ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 39 (1)
Cilt: 39  Sayı: 1 - Ocak 2011
EDITÖRYAL YORUM
1.
Atriyal fibrilasyon kılavuzu 2010: 2006 kılavuzundan farklılıklar neler?
Atrial fibrillation guideline 2010: Differences from 2006 guideline
Erdem Diker
PMID: 21358223  Sayfalar 1 - 4
Bu derlemede Avrupa Kardiyoloji Derneği tarafından 2010 yılında yayınlanan yeni atrial fibrilasyon kılavuzununda yer alan yenilikler kısaca tartışılmıştır.
Herewith, new atrial fibrillation guideline which is published in 2010 by European Society of Cardiology has been briefly discussed.

2.
Editöryal Yorum Avrupa Kardiyoloji Derneği ve Avrupa Kardiyotorasik Cerrahi Derneği’nin 2010 miyokardiyal revaskülarizasyon kılavuzu
2010 Guidelines on myocardial revascularization of the European Society of Cardiology and the European Association for Cardio-Thoracic Surgery
Tevfik Gürmen, Alev Arat Özkan
PMID: 21358224  Sayfalar 5 - 8
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
3.
Hipertansif Obezlerde Erken Dönem Sol ve Sağ Ventrikül Sistolik Disfonksiyonunun Değerlendirilmesinde Izovolümik Akselerasyonun Önemi
Isovolumic Acceleration in Predicting Preliminary Phase of Right and Left Ventricular Systolic Dysfunction in Hypertensive Obese Patients
Mustafa Kürşat Tigen, Tansu Karaahmet, Emre Gürel, Cihan Dündar, Selçuk Pala, Cihan Çevik, Mustafa Akçakoyun, Yelda Başaran
PMID: 21358225  Sayfalar 9 - 15
Amaç: Doku Doppler Görüntüleme ile değerlendirilen izovolumik akselerasyon, sol ventrikül kontraktilitesinin önyükten bağımsız bir göstergesi olarak önerilmektedir. Çalışmamızda, hipertansif obez kişilerde, sağ ve sol ventrikül sistolik disfonksiyonunun erken döneminin öngörülmesinde izovolumik akselerasyonun kullanımını araştırdık.
Metod: Yetmiş sekiz obez (beden-kitle indeksi > 30 kg/m2) gönüllü, prospektif olarak çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalara konvansiyonel ve doku Doppler ekokardiyografi uygulandı. Sol ventrikül septal ve lateral annulus ile lateral triküspid anulusuna ait miyokardiyal velositeler elde edildi. İzovolumik kontraksiyon, EKG’deki R dalgası pikinden önce başlayan, miyokardiyal sistolik dalganın öncesinde gelen dalga olarak tanımlandı. IVA, pik velositenin, isovolumik kontraksiyon süresince görülen dalganın başlangıcından (sıfır noktasından) bu dalganın pik velositesine kadar süren zaman dilimine bölünmesiyle hesaplandı.
Bulgular: Bel çevresi ile sol ventrikül end-sistolik (r=0.22 p=0.047) ve end-diyastolik çap (r=0.384, r=0.001) arasında pozitif korelasyon; bel çevresi ile triküspit anulusu pik sistolik velositesi (r= -0.311, p=0.006) arasında negatif korelasyon saptandı. Her ne kadar hipertansif ve normotansif obez hastalar benzer doku Doppler temelli miyokardiyal velositelere sahip olsalar da, hipertansif obez hastalarda normotansif hastalardan anlamlı olarak daha düşük triküspid lateral anulus izovolumik akselerasyon (p=0.027), septal izovolumik akselerasyon değerleri (p=0.026) ve septal izovolumik kontraksiyon miyokardiyal velositeleri (p=0.018) saptandı.
Sonuç: İsovolumik akselerasyon ve izovolumik kontraksiyon miyokardiyal velosite analizi, hipertansif obez bireylerde subklinik sol ve sağ ventrikül disfonksiyonunun tanısında faydalı olabilir.
Aims: Isovolumic acceleration assessed with tissue Doppler imaging has been proposed as a preload-independent indicator of left ventricular contractility. We investigated the utility of isovolumic acceleration in the prediction of preclinical right and left ventricular systolic dysfunction in hypertensive and obese subjects.
Methods: Seventy eight obese (body mass index>30 kg/m2) volunteers were prospectively enrolled. Conventional and tissue Doppler echocardiography was performed on all patients. Myocardial velocities of the left ventricular septal and lateral mitral annulus and lateral tricuspid annulus were obtained. The isovolumic contraction wave was determined as the preceding wave to the systolic wave that begins before the peak of the R wave on ECG. IVA was measured by dividing peak velocity by the time interval from onset of the wave (zero-crossing) during isovolumic contraction to the time at peak velocity of this wave.
Results: There was a positive correlation between waist circumference and left ventricular end systolic (r=0.22 p=0.047) and end-diastolic diameter (r=0.384, r=0.001) and a negative correlation between waist circumference and tricuspid annulus TDI peak systolic velocity (r= -0.311, p=0.006). Although hypertensive and normotensive obese patients had similiar TDI based myocardial velocities, hypertensive obese patients had significantly lower tricuspid annulus isovolumic acceleration (p=0.027), septal isovolumic acceleration (p=0.026), and septal isovolumic contraction myocardial velocity (p=0.018) than normotensive obese subjects.
Conclusion: Isovolumic acceleration and isovolumic contraction myocardial velocity analysis may be useful in the diagnosis of subclinical left and right ventricular dysfunction in hypertensive and obese patients.

4.
Tanısal Elektrofizyoloji Kateterleri ve Geçici Pacemaker Lead’leri ile İlişkili Sağ Kalp Boşluklarının Perforasyonu: Ne Zaman Geri Çekilmeli Ve Ne Zaman Yerinde Bırakılmalı?
Catheter Related Perforation of Right Heart Chambers with Diagnostic Electrophysiology Catheters and Temporary Transvenous Pacing Leads: When To Pull It Out and When To Keep It In A Place?
Farid Aliyev, Cengiz Çeliker, Cengizhan Türkoğlu, Bilgehan Karadağ, Ahmet Yıldız
PMID: 21358226  Sayfalar 16 - 22
Amaç: Kalp boşluklarının delinmesi, elektrofizyolojik çalışma ve geçici kalp pili takılmasının nadir rastlanan bir komplikasyonudur. Bu çalışmada, kateterle ilişkili sağ kalp delinmesi gelişen hastalar geriye dönük olarak incelenerek bu komplikasyonun sıklığı ve klinik seyri araştırıldı.
Çalışma planı: Haziran 2002 ile Kasım 2007 tarihleri arasında kurumumuzda kateterle ilişkili kalp delinmesi tanısı konan hastalar çalışmaya alındı.
Bulgular: Çalışma dönemi içinde toplam 2385 uygulama gerçekleştirildi (1287 elektrofizyolojik çalışma, 1098 balonsuz geçici kalp pili uygulaması). Sekiz olguda kalp delinmesi tanısı kondu. Bu komplikasyonun sıklığı işlem sayısı açısından %0.34 (8/2385), kullanılan kateter sayısı açısından %0.14 (8/5603) bulundu. Kalp delinmesi üç olguda elektrofizyolojik çalışma sırasında, diğer olgularda geçici (1 olguda kalıcı) kalp pili elektrodunun yerleştirilmesi sırasında meydana geldi. Etkilenen boşluklar yedi olguda sağ ventrikül, bir olguda sağ atriyum idi. Kalp pili yerleştirilmesinden sonra sağ ventrikül delinmesinin geç evrede saptandığı üç hastada ani ölüm gelişti. Sağ atriyum delinmesi saptanan bir hastaya cerrahi eksplorasyon yapıldı. İki hastaya koroner baypass ameliyatı uygulandı, bunların birinde delinme ameliyat sırasında görüldü. İki hasta ise konservatif olarak izlendi.
Sonuç: Erken saptanan sağ ventrikül delinmelerinde prognoz nispeten daha iyi olsa da, geç saptanan delinmeler ve sağ atriyum delinmeleri acil girişim gerektiren durumlardır ve sonuçları çok kötü olabilir.
Objectives: Perforation of heart chambers is one of the rare complications observed during electrophysiological studies and placement of pacemaker leads. In this study, we performed a retrospective evaluation of patients with catheter-related right heart perforation, aiming to determine its incidence and clinical course.
Study design: We reviewed cases with catheter-relater cardiac perforations observed at our institution from June 2002 to November 2007.
Results: During the study period, a total of 2,385 procedures were performed (1,287 electrophysiologic studies, 1,098 temporary nonballoon-floating pacing lead placements). Eight cardiac perforations were diagnosed, with the overall procedure-based and catheter-based incidences of 0.34% (8/2,385) and 0.14% (8/5,603), respectively. Three of these perforations were related to diagnostic electrophysiology catheters, and five were related to temporary (1 permanent) transvenous pacemaker leads. Seven perforations involved the right ventricle and one involved the right atrium. Three patients in whom right ventricular perforation was detected at a late stage died suddenly after pacemaker lead implantation. One patient underwent surgical exploration because of right atrial perforation. Two patients underwent coronary bypass operation and, in one of these patients, perforation was detected during surgery. Two patients were managed conservatively.
Conclusion: Although right ventricular perforations detected early have a relatively benign course, those detected late and right atrial perforations require emergent surgical exploration and may have catastrophic consequences.

5.
Koroner kolateral dolaşım ile serum yüksek duyarlıklı C-reaktif protein düzeyleri arasındaki ilişki
The relationship between coronary collateral circulation and blood high-sensitivity C-reactive protein levels
Hasan Kadı, Köksal Ceyhan, Metin Karayakalı, Fatih Koç, Ataç Çelik, Orhan Önalan
PMID: 21358227  Sayfalar 23 - 28
Amaç: Kronik kararlı koroner arter hastalığı olan kişilerde koroner kolateral dolaşım (KKD) ile yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hs-CRP) düzeyleri arasındaki ilişki araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmada, akut koroner olaydan en erken bir ay sonra yapılan koroner anjiyografide en az bir ana koroner arteri tam tıkalı olan 104 hasta geriye dönük olarak incelendi. Son bir ay içinde akut koroner sendrom tanısı konan, ciddi kapak hastalığı, herhangi bir sistemik hastalık veya sistemik enflamatuvar hastalığı olan, koroner arter cerrahisi veya perkütan koroner girişim uygulanan hastalar çalışmaya alınmadı. Kolateral sınıflamasında Rentrop ölçütleri kullanıldı. Rentrop 0 ve 1 yetersiz KKD, Rentrop 2 ve 3 yeterli KKD olarak tanımlandı. Hastaların hs-CRP düzeyleri koroner anjiyografiden 1-7 gün önce ölçüldü.
Bulgular: Rentrop sınıflamasına göre kolateral akım 10 hastada derece 0, 26 hastada derece 1, 29 hastada derece 2, 39 hastada derece 3 bulundu. Yeterli KKD grubunda 68 hasta (%65.4), yetersiz KKD grubunda 36 hasta (%34.6) vardı. Yaş, cinsiyet, risk faktörleri, kullanılan ilaç, tıkalı olan damarın yeri ve anlamlı lezyonu olan damar sayısı açısından iki grup benzer bulundu. Yetersiz KKD grubunda hs-CRP düzeyleri (ortanca 5.42 mgr/dl; dağılım 2.3-9.8 mgr/dl) yeterli KKD grubundan (ortanca 3.36 mgr/dl; dağılım 2.2-9.7 mgr/dl) anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0.003). Lojistik regresyon analizinde, hs-CRP düzeyinin kolateral gelişimini olumsuz etkileyen bir öngördürücü olduğu görüldü (β=-320; odds oranı= 0.725; %95 güven aralığı 0.587-0.894; p=0.003).
Sonuç: Bulgularımız, kararlı koroner arter hastalığı olan kişilerde yüksek hs-CRP düzeyinin kolateral gelişimini olumsuz etkileyen öngördürücü olduğunu göstermektedir.
Objectives: We evaluated the relationship between coronary collateral circulation (CCC) and blood high-sensitivity C-reactive protein (hs-CRP) levels in patients with chronic stable coronary artery disease.
Study design: The study included 104 patients who underwent coronary angiography at least one month after acute coronary event and were found to have total coronary occlusion in at least one major coronary artery. Patients with the diagnosis of acute coronary syndrome within the past month, severe valve disease, systemic disease, systemic inflammatory disease, or a history of coronary surgery or percutaneous coronary intervention were excluded. Collateral circulation was graded according to the Rentrop classification. Grades 0 and 1 were defined as poor, grades 2 and 3 were defined as good CCC. Blood hs-CRP levels were measured 1 to 7 days before coronary angiography.
Results: According to the Rentrop classification, CCC was graded as 0 in 10 patients, 1 in 26 patients, 2 in 29 patients, and 3 in 39 patients. Sixty-eight patients (65.4%) had a good CCC, and 36 patients (34.6%) had a poor CCC. The two groups were similar with respect to age, sex, risk factors, medications, localization of the occluded coronary artery, and the number of occluded arteries. However, hs-CRP levels were significantly higher in patients with a poor CCC (median 5.42 mg/dl; range 2.3-9.8 mg/dl) compared to those with a good CCC (median 3.36 mg/dl; range 2.2-9.7 mg/dl, p=0.003). Logistic regression analysis showed that hs-CRP level was a significant predictor exerting an adverse effect on collateral development (β=-320; odds ratio= 0.725; 95% confidence interval 0.587-0.894; p=0.003).
Conclusion: Our findings suggest that high hs-CRP level is a significant predictor of poor collateral development in patients with chronic stable coronary artery disease.

6.
Koroner yavaş akımın zirve sistolik gerilim (strain) süresi ile ilişkisi
The association of coronary slow flow with time to peak systolic strain
Enbiya Aksakal, Yahya İslamoğlu, Ziya Şimşek, Mehmet Ali Elbey, Serdar Sevimli, Şakir Arslan, Fuat Gündoğdu, Hüseyin Şenocak
PMID: 21358228  Sayfalar 29 - 34
Amaç: Doku deformasyon süresi bölgesel miyokart fonksiyonları için önemlidir. Bu çalışmada koroner yavaş akım (KYA) fenomeninin zirve sistolik gerilim (strain) süresi ile ilişkisi değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmaya koroner anjiyografide KYA saptanan 25 hasta (23 erkek, 2 kadın; ort. yaş 48.4±11.9) ve koroner anjiyografisi normal bulunan 20 sağlıklı kişi (16 erkek, 4 kadın; ort. yaş 51±11.3) alındı. Koroner yavaş akımın belirlenmesinde TIMI kare sayısı yöntemi (TKS) kullanıldı. Ekokardiyografik kayıtlar standart apikal ve parasternal görüntülerden elde edildi. Renkli Doppler miyokart görüntüleri 160-200/sn kare hızında elde edildi. Zirve sistolik gerilim süresi, sol ventrikülün tüm duvarlarının bazal, orta ve apikal segmentlerinden ölçüldü.
Bulgular: Hasta ve kontrol grubu arasında sol ventrikül sistolik fonksiyonları açısından anlamlı fark görülmedi (ejeksiyon fraksiyonu %67±5 ve %66±4). Hasta grubunda TKS değerleri kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek bulundu (sol ön inen arterde 42.8±7.7 ve 17.9±3.5; sirkumfleks arterde 37.7±6.5 ve 16.6±2.9; sağ koroner arterde 41.2±6.4 ve 17.3±2.7; p<0.001). Renkli doku Doppler miyokart görüntülerinden sol ventrikülün 18 segmentinden ölçülen zirve sistolik gerilim sürelerinin tümü hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı yükseklik gösterdi (p<0.001). Hasta ve kontrol gruplarında aynı duvarlar için bazal segmentlerle karşılaştırıldığında, orta segmentlerde ölçülen gerilim süreleri daha kısa bulunurken (p<0.05), orta ve apikal segmentlerden ölçülen gerilim süreleri arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05).
Sonuç: Çalışmamız KYA’da zirve sistolik gerilim sürelerinin uzadığını gösteren ilk çalışmadır. Bu uzama, KYA olan hastalarda miyokardın bölgesel kasılma fonksiyonlarındaki bozulmaya işaret eden bir belirteç olabilir.
Objective: Time of tissue deformation is an important role in regional myocardial contractile function. The aim of this study was to evaluate the effect of coronary slow flow (CSF) on time to peak systolic strain (Ts).
Study Design: The study included 25 patients who had CSF pattern in coronary angiogram and 20 controls who had normal coronary angiogram. ‘TIMI frame count (TFC)’ methods were used for the detection of CSF. Echocardiographic recordings were obtained from standard apical/parasternal views. Color Doopler myocardial imaging (CDMI) data were acquired at 160-200 s-1 frame rates. Ejection fraction (EF) was measured by Simpson’s rule. Ts were measured from basal, mid and apical segments of all left ventricular walls.
Results: There was no difference between patients and controls for left ventricular systolic functions (EF; 67±5 vs. 66±4, respectively). TFC values were greater in the patients than in the controls (LAD: 42.80±7.65 vs. 17.90±3.46; Cx: 37.68±6.49 vs. 16.60±2.90; RCA: 41.20±6.37 vs. 17.30±2.69; respectively, p<0.001 for all). There were significant differences between patients and controls for Ts, in 18 segments to left ventricle (p<0.001). Mean Ts were shorter in most of the mid segments compared with basal segments (p<0.05) in same walls of patients and controls. There were no differences in mean Ts between the mid and apical segments in all subjects.
Conclusion: Our study is the first to demonstrate the coronary slow flow induced prolongation of the time to peak systolic strain. This condition might be an additional factor to deterioration of regional myocardial contractile function in CSF patients.

7.
Sekundum atriyal septal defektlerin Amplatzer cihazı ile kapatılması
Closure of secundum atrial septal defects by the Amplatzer occluder device
Murat Yüce, Orhan Özer, Musa Çakıcı, İbrahim Sari, Vedat Davutoğlu, Adnan Doğan, Hayri Alici, Fethi Yavuz, Mehmet Aksoy
PMID: 21358229  Sayfalar 35 - 40
Amaç: Sekundum tip atriyal septal defektlerin (ASD) perkütan yolla kapatılması cerrahi tedaviye önemli bir seçenek haline gelmiştir. Bu çalışmada, erişkin hastalarda sekundum tip ASD’lerin Amplatzer tıkayıcı cihaz ile kapatılmasına ait klinik deneyimimiz ve erken dönem sonuçlar değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmaya sekundum ASD nedeniyle Amplatzer septal tıkayıcı cihaz kullanılarak transkateter yolla ASD kapama işlemi uygulan 52 hasta (36 kadın, 16 erkek; ort. yaş 33±14; dağılım 14-69) alındı. Transözofageal ekokardiyografide ölçülen ortalama atriyal septum çapı 19.5±5.7 mm, kullanılan Amplatzer cihaz çapı ortalama 24.5±5.7 mm idi. Klinik ve ekokardiyografik olarak tüm hastalar birinci ayda değerlendirildi.
Bulgular: Kırk sekiz hastada (%92.3) ASD kapama işlemi başarıyla tamamlanırken, dört hastada (%7.7) işlem başarısız olarak kabul edildi. Ekokardiyografik kontrollerde triküspit yetersizliği, sağ ventrikül genişliği ve sistolik pulmoner arter basıncında anlamlı gerileme izlendi (sırasıyla p=0.003, p=0.026, p=0.0001). Tüm hastaların fonksiyonel kapasitelerinde anlamlı iyileşme görüldü (p=0.0001). Dört hastada işlem sonrası ilk günde şant izlendi, ancak bir ay sonra şant tamamen kayboldu. İki hastada önemli komplikasyon görüldü. Bir hastada işlemden hemen sonra cihaz embolizasyonu nedeniyle ventrikül fibrilasyonu gelişti. Sol ventrikül sistolik disfonksiyonu olan bir hastada ise, işlem sonrasında ikili antitrombosit tedavinin kesilmesine bağlı olarak Amplatzer cihaz trombüsü izlendi. Bu durum antikoagülasyon ile başarılı şekilde tedavi edildi. Tüm hasta grubunda herhangi bir ritim bozukluğu izlenmedi.
Sonuç: Sekundum ASD’lerin Amplatzer tıkayıcı cihaz ile perkütan kapatılması güvenli, etkin ve başarı oranı yüksek bir tedavi şeklidir.
Objectives: Percutaneous closure of secundum atrial septal defects (ASD) has become an important alternative treatment to surgery. We evaluated our clinical experience with, and short-term results of transcatheter closure of ASDs with the Amplatzer septal occluder in adult patients.
Study design: The study included 52 patients (36 women, 16 men; mean age 33±14 years; range 14 to 69 years) who underwent transcatheter ASD closure with the Amplatzer occluder device. The mean ASD diameter measured by transesophageal echocardiography was 19.5±5.7 mm and the mean device diameter was 24.5±5.7 mm. All the patients were assessed clinically and echocardiographically one month after the procedure.
Results: Transcatheter ASD closure was successfully performed in 48 patients (92.3%) and failed in four patients (7.7%). Echocardiographic controls showed significant decreases in tricuspid regurgitation, right ventricular dilatation, and pulmonary artery pressure (p=0.003, p=0.026, and p=0.0001, respectively). Functional capacity of the patients also showed significant improvements (p=0.0001). After implantation, residual shunts were detected in four patients, all of which disappeared one month after the procedure. Major complications were seen in two patients. One patient developed ventricular fibrillation immediately after the procedure due to device embolization. One patient with left ventricular dysfunction developed device thrombosis due to cessation of dual antiplatelet therapy, which was successfully treated by anticoagulation therapy. Arrhythmia was not observed in any patient.
Conclusion: Percutaneous closure of secundum ASDs with the Amplatzer occluder device is a safe and effective procedure with a high success rate.

8.
Akut romatizmal ateşte sessiz düşman: Subklinik kardit
Silent enemy in acute rheumatic fever: subclinical carditis
Osman Özdemir, Şehribanu Işık, Ayhan Abacı, Şamil Hızlı, Ahmet Zülfikar Akelma, Fatih Mehmet Kışlal, Aydın Çelik, Cem Hasan Razi, Mesut Koçak
PMID: 21358230  Sayfalar 41 - 46
Amaç: Doppler ekokardiyografinin akut romatizmal ateş (ARA) tanısındaki kullanımı hastalığın erken tanınmasını ve böylelikle romatizmal yinelemelerden korunmayı sağlayabilir. Bu çalışmada, ARA’lı hastalarda ekokardiyografi ile subklinik kardit tanısının sıklığı araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmada 1992 yılında değiştirilmiş Jones ölçütleri ile ARA tanısı konan ve Doppler ekokardiyografi ile incelenen 80 hasta (64 gezici poliartrit, 16 romatizmal kore) değerlendirildi. Romatizmal kardit, Doppler ekokardiyografide mitral ve aort kapak yetersizlik jetlerinin en az iki farklı kesitte görülmesi, jet uzunluklarının 1 cm’den fazla olması, mitral için sistol ve aort kapağı için diyastol boyunca süren tepe akım hızının 2.5 m/sn’nin üzerinde olması olarak tanımlandı. Subklinik kardit tanısı konan olgular 1, 3, 6 ve 12. aylarda tekrar değerlendirildi.
Bulgular: Çalışma grubunda ARA’lı 25 hastada (%31.3; 13 kız, 12 erkek; ort. yaş 11.4±2.5) ekokardiyografik değerlendirmede subklinik kardit saptandı. Gezici poliartritli 64 olgunun 34’ünde (%53.1) klinik kardit, 17’sinde (%26.6) subklinik kardit; romatizmal koreli 16 hastanın beşinde (%31.3) klinik kardit, sekizinde (%50) subklinik kardit saptandı. Bir yıllık izlemi yapılabilen subklinik karditli 20 olgunun 11’inde (%55) karditin sürdüğü görüldü.
Sonuç: Klinisyenler ARA kuşkusu olan hastalarda kalp etkilenmeleri için uyanık olmalıdırlar. Subklinik kardit sıklığının yüksek olması nedeniyle, ekokardiyografi ile saptanan karditin bir tanı ölçütü olarak kullanılması gerekmektedir.
Objectives: Routine use of Doppler echocardiography for the initial diagnosis of acute rheumatic fever (ARF) might allow early detection and, hence, prevention of rheumatic recurrences. This study sought to determine the incidence of subclinical carditis in ARF patients.
Study design: The study included 80 patients (64 migratory polyarthritis, 16 rheumatic chorea) who were diagnosed with ARF according to the Jones criteria, 1992 update. Rheumatic carditis was defined as the presence of the following findings on Doppler echocardiography: mitral and aortic regurgitant jets in at least two planes, the length of the jets >1 cm, and peak flow velocities of >2.5 m/sec for both mitral and aortic regurgitations persisting throughout systole and diastole, respectively. The patients diagnosed with subclinical carditis were re-evaluated at 1, 3, 6, and 12 months.
Results: Echocardiography revealed subclinical carditis in 25 patients (31.3%; 13 girls, 12 boys; mean age 11.4±2.5 years) with ARF. Of 64 patients with migratory polyarthritis, 34 (53.1%) had clinical carditis and 17 (26.6%) had subclinical carditis. The incidences of clinical and subclinical carditis among 16 patients with rheumatic chorea were 31.3% (n=5) and 50% (n=8), respectively. Of 20 patients who completed one-year follow-up, persistence of subclinical carditis was observed in 11 cases (55%).
Conclusion: Clinicians should be attentive to the presence of cardiac involvement among patients with suspected ARF. Considering the high incidence of subclinical carditis, echocardiographic evidence of carditis should be used as a diagnostic criterion.

OLGU BILDIRISI
9.
Sol ventrikül anevrizmasını taklit eden ve tanısı manyetik rezonans görüntüleme ile konan kardiyak kist hidatik
Cardiac hydatid cyst mimicking left ventricular aneurysm and diagnosed by magnetic resonance imaging
Uğur Canpolat, Hikmet Yorgun, Hamza Sunman, Kudret Aytemir
PMID: 21358231  Sayfalar 47 - 51
Kist hidatik hastalığında kardiyak tutulum yaygın olmayan bir durumdur, tüm hidatidozis olgularının yaklaşık %0.5-2’sinde görülür ve esas olarak sistemik enfeksiyonun bir parçasıdır. Bu yazıda, 57 yaşındaki kadın hastada rastlanan izole kardiyak kist hidatik sunuldu. Hasta 10 aydır var olan sıkıştırıcı göğüs ağrısı yakınmasıyla başvurdu. Transtorasik ekokardiyografide, sol ventrikül duvarında, primer kardiyak tümörü ya da sol ventrikülü sıkıştıran kitle akla getiren, heterojen ekogenisitede kitle benzeri bir görüntü izlendi. Göğüs bilgisayarlı tomografi bulguları, 50x65 mm boyutlarında kalsifiye sol ventrikül anevrizması ve hafif perikart sıvısı şeklinde bildirildi. Koroner anjiyografide epikardiyal koroner arterler normal bulunurken, kalsifiye sınırları olan apikal bir kitle görüldü. Serolojik test sonucu ekinokok hastalığı için negatif bulundu. Kardiyak manyetik rezonans görüntülemede ise, sol ventrikül anterolateral duvarında, lümen içine taşan, 54x48 mm boyutlarında kistik lezyon görüldü. Dört haftalık albendazol tedavisinden sonra kistin çıkarılması için cerrahiye başvuruldu. Ameliyatta kistin patlamış olduğu görüldü. Kardiyak kist hidatik tanısı patolojik incelemeyle doğrulandı. Altı aylık izlem sırasında hastanın yakınması yoktu ve transtorasik ekokardiyografide kistik görünüm izlenmedi.
Cardiac involvement is an uncommon presentation of hydatid cyst disease, accounting for approximately 0.5-2% of all hydatidosis cases, and mainly occurring as part of a systemic infection. Herein, we report on an isolated cardiac hydatid cyst in a 57-year-old woman. She presented with a complaint of squeezing chest pain of 10 month-history. On transthoracic echocardiography, a mass like appearance with heterogeneous echogenicity was noted in the left ventricular wall, suggesting a primary cardiac tumor or a mass compressing the left ventricle. Thoracic computed tomography findings were reported as a calcified left ventricular aneurysm 50x65 mm in size and minimal pericardial fluid. Coronary angiography showed normal epicardial coronary arteries and an apical mass with calcified contours. Serological test was negative for echinococcal disease. Cardiac magnetic resonance imaging showed a cystic lesion, 54x48 mm in size, in the left ventricular anterolateral wall, protruding into the lumen. After albendazole treatment for four weeks, surgery was performed for excision of the cyst. During the operation, rupture of the cyst was noted. The diagnosis of cardiac hydatid cyst was confirmed by pathological examination. During a six-month follow-up, the patient was asymptomatic, with no cystic appearance on transthoracic echocardiography.

10.
Periferal emboliye neden olan Valsalva sinüsü trombozu
Sinus of Valsalva thrombosis causing peripheral embolism
Fuat Gündogdu, Eftal Murat Bakırcı, Hüsnü Degirmenci, Necip Becit
PMID: 21358232  Sayfalar 52 - 54
Kırk dört yaşında kadın hasta periferal arter embolisi tanısıyla hastanemize yatırıldı. Periferal anjiyografide popliteal arterde tam tıkanıklık saptandı. Tıkanıklık Fogarty arteryel embolektomi kateteri ile başarılı şekilde tedavi edildi. Transtorasik ve transözofageal ekokardiyografi incelemelerinde non-koroner Valsalva sinüsünde hareketli, yuvarlak trombüs görüldü. Cerrahi tedaviyi kabul etmeyen hastaya warfarin ile antikoagülan tedaviye başlandı. Antikoagülan tedaviden bir ay sonra yapılan transtorasik ekokardiyografide non-koroner Valsalva sinüsündeki trombüsün kaybolduğu gözlendi. Hastada sistemik emboli atağı bir daha görülmedi. Non-koroner Valsava sinüsünde anevrizma olmaksızın oluşan trombüse bağlı periferal emboli nadir bir durumdur.
A 44-year-old woman was admitted with the diagnosis of peripheral arterial emboli. Peripheral angiography demonstrated total occlusion of the popliteal artery. The obstruction was successfully resolved with a Fogarty arterial embolectomy catheter. Both transthoracic and transesophageal echocardiography showed a mobile, round thrombus in the noncoronary sinus of Valsalva. The patient did not accept surgery, and anticoagulation with warfarin was initiated. One month after treatment, transthoracic echocardiography demonstrated disappearance of the thrombus in the noncoronary sinus of Valsalva. The patient did not experience any recurrent episode of systemic embolization. This is a rare case of peripheral embolism caused by a thrombus in the noncoronary sinus of Valsalva without aneurysm.

11.
Atriyal fibrilasyonu taklit eden kalıcı atriyal duraklama ve düzensiz ektopik kavşak ritmi
Permanent atrial standstill with irregular junctional ectopic rhythm mimicking atrial fibrillation
Cengizhan Türkoğlu, Farid Aliyev, Cengiz Çeliker, Inci Fıratlı
PMID: 21358233  Sayfalar 55 - 58
Bu yazıda, ilginç bir “yalancı” atriyal fibrilasyon olgusu sunuldu; daha sonra yapılan elektrofizyolojik çalışma sayesinde hastaya atriyal duraklama ve düzensiz ektopik kavşak ritmi tanısı kondu. Elli altı yaşında kadın hasta bir sağlık kuruluşuna çarpıntı, bayılma hissi ve nefes darlığı yakınmalarıyla başvurmuş. Elektrokardiyogramında dar QRS kompleksinin eşlik ettiği düzensiz ritim izlenmesi ve P dalgalarının görülmemesi üzerine, yeni gelişen atriyal fibrilasyon düşünülerek hastaya doğru akımlı kardiyoversiyon uygulanmış ve bu sırada kardiyopulmoner canlandırma girişimi gerektiren kardiyak asistol gelişmiş. Hasta daha sonra kurumumuza yönlendirildi. Ekokardiyografik incelemede iki atriyumda da genişleme, belirgin sol ventrikül hipertrofisi, ciddi aort darlığı, orta derecede mitral ve ciddi triküspit yetersizlik izlenirken, sol ventrikül sistolik fonksiyonu normal bulundu. Elektrokardiyografide dar QRS kompleksinin eşlik ettiği düzensiz ritim ve fibrillatuvar f dalga yokluğu, 24 saatlik Holter izleminde ise 3.5 saniyeden uzun süren üç adet ventrikül asistol atağı izlendi. Elektrofizyolojik çalışmada, sağ atriyum lateral serbest duvarının ve septal duvarının yukarı ve aşağısında elektriksel aktivite izlenmedi. Bu bulgularla tanı atriyal duraklama ve düzensiz ektopik kavşak ritmi olarak kondu. Hasta aort kapağı değişimini kabul etmedi ve kalıcı kalp pili yerleştirildikten bir yıl sonra altta yatan hastalığının ilerlemesi nedeniyle kaybedildi.
We present an interesting case of ‘‘pseudo’’ atrial fibrillation which was further diagnosed as atrial standstill with irregular junctional ectopic rhythm during electrophysiologic study. A 56-year-old woman presented to a health facility with symptoms of palpitation, lightheadedness, and shortness of breath. Upon detection of irregular rhythm with narrow QRS complexes and no visible P waves on the electrocardiogram, newly developed atrial fibrillation was considered and a direct current cardioversion was performed, during which cardiac asystole developed necessitating cardiopulmonary resuscitation. The patient was then transferred to our institution. Echocardiographic examination showed biatrial dilatation, normal left ventricular systolic function, marked left ventricular hypertrophy, severe aortic stenosis, moderate mitral regurgitation, and severe tricuspid regurgitation. The electrocardiogram showed an irregular rhythm with narrow QRS complexes without any fibrillatory f waves and 24-hour Holter monitoring revealed three episodes of ventricular asystole lasting for more than 3.5 seconds. During the electrophysiologic study, no electrical activity was observed at the high and low levels of the right atrial lateral free wall and septal wall. The final diagnosis was established as atrial standstill and irregular junctional ectopic rhythm. The patient refused aortic valve replacement and died due to progression of the underlying disease one year following permanent pacemaker implantation.

12.
Akut fulminan seyirli miyokarditli bir olguda başarılı intravenöz immünglobulin tedavisi
Successful intravenous immunoglobulin therapy in a case of acute fulminant myocarditis
Tolga Ozyigit, Zeynep Unal, Beste Ozben
PMID: 21358234  Sayfalar 59 - 63
Fulminan miyokardit, miyokardı tutan ve ani başlangıçlı akut kalp yetersizliğine neden olan enflamatuvar bir hastalıktır. Hastalar hızlı ve agresif tedavi edilmezlerse prognoz kötüdür. Miyokardit gelişiminde otoimmün mekanizmaların rolü olduğu düşünülse de, miyokarditte immündüzenleyici tedaviler halen araştırma konusudur. Bu yazıda, standart medikal tedaviye rağmen klinik durumu hızla bozulma gösteren, akut miyokarditli 30 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Hastaya yüksek doz intravenöz immünglobulin tedavisi (2 günde 70 gr/gün) uygulandı ve tedavinin ikinci gününde klinik tablosunda belirgin iyileşme görüldü. Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu %32’den tedavinin 24. saatinde %40’a, 48. saatinde %50’ye yükseldi. Hasta 10. günde normal ejeksiyon fraksiyonu ile taburcu edildi ve iki yıllık takip süresince yeni kardiyak olay gelişmedi. Yüksek doz intravenöz immünglobulin tedavisi seçilmiş hastalarda, özellikle akut fulminan miyokarditin erken döneminde yararlı olabilir.
Fulminant myocarditis is an inflammatory process that occurs in the myocardium and causes acute-onset heart failure. Its prognosis is poor unless patients are promptly and aggressively supported. Although an autoimmune mechanism has been postulated for myocarditis, immunomodulatory treatment strategies are still under investigation. We report on a 30-year-old woman with acute myocarditis, whose condition rapidly deteriorated despite standard medical therapy. High-dose intravenous immunoglobulin therapy (70 g/day for 2 days) was given and the patient showed dramatic improvement on the second day. Left ventricular ejection fraction increased from 32% to 40% and to 50% at 24 and 48 hours of treatment, respectively. She was discharged on the tenth day with normal ejection fraction. She was free of cardiac events during a two-year follow-up. High-dose intravenous immunoglobulin may be potentially useful in selected patients, especially if given early in acute fulminant myocarditis.

13.
Transkateter balon valvüloplasti sonrası gelişen akut siyanoz: Lokal prilokain kullanımına bağlı toksik methemoglobinemi
Acute cyanosis after transcatheter balloon valvuloplasty: toxic methemoglobinemia due to local prilocaine use
Yakup Ergül, Kemal Nişli, Selma Kalkandelen, Aygün Dindar
PMID: 21358235  Sayfalar 64 - 67
Methemoglobinemi, okside demir içeren hemoglobin miktarındaki artışa bağlı olarak, değişen derecelerde siyanozla kendini gösteren bir tablodur. Prilokain klinikte sık kullanılan bir lokal anesteziktir ve süt çocuklarında tedavi dozunda bile edinsel methemoglobinemiye neden olabilmektedir. Bu yazıda, transkateter pulmoner balon valvüloplasti işlemi sonrasında ciddi siyanoz gelişen ve toksik methemoglobinemi tanısı konan iki kız bebek sunuldu. Yaşları 2 ayın altında olan hastalara, balon valvüloplasti işlemi öncesinde prilokain ile inguinal bölgeye lokal anestezi uygulanmıştı. Kan methemoglobin düzeyleri %49.6 ve %37.7 ölçülen hastalar intravenöz metilen mavisi ve askorbik asit ile başarılı bir şekilde tedavi edildi.
Methemoglobinemia is characterized by varying degrees of cyanosis due to increased hemoglobin concentrations containing oxidized iron. Prilocaine is a widely used local anesthetic and can cause methemoglobinemia in infants even in therapeutic doses. We present two female infants (younger than 2 months) who developed severe cyanosis after transcatheter pulmonary balloon valvuloplasty and were diagnosed with toxic methemoglobinemia. Both infants were anesthetized with local prilocaine application before balloon valvuloplasty. Methemoglobin levels of the patients were measured as 49.6% and 37.7%, respectively. Both were successfully treated with intravenous methylene blue and ascorbic acid.

14.
İzole kapak üzeri akciğer atardamar darlığı ve akciğer atardamarı anevrizması
Isolated pulmonary supravalvular stenosis accompanied by pulmonary artery aneurysm
Çağdaş Akgüllü, Ercan Erdoğan, Özgür Akça, Belma Çevik
PMID: 21358236  Sayfalar 68 - 71
Bu yazıda, 19 yaşında asemptomatik bir kadın hastada rastlantısal olarak saptanan kapak seviyesi üzeri izole akciğer atardamar darlığı ve akciğer atardamar anevrizması sunuldu. Kardiyolojik değerlendirmede akciğer odağında sistolik üfürüm, elektrokardiyografide sağ eksen sapması ve akciğer grafisinde akciğer atardamarında belirginleşme saptandı. Transtorasik ekokardiyografide akciğer atardamarının gövdesi normalden geniş olarak izlendi; hafif pulmoner yetersizlik ve hafif triküspit yetersizliği gözlendi. Renkli Doppler ile akciğer atardamarı kapağının yaklaşık 2 cm distalinde türbülans akım izlendi. Transözofageal ekokardiyografide kapak üzeri seviyede zarımsı yapı ve darlık sonrası gelişmiş yakınsal (proksimal) anevrizma izlendi. Akciğer atardamarı gövdesi en geniş olduğu yerde 40 mm ölçüldü. Toraks bilgisayarlı tomografisinde yakınsal anevrizmanın akciğer atardamarı gövdesi ile sınırlı olduğu görüldü ve boyutu 41 mm ölçüldü. Hastanın semptomsuz olması, anevrizmanın kitle bası bulgularının bulunmaması, darlık düzeyindeki basınç farkının nispeten düşük olması (16 mmHg) ve soldan sağa şant bulunmaması nedeniyle düzenli olarak radyolojik takibine karar verildi.
We present a 19-year-old asymptomatic female patient in whom isolated pulmonary supravalvular stenosis and pulmonary artery aneurysm were incidentally detected. On cardiologic examination, a systolic murmur was heard over the lungs, right axis deviation was seen on the electrocardiogram, and marked appearance of the pulmonary artery was noted on the chest X-ray. On transthoracic echocardiography, the pulmonary artery trunk was found to be wider than normal, and there were mild pulmonary and tricuspid regurgitation. Color Doppler examination showed a turbulent flow 2 cm distal to the pulmonary valve. Transesophageal echocardiography showed a supravalvular membranous structure and a proximal pulmonary artery aneurysm. The pulmonary artery trunk was measured as 40 mm at the widest part. Thoracic computed tomography revealed that the proximal pulmonary artery aneurysm was localized to the pulmonary artery trunk and measured 41 mm. As the patient was asymptomatic and there were no signs of aneurysmatic compression or a left-to-right shunt, and due to the presence of a relatively low gradient (16 mmHg) across the stenotic area, she was scheduled to regular radiologic control.

15.
Üstdüzey kardiyovasküler tıp makale sayısı ve kalitesi 2010 yılında çok düştü
Turkey’s publication output in cardiovascular medicine declined in 2010 both in quantity and quality
Altan Onat
PMID: 21358237  Sayfalar 72 - 84
Ülkemiz kurumlarının 2010 yılında kardiyovasküler tıp alanında yayın üretimiyle ilgili performansları Web of Knowledge veritabanı kullanılarak değerlendirildi. Araştırmada Türkiye kaynaklı uluslararası tam metinli makale ve derlemeler, Science Citation Index’in CD edisyonuna kaynak dergiler dikkate alınarak belirlendi. Birden fazla kurumdan ya da bilim dalından çıkan ortak yayınlar için kesirli puan sistemi uygulandı. Geçen yıl CD edisyonunda taranan dergilerde kardiyovasküler tıp alanında, Türkiye’den köken alan tam metinli makale ve derleme sayısı 121 ile dörtte birden fazla gerilerken, dünyadaki payımız da binde 8.2’den 6.1’e, yani 2001 öncesi düzeye indi. Yayın üretiminde 95 yayın erişkin kardiyolojisinden kaynaklandı. Makalelerin yayımlandığı dergilerin ortanca etki değeri de, geçen yıla kıyasla 1.60 ile (yarısı 1.15-2.60 etki değerli dergilerde) kabaca beşte bir oranında geriledi. Üretkenlikte önde giden tıp kurumlarımız Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Siyami Ersek Kalp ve Damar Cerrahisi, Türkiye Yüksek İhtisas ve Kartal Koşuyolu Eğitim ve Araştırma hastaneleri ile Erciyes Üniversitesi ve Cerrahpaşa tıp fakülteleri idi. Bilimde ve kardiyolojide bir çöküş yolunda mesafe aldığımızın bilincine yetkililerce varılıp yeni ciddi düzenlemeler yapılmalı.
The performance of Turkey’s institutions was evaluated regarding publication output in cardiovascular medicine in 2010 based on data of the Web of Knowledge. Only articles in full-text and reviews that appeared in source publications covered by Science Citation Index CD Edition were included. A fractional count system was used for items published jointly with a foreign or noncardiological Turkish institution. Turkey’s publications numbered as low as 121, representing more than one-fourth decline, and her share of world publication decreased from 8.2 to 6.1 per mille, to a level below that of before 2001. Ninety-five articles originated from adult cardiology. The median impact factor also declined to 1.60, by one-fifth compared with the previous year; half of the publications appeared in periodicals with an impact factor of 1.15-2.60. Among medical institutions with highest productivity, Gülhane Military Medical Academy, Siyami Ersek Cardiovascular Surgery Center, Türkiye Yüksek İhtisas Hospital, and Kartal Koşuyolu Education and Research Hospital as well as Erciyes University and Cerrahpaşa medical faculties ranked in front. Authorities need to be aware that Turkey’s science and, in particular, cardiology are losing prestige and should take new serious measures.

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
16.
Atipik Kawasaki hastalığında koroner arter anevrizmalarının ilerlemesi
Progression of coronary artery aneurysms in incomplete Kawasaki disease
Murat Muhtar Yılmazer, Barış Güven, Vedide Tavlı
PMID: 21358238  Sayfa 85
Makale Özeti |Tam Metin PDF

17.
Antikoagülan tedavi altında dev trombüs oluşumu
Giant Thrombus Formation Under Anticoagulant Therapy And Treated With Surgical Procedure
Mahmut Akpek, Idris Ardic, Mikail Yarlioglues, Ali Ergin
PMID: 21358239  Sayfa 86
Makale Özeti |Tam Metin PDF

18.
Sağ kalp yetersizliğine neden olan parakardiyak kitle: Tekstiloma
Paracardiac mass causing right heart failure: textiloma
Yalçın Velibey, Sait Terzi, Ayşe Emre, Kemal Yeşilçimen
PMID: 21358240  Sayfa 87
Makale Özeti |Tam Metin PDF

19.
Koroner sinüse fistülize dev sirkumfleks koroner arter anevrizmasının çok kesitli bilgisayarlı tomografi ile noninvaziv değerlendirilmesi
Noninvasive evaluation of a giant circumflex coronary artery aneurysm fistulized into the coronary sinus by multislice computed tomography
Selçuk Pala, Göksel Açar, Cihan Dündar, Mustafa Akçakoyun
PMID: 21358241  Sayfa 88
Makale Özeti |Tam Metin PDF

20.
Genç bir hastada kor triatriyatum sinister ve sekundum atriyal septal defekt
Cor triatriatum sinister and secundum atrial septal defect in a young patient
Tayfun Şahin, Güliz Kozdağ, Ulaş Bildirici, Dilek Ural
PMID: 21358242  Sayfa 89
Makale Özeti |Tam Metin PDF

EDITÖRE MEKTUP
21.
Editöre mektup: Dilate kardiyomiyopatili hastalarda sol atriyal apendiks büyüklüğü ve trombüs oluşumu üzerinde sol ventrikül çapının etkisi
Letter to the Editor: “The influence of left ventricular diameter on left atrial appendage size and thrombus formation in patients with dilated cardiomyopathy”
Ender Örnek, Alparslan Kurtul, Mustafa Duran, Muhammed Bora Demirçelik
PMID: 21358243  Sayfalar 90 - 91
özet yok

DIĞER YAZILAR
22.
Düzeltme
Erratum

Sayfa 91
Makale Özeti |Tam Metin PDF

23.
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Sayfa 92
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi