1. | Esansiyel Hipertansiyonda Gelişen Sol Ventrikül Hipertrofisinin Sağ Ventrikül İşlevi Üzerine Olan Etkisinin Nabız Dalgalı Doku Doppler ile İncelenmesi Assessment of the Effect of Left Ventricular Hypertrophy on Right Ventricular Functions Using Pulsed Wave Tissue Doppler Imaging in Patients with Essential Hypertension Hüseyin Sürücü, Osman Akdemir, Sedat Üstündağ, Ersan Tatlı, İbrahim Köker, Gültaç ÖzbaySayfalar 249 - 261 Literatürde esansiyel hipertansiyonlu hastalarda sağ ventrikül fonksiyonlarını inceleyen çalışmalar kısıtlı sayıdadır. Bu çalışmaların hepsinde standart ekokardiyografi (eko) parametreleri kullanıldığı gibi, sol ventrikül hipertrofisinin (SVH) sağ ventrikül fonksiyonları üzerine olan etkisi de incelenmemiştir. Çalışmamızda esansiyel hipertansiyonlu 114 olguda gelişen SVH'nin sağ ventrikül işlevleri üzerine olan etkisi standart eko ve doku Doppler görüntüleme (DDG) yöntemleri kullanılarak incelenmiştir. Sonuçlar sistemik bir hastalığı olmayan, Bruce protokolüne göre maksimal efor testi negatif sonuçlanan 34 sağlıklı bireyle (grup-1) karşılaştırılmıştır. Olgular elektrokardiyografi (EKG) ve eko'da SVH olmayan (grup-2), eko'da SVH saptanmasına rağmen EKG'de olmayanlar (grup-3) ve EKG ve eko'da SVH saptananlar olarak (grup-4) sınıflandırılmıştır. Standart eko parametrelerinden hiç biri SVH'nin sağ ventrikül işlevlerini bozduğunu tespit edememiştir. Oysa DDG parametrelerinden İVRa hızı ve Ea yavaşlama süresi (Ea - DT) SVH gelişen gurupta daha büyük bulunmuştur. Sağ ventrikül miyokardından elde edilen İVRa hızı grup-4'de diğer guruplara göre daha yüksek saptanmıştır (sırasıyla p değerleri 0.010, 0.002 ve 0.001). Ea-DT süresi de grup-4'de sağlıklı bireyler ve SVH?sı olmayan esansiyel hipertansiyonlu olgulara göre anlamlı olarak uzun bulunmuştur (sırasıyla p:0.020 ve p:0.037). Bu değişikliklerin sağ ventrikül diyastolik işlev bozukluklarını yansıttığı kabul edildiğinde sağ ventrikül işlevlerinin gelişen SVH?den etkilendiği ve bu değişikliklerin de standart eko parametreleri ile tespit edilemediği, ayrıca EKG'de saptanan SVH'nin sağ ventrikül diyastolik işlev bozukluğuna işaret ettiği sonucuna varılabilir. |
2. | Doku Doppler Miyokard Performans İndeksi Tıssue Doppler Myocardial Performance Index Tarkan Tekten, Alper O.Onbaşılı, Ceyhun Ceyhan, Selim Ünal, Pınar AğaoğluSayfalar 262 - 269 Miyokard performans indeksi (MPİ) basit, kullanılabilir ve girişimsel olmayan bir yöntem olarak kardiyak fonksiyonları değerlendirmek amacıyla daha önce tanımlanmıştır. Bu çalışmanın amacı sağlıklı bireylerde pulse Doppler metodu ile elde edilen MPİ'ni doku Doppler (DD) metodu ile elde edilen MPİ ile karşılaştırmaktır. Çalışmaya 28 sağlıklı birey alındı. DD ile elde edilen MPİ?ni hesaplamak amacıyla izovolumetrik kontraksiyon (İVKZ), izovolumetrik relaksasyon (İVRZ) ve ejeksiyon zamanı (EZ) mitral anulusun iki farklı bölgesinden (septum ve lateral) alındı. MPİ her bir bölgeden ölçülen İVRZ ve İVKZ toplamının EZ'na bölünmesi ile hesaplandı. Ortalama MPİ değeri hesaplanan MPİ değerlerinin ikiye bölünmesi ile elde edildi. Aynı parametreler mitral giriş ve sol ventrikül çıkış yolu hız zaman intervalleri kullanılarak pulsed Doppler metodu ile ölçüldü. Ölçülen tüm bölgelerde, DD ile elde edilen MPİ pulsed Doppler metodu ile hesaplanan MPİ ile iyi derecede korelasyon göstermekte idi (septal bölge r=0.82, p<0.0001; lateral bölge r=0.86, p<0.0001). En yüksek korelasyon ortalama MPİ değeri ile gözlendi; r=0.94, p<0.0001. Sonuç olarak, bu çalışma normal bireylerde MPİ?nin DD yöntemi ile hesaplanabildiğini ve geleneksel MPİ ile iyi korele olduğunu gösterdi. Mitral anulusun iki farklı bölgesinden hesaplanan ortalama DD MPİ değerleri, global kardiyak fonksiyonların değerlendirilmesinde daha güvenilir bir yol olabilir. |
ARAŞTIRMA | |
3. | Yavaş Koroner Akım Diffüz Aterosklerozun Bir Bulgusu Olabilir: FFR ve IVUS Çalışması Slow Coronary Flow May be a Sign of Diffuse Atherosclerosis: Contribution of FFR and IVUS Hasan Pakdemir, Ahmet Çamsarı, Tuncay Parmaksız, Dilek Çiçek, Tuna Katırcıbaşı, Necdet Akkuş, Gökhan Cin, Oben Döven, Türkay ÖzcanSayfalar 270 - 278 Yavaş koroner akım, epikardiyal koroner arterlerin tıkayıcı hastalığının yokluğunda koroner arterlerin opak madde ile geç dolması ile karakterize bir fenomendir. Bu fenomen etiyolojikli küçük damar hastalığı ve endotelyal disfonksiyon gibi bir çok etiyolojik faktörler suçlanmıştır. Bizim çalışmamızın amacı, fraksiyonel akım rezervi (FFR) ve intravasküler ultrason (IVUS) kullanarak, yavaş koroner akım ile epikardiyal rezistans arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Çalışmaya toplam 19 yavaş koroner akım saptanan hasta alındı (8 erkek %42.1 ve 11 kadın %57.9). Yaş ortalamaları 55.9±9.4 yıl idi. Bu hastaların FFR değerleri (0.83±0.13) beklenen normal değerlerle (1.0) karşılaştırıldığı zaman oldukça düşük olduğu tespit edildi (p= 0,0001) Yavaş koroner akımlı hastalarda TIMI frame count ve FFR arasında güçlü negatif korelasyon bulundu. (r=-0.551. p<0,05). IVUS incelemesinde epikardiyal arterler boyunca longutidinal uzanan masif kalsifikasyon ve intimal kalınlıkta artma tespit edildi. (0.59±0.18mm). İntimal kalınlık ile FFR arasında negatif korelasyon bulundu. (r=-0.467. p<0,05) Sonuç olarak, bu çalışma yavaş koroner akımlı hastalarada FFR daki azalmayı göstermiştir. Yavas koroner akımlı hastalarda azalmış FFR seviyeleri IVUS ile gösterilen diffüz aterosklerozun neden olduğu epikardiyal koroner arterlerin rezistansındaki artışa bağlı olabilir. |
4. | Türkiye'de Obezitenin Kardiyovasküler Hastalıklara Etkisi The Impact of Obesity on Cardiovascular Diseases in Turkey Altan OnatSayfalar 279 - 289 Bu gözden geçiride obezitenin Türk halkında kardiyovasküler hastalıklara etkisi, koroner kalp hastalığına (KKH) odaklanarak, yetişkinlerimizi temsil eden prospektif TEKHARF çalışmasına dayandırılarak irdelenmektedir. Obezite ve abdominal obeziteye ilişkin genel bilgiler ve adiposit metabolizması özetlendikten sonra, halkımızdaki prevalansları açıklanmıştır (2.8 milyon erkek ile 7.7 milyon kadında abdominal obezite). Bel çevresi kan basıncı ve C-reaktif protein başta olmak üzere, dislipidemi, açlık glukozu ve fiziksel aktiviteyle anlamlı korelasyon göstermektedir. Yetişkinlerimizde bilgisayarlı tomografi aracılığıyla belirlenen viseral adipozitenin en iyi iki yansıtıcısı bel çevresi ile beden kitle indeksi (BKİ) iken, bel/kalça oranının işlevi daha az uygundu. Erkeklerde, viseral yağ dokusu alanıyla daha yakın bir ilişki içinde bulunan bel çevresi, seçilecek gösterge idi; kadınlarda BKİ ona yaklaştı. Bel çevresi için en uygun sınır değerleri erkeklerde 96 cm, kadınlarda >88 cm olup, erkeklerde şimdiye kadar tavsiye edilenden daha dar bir bel çevresi eylem düzeyine işaret etmekteydi. Dört-yıllık prospektif analiz, erkeklerde KKH için yaş-ayarlı nisbi risk belin 96 cm olması durumunda, bu değerden daha dar olmasına göre 1.65-kat daha fazla idi. Bel çevresi gelecekteki KKH olaylarını, diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak öngördürdü: ?hazard? oranı olarak 1 standart sapma (12 cm) artış, riskte %34'lük bir artışa karşılık geldi. Abdominal obezite sıklığı erkeklerimizde Batılı toplumlardakine benzerken, peri- ve postmenopozal Türk kadınında bu, ne yazık ki, standarttır. Abdominal obezite gerçi halkımızda dislipidemiyi belirliyorsa da, özellikle kadınlarımızda Batılı'dan daha fazla etkilenen (sistolik) kan basıncı, koroner riskin başlıca belirleyicisi konumunda görünmektedir. Halkımızda her yıl gelişen yeni KKH olgularının neredeyse 25,000?i abdominal obeziteye bağlanabilir. Bel çevresinde ortalama 1 cm artışın, yetişkinlerimizdeki KKH sayısında 6 ila 7,000 artışa yol açtığı tahmin edilebilir. Popülasyona atfedilebilecek risk bakımından abdominal obezitenin, yetişkinlerimizdeki risk faktörleri arasında, hipertansiyon ve sigara içiminden sonra, HDL-kolesterol düşüklüğü ile birlikte 3'üncü sırada bulunduğu, LDL-kolesterol ve diyabete öncelik ettiği öne sürülebilir. |
5. | Akut İzole Sağ Ventrikül Miyokard İnfaktüsü için Primer Anjiyoplasti Primary Angioplasty for Acute Isolated Right Ventricular Myocardial Infarction Erhan Babalık, Özlem Batukan Esen, Barış Ökçün, Tevfik GürmenSayfalar 290 - 293 Sağ ventrikül miyokard infarktüsü akut inferiyor miyokard infarktüslerin %30-50'sine eşlik etmektedir. Ancak, izole sağ ventrikül miyokard infarktüsü tanısı nadir olarak konmaktadır ve tüm akut miyokard infarktüslü hastaların %3'ünden azını oluşturmaktadır. Sağ ventrikül miyokard infarktüsünde morbidite ve mortalite yüksek olduğundan başarılı bir reperfüzyon tedavisi önemlidir. Biz bu yazıda primer anjiyoplasti ile tedavi edilen 2 ayrı izole sağ ventrikül miyokard infarktüsü olgusunu sunuyoruz. |
6. | İlaç Tedavisine Dirençli Kararlı Angina Pektoris ile Beliren Bilateral Korner Arter-Sol Ventrikül Fistülleri: Bir olgu sunumu Bilateral Coronary Artery-Left Ventricle Fistulas Presenting with Stable Angina Pectoris Resistant to Pharmacological Therapy: A Case Report Erhan Babalık, Murat Mert, Alev AratÖzkan, Tevfik GürmenSayfalar 294 - 297 Özellikle yüksek basınçlı arteryel sisteme açılan bilateral koroner arter fistülleri nadir görülen anorlalilerdir. Sempomlu hastalarda, fistülün anatomik yapısına ve eşlik eden bir kalp hastalığı varlığına göre cerrahi veya perkütan girişim yöntemleri genellikle kabul görmektedir. Bu yazıda farmakolojik tedaviye iyi yanıt vermeyen miyokard iskemisi ve anginaya neden olan, sol ventrikül ile her iki koroner arasındaki multipl fistülleri olan nadir bir olguyu sunuyoruz. |
7. | Aorta-Sağ Atriyum Tüneli: Nadir doğumsal bağlantı Aortico-Right Atrial Tunnel: A Rare Congenital Communication, a Case Report Aytül Belgi, Fırat Kardelen, Filiz Ersel TüzünerSayfalar 298 - 302 Nadir görülen aortik-sağ atriyal tünel olgusu sunulmaktadır. Olgu, sağ üst parasternal bölgede devamlı üfürüm nedeniyle merkezimize gönderildi. Assendan aortografi, aort kökünden kaynaklanan ve tortüyöz bir yapı ile sağ atriyuma giren tüneli gösterdi. Ciddi sol-sağ şant nedeniyle operasyon uygulandı. |
Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi