ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 25 (8)
Cilt: 25  Sayı: 8 - Kasım 1997
1.
Makale Özetleri
Summaries of Articles

Sayfalar 446 - 449
Makale Özeti |Tam Metin PDF

2.
Kardiyopulmoner Bypass'da Hipoterminin Kan Endojen Endotoksin Düzeylerine Etkisi
Effects of Hypothermia on Blood Endogenous Endotoxin Levels During Cardiopulmonary Bypass
Hakan GERÇEKOĞLU, Özhan TARIM, İsmail AĞAR, Ahmet KORUKÇU, Hasan KARABULUT, Hüseyin SOYDEMİR, Onur SOKULLU, Hüseyin TOKLU, Candan B. JOHANSSON, Besim YİĞİTER, Ercüment KOPMAN
Sayfalar 450 - 453
Endotoksinler, lökositleri ve kompleman sistemini aktive ederek, ateşten septik şoka kadar değişen bir kliniğe sebep olurlar. Kardiyopulmoner bypassta endojen endotoksemi olduğu bilinmekle beraber, hipoterminin buradaki rolü hakkında bir bilgi yoktur. Biz çalışmamızda orta (24-28°C) ve hafif (32-34°C) hipoterminin kan endojen endotoksin düzeylerine etkisini araştırdık. CABG olacak toplum 20 hasta iki gruba ayrılarak Grup I'deki 10 hastaya, aortik kros klemp sırasınd, orta derecede hipotermi, Grup 2'ye ise hafif hipotermi uygulandı. Grup 1'deki ortalama rektal ısı 26.8±1.2°C olurken, Grup 2'de 33.8 ± 0.8°C oldu. Kan örnekleri KBP'dan önce, aortik kros klemp sırasında, kros klempten hemen sonra, kros klempten 20 dakika sonr, KBP'dan hemen sonra ve postoperatif 24. saatte alındı. KBP öncesi örneklerde her iki grupta da endotoksine rastlanmazken, diğer örneklerde kan endotoksin düzeyleri Grup1'de, Grup 2'ye oranla anlamlı ölçüde yüksek bulundu. Muhtemel sebep, hipotermi derinleştikçe artan intestinal iskemi olup, özellikle preoperatuar kötü kondisyonu olan hastalarda intraoperatif seçilecek hipotermi yöntemi önemi kazanmaktadır.
Endotoxins activate white blood cells and complement and produce a spectrum of clinical syndromes ranging from fever to septic shock. Although, production of endogenous endotoxemia during cardiopulmonary bypass (CPB) has recently been reported, the role of hypothermia on endotoxemia is not clear. In this study, we evaluated the effects of moderate (24-28°C) and mild (32-34°C) hypothermia on blood endotoxin levels. The study population consisted of 20 patients who underwent CABG with CPB. Moderate hypothermia was applied during aortic crossclamping in 10 patients (Group 1) and mild hypothermia was applied in the remaining 10 patients (Group 2). The mean rectal temperatures were 26,8 ± 1,2 °C in Group 1 and 33,8 ± 0,8° C in Group 2. Blood samples for endotoxin level measurements were obtained before CPB, during aortic crossclamping, immediately and 20 minutes after the release of the cross-clamp, after CPB and 24 hours postoperatively. Endotoxins were absent in any of the samples before CPB, but were detected after CPB in both groups. The endotoxin levels were significantly higher in Group 1 than in Group 2. Endotoxin levels become higher when hypothermia gets deeper, probably due to intestinal ischemia. The present study suggests that when hypothermia is the technique of choice, the deleterious effects of endotoxemia on patients with poor conditions must be considered.

3.
Koroner Arter Hastalığının Tanısında Egzersiz Stres Testi İle Birlikte Dipiridamol Stres Ekokardiyografi ve Technetium-99m İsonitrile SPECT
Comparison of Exercise Stress Testing with Simultaneous Dipyridamole Stress Echocardiography and Technetium-99m Isonitrile Single-Photon Emission Computerized Tomography for Non-Invasive Diagnosis of Coronary Artery Disease
Ercan VAROL, Halil Lütfi KISACIK, Tahir DURMAZ, Kurtuluş ÖZDEMİR, Abdurrahman OĞUZHAN, Cengiz YAĞMUR, Metin KIR, Tevfik KURAL, Siber GÖKSEL
Sayfalar 454 - 460
Koroner arter hastalığın (KAH) non-invazif tanısında egzersiz stres testi ile simültan dipiridamol stres ekokardiyografi ve technetium-99m isonitrile single photon emission komputerize tomografinin (MİBİ SPECT) değerini krşılaştırmak için KAH şüphesi olan 26 hstaya antianginl tedaviye ara verildikten sonra simültan dipiridamol stres ekokardiyografi ve MİBİ SPECT ile treadmill egzersiz EKG yapıldı. Bütün hastalara koroner anjiyografi yapıldı ve koroner anjiyografi standart referans olarak kabul edildi. Dipiridamol MİBİ SPECT, dipiridamol ekokardiyografiye benzer (sırası ile % 93 ve % 81, P>0.05) egzersiz EKG'den yüksek (sırası ile % 93 ve % 69, P<0.05), duyarlılık gösterdi. Bu bulgu esas olarak dipiridamol MİBİ SPECT'in iki damar hastalarındaki yüksek duyarlılığına bağlı idi (sırası ile % 100 ve % 57, P<0.05). İki damar hastalığında dipiridamol MİBİ SPECT dipiridamol ekokardiyografiden de daha yüksek duyarlılık gösterdi (sırası ile % 100 ve % 71, P<0.05). Her üç testin duyarlılığı tek damar (sırası ile % 75, % 75 ve % 50, P>0.05) ve üç damar hastalığında (% 100, % 100 ve % 100, P>0.05) eşitti. Her üç testin tanısal doğruluğu da birbirine benzerdi (% 88, % 85 ve % 70, P>0.05). Dipiridamol MİBİ SPECT ve dipiridamol ekokardiyografi sonuçları 20 hastada birbiri ile uyumlu idi (% 78 ve kappa değeri 0.58). Bu çalışmada en yüksek duyarlılık dipiridamol MİBİ SPECT'de tespit edilmiş, egzersiz EKG'nin duyarlılığı ile arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunurken dipiradamol ekokardiyografi ile arasındaki fark istatistiksel olarak anlamsız bulunmuştur. Her üç test de KAH'ın tanısında benzer özgüllük göstermiştir. Bu araştırma, koroner arter hastalığının tanısında dipiridamol'ün MİBİ SPECT ile kombinasyonunun etkili, değerli ve emniyetli bir yol olduğunu, ekokardiyografi ile kombine edildiğinde MİBİ SPECT ile kombinasyonuna eş tanısal doğruluğa ulaştığını göstermiştir.
To compare the value of exercise stress testing w ith simultaneous dipyridamole stress echocardiography and technetium-99m isonitrile single photon emission computed tomography for the diagnosis of coronary artery disease, twenty-six patients with suspected coronary artery disease underwent simultaneous dipyridamole stress echocardiography and dipyridamole technetium-99m isonitrile single photon emissian computed tomography and tr adınili exercise test, after stopping the antianginal treatment. All patients underwent coronary angiography as a gold standard reference. Dipyridamole mibi SPECT showed higher overall sensitivity than exerc ise testing (93 vs 69%, p<0.05) and similar sensitivity to dipyridamole echocardiography (93 vs 8 1 %, p>0.05). This was mainly due to higher se tiv iı y of dipyridamole mibi SPECT than exercise testing in twovessel disease (100 vs 57%, p<0.05). Dipyridamole mibi SPECT showed even higher sensitivity than dipyridamole echocardiography in two-vessel disease (100 vs 71 %, p<0.05). All three tesıs sh o wed similar sensitivities in one (75, 75 vs 50%, p>0.05) and three-vessel disease (ı 00, ı 00 vs ı 00%, p<0.05). Also, all of them showed similar diagnostic accuracy (88, 85 and 70, p>0.05). The results of dipyridamole mibi SPECT and dipyridamole echocardiography were concordant in 20 patients (78%, Kappa=0.58). In this study, dipyridamole mibi SPECT showcd the highest sensitivity; where the difference between the sensitivities of dipyridamole mi bi SPECT and exereise test was statistically significant, but betwccn mibi SPECT and dipyridamole echocardiography was not significant. All three te s showed simil ar specificities. It also disclosed that the combination of dipyridamole with mibi SPECT is an effcctivc, valuable and safe method, which in combination with echocardiography reaches a similar diagnostic accuracy as mibi SPECT combination.

4.
Kalp Dışı Cerrahi Uygulananlarda Perioperatif Kardiyak Morbiditeyi Belirleyen Faktörler
Factors Determining the Perioperative Cardiac Morbidity in the Patients Undergoing Noncardiac Surgery
Hakan PAYDAK, Levent Mehmet ALKAN, Timur TİMURKAYNAK, Rıdvan YALÇIN, Atiye ÇENGEL, Övsev DÖRTLEMEZ, Halis DÖRTLEMEZ
Sayfalar 461 - 470
Kalp dışı cerrahi uygulanan hastalarda gelişen perioperatif kardiyak morbidite, altta yatan koroner arter hastalığı (KAH) ile direkt ilişkilidir. Kalp dışı cerrahi uygulanan 52 hastada perioperatif kardiyak morbiditeyi belirleyen klinik risk faktörleri, çok değişkenli klinik risk listeleri ve tanısal test faktörleri araştırıldı. Operasyon öncesi değerlendirmede kalp dışı nedenle yatağa bağımlılık kriterinin perioperatif kardiyak morbiditenin tek belirleyicisi olduğu (p=0.0085) saptandı. Majör operasyon (p=0.056) ve Goldman risk sınıflandırmasının (p=0.078) önemi ise sınırlı idi. Haber verici olarak sadece yatağa bağımlılık ele alındığında, perioperatif kardiyak morbidite oluşan 9 hastanın dördünde (%44.4), oluşmayan 43 hastanın 40'ında (% 93.2) doğru tahmin yapılabildi.
Perioperative cardiac morbidity seen in patients undergoing noncardiac surgery is directly related to the underlying coronary artery disease . . 52 patients who had noncardiac surgery were studied for detecting the preoperative elinical and diagnostic test predictors of perioperative cardiac morbidity. Among all the factors studied, being bedridden preoperatively due to a noncardiac cause was found to be the single predictor (p=0.0085). Major noncardiac surgery (p=0.056) and Goldman's elinical cardiac index (p=0.078) had limited predicted value. Being bedridden preoperatively predicted perioperative cardiac morbidity in 4 of the 9 patients (44.4%) with, and in 40 of 43 patients (93.2%) without perioperative cardiac morbidity correctly.

5.
Mitral Darlığı Vakalarında Ekokardiyografi İle Mitral Kapak Alanının Hesaplanmasında Akım Yaklaşım Bölgesi Yönteminin (PİSA) Değeri
Value of Proximal Isovelocity Surface Area Method in Calculation of Mitral Valve Area in Patients with Mitral Stenosis
Dilek URAL, Barış İLERİGELEN
Sayfalar 471 - 476
Akım yaklaşım bölgesi yöntemi (PISA), devamlılık prensibini temel alan ve orifis alanı ölçümlerinde kullanımı halen geliştirilme aşamasında olan yeni bir tekniktir. Çalışmamızın amacı bu yöntemin mitral darlığı vakalarında mitral kapak alanı (MKA) ölçümündeki yerini belirlemek, sonuçları klasik ekokardiyografik yöntemler olan planimetri ve Doppler basınç yarılanma zamanı ile karşılaştırmak ve MKA ölçümlerini etkileyen faktörleri değerlendirmektir. Mitral darlığı tanısı ile ekokardiyografi laboratuvarına gönderilen 30 ardışık hastada (yaş ort. 43±/-14, 25 kadın, 5 erkek) MKA planimetri, Doppler ve PISA ile ölçülmüş ve ölçüm sonuçları bağıntı katsayısı (r) ile karşılaştırılmıştır. Hastalar ekokardiyografik görüntü kalitesi, mitral darlığına eşlik eden atriyal fibrilasyon, mitral yetersizliği ve aort yetersizliği gibi ek faktörlerin varlığına göre ayrıca değerlendirilmiştir. PISA ile ölçülen kapak alanları klasik ekokardiyografik yöntemlerle, özellikle planimetriyle oldukça uyumlu sonuçlarının bağıntı katsayısı sırasıyla r=0,86 ve r=0,68 olarak hesaplanmıştır. PISA ile MKA'nın hesaplanmasında en önemli sorunun görüntü kayması yarıçapının (r) doğru belirlenmesi olduğu, PISA'nın diğer yöntemlerle uyumsuz sonuçlar verdiği vakalarda r'nin 1 cm'den küçük ölçüldüğü gözlenmiştir. Atriyal fibrilasyon, mitral yetersizliği ve aort yetersizliği varlığında planimetri ile daha uyumlu sonuçları veren yöntemin PISA olduğu, buna karşılık görüntü kalitesinin sorun yaratmasıyla planimetrinin güvenilirliğinin azaldığı durumlarda PISA ölçümlerinin etkilenmediği ve bu kez Doppler'e daha yakın sonuçlar verdiği saptanmıştır. Sonuç olarak PISA'nın mitral darlığında MKA ölçümünde yararlı bir teknik olduğu, klasik MKA ölçüm yöntemlerinin güvenilir olmadığı durumlarda PISA'nın üçüncü bir ekokardiyografik yöntem olarak uygulanabileceği kanısına varılmıştır.
Proximal isovelocity surface area method (PISA) is a new technique based on the continuity principle, and its use in the measurement of orifice areas is still being developed. The aim of our study is to estimate the value of that method in the measurement of mitral valve area (MV A) in cases with mitral valve stenosis, to compare its accuracy with traditional echocardiographic methods, planimetry and Doppler pressure half-time and to investigate the factors which affect MV A measurements. MV As of 30 consecutive patients with mitral valve stenosis (mean age 43±14-25 female, 5 male) referred to echocardiography laboratory were obtained with planimetry, Doppler pressure half-time and PISA and their results were compared by coefficient of correlation (r). Patients were also evaluated due to their image quality, presence of additional factors such as atrial fibrillation, mitral regurgitation and aortic regurgitation. MV As measured by PISA are closely correlated to classical echocardiographic methods, especially to planimetry. Coefficients of correlation between that method and planimetry and Doppler were r=0.86 and r=0.68 respectively. The most important problem in the estimation of MV A by PISA was the accurate determination of the aliasing radius (r). When the latter was less than 1 cm PISA results are not comparable to these of other methods. In the presence of atrial fibrillation, mitral regurgitation and aortic regurgitation, PISA was more comparable to planimetry which is a reliable method in these situations. However, in cases with inadequate image qualities, planimetry lost its reliability, and measurements of PISA was not affected its results were closer to Doppler pressure half-time.

6.
Kalsifik Olmayan Mitral Darlığında Basitleştirilmiş "PISA" Formülünün Kapak Alanı Hesaplamasında Kullanımı
Usefulness of Simplified Formula for Calculation of Valve Area by Proximal Isovelocity Surface Area Method in Non-calcified Mitral Stenosis
Muzaffer DEĞERTEKİN, Yelda BAŞARAN, Murat GENÇBAY, Bengi YAYMACI, İsmet DİNDAR, Fikret TURAN
Sayfalar 479 - 487
Çalışmamızda, kalsifik olmayan mitral darlığı hastalarında kapak alanı ölçümünde "PISA" yöntemi parametrelerini azaltarak elde ettiğimiz basitleştirilmiş "PISA" formülünün doğruluğunu ve klinik kullanımını araştırdık. Çalışmaya mitral kapağa yapılacak invazif girişim tipi ve girişim zamanlaması için takip edilen yaş ortalaması 32.2 ± 7.8 yıl olan 41 (28 K, 13 E) kalsifik olmayan mitral darlığı hastası dahil edildi. Mitral darlığına ek olarak 16 hastada aort, 9 hastada hafif mitral yetersizliği mevcuttu. 41 hastanın 18'inde atriyal fibrilasyon geri kalanında normal sinüs ritmi vardı. Hastaların mitral kapak alanı (MKA) hesaplamasında standart "PISA", basınç yarılanma zamanı (BYZ) ve planimetri (PLN) yöntemi uygulandı. Ayrıca aşağıda formülü belirtilen basitleştirilmiş "PISA" (S) yöntemiyle MKA hesaplandı. Kalsifik olmayan mitral kapak yapraklarının meydana getirdiği açı ampirik olarak 118° kabul edildi. 118/180=0.65 (Açı sabiti), 2µ=6.28, sabit değer (S) = 0.65x6.28=4.1 MKA=4.1xAVxr2/MV Farklı yöntemler kullanılarak elde edilen MKA değerleri karşılaştırıldı. Bu yöntemler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı ve pozitif korelasyonlar elde edildi. "PISA" (S)-BYZ r=0.85, "PISA"(S) - PLN r=0.85, "PISA"(S)- "PISA", r=0.96. Sonuç olarak, "PISA"(S) yöntemi ve diğer yöntemlerle hesaplanan MKA değerleri karşılaştırıldığında benzer sonuçlar elde edildi. Kalsifik olmayan mitral darlığında PISA(S) yöntemi ile MKA hesaplamasının pratik klinik kullanımı olan güvenilir bir yöntem olduğu görüldü.
We investigated usefulness and accuracy of a simplified formula derived from the parameters obtained by proximal isovelocity surface are (PISA) method. The study group consisted of 41(28F, 13M) patients with a mean age of 32.2±7.8 years. All patients had non-calcified mitral stenosis and were being evaluated for timing and type of cardiac interventions. 16 patients had mild aortic regurgitation, 9 patients had mild mitral regurgitation. Of 41 patients 18 were in atrial fibrillation and the rest of them had normal sinus rhythm. The standard PISA method was applied. Mitral valve area (MV A) was calculated by the simplified formula for each patient. Assumption of funnel angle by non-calcified mitral leaflets was empirically considered as 118 degrees. 118/180=0.65 (Constant for angle correction), 2?=6.28, Constant va - lue(C)=0.65x6.28=4.1 MV A= 4.1 xA Vxr2/MV Assessment of MV A by standard PISA formula was compared with the pessure half time (PHT) and planimetry (PLN) methods. Concerning valve areas there were significantly positive correlations between the results of simplified PISA formula and the standard method. PISA(C) vs PHT r=0.85, PISA(C) vs PLN r=0.85, PISA(C) vs PISA r=0.96. As a conclusion the simplified formula provides acceptable agreement between standard PISA and other well known methods. Thus, this formula is recommended for routine clinical practice in assessment of mitral valve area esrimation in patients with non-calcified mitral stenosis

7.
Romatizmal Mitral Darlığı ve İleri Mitral Yetersizliğinde Sol Atriyal Apendiks Fonksiyonları: Transözofajiyal Ekokardiyografi Çalışması
Left Atrial Appendage Function in Rheumatic Mitral Stenosis and Severe Mitral Regurgitation: Transesophageal Echocardiographic Study
Cevat KIRMA, Cihangir KAYMAZ, Sibel ENAR, Nihal ÖZDEMİR, Bülent MUTLU, Kenan SÖNMEZ, Hakan DİNÇKAL, Mehmet ÖZKAN
Sayfalar 488 - 493
Romatizmal mitral darlığı (MD) ile ileri mitral yetersizliği (MY) olguları arasında, sol atriyal apendiks (SAA) spontan eko konstrastı-trombüs (SEK-TR) sıklığı açısından büyük farklılıklar olduğunu gösteren çalışmalar olmasına rağmen her iki grupta SAA fonksiyonlarını araştıran çalışma yoktur. Bunu araştırmak amacıyla MD'li 68 (grup I, 45 K, yaş ort: 43±14, 32 sinus ritmi (SR), ileri MY'li 45 (grup II, 27 K, yaş ort: 45±15, 28 SR) ve kontrol grubu (grup III) olarak da başka nedenlerle TEE yapılan 32'si SR'de ve 15'i nonromatizmal atriyal fibrilasyonda (AF) olan 47 olgu çalışmaya alındı. Her olguya rutin olarak yapılan transözofajiyl ekokardiyografi sırasında SAA fonksiyonlarını araştırmak amacıyla SAA akım hızları ve SAA ejeksiyon fraksiyonu hesaplandı ve SAA'de SEK-TR araştırıldı. Olguların SAA fonksiyonları ve SAA SEK-TR sıklığı kardiyak ritme göre karşılaştırıldı. Hem SR hem de AF'de grup I'de SEK sıklığı diğer gruplardan daha yüksek bulundu (p<.05, p<.001). Trombüs sıklığı AF'li grup I'de AF'li grup II ve grup III'e göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<.05), sinüs ritminde ise gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı (p=.06). Grup I (6.58±3.7, 7.26±3.9 cm2) ve grup II'de (7.04±3.1, 8.2±4.1 cm2) maksimal SAA alanları grup III'den (3.56±1.9, 5.51±3.3 cm2) daha geniş bulundu (SR, AF sırasıyla p<.05, p<.05). Sinüs ritminde grup I'de SAA akım hızları ve ejeksiyon fonksiyonu (0.23±0.11 m/sn, % 31.5±14.5) SR'de grup II (0.48±0.16 m/sn, % 45±15.3) ve yine SR'de grup III'e (0.44±0.17 m/sn, % 54±16.2) göre düşük bulundu (p<.05, p<.05). Yine aynı şekilde AF'li grup I'de SAA akım hızları ve ejeksiyon fraksiyonu (0.10 ± 0.10 m/sn, % 15 ± 11.3), AF'li grup II (0.36±0.13 m/sn, % 33.6±13.7) ve AF'li grup III'e (0.285±0.10 m/sn, % 28.5±12.3) göre düşük bulundu (p<.05, p<.05). Hem SR, hem de AF'de bu bakımdan grup II ile grup III arasında fark bulunmadı. Sonuç olarak, her iki kardiyak ritm (SR AF) durumunda, hem MD'de hem de ileri MY'de SAA dilatasyonu ve romatizml tutulum olmasına rağmen MD'de SAA fonksiyonları bozulmakta ve daha sık SEK-TR görülmekte buna karşılık ileri MY'de SAA fonksiyonları korunmakta ve SEK-TR oluşumu önlenmektedir. Her iki grup arasındaki bu değişik bulguların muhtemelen sol atriyum-SAA hemodinamisi üzerine olan farklı etkilerinden kaynaklandığı düşünülmüştür.
Although there are several studies related to the incidence of spontaneous echo contrast (SEC) and thrombus (THR) in the left atrial appendage (LAA), between patients (pts) with rheumatic mitral stenosis (MS) and severe mitral regurgitation (MR), there is no study evaluating LAA function in these groups. To investigate LAA function in these groups, 68 pts with MS (group I, 45 F, mean age: 43 ± 14, 32 pts with sinus rhythm (SR) and 45 pts with severe MR (group II, 27 F, mean age: 45 ± 15, 28 pts with SR) and a control group (group III) including 47 pts (32 pts with SR, 15 pts with nonrheumatic atrial fibrilation [AF]) were evaluated. Transesophageal echocardiography was performed routinely in all patients, and during this procedure, in order to investigate LAA function, flow velocities and ejection fraction of LAA were measured with concomitant evaluation of incidence of SEC and THR. Left atrial appendage function and incidence of SEC and THR in the LAA were compared according to the cardiac rhythm (SR and AF). The incidence of LAA SEC formation in group I with either SR or AF was significantly higher than in the other groups (SR, AF respectively, p < .05, p < .001). The incidence of LAA THR formation in group I with AF was significantly higher than in the other groups with AF (p < .05), but in pts with SR, incidence of LAA THR w as not different between these groups (p = .06). Left atrial appendage maximal area in group I (6.58±3.7, 7.26±3.9 cm2) and group II (7 .04±3.1 , 8.2±4, 1 cm2) was larger than in the group III (356±1.9, 5.51±3.3 cm2) (SR, AF respectively p<.05). In SR, LAA flow velocities and ejection fraction in group I (0.23 ±O.11 m/sn, % 31.5 ± 14.5) was significantly lower than in group II (0.48±0.16 m/sn, % 45 ± 15.3) and group III (0.44±0.17 m/sn, % 54± 16.2), (p<.05,p<.05). In AF, similarly, LAA flow velocities and ejection fraction in group I (0.10±0.10m/sn,% 15±11.3) was signifacantly lower than in group II (0.36±0.13m/sn, % 33.6±13.7) and group III (0.28±0.1 m/sn, % 28.5±12.3), (p<.05,p<.05). No significant differences were found between pts with MR and the control group in regard to LAA function in either cardiac rhythm. Conclusion; although MS and MR share the same etiology and afflicted pts have a dilated LAA area, in pts with MS LAA function was found to be deteriorated, and thus incidence of SEC/THR was much more frequently detected in LAA. By contrast, LAA function is preserved and thus SEC/THR formation prevented in pts with MR. The disparity between pts with MS and MR groups is thought to be due to different hemodynamics influencing both left atrium and LAA.

8.
Aortik İntimo-İntimal İntüssüsepsiyon: Aort Diseksiyonunun Nadir Bir Komplikasyonu Olgu Sunumu ve literatür taraması
Case Report Aortic Intimo-Intimal Intussusception: An Infrequent Complication of Aortic Dissection Case Report and Review of the Literature
H.Cem ALHAN, Fuat BİLGEN, Funda BAÇGEL, Cantürk ÇAKALAĞAOĞLU, Hasan Karabulut, İsmail AĞAR
Sayfalar 500 - 502
Akut aortik disseksiyonun nadir bir komplikasyonu olan İntimo-intimal intussüsepsiyon intimanın dairesel olarak yırtılması sonucu kendi üstüne kıvrılması ile karakterizedir. Tanı yöntemleri kesin tanının konmasında yetersiz kalabilmektedir. Bu yazımızda böyle bir olgunun sunumuyla birlikte literatür taraması yapılmıştır. Ciddi aort yetmezliği ile birlikte nörolojik bulguların eşlik ettiği aort disseksiyonu olgularında intimo-intimal intussüsepsiyon akla getirilmelidir.
Intimo-intimal intussusception is an infrequent manifestation of acute aortic dissection in which the intimal tear occurs circumferentially with intussusception of the ascending aortic intima downstream. Certain diagnostic tools may be inadequate to confirm the diagnosis. Here, we report such a case with a review of the pertinent Iiterature. Neurologic presentation associated with severe aortic regurgitation must raise the probability of aortic dissection complicated with intimal intussusception.

9.
Fetal Ekokardiyografi ile Tanı Konan Hipoplastik Sol Kalp Sendromu Olgusu
A Case of Hypoplastic Left Heart Syndrome Diagnosed by Fetal Echocardiography
Ümit Bilge SAMANLI, Talat CANTEZ, Feriha ÖZ, Moşe BENHABİB
Sayfalar 503 - 507
Ekokardiyografi günümüzde 18-20 inci gebelik haftasından itibaren fetustaki doğumsal kalp anomalilerinin tanınmasında da kullanılmaktadır. Dört-boşluk kesitlerin daha çok sayıda kadın doğum uzmanı ve radyolog tarafından incelenmesi sonucunda anne adayları fetustaki kalp hastalığının kesinleştirilmesi veya reddedilmesi amacıyla çocuk kardiyologlarına gönderilmektedirler. Hipoplastik sol kalp sendromu esas olarak, aort kapağı atrezisi veya ağır darlığı, asandan aort darlığı, küçük sol ventrikül ve mitral kapakta darlık veya atreziyi kapsar. Tedavisiz bırakılan vakaların % 95'i ilk bir ayda kaybedilir. Fetal ekokardiyografi ile incelenen yirmiüç haftalık gestasyondaki bir fetusa hipoplastik sol kalp sendromu (atretik aort kapağı, küçük sol ventrikül, hipoplastik asandan aort ve hafif hipoplastik mitral kapak) ve geniş trabeküler ventriküler septal defekt tanısı konarak 24 üncü haftada gebeliğin terminasyonuna gidildi. Postmortem inceleme, ekokardiyografik bulguları doğruladı. Bu sunumda, fetal ekokardiografik ve postmortem makroskopik bulgular ayrıntıları ile anlatılmaktadır. Cerrahi paliasyonun tekrarlayan operasyonlar gerektirmesi ve uzun dönem sonuçların henüz yüz güldürmekten uzak olması nedeni ile bazı diğer ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizde de fetusta hipoplastik sol kalp sendromu tanısı kesinleşince beklemeden gebeliğin terminasyonuna gidilmesi konusu ağırlık taşımaktadır.
Fetal echocardiograpy can now be used to detect congenital heart disease before birth, and increased experience with the four-chamber view has led a greater number of fetuses referred to pediatric cardiologists for confirmation or exclusion of a cardiac lesion. Hypoplastic Ieft heart syndrome includes hypoplasia of the ascending aorta, aortic valve atresia or severe stenosis, a small left ventricle, and mitral atresia or stenosis. Without surgical intervention, the condition is fatal and around 95% of newborns die in the first month of life. A 23-week old fetus was referred for echocardiography with a suspicion of congenital heart disease and was diagnosed to have hypoplastic left heart disease (atretic aortic valve, small left ventricle, hypoplastic ascending aorta, mild hypoplasia of the mitral valve) and a large trabecular ventricular septal defect, Termination was undertaken at 24 weeks gestation and postmortem examination confirmed the echocardiographic findings. The details of the fetal echocardiographic and postmortem macroscopic findings are presented in this report. Since long-term results of staged palliation remain disappointing, families tend to opt for the challenging decision of terminatin the pregnancy.



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi