ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 18 (1)
Cilt: 18  Sayı: 1 - Ocak 1990
1.
Makale Özetleri
Summaries of Articles

Sayfalar 4 - 7
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

2.
Editörden
Editorial
Altan Onat
Sayfalar 8 - 9
Makale Özeti |Tam Metin PDF

3.
Açık Kalp Ameliyatlarından Sonra Venöz Oksijen Satürasyonu ve Kardiyak İndeks Arasındaki İlişki
Relationship Between Venous Oxygen Saturation and Cardiac Index After Open Heart Surgery
S.Fehmi KATIRCIOĞLU, Zeki ÇATAV, İ.Yaman ZORLUTUNA, Oğuz TAŞDEMİR, Kemal BAYAZIT
Sayfalar 10 - 12
Venöz oksijen satürasyonu (SvO2) ve kardiyak indeks (CI) arasındaki ilişkiyi göstermek için koroner by-pass yapılan 100 hasta incelemeye alındı. Venöz satürasyon, CI ve oksijen tüketimi (VO2) hastalar yoğun bakıma alındıktan sonra 6 saat süreyle saatte bir kez ölçüldü. SvO2'deki değişimler CI ve VO2 ile kıyaslandığında bu parametrelerle SvO2 arasında çok zayıf bir ilişki saptandı (katsayı r=0.15 ve 0.19). VO2 ve CI'da anlamlı artışlar kaydedilirken, SvO2'de anlamlı bir artış gözlenmedi. Sonuç olarak SvO2 açık kalp ameliyatlarından sonraki dönemde CI'i dolaylı olarak gösteren anlamlı bir parametre değildir.
One hundred patients who underwent coronary bypass surgery were studied to investigate the relalionship between Sv02 and CI. After admission of patients to the intensive care unit Sv02, CI, V02 were measured every hour within the first six hours. When the changes of SvO2 were compared with CI and VO2, there was very weak correlation between SvO2 and the other parameters. Correlation coefficient between CI and SvO2 was 0.15 and that between VO2 and CI whereas no significant change was noticed in SvO2. In conclusion SvO2 was not predictive of CI in the postoperative period after open heart surgery.

4.
Sol Ventrikül Anevrizması ve Trombüs Tanısında Kontrast Ventrikülografi, İki Boyutlu Ekokardiyografi ve Radyonüklid Ventrikülografi Yöntemlerinin Değerlendirilmesi
Assessment of Contrast Ventriculography, 2D-Echocardiography and Radionuclide Ventriculography in the Diagnosis of Left Ventricular Aneurysm and Thrombus
Ayhan BALTAY, Nazmi GÜLTEKİN, Sinan ÜNER, Muzaffer ÖZTÜRK, İsmail EREN, Hasan DOĞAR, Cem DEMİROĞLU
Sayfalar 13 - 16
Iskemik kalp hastalığı ve sol ventrikül (LV) anevrizması koroner anjiyografi ve kontrast ventrikülografi ile gösterilen 50 hasta (46 erkek ve 4 kadın), radyonüklid ventrikülografi (RNV) ve iki boyutlu ekokardiyografinin (2DE) sol venırikül anevrizması ve anevrizma içindeki trombüsü göstermedeki değerini tayin etmek ve ayrıca RNV ile bulunan global kalp fonksiyonunu KV bulguları ile karşılaştırmak amacıyla incelendi. Ameliyat uygulanan hastalarda da, KV, RNV ve 2DE'nin LV anevrizması ve trombüs göstermede güvenilirliğini araştırdık. Bu konuda RNV ve 2DE hemen hemen eşit faydalıkta olmasın a rağmen, LV anevrizmasını göstermede KV dahil hiçbir tekniğin % 100 hassas ve güvenilir olmadığını bulduk. RVN ve KV, LV ejeksiyon fraksiyonunu (LVEF) değerlendirmde kuvvetli korelasyon göstermekteydi. Anevrizma içi trombüs göstermede 2DE'nin KV'den daha güvenilir olduğunu tespit ettik.
Fifly (46 male and 4 female) patients, who had ischemic heart disease and left ventricular (LV) aneurysm as demonstrated by coronary angiography and contrast ventriculography (CV), were studied with radionuclide ventriculography (RNV) and two dimensional echocardiography (2DE) to determine the value of RNV and 2DE in disclosing LV aneurysm and thrombus within the aneurysm and to evaluate the global function as compared to CV findings. In patients who underwent operation, we investigated the reliability of CV RNV and 2DE in demonstrating LV ancurysm and thrombus. We found that though none of the techniques, including CV, was absolutely accurate in demonstrating LV ancurysm, RNV and 2DE had almost equal usefulness in this respect. RNV and CV showed strong correlation in the estimation of LV ejection fraction. Furthermore 2DE was more reliable than CV in demonstrating thrombus within the aneurysm.

5.
Stabil Angina Pektorisli Hastalarda İsosorbid 5-Mononitrat'ın Etkinliği: Akut Etki ve Orta Süreli Kullanımda Etkide Zayıflama
Efficacy of Isosorbide 5-Mononitrate in Patients with Stable Angina Pectoris: Acute Effect and its Subsequent Attenuation
Vedat SANSOY, Mustafa ÖZCAN, İsmail EREN, Mefkure PLATİN, Nilgün GÜRSES, Deniz GÜZELSOY, Cem DEMİROĞLU
Sayfalar 17 - 21
İsosorbid dinitratın aktif bir metaboliti olan İsosorbid 5-Mononitrat (İS 5-MN) ın antianginal olarak yaygın kullanımı vardır. Stabil angina pektorisli 8 hastada günde iki kez, 8 hastada da günde üç kez kullanılan 20 mg IS 5-MN'ın akut ve subakut etkileri plasebo kontrollü, çift kör randomize protokollü bir çalışmada değerlendirildi. Çalışmada hastaların İS-5 MN veya plasebo aldıkları 10 günlük 2 dönem vardı. İlk treadmill egzersiz testi (TET) ilk dozdan 2 saat sonra, subakut TET'i de 10. günkü sabah dozundan 2 saat sonra yapıldı. İS 5-MN ilk dozdan 2 saat sonra yapılan TET'inde, plasebo alırken yapılan TET'lerine göre egzersiz süresinde ve 1 mm ST segment çökmesi oluşma süresinde anlamlı uzama (p<0.05), maksimal ST segment çökmesi değerinde de anlamlı azalma (p<0.05) saptandı. Ağrı oluşma süresi, istirahat ve maksimal kalp hızı ve sistolik kan basıncı ve egzersiz sonu "double product" değerlerinde anlamlı değişim olmadı. 10 günlük tedavi sonunda İS 5-MN'ın egzersiz süresinde ve ST segment parametrelerindeki olumlu etkisinin kaybolduğu görüldü. Bu bulgular 10 günlük tedavi sonrasında ilaç etkisinde azalma olduğunu, bunun da gelişen toleransa bağlı olabileceğini düşündürdü.
Isosorbide 5-mononitrate (IS 5-MN), an active metabolite of isosorbide dinitrate, is widely used as an antianginal agent. The acute and subacute effects of IS 5-MN, 20 mg twice daily in 8 patients and three times daily in other 8 patients with stable angina pectoris were evaluated using a placebo controlled, double blind, randomized trial protocol. There were two phases of 10 days each in which patients received placebo or active IS 5-MN. Acute testing was performed 2 hours after the morning dose on day 10. Acute testing showed a significant increase in exercise time after a first dose of IS 5-MN (p<0.05). Time to 1 mm of ST depression increased significantly (p<0.05) and peak exercise ST segment depression decreased significantly (p<0.05). Time to onset of pain, rest and peak exercise heart rate, rest and peak exercise systolic blood pressure, peak double product did not change significantly. After 10 days of therapy the beneficial effects of IS 5-MN on exercise time and exercise time variables were not sustained. These data suggest that there is an attenuation of effect with respect to exercise time and ST segment variables. This may be a result of development of tolerance to IS 5-MN after 10 days of therapy.

6.
Sol Ventrikül Anevrizmalarının Anatomik Lokalizasyonlarının Koroner Arter Lezyonları ve Elektrokardiyografik İnfarktüs Lokalizasyonlarıyla İlişkileri
The Relationship of Anatomic Localisation of Left Ventricular Aneurysm to Coronary Artery Lesions and Electrocardiographic Infarct Localisation
Nazmi GÜLTEKİN, Sinan ÜNER, Ayhan BALTAY, Muzaffer ÖZTÜRK, Ayşe ÖZDER, Cem DEMİROĞLU
Sayfalar 22 - 25
Bu çalışmada, iskemik kalp hastalığı ve sol ventrikül anevrizması koroner anjiyografi ve kontrast ventrikülografi (KV) ile gösterilen 50 hasta (46 erkek ve 4 kadın) yer aldı. Sol ventrikül (LV) anevrizmalarının anatomik lokalizasyonlarına göre dağılımı ve koroner anatomisi ile EKG'deki miyokard infarktüsü lokalizasyonları ve kalıcı ST yüksekliği arasındaki ilişkiler araştırıldı. Sonuçta en sık anevrizma yerleşimine sırasıyla apikal, anteriyor ve inferiyor bölgelerde rastlanmış ve bunlarda sıklıkla üç veya yaygın damar hastalığı bulunmuştur. Ayrıca, anteriyor ve apikal anevrizmalarda en fazla tutulan damarın LAD, inferiyor ve inferolateral anevrizmalarda ise RCA olduğu görülmüştür. Kalıcı ST yüksekliği % 42 olarak saptanırken, anevrizmaların anatomik lokalizasyonu ile EKG'deki infarktüs lokalizasyonları arasında uyum olduğu gözlenmiştir.
Fifty patients (46 male, 4 female) with ischemic heart disease and left ventricular aneurysm demonstrated by coronary angiography and contrast ventriculography (CV) were included in this study. The relation of anatomic localisations of left ventricular ancurysms to coronary artery lesions, electrocardiographic infarct localisation, and sustained ST-segment elevation were studied. It was shown that apical, anterior, and inferior ancurysms were most frequent and were associated with three-vessel or diffuse coronary artery lesions. The most frequently involved arteries were left anterior descending artery in cases of anterior and apical aneurysms and right coronary artery in those of inferior and inferolateral aneurysms. The incidence of sustained ST-segment elevation was found to be 42 %. A significant correlation existed between the anatomic and electrocardiographic localisations of left ventricular aneurysms.

7.
Kronik Stabil Angina Pektorisi Olan Normotensif Olgularda Nikardipin'in Antianginal, Antiiskemik Etkinliği
Antianginal, Antiischemic Efficacy of Nicardipine in Normotensive Patients with Chronic Stable Angina Pectoris
Cahit KOCAKAVAK, Emine KÜTÜK, Siber GÖKSEL, Ferruh GÜRKAYNAK
Sayfalar 26 - 29
Bu çalışma yeni bir kalsiyum antagonisti olan nikardipin'in antianginal, antiiskemik, etkinliğini araştırmak üzere kronik stabil anginal pektorisi olan normotensif 16 olgu üzerinde plasebo kontrollu olarak yapıldı. Hastaları 20 mg mikardipin veya plasebo günde 3 defa ve oral olarak, 1 hafta süre ile verildi. Ertesi hafta, nikardipin alanlara plasebo, plasebo alanlara da aynı şekilde nikardipin verildi. Çalışma süresince, sadece angina hissettiklerinde, hastaların issosorbid dinitrat (ISDN)ın dilaltı tabletlerinden almalarına izin verildi. Her dönem sonunda ve son nikardipin veya plasebo dozundan 3 saat sonra hastalara ergometrik bisiklet egzersiz testi uygulandı. Egzersiz testine maksimal yüke veya tolere edilebilen maksimal yüke varılıncaya kadar devam edildi ve şu parametreler değerlendirildi: hastaların haftalık ISDN tüketimi, istirahat sırasındaki kalp hızı (KH), sistolik kan basıncı (SKB) ve "double product" (DP) (=KHxSKB), egzersiz testinde maksimal veya tolere edilebilen maksimal yük verildiği sıradaki KH, SKB ve 1 mm ST segment çökmesi, angina pektoris oluşması için geçen süreler, maksimal ST segment çökmesi ve tolere edilebilen maksimal yük. Sonuç olarak çalışmamız, günde 3 defa 20 mg dozunda ve oral olarak verilen nikardipin'in antianginal, antiiskemik etkinliğinin olduğu ve bunun miyokardın oksijen gereksinimini düşürmesi ve muhtemelen koroner kan akımını artırması ile ilgili olduğunu ve nikardipin'in ciddi yan etkisi olmadığını gösterdi.
To assess the antianginal, antiischcmic efficacy of nicardipine, a new calcium antagonist, the present placebo-controlled study was performed on 16 normotensive patients with chronic stable angina pectoris. 20 mg nicardipine or placebo was given to patients orally and thrice daily for a week. In the following week, placepo was given to the patients who had received nicardipine or vice versa. During the study, patients were permitted to take sublingual tablets of isosorbide dinitrate (ISDN), only if they exprienced angina. At the end of each period and 3 hours after the last dose of nicardipine or placebo, the patients underwent ergometric bicycle exercise testing. The test was maintained until maximal or tolerable workload and the following parameters were obtained: weekly ISDN consumption, heart rate (HR), systolic blood pressure (SBP), and double product (DP) (=HRxSBP) at rest and HR, SBP and DP at tolerable maximal work during the test, time to occurence of 1 mm ST segment depression, time to occurrence of angina pectoris, maximal exercise time, maximal ST segment depression and tolerable maximal work. Our study revealed that nicardipine at oral dose of 20 mg thrice daily had antianginal, antiischemic efficacy which was related to decrease in myocardial oxygen requirements and probably to increase in coronary blood flow and had no serious adverse reactions.

8.
İki Odacıklı Kalp Pillerinin Hasta Sinus Sendromu Tedavisinde Kullanımları ve Komplikasyonları Azaltmada Etkinliklerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Uses of Dual Chamber Pacemakers in the Sick Sinus Syndrome Treatment and Their Success in Decreasing the Complication Rate
Atilla EMRE, Tanju ULUFER, James Driscoll MALONEY
Sayfalar 30 - 34
Bu çalışmanın amacı, semptomatik hasta sinüs sendromu (HSS) tedavisinde kullanılan, yeni model iki odacıklı kalp pillerinin, bu hastalıktaki kullanım özelliklerini ve sık rastlanan komplikasyonlarla mücadeledeki performansını değerlendirmekti. Çalışmanın materyelini, kliniğimizde 1984-1988 yılları arasında 4. jenerasyon iki odacıklı kalp pillerinin implante edildiği 45'i erkek, toplam 67 HSS'li (yaş ortalaması 66±12) hasta oluşturdu. Hastalarla ilgili çeşitli klinik ve laboratuar tecrübelerimiz gözden geçirildi ve ortalama 27 aylık takip süresi boyunca karşılaşılan komplikasyonlar ve elde edilen takip bulguları değerlendirildi. Hastalarda implantasyon öncesi yapılan tetkiklerde, % 66 oranında taşi-bradi sendromu ve % 55 oranında ventrikülo-atrial retrograd ileti saptandı. HSS'de sıkça rastlanan pacemaker sendromu, sonsuz loop taşikardisi ve trombo-embolinin, bu pillerin kullanımı ile büyük ölçüde kontrol altına alındığı gözlendi. Ancak, atriyal fibrilasyon komplikasyonunun halen bir problem olarak devam etmekte olduğu tesbit edildi. 27 aylık ortalama takip süresi sonunda hastaların kalp pillerinin % 87' si DDD çalışma modunda kalmaya devam etmekte idi.
The aim of this study was to evaluate the use of the new model DDD pacemakers in the treatment of symptomatic sick sinus syndrome (SSS) and their success for solving the commonly encountered problems in this disease. The study material consisted of 67 patients who were implanted with 4. generation DDD pacemakers between 1984-1988 in our instution. 45 of these patients were male and average age was 66±12 years. Clinical and laboratory experiences related to these patients had tachy-brady syndrome and 55 % had ventriculo-atrial retrograde conduction. With the use of these pacemakers; commonly encountered problems like endless loop tachycardia, pacemaker syndrome and thrombo-embolic phnomena were solved. However atrial fibrillation had been a continuing problem. Approximately 87 % of the patients were in DDD mode at the end of an average 27-months follow-up period.

9.
Hemorajik İnmelerde Elektrokardiyografik Bulgular: Subaraknoid Kanamalarda
Electrocardiographic Findings in Hemorrhagic Stroke: Subarachnoid Hemorrhage
Emre KUMRAL, Mehmet İŞLER, Ender TERZİOĞLU, Hasan YILMAZ
Sayfalar 35 - 38
Hemorajik inmelerde olan subaraknoid kanama (SAK), sempatoadrenal yolla EKG değişikliklerine yol açabilmektedir. Çalışmamıza 59 SAK hastası alınmış ve bunların % 90'ında çeşitli EKG bozuklukları saptanmıştır. En sık QT uzaması (% 54), T inversiyonu (% 49), ST değişiklikleri (% 41) saptanmıştır. Frontal interhemisferik, hipotalamik bölgeye yakın kanamalarda EKG değişiklikleri oran olarak yüksek olmakla birlikte aradaki fark istatistiksel anlamlı değildi. SAK'da klinik olarak kötüleşme olmayla QT uzamasına, ST değişikliklerine ve T inversiyonuna daha fazla rastlanmaktadır. SAK'da EKG bozukluklarının ortaya çıkmasında endojen maddelerden, sempatik-parasempatik sistemlere kadar birçok değişkenin rol oynayabileceği düşünülmüştür.
Subarachnoid hemorrhage (SAH) can cause electrocardiographic changes via the sympathoadrenal system. We evaluated 59 patients with subarachnoid hemorrhage which had different etiologies; 90 percent of these patients had ECG abnormalities. We observed QT prolongation (54 %), T wave inversion (49 %) and ST changes (41 %). Frontal interhemispheric bleedings and those close to the hypothalamic region commonly led to ECG almormalities but the difference did not attain significant level. ST changes and QT prolongation seemed roughly to parallel the clinical severity. Endogenous sabstances, sympathetic system and other factors can leed to ECG abnormalities in subarachnoid hemorrhage.

10.
Sağlıklı Erkeklerde İstirahat ve Egzersiz Radyonüklid Ventrikülografi
Resting and Exercise Radionuclide Ventriculography in Healthy Men
İsmail EREN, Vedat SANSOY, Mustafa ÖZCAN, Deniz GÜZELSOY, Afife BERKYÜREK, Mefkûre PLATİN, Şenay AKBENİZ, Cem DEMİROĞLU
Sayfalar 39 - 43
Radyonüklid ventrikülografi (RVg) ile sol ventrikül fonksiyonunu istirahatte ve egzersiz sırasında değerlendirmek mümkündür. Başlangıçta koroner arter hastalığı (KAH) tanısında özgüllüğü yüksek bir yöntem olarak bildirilen egzersiz RVg ile daha sonraki çalışmalarda yalancı pozitiflik oranı yüksek bulunmuştur. Çalışmamızda sağlıklı kişilerde egzersize sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (EF) ve duvar hareketi cevabını inceleyerek yöntemin KAH tanısındaki özgüllüğünü araştırmak istedik. 22-64 yaşları arasındaki 26 erkek olgunun hiçbirinde egzersizle duvar hareket bozukluğu gelişmedi, EF ortalama % 63±5.6'dan % 72.9±6.0'a yükseldi. Özgüllük % 5 mutlak artış normal kabul edildiğinde % 88.5 olarak bulundu. Sonuç olarak uygulamadaki güçlüklere rağmen egzersiz RVg'nin erkeklerde KAH tanısı için özgüllüğü yüksek bir yöntem olduğu ve EF'da mutlak % 5 artışın normal cevap olarak kabul edilmesinin uygun olacağı kanısına varıldı. Ancak yöntemin KAH tanısındaki değerinin belirlenmesi için teknik güçlüklerin duyarlılığı ne ölçüde etkilediğinin de araştırılmasının yerinde olacağı düşünüldü.
Radionaclide ventriculography (RVg) permits the assessment of Ieft ventricular function during rest and exercise. Although it was initially reported to be a highly specific test for coronary artery disease (CAD), later studies reported a high false positive rate. We studied the exercise responses in ejection fraction (EF) and wall motion in 26 normal male subjects (ages 22-64 years) and the specificity of the method for the diagnosis of CAD. None developed wall motion abnormality and EF increased in all 26 (from 63.0±5.6 to 72.9±6.0. Considering an absoIute 5 % increase as normal, the specificity was found 88.5 %. It is concluded that despite inherent technical difficulties, exercise RVg is a highly specific method for CAD in men and an absolute increase of 5 % in EF may be accepted as normal. However it is essential to determine how much these technical difficulties affect the sensitivity of the method.

11.
Olgu Bildirileri Torsade de Pointes Gelişen Bir Sekonder Hipotiroidi Olgusu
Case Report Torsade de Pointes in a Case With Secondary Hypothyroidism
İ.Nadi ASLAN, Çiğdem GÖKÇE, Y.Necip AYTUĞ, Sedat DEMİR, Cemal LÜLECİ, Mustafa TAŞÇI, Oğuz AYHAN
Sayfalar 44 - 46
Kısmi hipofizer yetmezliği olan sekonder hipotiroidili bir kadında elektrokardiografide hafifçe uzun QTc aralığı saptanmış ve yakın ritm izlemine alınmıştır. Henüz tiroid hormonu başlanmamışken torsade de pointes ve ardından ventrikül fibrilasyonu gözlenmiş ve başarıyla defibrile edilmiştir. Adrenal yetmezlik olasılığı elendiği ve başka neden gösterilemediği için, almakta olduğu disopiramid'in mümkün katkısının yanısıra uzun QTc ve ventriküler aritmiden hipotiroidinin sorumlu olduğu kanısına varılmıştır. QTc aralığı hipotiroidinin tedavisiyle normale dönmüştür.
A woman with partial hypopituitarism, secondary hypothyroidism and a slightly prolonged QTc interval was monitorized with the expectation of derecting rhythm abnormalities. Torsade de pointes and subsequent ventricalar fibrillation were observed and treated before thyroid hormone replacement therapy was begun. Since adrenal deficiency was excluded and the QTc value did not seem to be afected by the antiarrhythmic agents administered to the patient, hypothyroidism was regarded as the main cause of the ventricular arrhythmias. Disopyramide could have been a contributory factor. The QTc interval returned to normal with the treatment of hypothyroidism.

12.
Perkütan Perikard Biopsisi Tekniği
Brief Communication Percutaneous Pericardial Biopsy
Tuğrul OKAY, İsmet DİNDAR, Mehmet ÖZDEMİR, Nuri ÇAĞLAR, Serdar AKSÖYEK
Sayfalar 47 - 49
Perikardiyal efüzyonlu olgularda çok sayıda perikard biopsisini cerrahi olmayan yolla elde etmenin mümkün olduğu ve ülkemizde ilk kez uygulanan bu yöntemde lokal anestezi ile skopi altında ve Seldinger tekniği ile perikard boşluğuna 8 Fr sheath yerleştirilmektedir. Perikard sıvısı boşaltılmakta yerine havanın içeri serbestçe girmesine izin verilmektedir. Hava perikard yapraklarını ayırmakta ve takiben sheath içinden yollanan bioptom ile skopi altında perikardın çeşitli yerlerinden histopatolojik ve mikrobiyolojik tetkik için parça anılabilmektedir. Bu yöntemin uygulandığı perikard sıvılı bir hastada tüberküloz perikardit tanısı ancak perikard biopsisi ile belirlendi.
We report the application in a patient of a nonsurgical technique, for obtaining multiple pericardial biopsies in palients with pericardial effusion. This technique, slightly modified from that proposed by Endrys and coworkers, was performed for the first time in Turkey. An 8 Fr Teflon sheath is introduced by the Seldinger technique under flouroscopy through the subxiphoid approach. The pericardial fluid is aspirated and air is allowed to enter the pericardium. This method outlines the pericardium. Thereafter, a bioptome is inserted through the sheath and multiple samples are taken from different sites of the pericardium for histopathologic and bacteriologic studies.

13.
Derlemeler Akut Miyokard İnfarktüsünde Prognoz Belirleme
Reviews Assessment of Prognosis After Myoardial Infarction
M.Bülent ÖZİN, M.Emin KORKMAZ, M.Ali OTO
Sayfalar 50 - 55
Makale Özeti |Tam Metin PDF

14.
Cerrahi Açıdan Kalp Tümörleri: 20 Vakaya Ait Deneyim ve Gözden Geçiri
Cardiac Tumors: R. Review Based on 20 Cases
Kaya SÜZER, Aydın AYTAÇ, Atıf AKÇEVİN, Mehmet Salih BİLAL, Tayyar SARIOĞLU, Rüstem OLGA, Yurdakul YURDAKUL
Sayfalar 56 - 62
1973-1983 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Toraks ve Kalp Cerrahisi anabilim dalında 14, 1985-1989 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü Kalp Damar Cerrahisi anabilim dalında 6 olmak üzere, toplam 20 kalp tümörlü hastaya müdahale edildi. Hastaların 18'i primer, ikisi metastatik kalp tümörü idi. Primer tümörlerin 16'sı selim ve ikisi habis karakterdeydi. Yedisi asemptomatik olan bu hasta grubunda, en sık rastlanan klinik tablo konjestif kalp yetersizliğiydi. Hastaların üçü sadece ekokardiografi, beşi kateter ve anjiografi+ekokardiografi, diğerleri ise kateter ve anjiografi ile cerrahiye sevkedildi. Tüm vakalar kardiopulmoner bypass tekniği altında opere edilirken, 3 vakada ayrıca total sirkülatuar arrest kullanıldı. Total veya parsiyel eksizyon uygulanan bu hastaların 4'ü (% 20) eksitus oldu. Nadir görülen kalp hastalıklarından olan kalp tümörlerinde ekokardiografi gerek diagnostik aşamada gereksi postoperatif değerlendirmelerde kendine önemli yer sağlamıştır. Primer kalp tümörlerinde seçilecek tedavi yöntemi cerrahi rezeksiyon olup vakaların uzun süre takibi gerekmektedir. Kalp tümörleri nadir kardiak hastalıklar arasında yer almaktadır. İlk kalp tümörü vakası 1559 yılında Columbus tarafından bildirilmiştir 51). Goldberg ve ark. 1952 yılında ilk olarak yaşayan bir hastada atrial miksoma tanısını koymayı başarmışlardır. 1954 yılında rafoord ilk defa bir sol atrial miksomayı ekstrakorporeal sirkülasyon yöntemi kullanarak başarı ile rezeke etmiştir (3). Bigelow 1955 yılında hipotermi ile intrakaviter bir miksoma çıkarmıştır (2). Selim tümörlerde genellikle operasyon ile semptomlar hızla düzelmekte ve nüks seyrek olarak görülmektedir. Bu yazıda 20 kalp tümörlü hasta ile elde edilen deneyimler gözden geçirilecektir.
A total of 20 patients with cardiac tumor operated on at the Hacettepe University Medical Faculty and the Cardiology Institute, Istanbul Universty, during 1973-1989 were reported. Eighteen patients had primary cardiac tumors and two had metastatic tumors. Sixteen of the first group were benign and two were malignant. The most common clinical presentation was congestive heart failure. Indication for operation was established with echocardiography alone in three, cardiac catheterization plus echocardiography in five, and only cardiac catheterization in the rest of the patients. All cases were operated by cardiopulmonary bypass technique. In three, total circulatory arrest was also performed. Four (20 %) of these patients who had total or partial excision of the tumor, succumbed. In cardiac neoplasms which is a rare cardiac disease, echocardiography has an important place both in diagnosis and in postoperative evaluation. Surgical resection is the treatment of choice in primary cardiac tumors and long-term follow up is important in all cases.



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi