ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 32 (6)
Cilt: 32  Sayı: 6 - Eylül 2004
DERLEME
1. 
Kollateral Dolaşım Varlığının Miyokard Canlılığı ve Revaskülarizasyon Sonrası Fonksiyonel İyileşmeye Etkisi
The Effect of Existence of Advanced Collateral Circulation on Myocardial Viability and Functional Recovery After Revascularization
Y.İbrahim BARAN, Sümeyye GÜLLÜLÜ, Bülent ÖZDEMİR, Aysel Aydın KADERLİ, Tunay ŞENTÜRK, Adem EKBUL, Ali AYDINLAR, Jale CORDAN
Sayfalar 335 - 343
Kronik iskemiye bağlı fonksiyon bozukluğu olan fakat canlılığı devam eden (hiberne) miyokard; revaskülarizasyon girişimleri sonrası fonksiyonel iyileşme göstermektedir. Bu çalışmada total oklüzyonlu olgularda ilgili damar bölgesine olan gelişmiş kollateral dolaşımın; dobutamin stres ekokardiyografi (DSE) ile saptanan miyokard canlılığı ve koroner arter bypass greft cerrahisi (KABG) sonrası fonksiyonel iyileşme üzerine etkisi araştırılmıştır. Koroner arter hastalığı ve sol ventrikül fonksiyon bozukluğu olan, en az bir koroner arterinde total oklüzyon bulunan ve elektif KABG planlanan 58 olgu çalışmaya alındı. Tıkalı arter bölgesine olan kollateral dolaşım Rentrop sınıflamasına göre evre 0-3 arasında sınıflandırıldı. Tüm olgulara KABG öncesi düşük doz DSE yapılarak miyokard canlılığı araştırıldı. KABG sonrası üçüncü ayda tekrar ekokardiyografi yapılarak sol ventrikül fonksiyonları ve hiberne miyokardın fonksiyonel iyileşmesi araştırıldı. Gelişmiş kollateral dolaşımı olan 30 olgu, gelişmiş kollateral dolaşımı olmayan 28 olgu ile karşılaştırıldı. Gruplar arasında yaş, cins, geçirilmiş miyokard infarktüsü, hasta damar sayısı açısından anlamlı fark yoktu. Gelişmiş kollateral dolaşımı olan ve olmayan grupların parametreleri aşağıda sıralanmıştır. Akinetik segment sayısı: 141 ve 144, (AD), preoperatif DSE (+) segment sayısı: 83 (%58) ve 56 (%41) (p < 0,05), preoperatif duvar hareket skor indeksi (DHSİ); 1,88 ve 1,94 (AD), preoperatif ejeksiyon fraksiyonu (EF): %41,1 ve %40,4 (AD), iyileşen segmentlerin sayısı: 66 ve 47 (p < 0,05), segmentlerin iyileşme oranı: %69 ve %68 (AD), postoperatif DHSİ: 1,43 ve 1,63 (p < 0,05), postoperatif EF: %47 ve %44,4 (p<0,05) olarak bulundu. Her iki grupta KABG sonrası DSE (+) segmentlerde iyileşme, DHSİ'de azalma ve EF'de artma izlendi. Her iki grupta değişimler anlamlı iken; gelişmiş kollateral dolaşımı bulunan olgularda DSE ile saptanan miyokard canlılığı ve KABG sonrası fonksiyonel iyileşme anlamlı oranda daha yüksek bulundu. Gelişmiş kollateral dolaşım bulunan olgularda bazal sol ventrikül fonksiyonları benzer olmasına rağmen daha fazla miktarda canlı segment mevcuttur ve KABG sonrası daha yüksek oranda fonksiyonel iyileşme meydana gelmektedir. Bu bulgular gelişmiş kollateral dolaşımın miyokard canlılığı üzerine olumlu etkisi olduğunu vurgulamaktadır. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 335-343)

2. 
Türkiyedeki Hipertansiyon Hastalarının Risk Profillerinin Belirlenmesine Yönelik Geniş Ölçekli Bir Çalışma:I.C.E.B.E.R.G. Çalışması
Initial / İntensive Cardiovascular Examination Regarding Blood Pressure Levels:Evaluation of Risk Groups (ICEBERG 1-2)
Kemalettin BÜYÜKÖZTÜRK, Barış İLERİGELEN, Giray KABAKÇI, Nevres KOYLAN, Ömer KOZAN
Sayfalar 344 - 349
Hipertansiyonun, hastanın risk profili yönünden değerlendirilmesi ve uygun tedavi yaklaşımlarının belirlenmesi önem taşımaktadır. Bu çalışma, primer hipertansiyon risk gruplarının belirlenmesi amacıyla başlatılmıştır. Primer hipertansiyon hastalarının rutin tanı ve izlemi sırasında kullanılan tetkiklerin saptanması, primer hipertansiyon alt gruplarında hipertansiyonun derecelendirilmesi ikincil amaçlar arasında yer almaktadır. Önem taşıyan ikincil amaçlar arasında hedef organ hasarı varlığı, eşlik eden hastalık varlığı ve mikroalbüminüri sıklığının belirlenmesi de bulunmaktadır. Ayrıca, ikincil amaçlar arasında; saptanan klinik tedavi yaklaşımlarının halen geçerli olan tanı ve tedavi kılavuzları ile uyumu ve bu tedavi yaklaşımlarının doktor, kurum ve hasta özelliklerine göre tanımlanacak alt gruplar arasındaki farklarının incelenmesi de hedeflenmektedir. Primer hipertansiyon hastalarında rutin inceleme ile saptanamayan vasküler hasarın, ileri tetkiklerin yapılması ile saptanabileceğinin gösterilmesi de ikincil amaçlar arasında bulunmaktadır. Çalışmaya ileri tetkik olanakları bulunan tam teşekküllü hastanelerdeki 20 merkezden 1,000 hasta ve sağlık ocakları ile ileri tetkik olanağı bulunmayan hastanelerdeki 200 merkezden 10,000 hasta olmak üzere, toplam 220 merkez, 11,000 hasta dahil edilecektir. Çalışmaya Aralık 2003'te başlanmıştır. Halen 10,000 civarında hasta çalışmaya dahil edilmiştir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 344-349 )

DERLEME
3. 
Mitral Darlığı Olan Hastalarda Atriyal Fibrilasyon Gelişiminde C-Reaktif Proteinin Rolü
Role of C-Reactive Protein for Atrial Fibrillation in Patients with Mitral Stenosis
Bahar PİRAT, Bülent ÖZİN, Serpil EROĞLU, Aylin YILDIRIR, Haldun MÜDERRİSOĞLU
Sayfalar 350 - 355
Atriyumlarda gelişen yapısal değişikliklerin atriyal fibrilasyon (AF) fizyopatolojisinde rol oynadığı bilinmektedir. Kronik inflamasyon bu yapısal değişikliklere neden olan faktörlerden birisidir. Romatizmal kapak hastalıkları, AF'un çok yüksek oranda gözlendiği, kronik inflamasyonla seyreden hastalıklardır. Bu çalışmada mitral darlıklı hastalarda, bir inflamasyon göstergesi olan C-reaktif protein (CRP) ile AF ilişkisi değerlendirilerek inflamatuar sürecin AF gelişimindeki rolü araştırıldı. Merkezimizde 1996-2003 yılları arasında mitral darlığı tanısıyla izlenen 120 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastalar sinüs ritminde veya AF'da olmalarına göre iki gruba ayrıldı. Hastaların beyaz küre, sedimantasyon ve CRP değerleri, elektrokardiyografik ve ekokardiyografik bulguları kaydedildi. Bu verilerin AF ile ilişkileri araştırıldı. Araştırmaya dahil edilen 120 hastanın 64'ü normal sinüs (Grup NSR), 56'sı AF (Grup AF) ritmindeydi. AF grubundaki hastaların ortalama yaşı NSR grubundan anlamlı olarak yüksekti (sırasıyla 53.5 ± 11.1 ve 44.0 ± 11.9 yıl, p<0.001). AF grubunda NSR grubuna göre erkek hastaların sayısı daha fazla idi (AF grubunda 34 kadın, 22 erkek; NSR grubunda 54 kadın, 10 erkek; p=0.003). İki grup arasında beyaz küre sayıları ve eritrosit sedimentasyon hızları arasında fark yokken (p>0.05), serum CRP değerleri AF grubunda NSR grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu (sırasıyla 14.3 ± 12.1 ve 8.1 ± 12.7 mg/l, p=0.007). Çok değişkenli lojistik regresyon analizi ile AF gelişme riskini sadece yaş, sol atriyum boyutu ve mitral kapak alanının belirlediği saptandı (p <0.05). AF ritminde olan mitral darlıklı hastalarda CRP düzeylerinin sinüs ritminde olanlara göre belirgin yüksekliğin bulunması, CRP yüksekliğine eşlik eden yaş ve diğer faktörlerle ilişkili olup, CRP'nin bağımsız bir risk faktörü olduğu gösterilememiştir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 350-355)

4. 
Kararsız Angina Pektorisli Hastalarda Metabolik Sendrom Sıklığı ve Hastane İçi Sonuçlara Etkisi
Prevalance of the Metabolic Syndrome and Its Effect on Inhospital Outcomes in Patients With Unstable Angina Pectoris
Nazmiye ÇAKMAK, Mahmut ÇAKMAK, Ahmet AKYOL, Abdurrahman EKSİK, İzzet ERDİNLER, Ahmet Taha ALPER, Enis OĞUZ, Nurten SAYAR, Kadir GÜRKAN
Sayfalar 356 - 363
Metabolik sendrom (MS), tüm dünyada giderek yaygınlaşan bir halk sağlığı sorunudur. TEKHARF çalışması veritabanına göre koroner kalp hastalığı (KKH) gelişiminin %53'ünden sorumlu tutulan MS, Türk toplumu için de oldukça önemli bir problemdir. Biz çalışmamızda, kararsız angina pektorisli hastalarda MS sıklığını, MS unsurlarının dağılımını, MS'un KKH ve yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hsCRP) ile ilişkisini araştırdık. Çalışmaya hastanede yatan ve öncesinde antilipidemik ilaç kullanmayan 100 kararsız angina pektorisli hasta dahil edildi (77 erkek, 23 kadın; ort. yaş 60.33±9.48 yıl). Tüm hastalarda MS unsurları tarandı, apoA, apoB ve hsCRP ölçümleri yapıldı. Beden kitle indeksleri hesaplandı ve hastaların tümüne koroner anjiyografi uygulanarak kritik darlık gösteren koroner damarların sayısı belirlendi. Hastaların %57'sinde MS saptandı. MS sıklığı erkeklerde %53 iken kadınlarda %69 olarak belirlendi. Erkek bireylerde en sık görülen üç unsur sırasıyla HDL-K düşüklüğü (%81), hipertrigliseridemi (%63) ve hipertansiyon (%53) iken kadınlardaki sıralama; artmış bel çevresi (%91), HDL-K düşüklüğü (%82) ve hipertansiyon (%65) şeklinde idi. Ayrıca MS'u olan ve olmayan gruplar arasında tek, iki, üç damar tutulumu ve hsCRP düzeyleri açısından anlamlı fark gözlenmedi (p>0.05). Hasta damar sayısı arttıkça hsCRP geometrik ortalama değerlerinin de arttığı görüldü Sonuç olarak MS, kararsız angina pektorisli hasta grubunda oldukça yüksek oranda tespit edildi. MS unsurlarının dağılımı erkek ve kadın hastalarda farklılık gösterdi. hsCRP değerlerinin kararsız angina pektorisli hastalarda arttığı, MS'un buna ek katkı yapmadığı belirlendi. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 356-363)

5. 
Kardiyovasküler Kalsifikasyonlar ile Koroner Arter Hastalığı Arasındaki İlişki
Association of Cardiovascular Calcifications with Coronary Artery Disease
Adnan ABACI, Abdurrahman OGUZHAN, İbrahim ÖZDOGRU, Tarık SİRKECİ, Orhan ELÖNÜ, Ergun SEYFELİ, Burhanettin KIRANA TU KIRANATLI, Sibel SALUR, Ali Ergin ERGİN
Sayfalar 364 - 370
Çalışmanın amacı koroner anjiyografi yapılan hastalarda, torasik aortadaki aterom plağı kalsifikasyonu veya aort kapak kalsifikasyonu ile koroner arter hastalığı arasındaki ilişkiyi incelemektir. Kardiyovasküler kalsifikasyonlar ile koroner arter hastalığı arasında ilişki olması durumunda, bu kalsifikasyonlar koroner aterosklerozun göstergesi olarak kullanılabilir. Çalışmaya koroner anjiyografi yapılan 1100 hasta alındı. Aort kapak kalsifikasyon varlığı ekokardiyografi ile değerlendirildi. Torasik aortadaki kalsifikasyonları saptamak için PA akciğer grafisi kullanıldı. Çalışmaya alınan 1100 hastanın 812'sinde (%73.8) koroner arter hastalığı saptanırken, 288'inde (%26.2) koronerler normal bulundu. Hastaların 420'sinde (38%) aort kapak kalsifikasyonu ve 180'inde (16%) torasik aorta plak kalsifikasyonu saptandı. Aort kapak kalsifikasyonu saptanan hastalarda, koroner arter hastalığı sıklığı (%88 karşı %65, p<0.0001) ve çok damar hastalığı oranı (%65% karşı %55, p=0.003) daha yüksek bulundu. Koroner arter hastalığı sıklığı ve çok damar hastalığı oranı, torasik aorta plak kalsifikasyonu saptanan hastalarda da yüksek bulundu (sırasıyla, %86 karşı %71, p<0.0001 ve %66 karşı %57, p=0.035). Logistik regresyon analizi ile koroner arter hastalığı risk faktörlerine göre düzeltme yapıldıktan sonra bile, aort kapak kalsifikasyonu (p=0.003) ve torasik aorta plak kalsifikasyonu (p=0.004), koroner arter hastalığı ile ilişkili bulundu. Aort kapak kalsifikasyonu olan hastalarda, torasik aorta plak kalsifikasyonu daha sık izlendi (%23% karşı. %12, p<0.0001). Sonuç olarak, çalşımamızda aort kapak kalsifikasyonu ve torasik aorta plak kalsifikasyonları ile koroner arter hastalığı arasında anlamlı ilişki saptadık. Ayrıca, aort kapak kalsifikasyonu ile torasik aorta plak kalsifikasyonu anlamlı olarak ilişkili idi. Kardiyovasküler kalsifikasyonların varlığı koroner arter hastalığı için bir gösterge olarak düşünülebilir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 364-370)

6. 
Siklooksijenaz-2 İnhibitörleri Koroner Olay Riskini Artırıyorlar mı?
Do Cyclooxygenase-2 Inhibitors Raise Coronary Event Risk?
Murat GENÇBAY
Sayfalar 371 - 375
Siklooksijenaz-2 (COX-2) inhibitörleri yaşlı nüfusta oldukça yaygın kullanılmaktadır. Bu ilaçların aterotrombotik olaylar üzerindeki etkileri konusunda birbiriyle çelişir görünen yayınlar çıkmaktadır. COX-2'ye özgül inhibitörler (rofekoksib, celekoksib gibi) prostoglandin-I2 sentezini azalttığı için trombojenik bir duruma zemin hazırlarlar. Bu nedenle, COX-2 inhibitörü olan ajanların kardiyovasküler olaylarda artışa neden olabileceği endişesi yaygındır. Öte yandan da, COX-2 enziminin inflamasyonda önemli rolü vardır ve akut koroner sendromlarda, inflamasyon tetik çekici mekanizmadır. COX-2 inhibitörlerinin antiinflamatuar özelliğinden dolayı aterotrombotik olayları azaltacağı hipotezini destekleyen çalışmalar da bildirilmektedir. Ortadaki bu karışıklığı gidermek için; sadece bu amaca yönelen, iyi tasarlanmış, prospektif randomize çalışmalara gereksinim vardır. Ne var ki; COX-2 inhibitörlerinin, protrombotik etkisi ve miyokard önkoşullanmayı kötü yönde etkileyebileceği de düşünülürse, bu hipotezi test etmek için bir çalışma yapmanın etik sakıncası olabileceği de gözönünde bulundurulmalıdır. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 371-375)

7. 
Kalp Yetersizliğinde Resenkronizasyon Tedavisi
Resynchronization Therapy in Heart Failure
Y.Mehmet MELEK, Özlem Batukan ESEN, Ali Metin ESEN, İrfan BARUTÇU
Sayfalar 376 - 389
Kardiyak resenkronizasyon tedavisi (CRT) atriyoventriküler, interventriküler ve intraventriküler ileti gecikmesine bağlı sol ventrikül (SV) fonksiyonlarındaki bozulmanın kardiyak stimülasyon yöntemi ile düzeltilmesidir. Kalp yetersizliği olan hastalarda optimal medikal tedaviye CRT uygulamasının ilavesi ile semptomlarda azalma, yaşam kalitesinde artış, egzersiz kapasitesinde artış, hastaneye yatışta azalma, SV strüktür ve fonksiyonlarında iyileşme sağlanmaktadır. Ayrıca mortalite üzerine olumlu etkilerinin olduğunu bildiren çalışmalar da mevcuttur. Ancak kılavuzlarda belirtilen bütün kriterlere uygun olmasına rağmen hastaların %30-50'si uygulanan tedaviye cevap vermemektedir. Hangi hastanın CRT'ye cevap vereceğinin çok iyi tespit edilmesi ve hasta seçiminde mutlaka kişisel değerlendirme yapılması gerekmektedir. Günümüzde CRT sonrası hemodinamik iyileşme ve tedaviye cevap için intraventriküler asenkronizasyon varlığı ve miktarının en önemli öngördürücü olduğu kabul edilmektedir. CRT öncesi mutlaka doku Doppler görüntüleme gibi yöntemlerle SV segmentlerinde haritalama yapılmalı ve septum ile hangi SV duvarı arasında en fazla gecikme olduğu tespit edilmelidir. Mümkünse SV elektrodu bu bölgeye implante edilmelidir. Ayrıca dar QRS kompleksine sahip hastaların yaklaşık yarısında intraventriküler asenkronizasyon tespit edilmiştir. Önümüzdeki günlerde hasta seçiminde günümüzde önemli bir kriter olan QRS genişliğinin dikkate alınmayıp özellikle intraventriküler asenkronizasyon varlığı ve miktarının ön plana çıkması beklenmektedir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 376-389)

OLGU
8. 
İzole Çift Orifisli Mitral Kapak Anomalisi
Double-Orifice Mitral Valve Anomaly
Oben DÖVEN, Y.Dilek ÇİÇEK, Mustafa YURTDAŞ, Y.Ahmet ÇAMSARI
Sayfalar 390 - 392
Otuzsekiz yaşında kadın hasta efor ile ortaya çıkan nefes darlığı nedeniyle kliniğimize başvurdu. Fizik muayenede apikal sistolik üfürüm tespit edilmesi üzerine transtorasik ekokardiyografi planlandı. Transtorasik ekokardiyografide izole çift orifisli mitral kapak ve beraberinde 2/4. dereceden mitral yetersizliği ile hafif mitral darlığı tespit edildi. İzole çift orifisli mitral kapak mitral subvalvüler aparatusun konjenital anomalisi sonucu gelişen nadir görülen bir kardiyak malformasyondur. Mitral darlığı ve/veya mitral yetersizliği olan hastalarda etyoloji araştırılırken gözden kaçırılmaması gereklidir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 390-392)

DERLEME
9. 
Sol Koroner Küspis Valsalvasından Kaynaklanan Ventriküler Taşikardi
Ventricular Tachycardia Originating From the Valsalva Sinus of Left Coronary Cusp
Ata KIRILMAZ, Fethi KILIÇASLAN, Eralp ULUSOY, Kürşad ERİNÇ, Ergün DEMİRALP
Sayfalar 393 - 396
Yirmibir yaşında erkek hasta sık çarpıntı atakları ile müracaat etti. Alınan 12 derivasyonlu EKG'si çıkış yolundan kaynağını alan hızı dakikada 144 olan ventriküler taşikardi gösteriyordu. Elektrofizyolojik çalışmada, programlı ventriküler uyarı ile uzamış ventriküler taşikardi indüklendi. DI'de S, V1'de R dalgası bulunması ve V5-6'da S dalgası olmaması taşikardinin sol ventrikül çıkış yolunda ve supravalvüler yerleşimli olduğunu gösteriyordu. Pace ve aktivasyon haritalaması ile diyastolik aktivasyon ablasyon kateterini sol koroner sinüs Valsalva bölgesine yönlendirdi. Koroner anjiyogram kılavuzluğunda verilen tek bir radyofrekans uygulaması taşikardiyi sonlandırdı. Erken ve geç komplikasyon olmayan olguda nüks izlenmedi. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 393-396)



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi