1. | İngilizce Özetler Summaries of Articles Sayfalar 530 - 533 Makale Özeti | |
2. | Türkiye'de Atrial Fibrilasyonlu Olgularda Oral Antikoagülan Kullanımı Use of Oral Anticoagulants in Patients with Atrial Fibrillation in Turkey Nilgün İNCESOY, İnci FIRATLI, Cengizhan TÜRKOĞLU, Muzaffer ÖZTÜRKSayfalar 534 - 537 Çalışmamızın amacı Türkiye'de atrial fibrilasyon (AF)'Iu hastalarda olması muhtemel olan tromboembotik olayların riskini azaltmak amacıyla aspirin ve warfarinin hangi oranlarda kullanıldığını araştırmaktı. Bu amaçla 438 kardiyolog ve iç hastalıkları uzmanına AF'da warfarin ve aspirin kullanımıyla ilgili sorular içeren anket formu gönderildi. 253 (%69.1)'a iç hastalıkları uzmanı, 113 (%30.9)'ü kardiyolog olmak üzere toplam 366 hekimden cevap alındı. Kronik (Kr.)AF'Iu romatizmal kalp hastalığı olanlarda kardiyologların %38.1'i warfarini kullanıyor, %22.1 'i kullanmıyordu. Bu oranlar iç hastalıkları uzmanlarında sırasıyla %27.3 ve %52.2 bulundu. Warfarin kullanımı kardiyologlarda iç hastalıkları uzmanlarına göre önemli derecede yüksekti (p=0.00005). Kr.AF'Iu non-valvuler kalp hastalığı olanlarda kardiyologların %23.0'ı warfarin kullanıyor, %56.'sı kullanmıyordu. İç hastalıkları uzmanlarının ise %4.7'si kullanıyor, %77.9'u kullanmıyordu (p< 0.00001). İntermittent AF'Iu romatizmal kalp hastalığı olanlarda kardiyologların %27.4'ü, iç hastalıkları uzmanlarının %22.1'i warfarin kullanıyordu (p< 0.05). İntermittent AF'Iu non-valvuler kalp hastalığı olanlarda kardiyologlar ile iç hastalıkları uzmanları arasında warfarin kullanımı yönünden anlamlı fark yoktu. Warfarin kullanım oranları kardiyologlarda %10.6, iç hastalıkları uzmanlarında %12.7 idi. Kr. AF'Iu romatizmal kalp hastalığı olanlarda kardiyologların %77.9'u ,iç hastalıkları uzmanlarının %87.4'ü (p< 0.05 }, Kr. AF' lu non-valvuler kalp hastalığı olanlarda kardiyologların %83.2'si, iç hastalıkları uzmanlarının %97.2'si aspirin kullanıyordu (p< 0.00001). Çalışmamızın sonucunda AF'Iu hastalarda warfarin kullanımı olması gerekenden az bulundu. Kullanım oranları kardiyologlarda iç hastalıkları uzmanlarına göre daha yüksek oranlardaydı. |
3. | Atriyal Fibrilasyon Saptanan Hipertansif Hastalarda Sol Atriyum Boyut ve Fonksiyonları ile P Dalga Dispersiyonu Değişimleri Changes in P Wave Dispersion, Left Atrial Size and Function in Hypertensive Patients with Paroxysmal Atrial Fibrillation Tufan TÜKEK, Vukur AKKAYA, Dursun ATILGAN, Şeref DEMİREL, Ahmet Bilge SÖZEN, Hasan KUDAT, Mustafa ÖZCAN, Özen GÜVEN, Ferruh KORKUTSayfalar 538 - 542 Amaç: Hipertansiyon hastalarında atriyal fibrilasyon (AF) sık olarak görülmektedir. Son zamanlarada sinüs uyarılarının homojen olmayan ve kesintili iletiminin göstergesi olarak tarif edilen P dalga dispersiyonu (?P), AF ataklarının önceden belirlenmesinde önemli bir gösterge olarak ortaya konulmuştur. Bu çalışmada AF öyküsü olan ve olmayan hipertansiyon hastalarında, sol atriyum (LA) çapı, fonksiyonu ve ?P karşılaştırılarak AF atağı gelişimine etkili faktörler irdelenmiştir. Metod: Paroksimal AF atağı geçiren 25 hipertansiyon hastası (E:K 10:15, ort yaş 59±9 yıl) ve AF atağı geçirmeyen 25 hipertansiyon hastası (E:K 8:17, ort yaş 56±13) çalışma kapsamına alındı. Maksimum (Pmax) ve minimum P dalga (Pmin) süresi ve onların farkı olan ?P 12 derivasyonlu EKG’den ölçüldü. M Mode ve 2D ekokardiyografik ölçümler, LA çapı, volümleri ve atriyal ejeksiyon fraksiyonu (AEF) kaydedildi. İstatistiksel analiz Student t tesit ile yapıldı ve p<0.05 altında olan değerler anlamlı kabul edildi. Sonuçlar: Gruplar arasında yaş, kalp hızı, sol ventrikül (LV) septum ve arka duvar kalınlığı, LV diyastolik çapı ve kütlesi bakımından bir fark bulunmadı. Atriyal fibrilasyon geçiren hastalarda LA diyastolik çapı (4,3±0,5 cm ve 4,25±0,4 cm, p=0,75 ) ve volümü (78±17 ml ve 74±24 ml, p=0,63) ile Pmax (110±12 ms ve 107±11 ms, p=0,3) değişmezken Pmin (52±10 ms ve 65±10 ms, p<0,001) ve AEF (0,39±0,13 ve 0,52±0,06, p<0,001) anlamlı olarak azalmış, ?P ise (58±10 ms ve 42±7 ms, p<0,001) anlamlı olarak artmış bulundu. Çok değişkenli analizde sadece ?P anlamlı olarak AF gelişimi ile beraber bulundu. Atriyal fibrilasyon gelişimini belirlemede ?P 45 ms ve üzerinde iken duyarlılığı %76, özgünlüğü %86 bulundu. Sonuç: Hipertansiyon hastalarında AF gelişimi LA boyutundan farklı olarak sinüs uyarılarının homojen olmayan ve kesintili yayılımına neden olan atriyumların mikro yapısındaki değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Bu hastalar sinüs ritminde iken AF gelişim riski, ?P’deki artış ile önceden tahmin edilebilir. Paroksimal AF’li hastalarda LA kontraktal fonksiyonları, LA hacminden bağımsız olarak azalmaktadır. |
ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
4. | Akut Miyokard İnfarktüsünde Lipoprotein(a)'nın Trombolitik Tedavi ve Spontan Reperfüzyona Etkisinin Karşılaştırılması The Effect of Lipoprotein(a) to Thrombolytic Therapy and Spontaneous Reperfusion in Acute Myocardial Infarction: a comparative study Sinan DAĞDELEN, Nevnihal EREN, İlyas AKDEMİR, Hasan KARABULUT, Mehmet YILDIZ, Mehmet ERGELEN, Nuri ÇAĞLARSayfalar 543 - 547 Akut miyokard infarktüsünde (Ml) lipoprpotein-a'nın [Lp(a)] bir risk faktörü olduğu bilinmesine rağmen, trombolitik tedavi(TT) alan ve almayan hastalardaki etkisi ve mekanizması hakkında bilgilerimiz yeterli değildir. Çalışmamızın amacı TT alan ve almayan hastalarda Lp(a)'nın trombolizis rolünü karşılaştırmaktır. Bu amaçla çalışmaya alınan 78 vaka üç grupta incelendi. Grup-A; 1.5 milyon Ü intravenöz streptokinaz uygulanan 18, Grup-B; total 100 mg intravenöz doku-tipi plasminogen aktivatörü (t-PA) uygulanan 38 ve TT uygulanmayan 22 vaka çalışmaya alındı. Bütün vakalara ilk 7 gün içerisinde koroner anjiyografi uygulanarak, infarktla ilişkili koroner arterin MI'da trombolizis (TIMI) akım derecesi tespit edildi. TlMl- 0 ve I başarısız, TIMI-II ve lll başarılı perfüzyon olarak değerlendirildi. Lp(a)'nın >30 mg/dl olması yüksek olarak kabul edildi. Grup-A ve B hastalarında, Lp(a) seviyesi yüksek ve düşük olanlardaki patensi oranları arasında anlamlı fark bulunmadı (her ikisi için p>0.05). Grup-C hastalarında Lp(a) seviyesi düşük olanlarda, yüksek olanlara göre patensi oranı anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p<0.01) Grup-C hastalarının Lp(a) seviyesi, Grup-A ve B ile benzer oranlarda idi (p>0.05). Grup-A,B ve C hastalarında, ayrıca Grup-C hastalarından Lp(a) seviyesi düşük ve yüksek olanlar arasında koroner anjiyografi uygulanma süreleri bakımından anlamlı farklılık yoktu (hepsi için p>0.05). Sonuç: Lp(a) seviyesi akut MI vakalarında dışardan verilen trombolitik ajanların (streptokinaz ve t-PA) repelfüzyon sonucunu etkilememektedir. Bununla beraber dışardan trombolitik ajan almayan Akut Ml vakalarında Lp(a) seviyesi düşük olanlarda, olmayanlara göre spontan reperfüzyon alamlı olarak daha fazla bulunmuştur. |
5. | QT Dispersion in Single-Vessel Coronary Artery Disease: Is There Relation Between QT Dispersion and the Diseased Coronary Artery or Lesion Localization? QT Dispersion in Single-Vessel Coronary Artery Disease: Is There Relation Between QT Dispersion and the Diseased Coronary Artery or Lesion Localization? Hakan TIKIZ, Yücel BALBAY, Tural TERZİ, Ahmet D.DEMİR, Mustafa SOYLU, Telat KELEŞ, Emine KÜTÜKSayfalar 548 - 554 İskemik ataklar veya akut miyokard infarktüsü sırasında QT dispersiyonunun (QTD) arttığı gösterilmiştir. Bununla birlikte, tutulan koroner arter ya da lezyon yerleşimi ile QTD arasında ilişki bulunup bulunmadığı konusunda yeterli bilgi yoktur. Bu çalışmada, izole tek damar hastalığı saptanan ve daha önceden miyokard infarktüsü bulunmayan hastalarda, QTD ile damar tutulumu ya da lezyon yerleşimi arasındaki ilişki egzersiz stres testi (EST) ile araştırılmıştır. Çalışmaya, KAH şüphesi nedeniyle önce EST, daha sonra koroner anjiyografi uygulanan ve koroner arterleri normal bulunan 53 birey ile tek damar hastalığı saptanan 119 hasta alınmıştır. QT ölçümleri her iki grupta test başlangıcı ve bitiminden 2 dakika sonraki dönemlerde (rec-2) yapılmıştır. Tek damar hastalığı olan gruplarda [sol ön inen arter (LAD), sirkumfleks arter (CX), sağ koroner arter (RCA)] dinlenim halindeki düzeltilmiş QT dispersiyonunun (QTcD) kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek olduğu gözlenmiştir (kontrol grubunda 33±12 ms, LAD grubunda 49±13 ms, CX grubunda 45±10 ms ve RCA grubunda 44±11 ms, p<0.05). Rec-2 döneminde yapılan ölçümlerde ise QTcD değerlerinin yine kontrol grubuna oranla anlamlı derecede yükselmiş olduğu (kontrol grubunda 38±12 ms, LAD grubunda 68±18 ms, CX grubunda 59±17 ms ve RCA grubunda 61±18 ms, p<0.005), bununla birlikte QTcD ile tutulan damar ya da tezyon yerleşimi arasında herhangi bir ilişki bulunmadığı saptanmıştır. Aynca rec-2 dönemindeki QTD'ndaki artışlar ile ST segment depresyonu arasında yakın bir korelasyon olduğu da gözlenmiştir (r=0.706, p<0.001) Sonuç olarak, izole tek damar hastalıklarında tutulum gözlenen damara ya da proksimal ve distal yerleşime göre QTD artışının anlamlı bir farklılık göstermediği, tek damar hastalığı bulunan hastaların kontrol grubuna göre daha yüksek bazal QTD değerlerine sahip olduğu ve bu farkın egzersiz ile daha fazla arttığı gözlenmiştir. Bu bulgularımız, QT dispersiyonu üzerine koroner arter hastalığının yaygınlığı ve ciddiyetinden çok, bölgesel iskeminin etkili olduğunu savunan görüşleri desteklemektedir. |
ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
6. | Koroner Arter Hastalarında Miyokard Performans İndeksinin Sol Ventrikül Fonksiyonlarını Değerlendirmede Önemi Index of Myocardial Performance in Evaluation of Left Ventricular Function in Patients with Coronary Artery Disease Sinan DAĞDELEN, Nevnihal EREN, Hasan KARABULUT, İlyas AKDEMİR, Mehmet ERGELEN, Murat AKÇAY, Murat YÜCE, Cem ALHAN, Nuri ÇAĞLARSayfalar 555 - 559 Miyokard performans indeksi (MPİ) hem sistolik, hem de diyastolik kalp fonksiyonlarını yansıtan, invazif ölçümlerle iyi korelasyon gösteren, uygulanması kolay bir parametre olarak kullanım alanına girmiştir. Çalışmamızın amacı, MPİ'nin ciddi koroner hastalarında sol ventrikül fonksiyonlarını değerlendirmedeki önemini incelemektir. Çalışmamıza koroner anjiyografi ve ekokardiyografi uygulanan 82 vaka alındı; koroner darlık olmayan Grup A (n=37, 17 K ve 20 E, yaş ort 54±11) ve >%70 koroner darlık olan fakat miyokard infarktüsü geçirmemiş olan Grup B(n=45, 18 K ve 27 E, yaş ort 57±10). Ekokardiyografi ile izovolumetrik relaksasyon zamanı (IVRT), izovolumetrik kontraksiyon zamanı(IVCT), ejeksiyon zamanı(ET), mitral erken ve geç akım velosite integralleri oranı( E/Avti), E deselerasyon zamanı(EDT), MPİ [(IVRT +IVCT)/ET], sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (EF) ve fraksiyonel kısalma( FS) ölçüldü. Kardiyak kateterizasyonda +Dp/DT [(diyastolik arteryel kan basıncı-sol ventrikül diyastol sonu basıncı)/IVCT] ölçüldü. Bulgular: Grup A ve B arasında IVRT, EDT,E/Avti ve MPI anlamlı olarak farklı bulundu (sırasıyla 95,9±14,7 ve 113,4 ±14,3 ms, p<0,001; 164,5±44,8 ve 186,2±33,6 ms, p<0,05; 1,51±0,45 ve 1,24±0,80, p<0,05; 0,45±0,08 ve 0,53±0,07, p<0,001 ), fakat IVCT, ET, EF, FS ve +Dp/Dt arasında anlamlı fark bulunmadı. Her iki grupta kalp hızı, sistolik ve diyastolik arteryel tansiyon arasında anlamlı fark yoktu. Sonuç: Bu bulgular, normal sistolik fonksiyonlu koroner arter hastalarında MPİ nin, sol ventrikül disfonksiyonunun tespitinde yararlı ve erken bir belirleyici olarak önermektedir. |
DERLEME | |
7. | Türk Yetişkinlerinde EKG Bulguları ve Aritmi Sıklığı: Sekiz Yıllık Takip Verileri Prevalence of ECG Findings and Arrhythmias in Turkish Adults: Eight-year Follow-up Kâmil ADALET, Altan ONAT, İbrahim KELEŞ, Vedat SANSOYSayfalar 560 - 567 Türk erişkin nüfusunu temsil eden ve 59 yerleşim biriminde oturan 20 yaş ve üzerindeki 3869 kişi kalp hastalığı ve koroner risk faktörleri açısından taranmış ve 1993 yılında bu taramaya ilişkin elektrokardiyogram (EKG) bulguları ile ritm ve ileti bozuklukları prevalansı bildirilmişti. Bu tarihte gözlenen EKG bulguları ile ritm ve ileti bozuklukları prevalansı bin nüfusda olmak üzere Q/QS örnekleri 8.4, ST depresyonu 9, T dalgası değişiklikleri 24.6, sol aks deviyasyonu 30.9, sol ventrikülle ilgili yüksek R dalgası 16.8, WPW örneği 0.8, sol dal bloku 3.5, sağ dal bloku 4.3, sık gelen erken atımlar 10.3 , atrial fibrilasyon 3.5, QRS düşük gerilimi 13 olarak tesbit edilmişti. Sekiz yıl sonra ilgili kohortun %66 sını teşkil eden 2535 kişide tekrarlanan EKG taramasında ise EKG bulguları ile ritm ve ileti bozuklukları prevalansı yine bin nüfusda olmak üzere Q/QS örnekleri 10.6, ST depresyonu 11.0, T dalgası değişiklikleri 42.9, sol aks deviyasyonu 74.6, sol ventrikülle ilgili yüksek R dalgası 11.8, WPW örneği 0.3, sol dal bloku 5.5, sağ dal bloku 7.1, sık gelen erken atımlar 11.6, atrial fibrilasyon 7.1, QRS düşük gerilimi 4.7 olarak bulundu. Yaş ayarlaması yapılarak 40 yaş üzerindeki hastalarda sırasıyla 1990 ve 1998 yıllarında belirlenen binde prevalanslar aşağıda belirtilmiştir: Q/QS örneği 16.1 ve 13.0, ST depresyonu 12.5 ve 14.5, T dalga değişiklikleri 50.9 ve 52.8, sol dal bloku 6.5 ve 7.3, sağ dal bloku 7.7 ve 8.2, sol aks deviasyonu 50.3 ve 44.5, solda yüksek R dalgası 31.4 ve 14.5, WPW paterni 0.8 ve 0.3 , sık erken vurular 15.5 ve 14.5, atriyal fibrilasyon/flatter 8.3 ve 9.3 Sonuç olarak,1990 ile 1998 yılı verileri karşılaştırıldığında, yaş ayarlaması yapıldıktan sonra, hemen tüm EKG anormalliklerinin prevalansının benzerlik gösterdiği, ancak Batı ülkeleri ile kıyaslandığında, patolojik Q dalgası , ST segmenti anormallikleri gibi koroner kalp hastalığına bağlı bazı EKG değişiklerinin daha az sıklıkla görüldüğü belirlenmiştir. |
8. | 1999 Yılında Kardiyovasküler Tıp ve Tıp Alanlarında Üst Düzey Makaleler İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi, Türk Kardiyoloji Derneği Altan ONATSayfalar 568 - 577 Tıp alanında Türkiye'den kaynaklanan uluslararası yayınları değerlendirmek amaciyle, Science Citation Index'in taradığı dergilerdeki Türkiye adresli yayınlar gözden geçirildi. Web of Science'ten girilip SCI Expanded'de ("online") 1999 yılını kapsayan yayınlardan bir örneklem alınarak tıbbı ilgilendiren kaynaklar ayıklandı. Birden fazla kurumdan ya da bilim kolundan çıkan ortak yayınlar için bir kredi sistemi uygulandı. Anılan yılda 2850 toplam tıp yayını ile 1930 tam metinli makale bulunduğu tahmin edildi; 1998 yılına kıyasla %21'lik artış tutturulan tıp yayınlarında, dünyadaki payımızın binde 6.7'ye yükseldiği düşünüldü. Kardiyovasküler tıp alanında 1999 yılında CD-ROM'da bulunan toplam 67 makaleye ilaveten, 36 makalenin yalnız SCI Expanded kapsamında yer aldığı görüldü. Ayrıca 49 dolayında toplantı özeti ile editöre mektup da yayınlanmıştı . Kardiyoloji yayınlarında önceki yıllarda kaydedilen gelişme biraz yavaşlamış göründü. Ankara ve Erciyes ÜTF'leri bu yıl hamle yapan merkezlerin başında geldi. Bu alanın dünya kardiyolojisindeki payı binde 6.4'e yükseldi, tıbbımız geneli içindeki payı ise %5.3 ile orta düzeyde seyretti. |
OLGU | |
9. | Üç Odacıklı Biventriküler Kalp Pili İçin İki Farklı Kablo Uygulama Tekniği Two Different Lead Implantation Techniques for Multisite Biventricular Pacemakers Mehdi ZOGHİ, Mustafa AKIN, Oğuz YAVUZGİL, Cüneyt TÜRKOĞLUSayfalar 578 - 580 Son yıllarda, ciddi sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu ve ventriküler içi ileti gecikmesi olan, ilaç tedavisine dirençli kalp yetersizliği olgularında, sağ artiyum ve her iki ventrikülden uyarı yapan kalp pillerinin uygulanması önerilmektedir. Gerek bu tekniğin, gerekse hastaların özelliklerinden dolayı, işlem sırasında bir takım zorluklarla karşılaşılabilir. Bu yazı, üç odacıklı biventriküler kalıcı kalp pili uygulama işlemi sırasında iki olgumuzda kablo yerleştirmesinde karşılaştığımız zorluklar ve kullandığımız alternatif uygulama yöntemleri sunulmaktadır. |
Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi