ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 27 (8)
Cilt: 27  Sayı: 8 - Ekim 1999
1.
Makale Özetleri
Summaries of Articles

Sayfalar 522 - 526
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

2.
Hesaplanan Kardiyovasküler Olay Nisbi Riski Korunma Kılavuzu Doğrultusunda Çokmerkezli Riskyük Çalışmasında %44 Azaltıldı
Estimated 44% Relative Cardiovascular Event Risk Reduction Achieved in the Multicenter Riskload Study, Implemented Along the Coronary Prevention Guidelines
Altan ONAT
Sayfalar 527 - 542
Koroner kalp hastalığı (KKH) riski yüksek ya da hastalığa yakalanmış kişilerde Koroner Kalp Hastalığından Korunma Kılavuzu doğrultusunda önlem almak suretiyle ülkemiz koşullannda KKH riskini aza/tmayı gösterme amaciyle, 26 birimin katıldığı çokmerkezli bir çalışma yapıldı. Çalışmaya alınan 2021 gönüllüden 6 ay izlenen 1255 ve 12 aylık uygulamayı tamamlayan 970 bireyin sonuçları açıklanmaktadır. Çalışmaya girmek için bireylerin, başlangıçta Avrupa Kardiyoloji Derneği'nin KKH risk skalasına göre, önlerindeki 10 yıl içinde en az %20-40 kardiyovasküler olay riskine sahip olması şartı koşu/du. Çalışmaya alınanlar tesadüfen neredeyse eşit sayıda her iki cinsiyetten ve neredeyse eşit sayıda primer ve sekonder korunma kapsamındaki (KKH) kişilerden oluştu. Laboratuvar tahlilleri her merkezin bünyesinde yapıldı. Hedef nokta olarak, Avrupa Kardiyoloji Derneği'nin KKH risk skalasına göre belli periyodlardaki risk azalmasının boyutu ele alındı ve bunun belirleyicileri incelendi. Risk kategorilerinde başlangıçta son vizit arasında meydana gelen dağılımfark/ annın anlamlılığı Wilcoxon ve Mann-Whitney U istatistik testleriyle değerlendirildi. Aynca, her bireyin verilerinden Fromingham risk skorları hesaplanarak, koroner riskteki ortalama azalma saptanmaya çalışıldı. Risk azalmasını belirleyen bağımsız etkenierin varlığı, çokdeğişkenli regresyon analiziyle incelendi. Çalışmayı sona erdirmeyenler arasında, risk faktörleri bakımından sadece diyabet i olmayanlar ve erkekler daha s ıktı. Toplanı izleme süresinin 1245 hasta-yılı olduğu çalışmada, primer hedef noktası olan ortalama koroner risk yükü başlangıçta %25.4 iken, mutlak olarak 3 ay sonunda %6.5, altı ay sonunda %9.4, 12 ay sonunda da %11.7 azaltıldı. Bu, tedavi önlemlerinin bir yıl boyunca sürdürüldüğü kişi/erde, başlangıç riskinin %44 oranında düşürülebileceği anlamına geldi. Bu oran, 5 randamize lipid düşürücü çalışmada sağlanan ortalama nisbi risk indiriminden yarı yarıya daha çoktu, ve bu başarı önlemlerin çokyönlülüğü ile açıklanabildi. Birçok risk etmeninde düşüşün yıl boyunca sürdüğü gözlendi. Çalışma sonunda risk düzeyinde azalmanın bağımsız etkenleri olarak kadın cinsiyet ve yaşın dışında, başlangıç risk düzeyi, diyabet yok/uğu, sigara içme, TKIHDL-K oranı, hasta uyumu, hipertansiyon ve lipid düşürücü tedavi yok/uğunun girdiği anlaşıldı. Kardiyovasküler olay riskinde kadınlarda erkeklerden fazla düşüş kaydedildi. Koroner hastaiannda %43.7 risk azalması gelişirken, primer korunma kapsamında %46 oranında nisbi azaima ortaya çıktı; iki grup arasındakifark anlamlı değildi. Sigara içmeyeniere kıyasla, içenlerde risk azalması daha beiirgindi. Diyabettilerde risk indirimi biraz daha kısıtlıydı . En sık görülen riskfaktörü olan hipertansiyonu olmayanlarda 12 ay sonunda mutlak olarak sadece %7.4 düşen koroner risk, hipertansiyonlu/ arda %12.6 düzeyinde düştü (p <0.001 ). Lipid düşürücü tedavi gerekmeyenlerde %11.3 mutlak risk azalması elde edilirken, bu tedavinin uygulandığı kişilerde %12.1 azalma sağlandı (p> 0.1 ). Anılan risk indirimlerine çalışma sonunda LDL-K'de %25.4 azalma, HDL-K'de %16.2 artış, sisto/ik kan hasmeında 26 mmHg düşme eşlik ediyordu. Sigara içenler in yarısı terketmeyi başardı. Sonuç olarak, eşit sayıda yüksek riskli erkek ve kadın bireyler ile koroner hastalarından oluşan 1000 kişinin Kılavuz doğrultusunda tedavi edilmesi durumunda, önlerindeki on yılda 115-120 kişide kardiyovasküler olayların gelişmesinin önlenebileceği yargısına varıldı.
A multicenter study comprising 26 medical units was carried out in Turkey with the purpose of assessing the feasibility and extent of risk reduction in cardiovascular events upon implementation of the Turkish Guidelines on Prevention of Coronary Heart Disease, based on those of NCEP and the European Society of Cardiology (ESC), in patients with coronary heart disease (CHD) or those at high risk for it in the setting of elinical practice. Results obtained in 2021 enrolled volunteers over a total follow-up of 1245 patients-years among whom 970 individuals w ere followed up for 12 months are herein reported. Inclusion criteria postulated a minimum of 20-40% cardiovascular event risk in the subsequent 1 O years as estimated from the risk tab le of the ESC Guidelines. Allowance was made for the presence of symptomatic CHD, family history of premature coronary disease, diabetes, low HDLcholesterol (HDL-C) and high triglyceride levels. The number of individuals involved in primary and secondary prevention as well as of men and women were, by coincidence, virtually identical. Laboratory tests were performed at each center. The estimated CHD risk reduction as evaluated from the risk tables of the ESC Guidelines constituted the primary endpoint, and its determinants were analyzed. In the statistical evaluation, Wilcoxon and Mann-Whitney U tests were used to test the significance of the difference in the distribution of risk categories at baseline and at the end of 12 months. In addition, Framingham risk scores, computed from the data of each individual, served to assess the mean reduction in coronary risk. Mean global risk burden, 25.4% at baseline, diminished in absolute terms by 6.5% at 3 months, by 9.4% at six months and by ı 1.7% at 12 months; the tatter represents a relative risk reduction by 44% which exceeds by half as much the mean relative risk reduction obtained in 5 randomized lipid lowering trials - an achievement that seems plausible by the multilaterality of the preventive measures. The risk reduction was accompanied by a fall in the !eve! of risk factors persisring into the second 6- month period. Independent variables determining the ( enhanced) reduction in risk Jevel at the en d of ı 2 months w ere: 1) (high) level of baseline risk, 2) (high) degree of compliance with the treatment, 3) absence of a) CHD, b) diabetes and c) lipid lowering treatment, 4) younger age, 5) female gender, and 6) presence of smoking or of hypertension, 7) (high) level of baseline HDL-C. At the end of the study, women exhibited a higher reduction in cardiovascular risk than men, and while the reduction in patients with CHD amounted to 10.1% and 43.7% in absolute and relative terms, respectively, a reduction by 13.2% (p <0.001) and 46% (p <0.00 1) was obtained in the setting of primary prevention. The risk reduction was more prominent in smokers than in nonsmokers. Diabetes emerged as a factor modestly limiting the extent of risk reduction. Whereas subjects without hypertension, the most prevalent risk factor in this cohort, revealed a decline of coronary risk by merely 8.7%, those with hypertension showed a decline by 12.7% (p <0.001). No significant difference in global risk reduction was elicited between those not requiring lipid lowering treatment, as compared to persons subjected to such a treatment. These risk reductionsat the end of the study were accompanied by a diminution of mean LDL-C !eve! by 25.4%, a rise in mean HDL-C level by 16%, a fall in mean systolic blood pressure by 26 mmHg. Half of all smokers succeded in discontinuing the habit. In conclusion, by implementing standard prevention guidelines in the Turkish population, among each 1000 individuals comprising equal numbers of highrisk men and women and patients with CHD, prevention of cardiovascular events could be expected in 117 persons in the following ten years.

3.
Romatizmal Mitral Kapak Hastalarında Sol Atriyal Trombüsün Morfolojik Karakterinin Spontan Eko Kontrastı ve Sistemik Embolizasyon Öyküsü ile İlişkisi
Morphologic Characteristics of Left Atrial Trombi in Patients with Rheumatic Mitral Valve Disease in Relation to Spontaneous Echo Contrast and Embolic Events
Nihal ÖZDEMİR, Cihangir KAYMAZ, Cevat KIRMA, Mehmet BALKANAY, Mesut ŞİŞMANOGLU, Cevat YAKUT, Mehmet ÖZKAN
Sayfalar 543 - 550
Romatizmal mitral kapak hastalığı bulunan olgularda sol atrium (SA) veya SA appendiks (SAA) içinde trombüs (TR) ve spontan eko kontrastı (SEK) varlığı sistemik embolizasyon ile ilişkili prediktörler olarak kabul edilmektedir.Bununla birlikte SATR'ünün morfolojik özelliklerinin sistemik emboli ile ilişkisi araştırılmamıştır. Sunmakta olduğumuz çalışmamız; romatizmal mitral kapak hastalığı bulunan olgularda sol atrial TR'ün morfolojik özelliklerinin sistemik emboli öyküsü ile ilişkili olup olmadığını belirlemeyi ve sol atrial SEK derecesi ile TR'ün morfolojik özellikleri arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçlamaktadır. Çalışma grubu; romatizmal mitral kapak hastalığı bulunan ve mitral kapak ameliyatı öncesinde transözofageal ekokardiyografi uygulanan 474 hastadan (K 320, E 154, ort. yaş 40+16) oluşturulmuştur. Saf veya predominan mitral darlığı ve mitral yetersizliği sırasıyla 333 ve 141 olguda bulundu. Olguların 267'sinde ritm atrial fibrilasyon olarak belirlendi. Sistemik emboli öyküsü (n=26) transözofajiyal ekokardiyografi işlemi öncesindeki 30 gün içinde kanıtlanmış arteryel embolizasyon olarak tanımlandı. Sol atrium içinde TR 101 olguda (SA 13, SAA 62, SA+SAA 26), SEK 212 olguda bulundu. Trombüs morfolojisi transözofajiyal ekokardiyografi ile; TR'ün yaşı (organize veya nonorganize görünüm; 54 ve 47), yüzey görünümü (düzgün veya düzensiz; 69 ve 32), TR'ün ölçülebilen en geniş çapı ve kalınlığı (cm) ve intratrial yaygınlık skoruna (1 ile 5 arası) göre tanımlandı. Genel romatizmal mitral kapak hastalığı grubunda emboli bulunan olgularda, emboli bulunmayanlara kıyasla ortalama yaş (p<0.0001), mitral darlığı sıklığı (p<0.001), SA/SAA TR (p<0.05) ve SEK (p<0.05) sıklığı anlamlı olarak yüksek, orta derece (p<0.001) ve ileri derece mitral yetersizliği (p<0.0001) sıklığı anlamlı olarak düşük bulundu. Trombüs bulunan ve emboliyle seyreden alt grupta (n=26), embolinin bulunmadığı TR olgularına (n=75) kıyasla, sadece TR yüzey düzensizliği anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05). Bunun yanı sıra, SEK yoğunluğu derecesinin TR'ün çapı, kalınlığı, yaygınlık skoru, organizasyon görünümü ve yüzey düzensizliği ile ilişkili olmadığı belirlendi. Sistemik embolizasyon öyküsü ile ilişkili bağımsız değişkenler olarak; genel romatizmal mitral hastalığı grubunda, sırasıyla SA/ SAA içinde yüzeyi düzensiz TR bulunuşu, orta/ileri derece SEK varlığı ve ileri derece mitral yetersizliği bulunmayışı, SA / SAA TR bulunan grupta ise sadece TR yüzey düzensizliği bulundu. Sonuç olarak; Romatizmal mitral kapak hastalığı olgularında SA/SAA TR'ünün yüzey karakterinin, TR'ün transözofajiyal ekokardiyografi ile belirlenen intraatrial yerleşimi, yaşı, çapı, kalınlığı ve organizasyon durumuna bakılmaksızın emboli öyküsü ile ilişkili olduğu, sistemik emboli öyküsü bakımından TR yüzey düzensizliğinin, yoğun SEK varlığı ve ileri mitral yetersizliği bulunmayışı kadar önemli bir risk faktörü olabileceği kanısına varılmıştır.
In patients with rheumatic mitral valve disease presence of thrombus (THR) and spontaneous echo centrast (SEC) in left atrium (LA) and LA appendage (LAA) have been considered to be predictors for embolic events. However impact of morphologic characteristics of LA THR in relation to embolic events has not been investigated. This study aims to evaluate whether morphologic characteristics of LATHR is associated with embolic events, and to assess the grade of LASEC in relation to morphologic characteristics of LA THR in patients with rheumatic mitral valve disease. Study population comprised 474 patients of rheumatic mitral valve disease (F 320, M 154, mean age 40±16) in whom transesophageal echocardiography was performed prior to mitral valve surgery. Pure or predominant mitral stenosis and mitral regurgitation were detected in 333 and 141 of patients, respectively. Rhythm was atrial fibrillation in 267 patients. Embolic event (n=26) was defined as presence of documented sytemic arterial embolism recently, 30 day s prior to transesophageal echocardiography. Thrombus w as detected in lül(LA 13, LAA 62 and LA+LAA 26) and SEC in 212 of patients. Morphology of THR was defined as the ir age (organ i sed vs non organised;54 vs 47), surface characteristics (smooth vs irregular; 69 vs 32), diameter (cm) and thickness of THR measured by transesophageal echocardiography and intraatrial extension score of THR (from 1 to 5). Overall, mean age (p

4.
Mitral Kapak Hastalığı Nedeniyle Kapak Cerrahisi Uygulanan Hastalarda Subvalvüler Kalınlaşmanın Preoperatif Transtorasik ve Transözofajiyal Ekokardiyografi ile Değerlendirilmesi: Abascal Skoru ile İlişkili Ekok
Preoperative Assessment of Subvalvular Thickening by Transthoracic and Transesophageal Echocardiography in Patients Undergoing Valve Surgery in Rheumatic Mitral Valve Disease: Echocardiographic Characteristics Associated with Abascal Scoring
Cihangir KAYMAZ, Nihal ÖZDEMİR, Cevat KIRMA, Hakan DİNÇKAL, Mehmet BALKANAY, Mesut ŞİŞMANOĞLU, Cevat YAKUT, Mehmet ÖZKAN
Sayfalar 551 - 557
Çalışmamız mitral kapak operasyonu uygulanan romatizmal mitral kapak hastalığı olgularında ; transtorasik ve transözofajiya/ ekokardiyografi (!TE, TEE ) yöntemleriyle, Abaseat skorlamasma göre belirlenen subvalvüler kalınlaşma derecelerini karşılaşw·mayı amaçlamaktadır. Çalışmamız, ayrıca semikantitatif subvalvüler skorlamamn buna karşılık gelen ortalama mitral gradient, mitral kapak alanı, korda uzunlukları, kalsifikasyon ve mitral yetersizliği derecesi bakımından kantitatif temelini araştırmayı, mitral kapak replasmanı ve rekonstrüksiyon uygulanan olguların subvalvüler kalıniaşma derecelerini karşı/ aştu-mayı amaçlamaktadır. Çalışma materyali TTE ve TEE uygulanmış olan 364 romatizmal mitral kapak hastalığı olgusundan (241 K, 123 E, ort. yaş 41 +22.6) oluşturulmuş olup, bu elguların 210' una mitral kapak rep/asmanı, 154'iine mitral kapak rekonstrüksiyonu uygulanmıştır. Mitral subva/viiler kalınlaşma ve ka/sifikasyon değerlendirmesi TTE ile Abaseat skorlamasına göre yapılmıştır. Ayrıca anterolateral ve posteromedial korda uzwılukları (cm) TEE ile ölçülmüş, mitral kapak replasmam uygulanan olguların eksize edilen kapakları subvalvüler skor, antero/atera/ ve posteromedial korda uzunlukları bakımından değerlendirilmiştir. Transtorasik subvalvüler skora göre /, 11,/l/ ve IV derece kalıniaşma 177(% 48.6).107(%29.4), 65(%17.8) ve 15(%4.1) olguda saptanmıştır. Sırasıyla, ortalama gradient (mmHg) ve mitral kapak alanı bakımından subvalvüler katınlaşma skoru I ve ll olanlar arasında anlamlı fark bulunmamış, I ve lll (p<0.0004 ve p=0.0001 ), ll ve lll(p=0.02 ve p<0.00001), lll ve IV (p=O.Ol ve p<0.005) arasında anlamlı fark saptanmıştır. Berızer şekilde TEE ile ölçiilen anterolatera/ ve posteromedial korda uzunlukları bakımından subva/vüler kalm/aşma skoru I ve lll (p<0.0005 ve p<0.0005), ll ve lll (p<0.001 ve p<0.005), lll ve IV (p<0.005 ve p<0.005) grupları arasında anlamlı fark saptanmıştır. İleri mitral yetersizliği sıklığı bakımından subvalvüler kalıniaşma skorundaki artışa paralel bir azalış gözlenmekte olup, ileri mitral yetersizliği sıklığı bakımmdan subvalviiler skoru IJI ve lll olgular arasmda anlamlı fark gözlenmekteydi (p<0.05). Genel olarak mitral kalsi/ikasyon ile subvalvüler kalıniaşma skoru arasmda ilişki bulunmamıştır. Transtorasik subvalviiler kalıniaşma skoru, TEE ile bulunan (r=0.91, p<0.001) ve eksiıyon sonrası makroskopik olarak değerlendirilen subvalvüler kalm/aşma skoru (r=0.9, p<0.001) ile yüksek korelasyon, basınç yarılanma zamanı ile ölçülen (r=- 0.53, p<0.05) ve planimetrik mitral kapak alanı (r=-0.5, p<0.05 ) ile orta derecede negatif korelasyon gösteriyordu. Eksize edilen kapaklarda makroskopik m01jolojik değerlendirmede bulunan ortalama anterolateral ve posteromedial korda uzunlukları da preop TEE ile bulunan korda uzunlukları ile iyi korelasyon gösteriyordu (r=0.8, p<0.001 ve r=0.82, p<0.001 ). Transtorasik ekokardiyografi ve TEE ile belirlenen subvalvüler ka/ m/aşma skorları mitral kapak replasmanı uygulanan olgularda, mitral rekonstrüksiyon uygulanan olgularınkine göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05 ve p<0.05). Sonuç olarak; 1) Gerek TTE, gerekse TEE'nin kapak operasyonu sırasında cerrahi seçimin kapak replasmam veya tamiri yönünde olup olamayacağını öngörebilen, subvalvüler kalınlaşmamn değerlendirilmesinde güvenilir yöntemler olduğunu, 2) Abaseat skor/amasımn TEE ile ölçülen korda uzunluklarını yansilabi/en semikantitatif bir yöntem olduğunu, 3) subvalviiler kalıniaşma skoru I ve ll olan olgular arasında ortalama mitral gradient, mitral kapak alanı ve korda uzunlukları bakımından anlamlı bir fark bulunmadığından, bu iki kalıniaşma derecesinin hafif, lll ve IV. derece kalınlaşmamn ise orta ve ileri kalınlaşma olarak düşünii/mesinin mümkün olabileceğini, 4) romatizmal mitral kapakta subvalvüler kalıniaşma ile kalsijikasyon derecesinin biribiriyle ilişkili bulunmadığılll düşünüyoruz.
The purpose of this study is to evaluate and to compare the subvalvular thickening in patients with rheumatic mitral valve disease by Abaseat seering determined both by transthoracic and transesophageal echocardiography (TTE, TEE). Our study also aimed to investigate the quantitative basis of this semiquantitative scoring corresponding as transmitral gradient, valve area, chordal length, calcification and mitral regurgitation and to compare subvalvular thickening of patients who underwent mitral valve replacement and reconstruction. Study population comprised 364 patients with rheumatic mitral valve disease (F 241, M ı 23, mean age 4ı +22.6 yrs) subjected to preoperative TTE and TEE, 2 ı O and 154 of them underwent mitral va! ve replacement and mitral reconstruction, respectively. Abascal seering of subvalvular thickening of mitral valve and calcification were determined by TTE. Anterelateral and postemmedial chordal length (cm) was measured by TEE. Morphologic assessment for subvalvular thickening, by means of measurement of chordal length was also performed in excised mitral valves. Grade I, II, III and IV subvalvular thickening was detected in 177(48.6%), 107(29.4%), 65(17.8%) and 15 ( 4.1%) of patients by TTE. Mean transmitral gradient and mitral valve area were not found to be different (p>0.05) between grade I and II subvalvular thickening, but were significantly different between grade I and III (p<0.0004 and p=O.OOOI), grade II and III (p=0.02 and p

5.
Romatizmal Mitral Kapak Hastalığı ve Mitral Kapak Prolapsusu ile İlişkili Korda Rüptürü Bulunan Olguların Klinik, Ekokardiyografik ve Hemodinamik Seyir Bakımından Ayırıcı Özellikleri
Differentiating Features of Clinical, Echocardio-graphic and Hemodynamic Course in Patients with Chordal Rupture Associated with Rheumatic Mitral Valve Disease and Mitral Valve Prolapse
Cihangir KAYMAZ, Nihal ÖZDEMİR, Cevat KIRMA, Hakan DİNÇKAL, Kenan SÖNMEZ, İlyas AKDEMİR, Sinan DAĞDELEN, Mehmet BALKANAY, Cevat YAKUT, Mehmet ÖZKAN
Sayfalar 558 - 564
Çalışmamız; romatizmal mitral kapak hastalığı (RMKH) ve primer mitral kapak prolapsusu (MKP) ile ilişkili olarak karda rüptiirü (KR) gelişen olguların klinik ve ekokardiyografik özelliklerinin, ve hemodinamik seyirlerinin araştırı/masını ve karşılaştırıtmasını amaçlamaktadır. Çalışma grubu transtorasik ve transözofajiyal ekokardiyografi ile RMKH (n=141) ve MKP (n=83) ile ilişkili ileri mitral yetersizliği bulunan 224 hastadan (E 118, K 106, ort. yaş 46.3±15.3) oluşturulmuştur. Karda rüptürü 58 olguda (%25.9) tespit edilmiş olup, 25 olguda RMKH (E ll ,K 14, ort. yaş 44.3±13) ile, 33 olguda MKP (E 26,K 7,ort. yaş 55.4±11.4) ile ilişkili bulunmuştur. Her iki KR grubu KR ile ilişkili mitral yaprak, sol atrium çapı , mitral yetersizliği jet alanı, mitral annulus çevresi, posteromedial ve anterolare ra/ karda uzunlukları, infektif endokardit, fonksiyonel kapasite sımfı (NYHA), akut bozulma, Doppler ile belirlenen pulmoner arter sisto/ik basmcı, izleyen 3 ay içinde mitral kapak ameliyatı bakımından karşılaştmlmıştır. Karda rüptürü, RMKH olgularında sırasıyla 20 (%80), 4 (%16) ve 1 (%4) olguda ön, arka ve her iki mitral yaprakla ilişkili, MKP olgularında ise sırasıyla 6(%18.2), 24(%72.7) ve 3(%9) olguda ön,arka ve her iki mitral yaprakla ilişkili bulunmuştur (p<0.05 ). Mitral kapak prolapsusuna bağlı KR olgularında erkek cinsiyet (p0.05 ),fonksiyonel sınıfı (p< 0.05 ), pulmoner arter sisto/ik basıncı (p< 0.05 ), akut bozulma (p< 0.05 ), infektif endokardit (p<0.05) ve mitral kapak ameliyatı sıklığı (p<0.05) MKP'li KR olgularında, RMKH'na bağlı KR grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu. Mitral kapak prolapsusu grubundaki KR bulunan olgularda, ortalama yaş (p<0.05 ), erkek cinsiyet sıklığı (p<0.05 ), anterolateral (p<0.05) ve postemmedial kor da uzunluklu rı (p<0.05) KR bulunmayanlara göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Buna karşılık RMKH olgularından, KR bulunanlarda, KR bulunmayanlara göre ortalama yaş ve cinsiyet farklı olmayıp (p>0.05), anterolateral (p
The purpose of this study is to investigate and to compare elinical and echocardiographic characteristics and hemodynamic consequences secondary to chordal rupture (CR) associated with rheumatic mitral valve disease (RMVD) and primary mitral valve prolapse (MVP). Study group comprised 224 pts (M 118, F 106, mean age 46.3±15.3) with severe mitral regurgitation associated w ith RMVD(n= 141) and with MVP(n=83) evaluated by transthoracic and transesophageal echocardiography. Chordal rupture was detected in 58 (25.9 %) of the pts, ard CR found to be associated with RMVD in 25 pts (M ll, F 14, mean age 44.3±13) and with MVP in 33 pts (M 26, F 7, m ean age 55.4±1 1.4). Mitralleaflet(s) associated with CR, left atrium diameter, mitral regurgitation jet area, mitral annulus circumference, posteromedial and anterolateral chordal length, infective endocarditis, functional class (NYHA), frequency of acute decompensation, estimated pulmonary artery systolic pressure by Doppler, need to mitral valve surgery in the following 3 months in both groups with CR were compared. Chordal rupture was found to be associated with anterior, posterior and both mitral leaflets in 20 (80%), 4 (16%) and 1 (4%) of pts with RMVD, and in 6 (18.2%), 24 (72.7%) and 3(9%) of pts with MVP, respectively (p<0.05). In pts with CR secondary to MVP, frequency of male gender (p<0.05), mean age (p0.05), functional class (p < 0.05), pulmonary artery systolic pressure (p< 0.05), frequency of acute decompensation (p< 0.05), infective endocarditis (p<0.05) and mitral valve surgery (p<0.05) were found to be lower in group with CR secondary to MVP than in pts with CR due to RMVD. In pts with MVP mean age(p<0.05), frequency of male gender (p<0.05), anterolateral (p<0.05) and postemmedial chordal length (p<0.05) were higher in pts with CR than in patients without. However in pts with rheumatic mitral regurgitation, mean age and gender were not different (p>0.05),but anterolateral (p

6.
Koroner Stent İmplantasyonlarında Stent Uzunluğunun Sonuçlara Etkisi
Influence of Stent Length on the Outcomes of Coronary Stent Implantations
Murat GENÇBAY, İsmet DİNDAR, Vedat DAVUTOĞLU, Nuri ÇAĞLAR, Fikret TURAN
Sayfalar 565 - 570
Çalışmanın amacı stent uzunluğunun koroner stent işlemlerinin üzerine etkisini araştırmaktı. Alttncı ayda kontrol koroner anjiografisi yapti an A VE-GFX stentleri bire bir eşleştirme tekniği ile "kısa stent" (KS grubu, (18 mm, 53 stent, 51 hasta) ve "uzun stent" (US grubu, (18 mm, 47 stent, 44 hasta) olmak üzere iki grupta toplanmıştir. Çalışma grupları koroner stenılerin kötü sonucuna işaret edebilecek olası faktörler açısından, tezyon uzunluğu hariç benzerdir. Sonuçlar: KS ve US gruplarına erken sonuçlar, sırasıyla: Akut Q-dalgalı, Mf 1 ve 2 hastada; acil KABG gereksinmesi, her iki grupta 1 hastada; srent trombusu, I ve 2 hasrada görülmüştür (tüm karşılaştırmalarda, P>0.05). Takip sırasmda ölüm olmamıştır. Altmcı ay koroner anjiografide binm·y resrenoz (?:%50) oranı US grubunda anlamlı olarak fazla olmuştur (KS grubunda %13, US grubunda %34, P<0.05 ). Altuıcı ayda hedef lezyonda yüzde daralma oranı gruplar arasmda anlamlı olarakfarklı bulunmuştur (KS grubunda %23 ± 27, US grubunda %44 ± 28, P
Objective of our study was to find whether the stent length affects the outcomes after coronary stenting. Ninety-five patients with 100 GFX coronary stents who were performed a six-month angiography were individually matched into a short-stent group (SS group, (18 mm, 53 stents in 5 ı patients) and a longstent group (LS group, (18 mm, 47 stents in 44 patients). Study groups were comparable in regard to the most of the possible predictors of adverse outcomes of coronary stenting, except lesion type and stent Jength. Results: Early outcomes in SS and LS group, respectively; acute Q-wave MI was seen in 1 and 2 patients, an operation for CABG was required in 1 patient in both groups, stent thrombosis occurred in 1 and 2 patients (P>0.05 for all). There were no deaths during follow-up. At six month angiography binary restenosis ra te (50%) w as significantly higher in LS group (n=l4, 34%) than in SS group (n=7, 13%, P(0.05). Percent diameter stenosis of the target lesion at six month was significantly different between the groups (23 ± 27 o/o vs 44 ± 28 mm in SS and LS group, respectively, P

7.
Girişimsel Revaskülarizasyon Sonrası Vasküler Hücre Adezyon Molekülü, İnterlökin, Fibrinojen Düzeyi Değişiklikleri ve Bunların Restenozla İlişkisi
Alterations of Vascular Cell Adhesion Molecule, Interleukin, Fibrinogen Levels Following Interventional Revascularization Procedures and Relationship with Restenosis
Yüksel ÇAVUŞOĞLU, Barbaros DOKUMACI, Yurdanur AKGÜN, Gül DURMAZ, Sevda ATALAY, Y. Ahmet ÜNALIR, Uğur TAŞBAŞ, Fezzan ŞAHİN, Bilgin TİMURALP
Sayfalar 571 - 577
Girişimsel revaskülarizasyon sonucu oluşan koroner vasküler hasar, akut tıkanma ve restenoz patolojisinde önemli rol oynar. Dolaşımdaki kan hücrelerinin vasküler endotelde toplanması ve bunların damar du varıyla ilişkisinin düzenlenmesinde, sitokinler ve adeıyon molekülleri görev alır. İntrakoroner stent uygulanması sonrası; vasküler hücre adeıyon molekülü (VCAM-1 ), interlökin-6 (1L-6), interlökin-2 reseptörü (/L-2R) ilefibrinojen (F) ve lökosit düzeyi değişikliklerini incelemek ve restenazla ilişkisini araştırmak amacıyla planlanan çalışmaya 29 olgu alındı. Girişim öncesi (GÖ ), girişim sonrası 3. saatte (GS-3) ve 24. saatte (GS-24) kan örnekleri alınarak sözkonusu parametre/ ere bakıldı. Ortalama l16±5 gün sonra koroner anjiyografileri yapılarak restenoz gelişen olgular belirlendi. Tüm grupta yapılan değerlendirmede; VCAM-1 'de anlamlı artış tespit edildi (sırasıyla p<0,001 ). IL-2R düzeylerinde değişiklik saptanmadı. IL-6'nın GS-3 ile GS-24 değerleri arasında anlamlı azalma belirlendi (p<0,05 ). Lökosit düzeyi; GS-3'de anlamlı artarken, GS-24'de tekrar azaldı. F düzeyi işlem sonrası belirgin artış gösterdi (p<0,01 ). Girişim sırasında diseksiyon, ırombüs gibi kamplikasyon gelişen subgrupta, VCAM-1, GÖ-24. saatte anlamlı olarak artarken (p<0,001 ), kamplikasyon gelişmeyenlerde istatistiksel olarak daha zayıf artış sözkonusuydu (p<0,05 ). Resıenoz gözlenen ve gözlenmeyen olguların VCAM-1, IL-6, IL-2R değerleri, kendi subgrupları içinde değerlendirildiğinde, tüm grupta alınan sonuçlara benzer sonuçlar saptandı. Her iki subgrubun, GÖ, GS-3, GS-24'deki; VCAM-1, IL-6, 1L-2R değerleri karşılaştırıldığında, anlamlı fark bulunamadı. Ancak restenoz gözlenen/ erde, F'nin işlem sonrası anlamlı artışı sözkonusuydu (p<0,01 ). Sonuç olarak, stent uygulamasında, vasküler hasara bağlı ilk 24 saatte VCAM-1 düzeylerinde anlamlı artış olduğu, IL-6 ve IL-2R'de belirgin değişiklik olmadığı, lökosit ve F düzeylerinin GS'de artış gösterdiği, F dışında sözkonusu moleküllerin restenoz gelişen ve gelişmeyenlerde işlem sonrasında farklı olmadığı belirlendi.
Coronary artery injuries occurred during interventional revascularization procedures may lead to acute occlusion and restenosis. Cytokines and adhesion molecules are major elements for the adhesion of the cells to the vasecular endothelium and regulation w ith the vessel walls. The aim of this study is to determine the alterations in the levels of vascular adhesion molecule (VCAM-1), interleukin- 6 (IL-6), interleukin-2 receptor (IL-2R), fibrinogen and leukocytes following stent implantations. The study consists of 29 patients. Blood samples were taken before the proedure (BP), at the third hour of the procedure (AP-3), and 24th hour (AP-24). Restenosis was determined by coronary angiograph performed at the ı 16±5 days. In the ovarall patient population, we observed a significant increase in the VCAM - I levels at the 24th ho ur. (p

8.
Doku Doppler Görüntüleme Yöntemi ile Değerlendirilen Sol Ventrikül Diyastolik Dolum Hızları Önyükten Bağımsız mı?
Are Left Ventricular Diastolic Filling Velocities as Assessed by Doppler Tissue Imaging Independent from Preload ?
Adnan ABACI, Abdurrahman OĞUZHAN, Burhanettin KIRANATLI, Namık Kemal ERYOL, Ali ERGİN
Sayfalar 578 - 581
Sol ventrikül di yasto/ik fonksiyonların ölçümünde pulse Doppler parametreleri kullamlmaktadır. Bununla birlikte, değişik hemodinamikfaktörler ve kalbin yüklenme durunılan sol ventrikül dolum paternini etkilemektedir. Doku Doppler görüntü/erne (DDG) sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonunu değerlendirmek için kullanılan yeni bir tekniktir. Bu çalışmamn amacı DDG ile elde edilen diyastolik mitral anuler htzların önyükteki değişikliklerde etkilenip etkilenmediğini incelemektir. Metod: Mitral dolum pulse Doppler hızlan (E, A), mitral anulusun septal (SepE, SepA) ve lateral (LatE, LatA) bölümünden DDG ile elde edilen diyastolik mitral anuler hızlar ile erken pik mitral hızlarm pik atriyal hıziara oranları (EfA, SepEIA, LatEIA) koroner arter hastalığı tanısı olan 38 hastada (ortalama yaş; 56 ± 9) bazal şartlarda ve nitrogliserin kullanımını takiben incelendi. Bütün ölçümler ekspirasyon sonrası dönemde yapıldı ve üç kalp atımımn ortalaması alındı. Sonuçlar: Kalp hızt 68 ± JO'dan 77 ± 12'ye yükseldi (p
Pulsed Doppler indexes of diastolic filling have been used as measures of left ventricular diastolic function. However, various hemodynamic factors and Ioading conditions influence the pattem of LV filling. Doppler tissue imaging (DTI) is a new technique for assessment of regional systolic and diastolic left ventricular function. The aim of the present study has been to evaluate whether the diastolic mitral annular velocities by Doppler tissue imaging are affected by changes in preload conditions. Pulsed Doppler transmitral inflow velocities (E, A), diastolic mitral annular velocities at the lateral (LatE, LatA) and septal (SepE, SepA,) side of the mitral annulus by pulsed DTI, and the ratio of peak early to peak atrial filling velocities (E/A, LatE/A, SepE/A) were assessed in 38 subjects (age 56 ± 9 years) with coronary artery disease at baseline and after nitroglycerine administration. All measures were performed at end expiration and averaged over three cardiac cycles. Heart rate increased from 68 ± I O to 77 ± 12 beats/ min (p<0.001). The E, LatE, and Sep E velocities (cm/see) decreased from 68.7 ± 25.6 to 54.2 ± 18.7 (p<0.0001), from 9.2 ± 3.2 to 8.1 ± 2.6 (p<0.001), and from 7.4 ± 2.8 to 6.6 ± 2.6 (p=0.001), respectively. The A, LatA, and SepA velocities were not significantly changed (68.6 ± 21.2 vs. 71.3 ± 21.4; p=0.518, 9.4 ± 2.4 vs. 9.5 ± 2.5; p=0.721 , 8.8 ± 2.0 vs. 8.7 ± 2.0; P=0.521, respectively). The E/A, LatE/ A, and SepE/A decreased from 0.98 ± 0.33 to 0.87 ± 0.36 (p=0.0001), from 1.07 ± 0.59 to 0.92 ± 0.44 (p=0.0002), and from 0.87 ± 4.2 to 0.78 ± 3.2 (p=0.0049), respectively. Conclusions: Alterations in preload significantly altered the pattem of diastolic filling as assessed by DTI of mitral ann u lar velocities in a similar manner to the pulsed Doppler transmitral flow velocity profile.

9.
1998 Yılında Science Citation Index Kapsamında Türkiye Kökenli 1078 Tam Metinli Tıbbi Makaleye İlişkin Sayısal Değerlendirme
Turkish International Medical Publication Output Rose by 15% in 1998
Altan ONAT
Sayfalar 582 - 590
Ttp alanında Türkiye'den kaynaklanan uluslararası yayınları değerlendirmek amaciyle, Science Citation Index'in taradığt dergilerdeki Türkiye adresli tüm yayınlar gözden geçirildi. 1998 yt!ım kapsayan SC! CD-ROM'unda bulunan ve tibbı ilgilendiren tüm kaynaklar aytklandı. Birden fazla kurumdan ya da bilim kolundan çıkan ortak yayınlar için bir kredi sistemi uygulandt. Anılan ytlda 1736 toplanı !tp yaytm ile 1078 tanı metin/i makale mevcut/u. 1997 ytltna kıyasla tıp yayuıları bütününde kaydedilen %15 lik artış iyi bir tempo ifade etmekte olup dünyadaki paymuz böylece binde 5.5'a ulaşmtştır. Ancak toplantı özeti ya da editöre mektup gibi kalemlerdeki %29 arttşa ktyasla, makalelerde arttşm daha az (%9) olnıast, ve klinik branşlara göre temel bilimlerde daha zayıf gelişme kaydedilmesi iyimserliği bir miktar sımrlayt cı idi. Ankara ve Istanbul'un köklü 4 !tp fakültesi gerçi ilk 4 strayı yine işgal ettiyse de, toplam paylan yüzde 35'in altına indi. En büyük sıçranıayı Dokuz Eylül ve Başkent tıp fakülteleri kaydetti. Kardiyovasküler !tp alanmda 1998 yt/ ında toplam 60 makalenin yayma girmesiyle tibbın geneline benzer gelişme gözlenmiş ve dünyadaki payınıız binde 4.7'e yükselmiştir.
With the purpose of assessing the progress of the output of medical publications originating from Turkey, the se w ere identified from the Science Citation Index compact disk SCI CD-ROM 1998. A weighted credit system was utilized for items published jointly with a foreign or a nonmedical Turkish institution. A total of 1736 publications were traced which comprised 1078 articles, reviews and editorials. These figures represented increases by 15% and 8.4%, respectively, over the previous year. A rise to 5.5 per mille of Turkey's share of world medical publication output was noted. The number of full-text articles were evaluated with respect to distribution to the fields of medicine, the cities and institutions. Medical basic sciences as a group slightly declined over the preceding year, whereas publications among the surgical branches and in neurosciences rose substantially. The share of institutions in Ankara (45%) and in Istanbul (18.5%) were slowly on decline, whereas that of the sınaller cities in Anatolia (27%) rose as might be expected. A total of 60 full-text articles were published in the field of cardiovascular medicine in 1998, which was estimated to represent a world share of 4.8 per mille.



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi