: In primary LV inferior STEMI patients, combined LV MPI ≥0.55 and TAPSE ≤14 mm was seen to be a more valuable prognostic estimator than LV MPI ≥0.55 or TAPSE ≤14 mm alone for stratifying risky patients.

3.
Farklı yoğunluklarda klasik barok ve heavy metal müzikle işitsel uyarı sırasında kalbin otonom regülasyonu
Cardiac autonomic regulation during exposure to auditory stimulation with classical baroque or heavy metal music of different intensities
Joice A T Amaral, Marcela L Nogueira, Adriano L Roque, Heraldo L Guida, Luiz Carlos De Abreu, Rodrigo Daminello Raimundo, Luiz Carlos M Vanderlei, Vivian L Ribeiro, Celso Ferreira, Vitor E Valenti
PMID: 24643145  doi: 10.5543/tkda.2014.39000  Sayfalar 139 - 146
Amaç: Literatürde kardiyovasküler sistem üzerine uzun süreli müzik dinletisinin işitsel uyarıları araştırılmıştır. Ancak farklı müzik türlerinin kalbin otonom regülasyonu üzerine akut etkilerinden söz edilmemiştir. Literatürde 50 dB üstü beyaz gürültüyle işitsel uyarıya kalbin yanıt verdiği bildirilmiştir. Bu çalışmada, farklı şiddetlerdeki klasik barok ve heavy metal müziğin kalbin otonom regülasyonu üzerindeki akut etkilerini değerlendirmeyi amaçladık.
Çalışma planı: Çalışma 18-25 yaşları arasındaki 16 sağlıklı erkekte uygulandı. İşlemlerin tümü aynı ses geçirmeyen odada yapıldı. Zaman (normal-normal RR intervallerinin standart sapması [SDNN], farklarının karekökü [RMSSD] ve aralarındaki farkın 50 msn’den uzun olduğu komşu NN intervallerinin yüzdesi [pNN50]) ve frekans (düşük frekans [LF], yüksek frekans [HF] ve LF/HF oranı) bazlı kalp hızı değişkenliği (KHD) analizi yapıldı. İstirahatte iken 10 dakika boyunca KHD kaydedildi. Daha sonra gönüllülere bir kulaklık aracılığıyla beş dakika klasik barok veya heavy metal müziği dinletildi. Denekler üç eşdeğer (60-70 dB, 70-80 dB ve 80-90 dB) ses düzeyine maruz bırakıldı. İlk müzik dinletisinden sonra beş dakika istirahatte kaldıktan sonra yeniden klasik barok ve heavy metal müzik dinletildi. Her bir birey için şarkıların sırası rastgele seçilmişti.
Bulgular: Üç eşdeğer ses düzeyinde ve zaman ve ses frekansı alanlarında heavy metal müzikle işitsel uyarı kalp hızı indekslerini etkilemedi. Üç eşdeğer ses düzeyi aralıklarında yapılan klasik barok müzikle işitsel uyarıda da aynı etki gözlenmiştir.
Sonuç: Farklı yoğunluklarda müzikle işitsel uyarı erkeklerde kalbin otonom regülasyonunu etkilememiştir.
Objectives: The effects of chronic music auditory stimulation on the cardiovascular system have been investigated in the literature. However, data regarding the acute effects of different styles of music on cardiac autonomic regulation are lacking. The literature has indicated that auditory stimulation with white noise above 50 dB induces cardiac responses. We aimed to evaluate the acute effects of classical baroque and heavy metal music of different intensities on cardiac autonomic regulation.
Study design: The study was performed in 16 healthy men aged 18-25 years. All procedures were performed in the same soundproof room. We analyzed heart rate variability (HRV) in time (standard deviation of normal-to-normal R-R intervals [SDNN], root-mean square of differences [RMSSD] and percentage of adjacent NN intervals with a difference of duration greater than 50 ms [pNN50]) and frequency (low frequency [LF], high frequency [HF] and LF/HF ratio) domains. HRV was recorded at rest for 10 minutes. Subsequently, the volunteers were exposed to one of the two musical styles (classical baroque or heavy metal music) for five minutes through an earphone, followed by a five-minute period of rest, and then they were exposed to the other style for another five minutes. The subjects were exposed to three equivalent sound levels (60- 70dB, 70-80dB and 80-90dB). The sequence of songs was randomized for each individual.
Results: Auditory stimulation with heavy metal music did not influence HRV indices in the time and frequency domains in the three equivalent sound level ranges. The same was observed with classical baroque musical auditory stimulation with the three equivalent sound level ranges.
Conclusion: Musical auditory stimulation of different intensities did not influence cardiac autonomic regulation in men.

4.
Tavşan karotis arterlerinde yapılan anastomozlarda bosentanın intima hiperplazisi üzerine olan etkisi
Effect of bosentan on intimal hyperplasia of carotid artery anastomoses in rabbits
Artan Jahollari, Anar Emrahov, Murat Tavlaşoğlu, Mustafa Kürklüoğlu, Mehmet Ali Şahin, Adem Güler, Ertuğrul Özal, Mehmet Arslan
PMID: 24643146  doi: 10.5543/tkda.2014.13463  Sayfalar 147 - 153
Amaç: Tavşan karotis arterlerinde yapılan anastomozlarda bosentanın intima hiperplazisi üzerine olan etkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmamızda 18 adet Yeni Zelanda tipi erkek tavşan ilaç alan (Grup B) ve almayan (Grup A) olmak üzere iki gruba randomize edildi. Tüm deneklerin sağ karotis arteri kesildikten sonra 10/0 polipropilen dikiş ipliği ile uç uca anastomoz yapıldı. Sol karotis artere bu uygulama yapılmadı. Grup B deneklere ameliyattan üç gün önceden başlayarak ve 21 gün süre ile 30 mg/kg/gün oral bosentan verildi. Grup A deneklere ise herhangi bir ilaç verilmedi. Ameliyat sonrası 28. gününde anastomoz bölgesi ve karşı kontrol tarafı çıkartılıp parçalar hazırlanarak histomorfometrik olarak incelendi.
Bulgular: Anastomoz yapılan arterlerde anastomoz yapılmayan sol tarafa kıyasla anlamlı derecede intima hiperplazisi geliştiği saptandı. Bosentanın ilaç almayan gruba kıyasla intima alanını (Grup A: 48.3 μm2 [37.1 μm2 - 65.7 μm2], Grup B: 31.4 μm2 [12.2 μm2-63.2 μm2], [p=0.04]) ve intima/medya alan oranını (Grup A: 0.49 [0.13-0.74], Grup B: 0.22 [0.09-0.37], [p=0.024]) anlamlı şekilde azalttığı saptandı.
Sonuç: Bosentanın tavşan karotis arter modelinde gelişen intima hiperplazisini azalttığı görülmüştür. Damar girişimlerinde bosentanın klinik kullanımının yararını desteklemek amacıyla ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
Objectives: We investigated the effect of bosentan on intimal hyperplasia of carotid artery anastomoses in rabbits.
Study design: Eighteen New Zealand male rabbits were randomized into two groups, as drug (Group B) and non-drug (Group A). The right carotid artery of all the subjects was transected and anastomosed end-to-end with 10/0 polypropylene suture. The left carotid artery was left intact. Group B subjects received 30 mg/kg/day oral bosentan for 21 days, starting 3 days before the operation. Group A subjects did not receive any medication. After 28 days, the anastomoses site and the contralateral control site were removed, and samples were investigated histomorphometrically.
Results: Significant intimal hyperplasia was observed at all anastomoses compared to the non-anastomotic left side. Bosentan decreased significantly the intimal area [Group A: 48.3 μm2 (37.1 μm2-65.7 μm2), Group B: 31.4 μm2 (12.2 μm2- 63.2 μm2), (p=0.04)] and intima/media area ratio [Group A: 0.49 (0.13-0.74), Group B: 0.22 (0.09-0.37), (p=0.024)] compared to the non-drug group.
Conclusion: According to our investigation, bosentan decreased the intimal hyperplasia developed in a rabbit carotid artery model. Further investigations are needed to support the potential clinical utilization of bosentan after vascular interventions.

5.
Eisenmenger sendromlu çocuklarda P dalgası ve QT intervali dispersiyon analizi
P-wave and QT interval dispersion analysis in children with Eisenmenger syndrome
İbrahim Ece, Abdurrahman Üner, Şevket Ballı, Mehmet Burhan Oflaz, Ayşe Esin Kibar, Ertan Sal
PMID: 24643147  doi: 10.5543/tkda.2014.68704  Sayfalar 154 - 160
Amaç: P dalgası ve QT dispersiyonu artışı atriyum ve ventrikül aritmileri ve çeşitli hastalıklarda ani ölüm riski artışıyla ilişkili bulunmuştur. Bu çalışmada, Eisenmenger sendromu (ES) olan çocuklarda P dalgası ve QT dispersiyonu araştırılması amaçlanmıştır.
Çalışma planı: Çalışma grubu doğumsal kalp hastalığı (DKH) ve ES bulunan 27 çocuk hastadan (15 kız, 12 erkek), kontrol grubu ise DKH olup pulmoner hipertansiyonu olmayan 30 çocuk hastadan oluşturuldu. Elektrokardiyografik kayıtlardan P dalga, QT ve düzeltilmiş QT (QTc) ölçüldü. Tüm hastalara 24 saatlik ritm Holter takıldı. Ekokardiyografi ile atriyum hacimleri, ventrikül boyutları ve triküspit kapak anülüs düzlemi sistolik hareketi (TAPSE) ölçüldü.
Bulgular: Her iki grup arasında yaş, cinsiyet, kilo ve vücut yüzey alanı arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). Çalışma grubunda sağ atriyum hacmi kontrol grubuna göre belirgin olarak daha genişti. ES’li çocuklarda P dalga, QT ve QTc dispersiyon süresi anlamlı olarak daha yüksek saptandı (sırasıyla, 50.10±11.12 ve 26.32±8.90, p<0.001; 57.40±24.21 ve 38.20±8.92 ms, p<0.001; 78.20±16.02 ve 56.52±13.92 ms, p<0.001). ES’li hastalarda anlamlı olarak daha sık ventriküler ve supraventriküler atım vardı. Yirmi dört saatlik ritm Holter izleminde çalışma grubundaki dört hastada (%14.8) taşiaritmi izlendi.
Sonuç: Çalışmamızda, ES’li çocuklarda P dalgası ve QT dispersiyonu sağlıklı kontrol grubu çocuklarına göre yüksek saptanmıştır.
Objectives: P-wave and QT dispersion are increased and associated with atrial and ventricular arrhythmia and an increase in sudden death in a variety of diseases. This study aimed to investigate P-wave and QT dispersion in children with Eisenmenger syndrome (ES).
Study design: The study group included 27 children (15 females, 12 males) with both congenital heart disease (CHD) and ES. The control group consisted of 30 children with CHD without pulmonary arterial hypertension. Electrocardiographic records were used to determine P-wave, QT, and corrected QT (QTc) dispersions. 24-hour (h) rhythm Holter was fitted in all patients. Atrial volumes, ventricular dimensions and tricuspid annular plane systolic excursion (TAPSE) were measured by echocardiography.
Results: There was no difference between groups with regard to age, sex, weight, and body surface area (p>0.05). Right atrial volume was significantly larger in the ES group than in the control group. P-wave, QT and QTc dispersions were higher in the patients with ES (50.10±11.12 vs. 26.32±8.90, p<0.001; 57.40±24.21 vs. 38.20±8.92 ms, p<0.001; and 78.20±16.02 vs. 56.52±13.92 ms, p<0.001, respectively). Ventricular and supraventricular ectopy were significantly more frequent in the ES group. Four patients (14.8%) in the study group had tachyarrhythmias during 24-h Holter monitoring.
Conclusion: In our study, P-wave and QT dispersion were found to be greater in children with ES than in the healthy control subjects.

6.
Dilate kardiyomiyopatili çocuklarda kalp içi trombüs
Intracardiac thrombus in children with dilated cardiomyopathy
Ahmet İrdem, Osman Başpınar, Mehmet Kervancıoğlu, Metin Kılınç
PMID: 24643148  doi: 10.5543/tkda.2014.81593  Sayfalar 161 - 167
Amaç: Dilate kardiyomiyopatide kalp içinde trombüs geliştiğinde hayatı tehdit edici pulmoner veya sistemik tromboemboli riski yüksektir. Bu çalışmada, sol ventrikül sistolik ejeksiyon fraksiyonu (SVEF) düşük olan olgularda antiagregan kullanımının etkinliği değerlendirildi.
Çalışma planı: Bu çalışmada Haziran 2004 ile Aralık 2011 tarihleri arasında takip ettiğimiz 83 dilate kardiyomiyopatili olgunun (42 erkek, 41 kadın) dosyaları geriye dönük olarak incelendi.
Bulgular: Beş olguda (%6) kalp içi trombüs (KİT) vardı. Beş olgunun dördünde idiyopatik dilate kardiyomiyopati, birinde ise kronik böbrek yetersizliğine sekonder dilate kardiyomiyopati vardı. Olgular ortalama 33.6±35.6 ay (3 gün-168 ay) boyunca izlendi. Transtorasik ekokardiyografide trombüslü olguların SVEF ortalama %35.2±2.7 (%32-38), KİT olmayan olguların ise ejeksiyon fraksiyonu ortalama %34.7±11.0 (%10- 55) bulundu (p=0.910). İki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ≤%30 olan olgular, rutin olarak antiagregan dozda asetilsalisilik asit kullanıyordu.
Sonuç: Kalp içi trombüs gelişen SVEF >%30’un olan ve antiagregan başlamadığımız olgularda trombüs geliştiği için SVEF >%30 olsa bile tanı anında profilaktik amaçlı rutin antitrombotik/ antiagregan tedavisine başlanmasının yararlı olduğunu düşünüyoruz.
Objectives: The risk of fatal pulmonary and systemic thromboembolism is high in patients with dilated cardiomyopathy with cardiac thrombus. This study was planned to reveal the efficacy of antiaggregant therapy in patients with low left ventricular systolic ejection fraction (LVEF).
Study design: The present study retrospectively reviewed the files of 83 cases (42 males, 41 females) with dilated cardiomyopathy who were followed between June 2004 and December 2011.
Results: Intracardiac thrombus was detected in five (6%) cases; of these five patients, dilated cardiomyopathy was idiopathic in four and secondary to chronic renal failure in one. The cases were followed for a mean of 33.6±35.6 months (3 days-168 months). Mean LVEF on transthoracic echocardiography was found as 35.2±2.7% (32-38%) for the cases with intracardiac thrombus, whereas it was 34.7±11.0% (10-55%) for the cases without intracardiac thrombus. No statistically significant difference was found between the groups (p=0.910). Cases with LVEF ≤30% were routinely receiving acetylsalicylic acid at antiaggregant dose.
Conclusion: We think that prophylactic antithrombotic/antiaggregant therapy should be started at the time of diagnosis even in patients with LVEF >30%, as thrombus development was seen in cases with LVEF >30% without any antiaggregant therapy.

OLGU BILDIRISI
7.
Dev koroner-odacık fistülünün perkütan tedavisi
Percutaneous treatment of huge congenital coronary-cameral fistula
Serdar Demir, Ahmet Guler, Zulal Alnur Uslu, Cevat Kırma
PMID: 24643149  doi: 10.5543/tkda.2014.05021  Sayfalar 168 - 173
On bir yaşındaki kız çocuğu halsizlik, efor dispnesi ve göğüs ağrısı şikayetleri ile hastanemize başvurdu. Transtorasik ekokardiyografide, parasternal kısa aks ve apikal dört boşluk renkli Doppler akım incelemelerinde koroner sinüs seviyesinde sağ ventriküle dökülen bir yapı izlendi. Çok kesitli bilgisayarlı tomografide bu yapının sirkumfleks arter olduğu ve triküspit septal kapakçığı komşuluğunda sağ ventriküle döküldüğü görüldü. Hesaplanan Qp/Qs değeri 1.6 idi. Koroner arterlerle kalp odacıkları arasında bağlantı olan doğumsal koroner-odacık fistülleri oldukça nadir durumdur. Koroner arter fistülü genellikle semptomsuz olmasına rağmen şantın ciddiyetine bağlı olarak ciddi semptomlara da neden olabilirler ve tıbbi, cerrahi ya da transkatater yolla tedavi edilebilirler. Bu olgu bildirisinde, sirkumfleks arterden sağ ventriküle doğru olan fistülün dukt kapama cihazı ile başarılı bir şekilde tedavi edildiği hasta sunuldu.
An 11-year-old girl was admitted to our hospital with a history of fatigue, effort dyspnea, and chest pain. On transthoracic echocardiography, the parasternal shortaxis and apical four-chamber color Doppler flow imaging showed a structure matching the level of the coronary sinus and pouring into the right ventricle. On multi-slice computed tomography, the circumflex artery became immediately narrowed just before draining in to the base of the right ventricle, close to the septal leaflet of the tricuspid leaflet, and the Qp/Qs was 1.6. Congenital coronary-cameral fistula is an infrequent condition that establishes a direct link between coronary arteries and cardiac chambers. Although coronary artery fistulae are commonly asymptomatic, they may cause severe symptoms depending on the severity of the shunt, and may be treated medically, surgically or by transcatheter closure. In this case report, we present a patient with a huge circumflex artery-to-right ventricle fistula treated successfully with a duct occluder device.

8.
Pulmoner sekestrasyonun Onyx ile embolizasyonu: Farklı bir uygulama
Embolization of pulmonary sequestration with Onyx: an unusual application
Alper Hazım Gürsu, Fatih Boyvat, Birgül Varan, İlkay Erdoğan
PMID: 24643150  doi: 10.5543/tkda.2014.09365  Sayfalar 174 - 177
Bu yazıda, yeni embolizan ajan olan Onyx ile başarılı bir şekilde tedavi edilmiş intralober pulmoner sekestrasyonu olan bir bebek hasta sunuldu. Bir ay 15 günlük kız hasta terleme ve yorulma şikayetleri ile hastanemize getirildi. Telekardiyografide kardiyomegali ve dekstrokardi bulunduğu, pulmoner vasküler gölgelerin arttığı saptandı. Toraksın bilgisayarlı tomografisinde pulmoner sekestrasyon, sağ akciğer hipoplazisi, geniş kollateral arterler görüldü. Kollateral arterler trunkus çöliyakus ve aortadan köken alıyordu. Ekokardiyografi ile sol atriyum ve sol ventrikülde genişleme, sol ventrikülde sistolik fonksiyon bozukluğu belirlendi. Anjiyografi ile, aortadan kaynaklanan geniş besleyici arter ve 3 dalı ile, trunkus çölyakustan kaynaklanan başka bir besleyici arter saptandı. Besleyici arterlere ve dallarına önce koil sonra Onyx ile embolizasyon uyguladık. İşlem komplikasyonsuz olarak uygulandı ve besleyici arterler tam olarak kapatıldı. Olgu, işlem sonrasında kilo almaya başladı. Bir yıl sonra yapılan kontrolde vücut ağırlığının arttığı, hiçbir solunum sorununun olmadığı ve konjestif kalp yetersizliği bulgularının kaybolduğu görüldü. Bu olgu sunumu ile, pulmoner sekestrasyon bulunan çocuklarda Onyx ile embolizasyonun cerrahiye alternatif, etkili bir yöntem olarak kullanılabileceğini göstermek istedik. Gelecekteki çalışmalarla, çocuklarda, Onyx ile pulmoner sekestrasyon embolizasyonu, kabul edilebilir ve kolay bir tedavi seçeneği olarak yerini alacaktır.
We report a baby with intralobar pulmonary sequestration who was successfully treated with a new embolization agent, Onyx. A 1.5-month-old female infant was admitted to our hospital with sweating and fatigue. Telecardiography showed cardiomegaly, dextrocardia, and increased pulmonary vascular markings. In thoracic computerized tomography, pulmonary sequestration, right pulmonary hypoplasia, and large collateral arteries were seen. The collateral arteries were originating from the celiac trunk and aorta. Echocardiography revealed enlargement of the left atrium and ventricle and left ventricle systolic dysfunction. Angiography revealed a large feeding artery and three branches originating from the aorta and another feeding artery originating from the celiac trunk. We performed embolization of the feeding arteries and their branches, with coils and Onyx. The procedure was performed without complications, and all feeding arteries were completely occluded. The infant started to gain weight. One year later, the infant’s body weight had increased and she had no respiratory problems or signs of congestive heart failure. In this case report, we suggest that embolization with Onyx is a reliable alternative method to surgery for infants with pulmonary sequestration. With future studies, pulmonary sequestration embolization with Onyx may become an acceptable and easy treatment option in pediatric patients.

9.
Wolff-Parkinson-White sendromu zemininde gelişen atriyum fibrilasyonunun nadir bir prezentasyonu: Taşikardiye bağlı kardiyomiyopati
A rare manifestation of atrial fibrillation in the presence of Wolff-Parkinson-White syndrome: tachycardia-induced cardiomyopathy
Aleks Değirmencioğu, Gültekin Karakuş, Erkan Baysal, Ertuğrul Zencirci, Nazmiye Çakmak
PMID: 24643151  doi: 10.5543/tkda.2014.69812  Sayfalar 178 - 181
Geniş QRS kompleksleri olan hızlı ventrikül cevaplı atriyum fibrilasyonu (AF) ve kalp yetersizliği semptomları ile başvuran 68 yaşındaki bir erkek hasta sunuldu. Hastada Wolff-Parkinson-White (WPW) sendromu zemininde meydana gelen sürekli AF ve bunun sonucunda gelişen taşikardiye bağlı kardiyomiyopati (TBK) düşünüldü. Kalp yetersizliği bulgu ve semptomları sinüs ritmi elde edildikten sonra düzeldi. Bu olgu WPW zemininde gelişen sürekli AF’nin TBK’de nadir bir sebebi olabileceğini göstermektedir.
We report a 68-year-old man who presented with heart failure and atrial fibrillation (AF) with rapid ventricular response and wide QRS complexes. Tachycardiainduced cardiomyopathy (TIC) due to persistent AF developing on the basis of Wolff-Parkinson-White (WPW) syndrome was considered. Signs and symptoms of heart failure improved with restoration of sinus rhythm. This case suggested that persistent AF in a patient with WPW syndrome is one of the rare causes of TIC.

10.
Meckel-Gruber sendromlu bir fetüste sol atriyum izomerizmi ve heterotaksi sendromunun antenatal tanısı
Antenatal diagnosis of left atrial isomerism and heterotaxy syndrome in fetus with Meckel-Gruber syndrome
Seçil Kurtulmuş, Savaş Demirpençe, Deniz Can Öztekin, Altuğ Koç, Vedide Tavlı
PMID: 24643152  doi: 10.5543/tkda.2014.71173  Sayfalar 182 - 185
Bu yazıda, sol atriyum izomerizmi, heterotaksi sendromu ve tam kalp bloğu olan Meckel-Gruber sendrom’lu (MKS) bir fetüs sunuldu. Yirmi altı yaşındaki sağlıklı anne gebeliğinin 23. haftasında kliniğimize başvurdu. Fetüsün kalbi de içeren çok sayıda sistemik anomalisi vardı. Fötal ekokardiyografide horizontal karaciğer, sol yerleşimli mide ve azigos devamlılığı olan kesintili kaval veni vardı. Ayrıca apikal trabeküler ventriküler septal defekt, sol ventrikülden çıkan aorta ve pulmoner arter, pulmoner arter hipoplazisi, pulmoner kapak stenozu ve sol atriyum izomerizmi mevcuttu. Kalp hızı 46/dk idi ve üçüncü derece kalp bloğu ile uyumlu idi. Obstetrik ultrasonografisinde oksipital ensefalosel, iki taraflı polikistik böbrekler, yarık dudak, yarık damak ve polidaktiliyi içeren çok sayıda anomali saptandı. Perinatoloji konseyi kararı ile 23. gebelik haftasında gebelik sonlandırıldı. Otopsi incelemesi sol atriyum izomerizmi heterotaksi sendromu ve MKS tanısını doğruladı. Meckel-Gruber sendromlu fetüslerde daha önce birtakım kardiyak defektler bildirilmiş ise de, biz burada sol atriyum izomerizmi ve heterotaksi sendromunu da içeren MKS ile ilişkili kardiyak anomaliler spektrumunu genişletmiş olduk.
We aimed to present a fetus with Meckel-Gruber syndrome (MKS) who had left atrial isomerism, heterotaxy syndrome and complete heart block. A 26-year-old healthy female was referred to our clinic in the 23rd week of her pregnancy. The fetus had multiple systemic anomalies including fetal heart. Fetal echocardiography revealed a horizontal liver, left-sided stomach and vena cava interruption with azygos continuation. There was also an apical trabecular ventricular septal defect, aorta and pulmonary artery arising from the left ventricle, pulmonary artery hypoplasia, pulmonary valve stenosis and left atrial isomerism. The heart rate was 46/min, consistent with third-degree atrioventricular block. Multiple anomalies including occipital encephalocele, bilateral polycystic kidneys, cleft lip, cleft palate, and polydactyly were also detected in the obstetric ultrasonography. The pregnancy was terminated in the 23rd gestational week based on the consensus of perinatology council. The autopsy examination confirmed the diagnosis of MKS, left atrial isomerism and heterotaxy syndrome. Although some cardiac defects have been reported previously in MKS fetuses, here we expand the cardiac spectrum of anomalies associated with MKS to include left atrial isomerism and heterotaxy syndrome.

11.
İdiyopatik pulmoner arter hipertansiyonu olan bir süt çocuğunda atipik sunum: Perikart tamponadı
Atypical presentation of an infant with idiopathic pulmonary arterial hypertension: pericardial tamponade
Murat Saygı, Öykü Tosun, Yakup Ergül, Ender Ödemiş
PMID: 24643153  doi: 10.5543/tkda.2014.30161  Sayfalar 186 - 189
Bu yazıda, perikart tamponadı kliniği ile karşımıza çıkan ve idiyopatik pulmoner arter hipertansiyonu (İPAH) tanılı beş aylık bir kız çocuğu sunuldu. Klinik durumunda ani bozulma olması üzerine merkezimize kabul edilen hastanın ekokardiyografisinde, sol ventrikül arka duvarında 17 mm ölçülen, sağ ventrikül çıkım yolu ve sağ atriyumda basıya neden olan perikart sıvısı olduğu gözlendi. Kalp kasılması bozulmuştu ve ventriküller arası septum hipertrofisi mevcuttu. Triküspit kapak yetersizliği yoluyla ölçülen sağ ventrikül basıncı sistemik düzeyde idi. Bu bulgularla hastaya perikart tamponadı nedeni ile perikardiyosentez uygulandı ve perikart tüpü yerleştirildi. Ayrıca uygulanan kalp kateterizasyonunda nitrik oksit inhalasyonu öncesi ve sonrası, pulmoner damar direnci/sistemik damar direnci oranı, pulmoner damar direnci ve ortalama pulmoner arter basıncı parametrelerinde bir değişiklik olmadığı gözlendi. Kalp kateterizasyonunda pulmoner arter hipertansiyonuna neden olabilecek herhangi bir lezyon tespit edilmedi. Hasta, mekanik ventilatör desteği ve yoğun medikal tedavi altında, yatışının 16. gününde yaşamını yitirdi. Olgumuzun önemi, İPAH ile perikart tamponadı birlikteliği olup bu şekilde sunulan ilk süt çocuğu olgusu olmasıdır.
In this report, we present a five-month-old female patient with a diagnosis of idiopathic pulmonary arterial hypertension (IPAH). This patient was accepted by our clinic after a sudden deterioration in her clinical condition. We performed echocardiography and observed a 17 mm pericardial fluid near the left ventricle posterior wall, which was seen to compress the right atrium and right ventricle outflow tract. Cardiac contraction was impaired, the interventricular septum was hypertrophic and the right ventricle systolic pressure measured by tricuspid regurgitation was at systemic level. Pericardiocentesis was performed for pericardial tamponade, and a drainage tube was placed in the pericardium. Cardiac catheterization was performed before and after nitric oxide inhalation, and there were no changes in the parameters of pulmonary vascular resistance, pulmonary vascular resistance/systemic vascular resistance ratio and mean pulmonary arterial pressure. No cardiac lesion that could cause PAH was detected during catheterization. Under mechanical ventilatory support and intensive medical therapy, the patient died on her 16th day of hospitalization. The importance of our case is that it is the first infantile case presenting with pericardial tamponade associated with IPAH.

12.
Ventrikül septumu normal çift çıkışlı sağ ventrikül
Double outlet right ventricle with intact ventricular septum
Senem Özgür, Özben Ceylan, Vehbi Doğan, Utku Arman Örün
PMID: 24643154  doi: 10.5543/tkda.2014.84589  Sayfalar 190 - 193
Çift çıkışlı sağ ventrikül hem aorta hem de pulmoner arterin sağ ventrikülden çıktığı bir kalp malformasyonudur. Ventrikül septumda defekt bulunmayan çift çıkışlı sağ ventrikül oldukça nadir görülür. Doğum ağırlığı 3200 gr olan ve 38 haftada doğan 9 günlük erkek bebek siyanoz ve üfürüm nedeni ile gönderildi. Hastanın öz geçmişinde özellik yoktu. Fizik muayenede sternumun sağ kenarında kalp aktivitesi ve 2/6 sistolik üfürüm bulunmaktaydı. Diğer system muayeneleri normaldi. Hastanın oda havasında oksijen yoğunluğu %84 idi. Elektrokardiyografisinde D2, D3 ve aVF’de derin q dalgaları mevcuttu. Ekokardiyografi incelemesinde sol atriyum izomerizmi, dekstrokardi, geniş yüksek venozum tipi atriyum septumu defekti, ventrikül septumunun sağlam oluşu ile birlikte çift çıkışlı sağ ventrikül, büyük arterlerin malpozisyonu ve pulmoner stenoz izlendi. Tanı doğrulanması açısından kateter-anjiyografi yapıldı. Bu yazıda, yendioğan döneminde siyanoz ve üfürümü olan, ventrikül septumu normal bulunan ve çift çıkışlı sağ ventrikül tanısı konan bir olgu sunuldu.
Double outlet right ventricle is a cardiac malformation in which both the aorta and pulmonary artery arise from the right ventricle. A double outlet right ventricle with intact ventricular septum is extremely rare. A nine-day-old boy born at 38 weeks with a birth weight of 3200 g was referred due to cyanosis and murmur. The history of the patient was nonsignificant. On the physical examination, oxygen saturation of the patient on room air was 84%, and cardiac activity and a 2/6 systolic murmur at the right sternal border were found. On electrocardiography, deep q’s were determined in D2, D3, and aVF. On echocardiography, left atrial isomerism, dextrocardia, wide, high venosum atrial septal defect, double outlet right ventricle with intact ventricular septum, malposition of the great arteries, and moderate pulmonary stenosis were observed. Catheter angiography was performed for diagnostic confirmation. Herein, a newborn with cyanosis and murmur diagnosed as double outlet right ventricle with intact ventricular septum is reported.

DERLEME
13.
Arter kan gazlarının yorumlanması
Interpretation of arterial blood gases
Gülbin Aygencel
PMID: 24643155  doi: 10.5543/tkda.2014.29499  Sayfalar 194 - 202
Arter kan gazı incelemesi sık kullanılan ve çok yararlı bir klinik araçtır. Her kıdemdeki doktor kan gazı sonuçlarını yorumlayabilir. Bu yazıda, kan gazı sonuçlarının yorumlanmasına yardım edebilecek önemli noktalar verilmeye çalışılmıştır. Yazının son kısmında ise kan gazının yorumlanmasında kullanılan basamaklı bir kılavuz ve bazı klinik örnekler bulabilirsiniz.
Arterial blood gas analysis is a frequently used and extremely useful clinical tool. Doctors of all levels understand the results to varying degrees. This article aims to explain some of the more important points and thus help with interpretation of results. The final part of this article presents a stepwise guide to interpretation of blood gases and some clinical examples.

14.
Almanac 2013: novel non-coronary cardiac interventions
Pascal Meier, Olaf Franzen, Alexandra Lansky
PMID: 24643156  doi: 10.1136/heartjnl-2013-304430  Sayfalar 203 - 215
Recent innovations in interventional cardiology have dramatically expanded the therapeutic options for patients with cardiac conditions. Interventional cardiology is no longer limited to the treatment of coronary artery disease but allows also treatment of valvular disease, stroke prevention, hypertension, etc. One of the most important new treatment options is the percutaneous treatment for aortic valve stenosis (transcatheter aortic valve implantation), since aortic valve disease is a rather common problem in elderly patients, with many of them at high risk for surgery. Similarly, mitral regurgitation is often associated with comorbidities which make surgery high risk. The MitraClip is a promising percutaneous alternative to surgical valve repair or replacement. Other procedures discussed in this review are the percutaneous left atrial appendage closure as a non-pharmacologic therapy to prevent strokes, and renal denervation for resistant hypertension. This review explains the basic principles of these procedures, the most important clinical evidence, and also provides additional recent clinical data on each of these them.

NASIL YAPALIM?
15.
Sağ ventrikül işlevini ekokardiyografi ile nasıl değerlendirelim?
How to assess right ventricular function with echocardiography?
Bahar Pirat
PMID: 24643157  doi: 10.5543/tkda.2014.50432  Sayfalar 216 - 219
Makale Özeti |Tam Metin PDF

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
16.
Kord yırtığına benzeyen mitral kapak perforasyonu
Mitral valve perforation mimicking chordal rupture
Vefik M Yazicioglu, Yeliz Guler, Gokhan Kahveci, Cevat Kirma
PMID: 24643158  doi: 10.5543/tkda.2014.58630  Sayfa 220
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

17.
Tek koroner arter anomalisinde Takayusu arteriti ile ilişkili sol ana koroner arter darlığı
Takayasu’s arteritis with left main stem stenosis of single coronary artery
Özcan Özeke, Levent Mavioglu, Cagatay Ertan, Ufuk Mungan, Mehmet Ali Özatik
PMID: 24643159  doi: 10.5543/tkda.2014.95142  Sayfa 221
Makale Özeti |Tam Metin PDF

18.
Sol ventrikül anevrizma cerrahisi sonrası çıkan aortada dev psödoanevrizma
Giant pseudoaneurysm of the ascending aorta after left ventricular aneurysm surgery
Eftal Murat Bakirci, Hakan Duman, Husnu Degirmenci, Enbiya Aksakal
PMID: 24643160  doi: 10.5543/tkda.2014.99248  Sayfa 222
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

19.
Epikardiyal yerleşimli aksesuar yolun orta kardiyak ven yoluyla kateter ablasyonu
Catheter ablation of an epicardial accessory pathway via the middle cardiac vein
Serkan Topaloglu, Dursun Aras, Ozcan Ozeke, Serkan Cay
PMID: 24643161  doi: 10.5543/tkda.2014.54882  Sayfa 223
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

20.
Koroner anjiyografi için konvansiyonel olmayan bir yol
Unconventional route for performing coronary angiography
Santosh Kumar Sinha, Umeshwar Pandey, Chandramohan Verma, Varun Kumar, Manoj Godara
PMID: 24643162  doi: 10.5543/tkda.2014.75606  Sayfa 224
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DIĞER YAZILAR
21.
Uzman Yanıtları / Primer perkütan koroner girişimlerde trombüs aspirasyonu kimlere yapilmalidir?
Answers of Specialist
Tevfik Gürmen
Sayfa 225
Makale Özeti |Tam Metin PDF

22.
Uzman Yazıları / Kardiyolojide Gündem ve Yorumlar
Answers of Specialist
Ertan Ural
Sayfa 226
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi