ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 32 (4)
Cilt: 32  Sayı: 4 - Haziran 2004
DERLEME
1. 
Cerrahi Mitral Kommissürotomi Sonrası Restenoz Gelişen Hastalarda Mitral Balon Valvüloplastinin Etkinliği
Efficacy of Mitral Balloon Valvuloplasty for Mitral Restenosis After Surgical Commissurotomy
Ümit GÜRAY, Ayça BOYACI, Yeşim GÜRAY, Birhan YILMAZ, Hatice ŞAŞMAZ, Şule KORKMAZ
Sayfalar 203 - 207
Cerrahi mitral valvülotomi uygulanan mitral darlığı hastalarında restenoz geliştiği takdirde perkütan mitral balon valvüloplasti (MBV) nin daha önce cerrahi tedavi uygulanmamış hastalara göre etkinliğinin daha az olduğu düşünülmektedir. Bu amaçla, çalışmaya kapalı mitral valvülotomi (KMV) sonrası gelişen restenoz nedeniyle kliniğimizde MBV uygulanan ve bir yıllık takip sonuçları mevcut 15 hasta (KMV+) ile bu hastalara yaş açısından benzer, daha öncesine ait KMV öyküsü olmayan, MBV uygulanmış 18 hasta (KMV-) alındı. Tüm olgularda MBV Inoue tekniğiyle uygulandı. KMV+ hastalarda cerrahi ile MBV arası süre 17.1±6.9 yıldı. KMV+ grupta atriyal fibrilasyon sıklığı (%66.7’ye karşılık %16.7, p=0.005) ve ekokardiyografik Wilkins kapak skoru (8.0±1.1’e karşılık 6.7±1.1, p<0.001) daha yüksekti. PMBV öncesi mitral kapak alanı (MVA) ve pulmoner arter pik sistolik basıncı (PAPSB) açısından iki grup arasında fark yoktu (p>0.05). İşlem sonrası KMV+ grupta MVA 1.12±0.18 cm2’den 1.73±0.15 cm2’ye (p<0.05); KMV- grupta ise 1.05±0.15 cm2’den 1.88±0.28 cm2’ye çıktı (p<0.05). Ortalama mitral gradiyent (OMG) KMV+ grupta 10.8±3.2 mmHg’dan 4.4±1.6 mmHg’ya (p=0.001), PAPSB 45.8±12.3 mmHg’dan 34.4±9.6 mmHg’ya (p<0.05); KMV- grupta ise OMG 12.7±4.6 mmHg’dan 4.5±2.2 mmHg’ya (p<0.001), PAPSB 58.2±21.2 mmHg’dan 36.5±8.7 mmHg’ya düştü (p<0.05). Bir yıllık takip sonrasında ise KMV+ grupta MVA 1.58±0.13 cm2, PAPSB 38.4±9.2 mmHg iken KMV- grupta MVA 1.63±0.2 cm2, PAPSB 39.1±10.6 mmHg, OMG ise sırasıyla 6.5±3.1 mmHg ve 6.1±1.9 mmHg idi (p>0.05). Bulgularımıza göre KMV sonrası restenoz gelişen uygun olgularda MBV etkin bir tedavi seçeneğidir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 203-207)

2. 
Kalp Transplantasyonu Sonrasındaki Neoplastik Hastalıklar: Klinik Deneyim ve Literatürün Gözden Geçirilmesi
Neoplastic Diseases After Heart Transplantation: Clinical Experience and Review of the Literature
Tahir YAĞDI, Op.Çağatay ENGİN, Sanem NALBANTGİL, Deniz NART, Ahmet HAMULU, İsa DURMAZ, Mustafa ÖZBARAN
Sayfalar 208 - 214
Artmış malignite riski kalp transplantasyonun iyi bilinen bir komplikasyonudur. Bu yazıda post-transplant malignite insidansı ve klinik görünümü değerlendirilmektedir. Şubat 1998 ile Mart 2003 arasında 27 olguya kalp transplantasyonu uygulanmıştır. Operasyon sonrası 2 aydan daha uzun takip uygulanan olgular neoplastik hastalık gelişimi açısından araştırılmışlardır. Transplantasyon sonrasında 2 aydan daha uzun süre takip edilen 22 olgunun üç tanesinde (%13.6) neoplastik hastalık gelişmiştir. Post-transplant lenfoproliferatif hastalık ve Kaposi sarkomu sırasıyla malinyitelerin %67’si (iki olgu) ve %33’ünü (bir olgu) oluşturmaktadır. Transplantasyon sırasındaki ortalama yaş 51’dir. Transplantasyon ile malignite gelişimi arasındaki ortanca süre 14 aydır (2-30 ay). Allogreftin lenfoma tarafından makroskopik tutulumu bir olguda gözlenmiştir. Bu olguda tanı postmortem incelemede konulmuştur. Diğer iki olguda tedavi sonrası takip döneminde tümör rekürrensi gelişmemiştir. Post-transplant neoplastik hastalıkların büyük bölümü uzun takip dönemi sonrasında gözlenmekle birlikte, bazı maligniteler, özellikle lenfoproliferatif hastalık erken postoperatif dönemde ortaya çıkabilmektedir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 208-214)

3. 
Bir Grup Türk Erkek ve Kadınında Apolipoprotein A-II Pilot Çalışması: Düzeyler ve Koroner Kalp Hastalığı,Metabolik Sendrom, Diyabet Riski İlişkileri
Apolipoprotein A-II Levels and Risk of Coronary Disease, Metabolic Syndrome and Diabetes in a Group of Turkish Adults: A Pilot Study
Gülay HERGENÇ, Altan ONAT, Vedat SANSOY, Serdar TÜRKMEN, İbrahim SARI, Bülent UZUNLAR, Hüseyin UYAREL
Sayfalar 215 - 222
Apolipoprotein AII’nin (apo AII) apo AI gibi antiaterojen özelliklere sahip olmadığı görüşü yaygındır. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalarda KKH’da apo AII içeren yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) alt grubunun da, sadece apo AI içeren fraksiyon gibi, azalmış olduğu saptanmıştır. Apo AII’nin lipid metabolizmasındaki önemli rolü tartışılmazdır. İnflamatuar belirteçler ve koagülasyon sistemi ile ilişkileri apo AII’nin aterogenezde rol alabileceğine işaret etmekteyse de, bu konuda fikir birliği bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra apo AII’nin insülin direnci ve diyabet ile ilişkisi halen araştırılmaktadır. TEKHARF çalışmasının 2003 yılı takibinde Marmara ve İç Anadolu bölgelerinde yüksek riskli 194 erkek ve kadında HDL’nin miktarca ikinci apoproteini olan apo AII ilk defa ölçüldü. Apo AII’nin koroner kalp hastalığı (KKH), metabolik sendrom (MS), diyabet (DM) ve diğer risk faktörleri ile ilişkilerini araştıran bu inceleme, pilot çalışma niteliğindeydi. Çalışma grubumuzda MS %49, KKH %29.9, DM %19.6 ve bozulmuş açlık glukozu %2.1 olarak görülmekteydi. Kadınlarda MS (%65.9) erkeklere göre iki kat sıktı. Erkek (30.4±4.4 mg/dl) ve kadın (33.7±7.2 mg/d) apo AII düzeyleri arasında anlamlı fark bulunmadı. Korelasyon analizinde 26 risk parametresi içerisinde apo AII fosfolipid, apo AI, HDL-K, total kolesterol (r=0.66 ila 0.38; p=0.000), kompleman C3, trigliseridler (r=0.26 ve 0.21, p<0.01), LDL-K, beden kitle indeksi (r=0.17 ve 0.15, p<0.05) ile anlamlı, sigara kullanımı (r= -0.26, p=0.002) ve yaş (r= -0.15, p<0.05) ile ters anlamlı ilişki gösterdi. MS ile apo AII arasında sınırda anlamlı ilişki kaydedildi. Oniki değişkeni kapsayan lineer regresyon analizinde HDL-K (p<0.001) ve kompleman C3 (p=0.013) apo AII’nin yegane belirleyicileri olarak saptandı. Lojistik regresyon analizinde yaş ve cinsiyet ayarlı apo A-II KKH, MS ve diyabet açılarından anlamlı bir ilişki sergilemedi. Sağlıklı kişileri daha geniş şekilde içeren bir kitlede apo AII’nin KKH, MS ve DM açılarından incelenmesi ve prospektif olarak takip edilmesinde yarar görmekteyiz. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 215-222)

4. 
Hipertansif ve Diyabetik Hastalarda Atriyoventriküler Düzlem Yerdeğişimi ve Konvansiyonel Metodlarla Sol Ventrikül Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi
Assessment of Left Ventricular Functions by Atrioventricular Plane Displacement and Conventional Methods in Patients with Hypertension and Diabetes Mellitus
Y.Dursun DURSUNOĞLU, Y.Harun EVRENGÜL, Bülent POLAT, Halil TANRIVERDİ, Asuman KAFTAN, Mustafa KILIÇ
Sayfalar 223 - 231
Sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonları, mortalite ve morbidite ile yakından ilişkilidir. Sol ventrikül disfonksiyonunun erken tanısı ve tedavisi, kalp yetersizliğine ilerlemenin ve ölümün önlenmesinde önemlidir. Bu çalışmanın amacı, hipertansif ve diyabetik hastalarda sol ventrikül fonksiyonlarını, atriyoventriküler plan (düzlem) yerdeğişimi (AVPD) ve konvansiyonel metodlarla değerlendirmektir. Hipertansif ve diyabetik 89 hasta (50 kadın, 39 erkek, ortalama yaşları 54.4±5.2 ve 56.3±9.6) ile 65 sağlıklı kişi (34 kadın, 31 erkek, ortalama yaşları 51.6±8.5 ve 53.8±8.2) tam ekokardiyografik değerlendirmeye alındılar. Her iki cinste de hasta ve sağlıklı kişilerin yaşları arasında anlamlı fark yoktu. M-mod yöntemle sistolik mitral AVPD, dört bölgede (septal, lateral, anteriyor ve posteriyor) kaydedildi ve bunların ortalamasından sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (EFAVPD) hesaplandı. Kadın hastaların beden kitle indeksi (BKİ) (31.5±4.8kg/m2) sağlıklı kadınlardan daha fazlaydı (27.5±4.3 kg/m2, p<0.001). Hipertansif ve diyabetik hastalarda her iki cinste de diyastolik disfonksiyon saptandı. Hasta ve sağlıklı kişiler arasında konvansiyonel yöntemle ölçülen sistolik fonksiyonlar, her iki cinste de anlamlı fark oluşturmadı ve normal sınırlardaydı. Hem septal, anteriyor, lateral, posteriyor AVPD ölçümleri ve hem de ortalama AVPD, kadın ve erkek hastalarda (12.9±1.8 mm, 12.9±1.7 mm), sağlıklı kadın ve erkeklere göre (sırasıyle 14.7±2.2 mm, p<0.01 ve 14.1±1.7 mm, p<0.05) anlamlı olarak daha düşüktü. EFAVPD ise kadın (65.7±9.7%) ve erkek (65.7±9.5%) hastalarda normal sınırlarda da olsa, sağlıklı kadın ve erkeklere göre (sırasıyle 75.6±12.1%, p<0,01 ve 73.0±9.1%, p<0.05) anlamlı olarak daha düşüktü. Sonuç olarak AVPD metodu, hipertansif ve diyabetik hastalarda, normal sınırlarda saptanmış olsa da, anlamlı olarak göreceli azalmış ortalama AVPD ve EFAVPD değerleri nedeniyle sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının değerlendirilmesinde daha duyarlı bir yöntem olabilir. Hastalarda sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının ölçümünde, mitral AVPD metodu kolay uygulanabilir, yaygın kullanılabilen ve basit bir non-invaziv yöntemdir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 223-231)

5. 
Kalp Yetersizliğinde Kalp Hızı Değişkenliği Parametreleri ile QT Sürelerinin İlişkisi
Correlation Between Heart Rate Variability Indices and QT Durations in Heart Failure
Fatih TEKİNER, Kani GEMİCİ, Davran ÇİÇEK, Erkan EKİCİBAŞI, Murat FAZLIOĞLU, Jale CORDAN
Sayfalar 232 - 238
Kalp yetersizliği olan hastalarda kalp hızı değişkenliğinin (KHD) genellikle azaldığı saptanır ve otonomik disfonksiyonun göstergesi olarak yorumlanır. QT interval süresi ve QT dispersiyonunun (QTd) otonom sinir sisteminden etkilendiği bilinmektedir. Bu çalışmada, kalp yetersizliği olan olguların, KHD değerleri ile QT intervali ve QTd karşılaştırarak aralarındaki ilişki değerlendirildi. Kalp yetersizliği olan 39 olgu çalışmaya alınarak 24-saatlik Holter monitorizasyonu yapıldı. Hastaların KHD parametreleri ve QT dinamisitesi aynı Holter kayıtlarında değerlendirildi.QT dispersiyonu ise 12-derivasyonlu elektrokardiyogramlarda manuel olarak hesaplandı. Çalışmada, düşük frekansın (LF) ve yüksek frekansın (HF) normalize edilmiş (nu) değerleri kullanıldı. Düzeltilmiş QT (QTc); KHD’nin HF(nu) komponenti ile pozitif korelasyon gösterirken (r=0.36, p=0.02), LF/HF oranı ve SDNN ile negatif korelasyon gösterdi (r=-0.43, p=0.005, r=-0.33, p=0.03). LF(nu) komponenti ile QTc arasında anlamlı korelasyon saptanmadı (r=0.10, p=0.51). Uzamış QTc intervali olan hastaların (QTc ?440 msn); HF(nu) değerlerinde anlamlı artma (16±10’a 9±5, p=0.01), LF/HF oranlarında anlamlı azalma saptandı (1.7±0.6’ya 3.1±1.6, p=0.008). Uzamış veya normal QTc intervali olan hastaların LF(nu) değerlerinde anlamlı fark görülmedi. Azalmış SDNN grubunda (SDNN <100 msn); QTc intervalinde anlamlı uzama (442±49 msn’ye 402 ±32 msn, p=0.001), düzeltilmiş QT dispersiyonunda (QTcd) anlamlı artma saptandı (47±15’e 29±18, p=0.002). KHD parametrelerinden sadece SDNN, QTcd ile anlamlı korelasyon gösterdi. Sonuç olarak; kalp yetersizliği olgularında saptadığımız KHD parametreleri ile QT intervali arasındaki korelasyon, otonomik modülasyonun QT intervalini etkilediğini ve bu etkilerin elektrokardiyografik olarak gösterilebileceğini desteklemektedir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 232-238)

6. 
Metoprolol Tedavisinin Sinüs Ritimli Hafif-Orta Mitral Darlıklı Hastalarda Transözofajiyal Ekokardiyografi ile Elde Edilen Pulmoner Venöz Akım Paternleri Üzerine Etkisi
Effect of Metoprolol Treatment on Pulmonary Venous Flow Pattern Studied by Transesophageal Pulsed Doppler Echocardiography in Mild to Moderate Mitral Stenosis in Sinus Rhythm
Mustafa AYDIN, Ali ÖZEREN, Mehmet BiLGE, Mustafa DEMİRKIRAN, Fatih CAM, Aydın Dursun, Mehmet Ali ELBEY, Tolga ONUK
Sayfalar 239 - 245
Bu çalışma metoprolol tedavisi verilen sinüs ritimli hafif-orta mitral darlıklı hastalarda metoprololün pulmoner venöz dalga ölçümleri üzerine etkisini araştırma amacıyla yapıldı. Çalışmaya izole hafif-orta şiddette mitral darlığı (mitral kapak alanı 1.6±0.3 cm2) olan 23 hasta alındı. Tüm hastalara 1 ay süreyle günde 100 mg oral metoprolol verildi. Tedavi öncesi ve tedavinin birinci ayında transözofajiyal ekokardiyografi uygulandı. Zirve sistolik pulmoner venöz akım hızı (PVs), PVs hız-zaman integrali (VTI), zirve diyastolik pulmoner venöz akım hızı (PVd), PVd-VTI, zirve pulmoner venöz atriyal geri akım hızı (PVa), PVa-VTI ve PVa süresi ölçüldü. Zirve ve ortalama transmitral gradiyent, pulmoner arter basıncı, sistolik-diyastolik kan basıncı, ve kalp hızı anlamlı derecede azaldı. Pulmoner venöz zirve sistolik akım hızı, ve pulmoner venöz atriyal geri akım süresi anlamlı düzeyde arttı (sırasıyla 0.55 ± 0.19 m/s’ye karşın 0.66 ± 0.12 m/s, p<0.05, ve 84 ± 27 to 11 2± 31 msn p<0.01). PVs-VTI, 10.8±3.2 cm’den 11.9±4.3 cm’ye yükseldi (p<0.01), PVd-VTI, 5.1± 2.4 cm’den 5.4±2.5 cm’ye yükseldi (p<0.05), ve PVa- VTI 2.8±1.1 cm’den 3.1±1.3 cm’ye yükseldi, (p<0.05). Sonuç olarak, metoprolol tedavisi sinüs ritmindeki mitral darlığı hastalarında pulmoner venöz akımlarda artışa neden olmaktadır. Bu artış sol atriyal fonksiyonlarda düzelmenin bir göstergesi olabilir. Bu sonuçlar mitral darlıklı hastalarda metoprolol tedavisinin faydalı etki mekanizmasının anlaşılmasına katkı sağlayabilir.

7. 
Başarılı Elektriki Kardiyoversiyon Sonrası Erken Başlayan Atriyal Takiaritmilerin Öngörülmesi
Prediction of Early Reinitiation of Atrial Tachyarrythmias Shortly After Successful Electrical Cardioversion
Ergün DEMİRALP, Ata KIRILMAZ, Fethi KILIÇASLAN, Kürşad ERİNÇ, Eralp ULUSOY, Namık ÖZMEN, Bekir Sıtkı CEBECİ, Mehmet DİNÇTÜRK
Sayfalar 246 - 251
Giriş: Bu çalışma atriyal takiaritmilerin erken nüksü (ATEN) ile elektriki kardiyoversiyondan (DC/CVN) hemen sonraki atriyal aktivasyon arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla düzenlendi. Erken atriyal aktivasyon paterni ile zamanının ATEN`nü öngöreceği hipotezi test edildi. Metodlar: Çalışmada tesadüfi seçilmiş 123 hastada yapılan 123 DC/CVN işleminden sonra ilk 20 dakika içinde ATEN`nün öngörülmesinde klinik ve elektrokardiyografik değişkenleri inceledik. Başarılı elektriki kardiyoversiyon süresince devamlı alınan EKG kayıtları üzerinden en az 35 atriyal atım olmak üzere atriyal aktivite tipi (sinus, atriyal erken vuru, füzyon veya kavşak atımı) ve PP aralıkları değerlendirildi. Sonuçlar: ATEN izlenmeyen 101 hasta (ortalama yaş 66±13 yıl) nükssüz grubu’nu oluştururken, nüks grubu’nda ise (n=22) (ortalama yaş 69±11 yıl) başarılı DC/CVN sonrası 20 dakika içinde ATEN izlendi. Nüks grubunda atriyal aritmi 118±280 sn içinde (3 sn-20 dakika) nüks etti. Kullanılan antiaritmikler ve diğer ilaçlar yönünden gruplar arasında fark yoktu. Nüks grubunda hipertansiyon sıklığı anlamlı olarak fazlaydı. Çalışmada yüksek pPP50 % değeri, artmış PAC/total atım oranı ve minimum PP intervali ATEN’nü öngörmekteydi. Sonuç: Hipertansiyon hikayesi DC/CVN sonrası ilk 20 dakika içinde ATEN’in öngörülmesinde tek klinik belirleyici olarak saptandı. Yüzey EKG’sinden ölçülen “coupling” aralığı kısa sık erken atriyal aktivitenin varlığı, ATEN’ün önlenmesinde hızlı müdahaleden fayda görecek bir grubu ortaya çıkarabilir. Bu grup hastalarda ATEN’ün önlenmesinde CVN esnasında erken atriyal aktivitenin baskılanması hedef alınabilir.

8. 
Akut Miyokard İnfarktüsü Seyrinde Atriyal Fibrilasyon Gelişen Olgularda Kalp Hızı Değişkenliği
Heart Rate Variability in Patients Developing Atrial Fibrillation in the Course of Acute Myocardial Infarction
Erdem DİKER, Y.Dilek ÇİÇEK, Alper CANBAY, Deniz ŞAHİN, Sinan AYDOĞDU
Sayfalar 252 - 257
Bazı klinik çalışmalarda atriyal fibrilasyon nüksü ile otonomik tonus ilişkisi olduğu veya paroksismal atriyal fibrilasyonda atak öncesi otonomik tonus değişikliği olduğu gösterilmiştir. Akut miyokard infarktüsü seyrinde ortaya çıkan atriyal fibrilasyon ise daha komplike bir konudur. Bu çalışmada, akut miyokard infarktüsü sırasında ortaya çıkan atriyal fibrilasyon ile otonomik tonusun ilişkisi araştırılmıştır. Çalışmaya ST yükselmeli miyokard infarktüsü geçiren 90 hasta (ortalama yaş 61.7 ± 11.3 yıl, 70 erkek, 20 kadın) alındı. Hastaların 9’unda hastanede yatarken atriyal fibrilasyon ortaya çıktı. Tüm hastalar hikaye, fizik muayene, ekokardiyografi ile değerlendirildi. Hastalarda hastaneye girişinin ilk 24 saatinde 5 dakikalık EKG kaydı alındı. Daha sonra bu kayıtlar spektral kalp hızı değişkenliği açısından değerlendirildi. Atriyal fibrilasyon ortaya çıkan 9 hasta (ortalama yaş 70.9 ± 12.7 yıl, 8 erkek, 1 kadın) AF (+) grup, çıkmayan 81 hasta (ortalama yaş 56.1 ± 10.2 yıl, 62 erkek, 19 kadın) AF (-) grup olarak izlendi. Her iki grup arasında sadece yaş (70.9 a karşı 56.1) istatistiksel olarak farklı bulundu: odds oranı 1.15 (%95 CI 1.04-1.27). Gruplar arasında diğer hiçbir demografik, öyküsel ve ekokardiyografik değişken arasında farklılık bulunmadı. Kalp hızı değişkenlik parametrelerinden çok düşük frekans ve düşük frekans AF(+) grupta, AF (-) gruba göre daha yüksek (sırasıyla 1120.8 ± 656.7 ms2 ve 696.5 ± 336.1 ms2’ye karşı 519.3 ± 905.6 ms2 ve 422.2 ± 797.7 ms2, p>0.05), yüksek frekans ise daha düşük (290.1 ± 98.3 ms2’ye karşı 655.9 ± 137.1 ms2, p>0.05) bulundu. Ancak hiçbir parametre arasındaki fark istatistiksel önemde değildi. Sempatovagal dengenin bir göstergesi olan düşük frekans, yüksek frekans oranı da AF (+) grupta istatistiksel olarak önemsiz oranda hafifçe daha yüksekti (1.92 ± 1.89’a karşı 1.43 ± 1.47, p>0.05). Sonuç olarak, bu çalışmada akut miyokard infarktüsü seyri sırasında ortaya çıkan AF’yi göstermede yaşın önemli bir belirleyici olduğu görüldü. Kalp hızı değişkenlik parametreleri atriyal fibrilasyon olanlarda hafifçe sempatik dominansın olduğu tarafta olmasına rağmen, bu farklılık istatistiksel öneme ulaşmadı. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 252-257)

9. 
Koroner Baypas Sonrası Sol İç Meme Arter Grefti ve Akciğer Damarları Arasında Fistül Oluşumu
Fistula Between Left Internal Mammary Artery Graft and Pulmonary Vasculature After Coronary Bypass Grafting
Y.Ramazan TOPSAKAL, Mustafa GÜR, Naci EMİROĞULLARI, Namık Kemal ERYOL, Ali ERGİN
Sayfalar 258 - 261
Sol iç meme arteri (SİMA) uzun süre açık kalabildiği için koroner baypas ameliyatlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Koroner baypas sonrası SİMA ile pulmoner damarlar arasında fistül oluşumu nadir bir komplikasyondur. Koroner baypas yapılan 73 yaşındaki erkek hastanın baypastan 3 yıl sonra angina pektorisi tekrar gelişti. Koroner anjiyografisinde SİMA ile pulmoner damarlar arasında fistül saptandı. Asetilsalisilik asit, statin, nitrat ve anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörüyle tedavisi düzenlendi. Burada koroner baypastan sonra SİMA ile pulmoner damarlar arasında fistül oluşan bir olgu sunuyoruz. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 258-261)

10. 
5-Florourasil Tedavisine Bağlı Akut Geçici Diyastolik Disfonksiyonu: Olgu Bildirisi
Acute Transient Diastolic Dysfunction Induced by 5-Fluorouracil Treatment: A Case Report
Ceyhun CEYHAN, Nezih MEYDAN, Tarkan TEKTEN, Alper O.ONBAŞILI, Sabri BARUTCA, Banu ÖZTÜRK
Sayfalar 262 - 265
5-Florourasilin kardiyak toksisitesine bağlı olarak gelişen aritmi, angina pektoris ve miyokard infarktüsü gibi birçok tıbbi sunum bildirilmiştir. 5-Florourasil’e bağlı kardiyak toksisitenin takibinin, sadece klinik bulgular, kan basıncı ve EKG ile yapılması bu durumun olduğundan daha az saptanmasına neden olabilmektedir. Biz 5-Florourasil tedavisi alan bir kanser hastasında, ekokardiyografik geçici diyastolik disfonksiyonun bulgularını bildirmekteyiz. Mitral akım hızı örneklerinin seri ekokardiyografik değerlendirilmesinde, başlangıçtaki anormal relaksasyon örneğinin tedaviden 48 saat sonra, semptom ve EKG bulgusu olmaksızın, restiriktif tip diyastolik disfonksiyona değişmesi gösterilmiştir. Onbeşinci günde diyastolik disfonksiyon parametreleri, tedavi öncesi değerlere dönmüştür. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 262-265)

11. 
Erişkin Yaş Grubundaki Cor Triatriatum Sinistrum ve Cerrahi Tedavisi
Adult Cor Triatriatum Sinistrum and its Surgical Treatment
Denyan MANSUROĞLU, Suat Nail ÖMEROĞLU, Berk ÖKAYNAK, Akın İZGİ, Kaan KIRALİ, Gökhan İPEK, Mehmet BALKANAY, Cevat YAKUT
Sayfalar 266 - 270
Cor triatriatum nadir görülen bir anomalidir. Yaşları 17, 18 ve 38 olan, 2 kadın 1 erkek hasta cor triatriatum tanısıyla hastanemizde ameliyat edildi. İki hastada interatriyal septum intakt iken, bir hastada geniş atrial septal defekt mevcuttu. İkisinde sağ atriyal girişim uygulanırken bir hastada sol atriyal girişim uygulandı. Mitral yetersizliği olan hastaya ek olarak mitral kapak onarımı yapıldı. Hastaların üçünde de pulmoner hipertansiyon gelişmişti. Hiçbir hastada erken veya geç mortalite ve morbidite görülmedi. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 266-270)

12. 
2003 Yılı Üst Düzey Kardiyoloji Makalelerimizle İlgili Eksikliklerin Duyurulması
Altan Onat
Sayfa 271
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi