ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 34 (1)
Cilt: 34  Sayı: 1 - Ocak 2006
ARAŞTIRMA
1.
Doğuştan kalp anomalilerinin tedavisinde tekrarlanan ameliyatlar: 108 olguda ameliyat nedenleri, cerrahi teknik ve sonuçlar
Reoperations in congenital heart surgery: causes, surgical techniques, and results in 108 patients
Ersin Erek, Yusuf Kenan Yalçınbaş, Ece Salihoğlu, Tamer Turan, Yasemin Mamur, Ayşe Çolakoğlu, Ayşe Sarıoğlu, Tayyar Sarıoğlu
Sayfalar 1 - 9
Amaç: Bu çaJışmada, doğuştan Kalp hastalığı nedeniyle daha önce sternotomi ile tamir uygulandıktan sonra tekrar ameliyat edilen astalarda yeniden ameliyat nedenleri, uygulanan cerrahi teknik ve sonuçlan değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmaya sternotomi ile tamirden sonra yeniden ameliyat edilen 108 hasta (59 erkek. 49 kadın; ort. yaş 10.2±9.7: dağılım 9 gün-58 yıl) alındı. Üç hastada sağ torakotomi, üç hastada Clamshell insizyonu tercih edilirken, 102 hastada yeniden sternotomi yapıldı. Otuz üç hastada daha önceki palyatif bir girişimi takiben tam düzeltme, altı hastada ise tekrar palyatif bir girişim uygulandı. Diğer ameliyatlar veya nedenleri şunlardı: Sağ ventrikul çıkış yolu ameliyatı (n=2l), atriyoventrıküler kapak ameliyatı (n=l6), sol ventrikul çıkış yolu ameliyatı (n=l3), Fontan revizyonları (n=7), arteryel switch/doubte swtch sonrası ameliyatlar (n-7), pufmoner venöz dönüş restenozu (n=2), rezidüel veya tekrarlayan atriyal/ventriküler septal defekt (n-2), Senning sonrası triküspid yetersizliği, aritmi (n=l).
Bulgular: Erken dönemde dokuz hasta (%8,3) kaybedildi. On üç hastada (%13,1) yoğun bakımda kalış süresi bir hafta veya üzerinde idi. Birisi kaybedilen hasta olmak üzere, iki hastada sternum açılırken ciddi kanama gelişti. Ameliyat sonrasında şu komplikasyonlar görüldü: Kanama revizyonu (n=2), kalıcı pacemaker implantasyonu (n=3), trakeostomi (n=6), plevral efüzyon (n=7), pnomotoraks (n=1), şilotoraks (n=l), sağ diyafragma paralizisi (n=3), geçici serebrovasküler olay (n=1).
Sonuç: Doğuştan kalp anomalilerinin tedavisinde yeniden ameliyat ihtiyacı daha çok aşamalı tamir gereksinimi veya Kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sorunlardan kaynaklanmaktadır. Endikasyonların ve zamanlamanın patolojiye ve uygulanacak işleme göre doğru belirlenmesi gerekir.
Objectives: We evaluated the causes of reoperations, surgical techniques, and results of patients who had undergone a previous repair by sternotomy for congenital heart defects.
Study design: The study included 108 patients (59 males, 49 females; mean age 10.2±9.7 years; range 9 days to 58 years) who required a reoperation following a repair by sternotomy. A right thoracotomy was performed in three patients, Clamshell incision in three patients, and resternotomy in 102 patients. Thirty-three patients under-went total repair follovving a palliative procedure, while six patients underwent a subsequent palliative procedure. Other reoperations were performed for the follovving: right ventricle outflow tract (n=21), atrioventricular valve (n=16), left ventricle outflovv tract (n=13), Fontan revisions (n=7), arterial switch/double svvitch reoperations (n=7), pulmonary venous retum restenosis (n=2), residual/recurrent atrial/ventricular septal defect (n=2), tricuspid regurgitation and arrhythmia after the Senning operation (n=1).
Results: Hospital mortality occurred in nine patients (8.3%). Thirteen patients (13.1%) experienced a prolonged intensive care unit stay (>1 week). During sternal reentry major hemorrhage occurred in two patients, one of whom died. Postoperative complications included re-exploration for bleeding (n=2), permanent pacemaker implantation (n=2), tracheostomy (n=6), pleural effusion (n=7), pneu-mothorax (n=1), chylothorax (n=1), right diaphragmatic paralysis (n=3), and transient cerebrovascular event (n=1).
Conclusion: The majority of reoperations after repair of congenital heart defects are due to staged repairs or to inevitably ensuing problems. Proper indications and tim-ing are essential dependi

2.
Perkütan mitral balon valvüloplastiden sonra global sol ventrikul sistolik ve diyastolik fonksiyonlarının total ejeksiyon isovolümetik indeks ile değerlendirilmesi: Doku Doppler ekokardiyografi çalışması
Evaluation of the global systolic and diastolic function of the left ventricle by the total ejection isovolume index following percutaneous mitral balloon valvuloplasty: a tissue Doppler imaging study
Nurcan Arat, Nesligül Yıldırım, Ümit Güray, Omaç Tüfekçioğlu, Şule Korkmaz, İrfan Sabah
Sayfalar 10 - 15
Amaç: Perkütan mitral balon valvüloplastinin (PMBV) global sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonları üzerine etkisi total ejeksiyon isovolümetik (TEİ) indeks ile değerlendirildi.
Çalışma planı: İzole romatizmal sıkı mitral darlık nedeniyle PMBV uygulanan ardışık 76 hasta (16 erkek, 60 kadın; ortanca yaş 36; dağılım 19-68) incelendi. Mitral lateral annulustan yapılan pulse-dalga doku Doppler ekokardiyografi ile sistolik ve diyastolik fonksiyon parametreleri ve bu verilerden hesaplanan TEİ indeksi, PMBV öncesinde, işlemden 48 saat ve üç ay sonra değerlendirildi.
Bulgular: İşlem sonrası erken dönemde, diyastolik fonksiyon parametrelerinden maksimum erken diyastolik hız (p=0.001) ve erken-geç diyastolik hız oranında (p=0.02) artış, isovolümetrik relaksasyon zamanında düşme (p=0.02); sistolik fonksiyon göstergesi olarak da maksimum sistolik hızda (p=0.01) anlamlı artış görüldü. Global fonksiyonları yansıtan TEİ indeksinde ise, işlem öncesine göre (TEİ indeksi 0.7±0.3), işlemden 48 saat (TEİ indeksi 0.5±0.2, p=0.06) ve üç ay sonra (0.6±0.2, p=0.97) gözlenen azalma istatistiksel olarak anlamlı değildi.
Sonuç: Mitral annuler sistolik ve diyastolik fonksiyon göstergelerinde PMBV sonrasında iyileşme olmasına rağmen, TEİ indeksinde anlamlı değişiklik oluşmamaktadır. Mitral annuler longitudinal hareketteki değişiklikler, subvalvuler aparatusun kısmen serbestleşmesi sonucu fonksiyonel sınırlamanın ortadan kalkmasına bağlı olabilir.
Objectives: We evaluated the effect of percutaneous mitral balloon valvuloplasty (PMBV) on global systolic and diastolic functions of the left ventricle with the use of the total ejection isovolume (TEI) index.
Study design: The study included 76 consecutive patients (16 males, 60 females; median age 36 years; range 19 to 68 years) who underwent PMBV for isolated rheumatic mitral stenosis. Systolic and diastolic indexes were measured by pulsed Doppler tissue imaging echocardiography from the mitral lateral annulus and the TEI index was calculated before, and 48 hours and three months after PMBV.
Results: Concerning diastolic function parameters, there was an improvement in the maximum early diastolic velocity (p=0.001), early and late diastolic velocity ratio (p=0.02), and a decrease in the isovolumetric relaxation time (p=0.02) immediately after PMBV. Maximum systolic velocity (p=0.01) improved as a systolic function parameter. Left ventricular global function did not improve significantly 48 hours (TEI indices 0.7±0.3 vs 0.5±0.2, p=0.06) and three months (0.7±0.3 vs. 0.6±0.2, p=0.97) after PMBV.
Conclusion: Parameters of mitral annular systolic and diastolic functions seem to be improved after PMBV, accompanied by an insignificant change in the TEI index. These changes in myocardial longitudinal functions may be due to the relief of functional restriction by the mobilization of the subvalvular apparatus.

3.
Koroner arter hastalığı anjiyografile kanıtlanmış olgularda multidedektör bilgisayarlı tomografinin tanısal doğruluğu
Diagnostic accuracy of multidetector computed tomography in patients with angiographically proven coronary artery disease
Alper Canbay, Nihal Akar, Tuğba Kayhan, Nihan Erdoğan, Deniz Şahin, Erdem Diker, Sinan Aydoğdu
Sayfalar 16 - 21
Amaç: Akut miyokard infarktüsü geçiren hastalarda, koroner anjiyografiyle kanıtlanmış koroner arter darlığının belirlenmesinde multidedektör bilgisayarlı tomografinin (MDBT) başarısı araştırıldı.
Çalışma planı: Akut miyokard infarktüsü tanısıyla hastaneye yatırılan 18 hastaya (6 kadın, 12 erkek; ort. yaş 51.3) klinik açıdan stabilizasyon sağlandıktan sonra koroner anjiyografi yapıldı. Daha sonra, iki gün içinde MDBT uygulandı. Koroner anjiyografiyle koroner arter lümeninde %50'den fazla darlık görülen segmentler belirlendi ve bu segmentler MDBT ile değerlendirmeye alındı.
Bulgular: Koroner anjiyografi ile değerlendirilen 288 seg-mentin 48'inde %50 üzerinde darlık saptandı. Bu lezyon-ların 24'ü (%50) MDBT ile görüntülenebildi (duyarlılık %50, özgüllük %97.5). Multidedektör bilgisayarlı tomografi, proksimal segmentlerde koroner anjiyografiyle belirlenen 10 lezyonun dokuzunda (duyarlılık %90, özgüllük %98.4, pozitif öngördürücü değer %90, negatif öngördürücü değer %98.4); orta segmentlerde 12 lezyonun yedisinde (duyarlılık %58.3, özgüllük %95.8, pozitif öngördürücü değer %87.5, negatif öngördürücü değer %82.1); distal segmentlerde 14 lezyonun üçünde (duyarlılık %21.4, özgüllük %92.5, pozitif öngördürücü değer %50, negatif öngördürücü değer %77.1) başarılı bulundu.
Sonuç: İnvaziv olmayan bir görüntüleme yöntemi olan MDBT, proksimal koroner arter segmentlerinin ve göreceli olarak orta segmentlerin değerlendirilmesinde güvenle kullanılabilir.
Objectives: The success of multidetector computed tomography (MDCT) was assessed in detecting coronary artery stenoses in patients with angiographically proven coronary artery disease following acute myocardial infarction.
Study design: Eighteen patients (6 women, 12 men; mean age 51.3 years) who were hospitalized with the diagnosis of acute myocardial infarction undervvent coronary angiography after clinical stabilization was restored. Within two days of coronary angiography MDCT was performed. Segments that were angiographically shown to have stenosis exceeding 50% of the coronary artery lumen were evaluated by MDCT.
Results: Of 288 segments studied, coronary angiography showed more than 50% stenosis in 48 segments, of which 24 segments (50%) were also demonstrated by MDCT (sensitivity 50%, specificity 97.5%). The success of MDCT according to the localization was as follovvs: nine in 10 proximal segments (sensitivity 90%, specificity 98.4%, positive predictive value 90%, negative predictive value 98.4%); seven in 12 middle segments (sensitivity 58.3, specificity 95.8%, positive predictive value 87.5%, negative predictive value 82.1%); and three in 14 distal segments (sensitivity 21.4, specificity 92.5%, positive predictive value 50%, negative predictive value 77.1%).
Conclusion: Multidetector computed tomography can be safely used as a noninvasive imaging method in the assessment of proximal and, in part, middle coronary artery segments.

4.
Akut miyokard infarktüslü hastalarda kollateral dolaşımın klinik, elektrokardiyografik ve anjiyografik parametrelerle değerlendirilmesi
Evaluation of collateral circulation with clinical, electrocardiographic, and angiographic parameters in patients with acute myocardial infarction
Ergün Seyfeli, Hüseyin Arınç, Yüksel Çiçek, İbrahim Özdoğru, Hayrettin Sağlam, Adnan Abacı, Fatih Yalçın, Ali Ergin
Sayfalar 22 - 28
Amaç: Akut miyokard infarktüslü (AMİ) hastalarda erken dönem kollateral dolaşım (KD) varlığı araştırıldı ve bunun klinik, elektrokardiyografik ve anjiyografik parametrelerle ilişkisi değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmaya, ilk altı saat içinde başvuran AMİ'li 79 hasta (63 erkek, 16 kadın; ort. yaş 57) alındı. Primer anjiyoplasti öncesinde koroner anjiyografi ile infarktla ilişkili damar, anlamlı darlık (>%50 darlık) saptanan damar sayısı, sorumlu damarda lezyonun yeri (proksimal, orta ve distal) ve KD varlığı kaydedildi. İnfarktla ilişkili damara KD'nin derecesi Rentrop sınıflamasına göre değerlendirildi. İlk altı saat içinde çekilen EKG'lerde Q dalgası varlığı ve resiprokal ST segment değişiklikleri belirlendi.
Bulgular: Otuz bir hastada (%39.2) infarktla ilişkili damara KD görüldü. Sorumlu lezyon 43 hastada (%54.4) sol ön inen (LAD) koroner arter, 11'inde (%13.9) sirkumfleks (Cx) arter, 25'inde (%31.7) sağ koroner arterde (RCA) idi. İlk altı saat içindeki EKG'de, 34 hastada (%43) Q dalgası görülmedi; resiprokal ST segment çökmesine ise 53 hastada (%67.1) rastlandı. Kollateral dolaşım RCA tıkanmalarında, LAD ve Cx tıkanmalarına göre daha fazla görüldü (sırasıyla %60, %32.6 ve %18.2, p=0.012). Kollateral dolaşım varlığı ile hipertansiyon (r=0.226, p=0.045) ve RCA tıkanması (r=0.309, p=0.006) arasında anlamlı ilişki bulundu. Çokde-ğişkenli regresyon analizinde, sadece RCA tıkanmasının KD varlığını öngörmede bağımsız belirleyici olduğu görüldü (r=0.377, p<0.001).
Sonuç: Kollateral dolaşım, AMİ'nin erken döneminde, hipertansiyon öyküsü ve RCA tıkanması olan hastaların önemli bir kısmında işlevsel hale gelmektedir. Bu bulgular AMİ'de tedavi seçiminde (invaziv/konservatif) yardımcı olabilir.
Objectives: We investigated the presence of collateral circulation (CC) during early period of acute myocardial infarction (AMI) and evaluated its relationship with clinical, electrocardiographic, and angiographic parameters.
Study design: İn 79 patients (63 men, 16 vvomen; mean age 57 years) who presented within the first six hours of AMİ, coro-nary angiography was performed before primary angioplasty to determine the infarct-related artery (IRA), the number of arteries with significant stenosis (≥50%), localization of stenosis (proxi-mal, middle, or distal), and the presence of CC. The presence of Q waves and reciprocal ST-segment changes were evaluated on initial electrocardiograms. Collateral circulation to the IRA was graded according to the Rentrop scoring system.
Results: Collateral circulation to the IRA was detected in 31 patients (39.2%). İnfarct-related artery was the left anterior descending (LAD) coronary artery in 43 patients (54.4%), circumflex (Cx) artery in 11 patients (13.9%), and the right coronary artery (RCA) in 25 patients (31.7%). On initial electrocardiograms, Q wave was absent in 34 patients (43%) and reciprocal ST-segment depression was present in 53 patients (67.1%). Collateral circulation was more common in RCA occlusions than those involving the LAD and Cx arteries (60%, 32.6%, and 18.2%, respectively; p=0.012). The presence of CC was significantly correlated with hypertension (r=0.226, p=0.045) and RCA occlusion (r=0.309, p=0.006). In multiple regression analysis, only RCA occlusion was found to be an independent predictor for CC (r=0.377, p<0.001).
Conclusion: In the early period of AMİ, collateral circulation becomes functional in a considerable number of patients who have hypertension and RCA occlusion. This may be helpful in choosing between conservative and invasive treatments.

DERLEME
5.
Türk kardiyovasküler tıp yayınları 2005: Nicelik ve niteliği
A quantitative and qualitative look at Turkey's publications in cardiovascular medicine in 2005
Altan Onat
Sayfalar 29 - 43
Kardiyovasküler tıp alanında 2005 yılında ülkemizden kaynaklanan uluslararası yayınları değerlendirmek amacıyla, Science Citation lndex'in CD edisyonuna kaynak dergilerdeki Türkiye adresli yayınlar Web of Scien-ce'ten incelendi ve yalnızca tam metinli makaleler dikkate alındı. Birden fazla kurumdan ya da bilimdalından çıkan ortak yayınlar için bir kredi sistemi uygulandı. Geçen yıl CD edisyonunda taranan dergilerde kardiyovasküler tıp sahasında, Türkiye'den çıkan tam metinli makale sayısı 161'e, dünyadaki payımız binde 8.6 düzeyine yükseldi. Ancak, makalelerin yer aldığı dergilerin ortanca impakt faktörü 1.22'yi koruduysa da, impakt faktörü 2 veya üzerinde olan dergilerdeki yayınlar üç yıl üstüste 22 civarında kalırken, yükselme etki değeri daha düşük dergilerdeki yayınları ilgilendirdi. 2005 yılında erişkin kardiyolojisinde üretilen 126 makaleye karşılık, kardiyovasküler cerrahi yayınları 24, çocuk kardiyolojisi 11 makalede kaldı. Anadolu'daki kurumların performansı iyi sayılabildiği halde; Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi dışında, Ankara ve İzmir'deki birçok merkez düşüşte etken oldu. Akademik terfilerde yeni koşullar aranması zamanının geldiği kanısındayız.
The progress of the output of publications in cardiovascular medicine originating from Turkey's institutions in 2005 were evaluated based on data of the Web of Science. After exclusion of meeting abstracts and letters to the editor, articles in full-text appearing in source publications of Science Citation lndex CD Edition were included. A weighted credit system was used for items published jointly with a foreign or noncardiological Turkish institution. Turkey's publications rose to 161 articles and her share of world publications to 8.6 per mille. Though the median impact factor of periodicals publishing these articles remained 1.22 in three consecutive years, the number of papers published in joumals with an impact factor of 2 or over was unchanged around 22, and the observed rise involved those with an impact factor below 2. Of these, 126 articles were concerned with adult cardiology, 24 papers with cardiovascular surgery, and 11 vvith pediatric cardiology in 2005. In contradis-tinction to certain centers in Ankara and İzmir, the performances of medical faculties in Anatolia were, in general, satisfactory this year, vvith special reference to Türkiye Yüksek İhtisas Hospital, GATA, and S. Ersek Surgical Center. The time is ripe for modifying the regulation for academic promotions.

OLGU BILDIRISI
6.
Seksen dört yaşında bir olguda kor triatriatum sinister
Cor triatriatum sinister in an 84-year-old patient
Mehmet Tuğrul İnanç, Ali Doğan, Yücel Yılmaz, İbrahim Özdoğru
Sayfalar 44 - 46
Sol ve sağ kalp yetersizliği tanılarıyla yatırılan 84 yaşında bir kadın hastada, mitral ve aort kapak yetersizliğiyle birlikte kor triatriatum sinister saptandı. Transtorasik ve transözofajiyal ekokardiyografiyle belirlenen bu doğumsal anomalinin tanısı, manyetik rezonans ve kateter anjiyografi incelemeleriyle de desteklendi. Önce tıbbi tedaviyle rahatlatılan hastaya daha sonra kor triatriatum için düzeltici cerrahi işlem uygulandı. Hasta iyileşmiş halde taburcu edildi.
An 84-year-old woman was hospitalized for symptoms of left and right heart failure. Transthoracic and trans-esophageal echocardiography revealed cor triatriatum sinister vvhich was accompanied by mitral and aortic regurgitation. The diagnosis of this congenital anomaly was confirmed by magnetic resonance imaging and catheter angiography. After stabilization with medical therapy, surgical correction of cor triatriatum sinister was performed. The patient was discharged with recovery.

7.
Konjestif kalp yetersizliği olan bir hastada geniş koroner arter fistülünün coil embolizasyon yöntemiyle kapatılması
Successful coil embolization of a large coronary artery fistula in a patient with congestive heart failure
Cevat Kırma, Muhsin Türkmen, Cevat Tanalp
Sayfalar 47 - 50
Koroner arter fistülü az sayıda hastada küçük çaplı ve yaşam boyu asemptomatik olsa da, gelişen semptom¬lar nedeniyle birçok hastada transkateter veya cerrahi yolla kapatma gerektirir. Bu yazıda, konjestif kalp yeter¬sizliğine bağlı semptomları bulunan 70 yaşındaki kadın hastada saptanan koroner arter fistülünün coil emboli¬zasyon yöntemiyle başarılı şekilde kapatılması sunul¬du. Başvuru sırasında hastada, nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı, NYHA sınıf 3 fonksiyonel kapasite, sağ parasternal alanda duyulan 3/6 derecesinde pansistolik üfürüm ve ikinci sol interkostal boşluk ve kalp tabanın¬da işitilen 2-3/6 derecesinde sürekli bir üfürüm vardı. Selektif koroner anjiyografide, proksimal sol ön inen ko¬roner arterden köken alan ve ana pulmoner artere bo¬şalan koroner arter fistülü saptandı. Distal kısmına bir, proksimal kısmına iki coil yerleştirilmesiyle fistül başa¬rılı şekilde kapatıldı. İşlemden sonra sürekli üfürüm kayboldu. İkinci aydaki kontrolü sırasında hasta asemptomatikti ve fonksiyonel kapasitesi belirgin dere¬cede artmıştı.
Although a minority of coronary artery fistulae are small in caliper and may be asymptomatic throughout life, most cases will require intervention by either transcatheter tech- mques or surgery because of evolving symptoms. We report a 70-year-old female patient who underwent suc¬cessful coil embolization of a coronary artery fistula that was associated with congestive heart failure. On presen- tatıon. she had dyspnea, palpitation, chest pain, function- al capacity of NYHA class III, a pansystolic murmur of grade 3/6 in the right parasternal region, and a continuous murmur of grade 2-3/6 in the second left intercostal space and at the base of the heart. Selective coronary angiogra- phy showed a large coronary artery fistula, originating from the proximal left anterior descending coronary artery and draining into the main pulmonary artery. Embolization was performed with placement of one coil in the distal part and two coils in the proximal part of the fistula. The con¬tinuous murmur disappeared after the procedure. She was asymptomatic with significantly improved functional capacity at the second-month follow-up.

8.
İki taraflı renal arter stenozlu tip II Takayasu arteritli bir olguda stent uygulamasıyla renovasküler hipertansiyonun tedavisi
Successful stent implantation for renovascular hypertension in a patient with bilateral renal artery stenosis due to type II Takayasu's arteritis
Zekeriya Nurkalem, Nevzat Uslu, Şevket Görgülü, Mehmet Eren
Sayfalar 51 - 54
Aterosklerotik renovasküler hipertansiyonda renal anjiyoplastinin güvenli ve etkili bir yöntem olduğu bilinmektedir. Ateroskleroz nedenli olmayanlarda ise renal tutulum ve tedavi yaklaşımı hakkında veriler azdır. Takayasu arteriti büyük damarları etkileyen sistemik bir vaskülittir. Renal arter tutulumu ciddi renovasküler hipertansiyon ile ortaya çıkabilir. Yirmi yaşında kadın hasta, baş ağrısı ve hareketle artan sol kol ağrısı nedeniyle başvurdu. Fizik muayenede arteryel kan basıncı sol kolda 100/70 mmHg, sağ kolda 220/100 mmHg ölçüldü. Sol kolda brakiyal ve radiyal nabızlar alınamadı. Hastanın bütün laboratuvar bulguları normal idi. Anjiyografide sol subklavyen arter çıkışının tıkalı olduğu, supraklaviküler arter-subskapular arter kolaterallerinin iyi gelişmiş oldu¬ğu görüldü. Selektif renal arteriyografide iki taraflı renal arter stenozu saptandı. Her iki renal artere çıplak stent yerleştirildi. Sağ renal arterde darlık kalmadı, sol renal arterde ise %20 darlık bulundu. İşlem sonrası renal fonksiyonlarda bozulma olmadı ve üçüncü aydaki kont¬rolde sağ koldaki arteryel kan basıncı 110/70 mmHg öl¬çüldü
Although renal angioplasty proved to be a safe and effec- tive treatment in atherosclerotic renovascular disease, there is limited data on nonatherosclerotic renal involve- ment and treatment strategies. Takayasu's arteritis is a systemic vasculitis primarily affecting large vessels. Involvement of renal arteries may be associated with severe renovascular hypertension. A 20-year-old female patient presented with complaints of headache and exer- cise-induced pain in the left arm. On physical examination, blood pressures were 100/70 mmHg and 220/100 mmHg in the left and right arms, respectively. Brachial and radial pulses were not palpable in the left arm. Ali laboratory find- ings were normal. Angiographic examination revealed nar- rowing of the left subclavian artery, with well-developed collaterals from the supraclavicular and subscapular arter-ies. Selective renal arteriography showed bilateral stenosis of the renal arteries. Renal artery stenting was performed, resulting in no stenosis in the right, and 20% residual stenosis in the left renal arteries. There was no deteriora- tion in renal functions. Blood pressure was 110/70 mmHg in the right arm three months after the procedure.

9.
Kalp dokusunun yenilenmesi amacıyla uygulanan hücre nakli aritmojenik mi?
Is cell transplantation for cardiac regeneration arrhythmogenic?
Erdem Diker
Sayfalar 55 - 58
Son yıllarda, kalp dokusunun yenilenmesi amacıyla uygulanan hücre nakli kalp yetersizliği tedavisinde umut vermektedir. Bu teknikte, iskelet kası kökenli miyoblastlar veya kemik iliği kökenli kök hücreleri kalbe epikardiyal, endokardiyal veya transkoroner yolla nakledilmektedir. Bu yeni tedavi yöntemiyle, özellikle sol ventrikül fonksiyonlarında sağlanan düzelme dikkat çekicidir. Bununla birlikte, bazı çalışmalarda bu yöntemin önemli bir sınırlaması ortaya çıkmıştır. Hücre nakli sonrasında malign ventrikül aritmilerinin görülmesi bu konudaki en önemli çekincelerden biridir. Cerrahi olarak epikardiyal veya kateterle endokardiyal olarak otolog iskelet kökenli miyoblastların verilmesi sonrasında aritmi sorunu ortaya çıkarken, kateterle transkoroner olarak kök hücre naklinde bu sorunla karşılaşılmamaktadır. Nakledilen kök hücrelerin aritmojenik olup olmadığı sorusu hala net olarak yanıtlanmamıştır.
Cardiac cell transplantation for cardiac regeneration has yielded promising results in recent years. This method consists of epicardial, endocardial, or transcoronary transplantation of mainly skeletal myoblasts or bone marrowderived stem cells into the heart. Promising results have been reported with this novel treatment, especially concerning improvement in left ventricular function. However, serious limitations have been encountered following this therapy, the most important of which is the emergence of malignant ventricular arrhythmias. Interestingly, surgerybased epicardial or catheter-based endocardial transplantations of autologous skeletal myoblasts have been associated with the development of arrhythmias while catheterbased transcoronary transplantation of stem cells has not been found to increase arrhythmia risk. After ali, the ques- tion of arrhythmogenic potential of celi transplantation has yet to be resolved.

10.
Kalp yetersizliği ve anemi
Heart failure and anemia
Zülküf Karahan, Kenan İltümür, Nizamettin Toprak
Sayfalar 59 - 65
Anemi, kronik kalp yetersizliğinde sık görülen bir durumdur ve semptomların kötüleşmesine neden olur. Kalp yetersizliğinde anemi görülmesinin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, hemodilüsyon, inflamatuvar aktivasyon, böbrek fonksiyonlarında bozukluk, sağ kalp yetersizliğine bağlı kötü beslenme ve ilaç tedavisi gibi faktörler üzerinde durulmaktadır. Kalp yetersizliğinde aneminin düzeltilmesinin kalp fonksiyonları ve morbidite üzerinde olumlu etkileri vardır. Bu semptomatik iyileşmelere karşın, anemiye yönelik agresif tedaviyle hiper¬tansiyon, tromboz ve endotelyal aktivasyon gibi olumsuz etkiler de görülebilir.
Anemia is commonly observed in patients with heart failure and is associated with aggravating symptoms. The cause of anemia in heart failure is not completely understood, but it is likely to be the result of a combination of factors including hemodilution, inflammatory activation, renal dysfunction, malnutrition due to right-sided heart failure, and drug therapy. Correcting anemia results in beneficial effects on cardiac function and morbidity in patients with heart failure. However, it should be recalled that aggressive treatment of anemia may also lead to adverse effects such as hypertension, thrombosis, and endothelial activation.

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
11.
Romatizmal mitral kapak darlığı ve dev sol atriyal trombüs örneği
Rheumatic mitral stenosis and a very large left atrial thrombus
Öykü Gülmez, İlyas Atar, Aylin Yıldırır, Haldun Müderrisoğlu
Sayfa 66
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DIĞER YAZILAR
12.
Uzman Yanıtları
Answers of specialist
Hakan Kültürsay, Kenan Yılmaz Ömürlü
Sayfalar 68 - 69
Makale Özeti |Tam Metin PDF

EDITÖRE MEKTUP
13.
Editöre Mektup
Letter to the Editor
Sadi Güleç, Çetin Erol
Sayfalar 71 - 73
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DIĞER YAZILAR
14.
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Sayfa 75
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi