ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 50 (2)
Volume: 50  Issue: 2 - March 2022
FRONTMATTER
1.Front Matter

Pages I - III

EDITORIAL COMMENT
2.Nutrition and Heart Failure
Özlem Yıldırımtürk
doi: 10.5543/tkda.2022.22387  Pages 90 - 91
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
3.Prognostic impact of nutritional indices in candidates for heart transplantation
Zübeyde Bayram, Süleyman Çağan Efe, Ali Karagöz, Cem Doğan, Büşra Güvendi, Samet Uysal, Özgür Yaşar Akbal, Fatih Yılmaz, Hacer Ceren Tokgöz, Rezzan Deniz Acar, Mehmet Kaan Kirali, Cihangir Kaymaz, Nihal Özdemir
doi: 10.5543/tkda.2022.21126  Pages 92 - 100
Amaç: Şimdiye kadar, kalp nakli adaylarında nutrisyonel durum kontrolü (CONUT) skoru ve prognostik nutrisyonel indeksi (PNI) ile prognoz arasındaki ilişkiyi değerlendiren çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu beslenme indekslerinin kalp nakli adaylarında prognoza etkisini
araştırmayı amaçladık.
Yöntem: Medyan 503.5 günlük takip süresinde, hastalar hayatta kalanlar (n = 121) ve hayatta kalmayanlar (n = 74) olarak gruplandırıldı. Malnutrisyon, CONUT skorunun ≥2 olması (CONUT-tanımlı malnutrisyon) ve PNI skorunun ≤38 olması (PNI-tanımlı malnutrisyon) olarak tanımlandı.
Bulgular: CONUT-tanımlı malnutrisyon oranı hayatta kalanlarda %19.8, hayatta kalmayanlarda %39.2 (P =.003); PNI-tanımlı malnutrisyon oranı hayatta kalanlarda %7.4, hayatta kalmayanlarda %16.2 (P =.032) olarak izlendi. Tek değişkenli analizler, CONUT skorunun 0’dan 2’ye
yükselmesi (Hazard Oranı [HR]: 1.41, %95 güvenlik aralığı [GA]: 1.11-1.79, P =.004), PNI’nin 45.5’ten 54.5’e yükselmesinin (HR: 0.78, %95 CI: 0.64-0.95, P = 0.001), CONUT-tanımlı malnütrisyonun (HR: 2.48, %95 CI: 1.55-3.97, P <.001) ve PNI-tanımlı malnütrisyonun (HR: 1.97,
%95 CI: 1.01-3.86, P = 0.04) mortalite ile ilişkili olduğunu ortaya koydu. Çok değişkenli ayarlanmış modellerde, CONUT-tanımlı malnütrisyon, mortalitenin bağımsız bir prediktörü iken, PNI-tanımlı malnütrisyon, mortalitenin prediktörü değildi (HR: 1.92, %95 CI: 1.12-3.27, P =.001 and HR: 1.64, %95 CI: 0.80-3.40, P =.18). Log-rank testi, CONUT tanımlı malnütrisyon ve PNI tanımlı malnütrisyonun sağkalımda azalma ile ilişkili olduğunu ortaya koydu.
Sonuç: Kalp nakli adaylarında hem CONUT skoru hem de PNI prognoz ile ilişkili olmasına rağmen, CONUT skoru mortaliteyi öngörmede PNI’den üstündür.
Objective: No study has thus far evaluated the association of controlling nutritional status (CONUT) score and prognostic nutritional index (PNI) with prognosis in candidates listed for heart transplantation (HT). Therefore, in this study, we aimed to investigate the impact of these
nutritional indices on prognosis in these candidates.
Methods: In this retrospective study, a total of 195 candidates for HT were included. Over a median follow-up period of 503.5 days, the patients were grouped as survivors (n=121) and non-survivors (n = 74). Malnutrition was defined as CONUT score ≥2 (CONUT-defined malnutrition) and PNI ≤38 (PNI-defined malnutrition).
Results: The CONUT-defined malnutrition was observed in 19.8% and 39.2% of the survivors and non-survivors (P =.003), and the PNI-defined malnutrition was observed in 7.4% and 16.2% of the survivors and non-survivors (P =.032). The univariate analysis revealed that the CONUT score from 0 to 2 (hazard ratio [HR]: 1.41, 95% confidence interval [CI]: 1.11–1.79, P =.004) and PNI from 45.5 to 54.5 (HR: 0.78, 95% CI: 0.64–0.95, P =.001), the CONUT-defined malnutrition (HR: 2.48, 95% CI: 1.55–3.97, P <.001) and the PNI-defined malnutrition (HR: 1.97, 95% CI: 1.01–3.86, P =.04) were associated with mortality. In the multivariate adjusted models, the CONUT-defined malnutrition was an independent predictor of mortality, whereas the PNI-defined malnutrition was not a predictor of mortality (HR: 1.92, 95% CI: 1.12–3.27, P =.001 and HR: 1.64, 95% CI: 0.80–3.40, P =.18). The log-rank test revealed that the CONUT-defined malnutrition and the PNI-defined malnutrition were associated with decrease in survival rate.
Conclusion: Although both the CONUT score and the PNI score were associated with prognosis in candidates for HT, the CONUT score was superior to the PNI score in predicting mortality.

EDITORIAL COMMENT
4.Sarcopenia and Its Prognostic Role in Hospitalization and In-Hospital Mortality in Coronavirus Disease 2019 Patients with At Least One Cardiovascular Risk Factor
Mustafa Aytek Şimşek
doi: 10.5543/tkda.2022.22384  Pages 101 - 102
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
5.Sarcopenia and Its Prognostic Role on Hospitalization and In-Hospital Mortality in Coronavirus Disease 2019 Patients with At Least One Cardiovascular Risk Factor
Mehmet Akif Erdöl, Bircan Kayaaslan, Mehmet Erdoğan, İmran Hasanoğlu, Çağrı Yayla, Fatma Civelek Eser, Muhammed Said Beşler, Ayse Kaya Kalem, Kadriye Gayretli Yayla, Ayşe Kevser Erdöl, Ahmet Göktuğ Ertem, Hatice Rahmet Güner
doi: 10.5543/tkda.2022.21167  Pages 103 - 111
Amaç: Koronavirüs hastalığı 2019 (COVID-19) enfeksiyonu, tüm dünyada etkili olan küresel bir salgındır. COVID-19 nedeniyle hastaneye yatırılan ve en az bir kardiyovasküler risk faktörü olan hastaların bilgisayarlı tomografi (BT) ile iskelet kas gruplarında [erektör spina (ESK), pektoral (PK) ve toplam iskelet kasında (Toplam İK)] kesitsel alanı (kda), kas indeksi ve kas atenüasyonunun (ka) prognostik rolünü değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntemler: Çalışmaya COVID-19 ve en az bir kardiyovasküler risk faktörü olan 232 hasta geriye dönük olarak dahil edildi. ESK, PK ve Total İK'nin kda, kas indeksi ve atenüasyonu BT görüntülerinde otomatik olarak ölçüldü. Çalışma popülasyonu, Toplam İKkda indeksine göre tertillere bölündü. Elde edilen değerler ile hastanede kalış süresi, yoğun bakım ünitesine (YBÜ) yatış, invaziv mekanik ventilasyon (IMV) ihtiyacı ve mortalite arasındaki ilişki araştırıldı.
Bulgular: YBÜ'ye başvuru, IMV ihtiyacı ve mortalite tertil 3’de diğer gruplara göre daha yüksekti (tüm P değerleri <,001). Tüm kas ölçümleri, tertil 3'te istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktü (P <,001). Diabetes mellitus, hipertansiyon ve Toplam İKkda indeksi çok değişkenli Coxregresyon analizine göre COVID-19 hastalarında hastane içi mortalitenin öngördürücülerindendir. Hayatta kalanların oranı için Kaplan–Meier eğrileri, tertil 3’teki Toplam İKkda indeksi en yüksek mortaliteye sahipti (hayatta kalma oranları %57, P <,001).
Sonuçlar: Sarkopeni ve eşlik eden kardiyovasküler komorbiditeler, COVID-19 hastalarında hastalık şiddetini etkili bir şekilde değerlendirebilir ve sonucu tahmin edebilir.
Background: The coronavirus disease 2019 infection is a global pandemic that has affected the whole world population. We aimed to evaluate the prognostic role of cross-sectional area, muscle index, and muscle attenuation values in computed tomography-based skeletal groups [erector spinae muscle, pectoralis muscle, and total skeletal muscle] of patients hospitalized for coronavirus disease 2019 and with at least 1 cardiovascular risk factor.
Methods: A total of 232 patients with coronavirus disease 2019 and at least 1 cardiovascular risk factor were enrolled in the study, retrospectively. The cross-sectional area, muscle index, and attenuation of erector spine muscle, pectoralis muscle, and total skeletal muscle were automatically measured on computed tomography images. The study population was assigned into tertiles on the basis of the total SMcsa index. The relationship between the values obtained and the length of hospital stay, admission to intensive care unit, the need for invasive mechanical ventilation, and mortality was investigated.
Results: Admission to intensive care unit, need for invasive mechanical ventilation, and mortality were higher at tertile 3 groups than in the other groups (all P values <.001). Statistically, all muscle measurements were significantly lower in tertile 3 (P <.001). Diabetes mellitus,
hypertension, and total SMcsa index were predictors of in-hospital mortality in patients with coronavirus disease 2019 on the basis of Cox regression analysis. In the Kaplan–Meier analysis for the proportion of survivors relative to the total SMcsa index, tertile 3 had the highest mortality (survival rates 57%, P <.001).
Conclusions: Sarcopenia and attendant cardiovascular comorbidities can effectively assess disease severity and predict outcome in patients with coronavirus disease 2019.

6.Successful Usage of FlexCath Steerable Catheter in Case of Atrial Septal Closure Device Comes Perpendicular to Interatrial Septum
Gönül Zeren, İlhan İlker Avcı, Barış Şimşek, Mustafa Azmi Sungur, Fatma Can, Mehmet Fatih Yılmaz, Ufuk Gürkan, Can Yücel Karabay
doi: 10.5543/tkda.2022.21034  Pages 112 - 116
Amaç: İnteratriyal septuma (İAS); atriyal septal kapatma cihazının dik geldiği atriyal septal defekt (CDG-ASD) hastalarında, perkütan kapatma zor olabilir ve standart kapatma tekniğinin dışında farklı teknik, manevra ve yardımcı ekipman gerektirebilir. Bu çalışmada, merkezimizde karşılaştığımız CDG-ASD olgularının perkütan kapatmasında, kullandığımız FlexCath yönlendirilebilir kateter uygulamasının etkinliğini göstermeyi amaçladık.
Yöntemler: Kliniğimize Ocak 2017-Aralık 2020 yılları arasında başvurmuş, perkütan ASD kapatma işlemi uygulanan, ortanca yaşı: 36,5 [25,3-49,8] olan, 71'i kadın (%64,5) toplam 110 hasta retrospektif olarak çalışmamıza dahil edildi.
Bulgular: Toplam 110 hastanın 101’inde ASD standart yöntemlerle başarılı şekilde kapatıldı. 9 hastada ise; CDG-ASD izlendi ve bu hastalarda ASD, FlexCath yönlendirilebilir kateter desteği ile başarılı şekilde kapatıldı. Hastalar arasında yaş, cinsiyet, gevşek kenar ve çoklu defekt açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. FlexCath yönlendirilebilir kateter desteği ile kapatılan grupta, aortik rim daha küçük, defekt çapı ve kullanılan ASD cihaz boyutu daha büyüktü. FlexCath yönlendirilebilir kateteri kullanılan CDG-ASD grubunda başarı %100 iken, komplikasyon görülmedi.
Sonuç: İAS atriyal septal kapatma cihazının dik geldiği CDG-ASD zor olgularda, FlexCath yönlendirilebilir kateter desteği ile perkütan kapatma işlemi; komplikasyon oranını artırmayan ve yüksek başarı oranı ile kolay uygulanabilir yardımcı bir tekniktir.
Objective: Percutaneous closure of atrial septal defects is challenging in cases where the device is perpendicular to the septum during the procedure. Hence, different techniques, maneuvers, and auxiliary equipment may be required. We aimed to demonstrate the effectiveness of the FlexCath steerable catheter application in percutaneous closure of atrial septal defect cases in
which the device was perpendicular to the septum.
Methods: Patients with atrial septal defect who presented to our clinic between January 2017 and December 2020 and were deemed eligible for percutaneous closure were included in the study.
Results: Atrial septal defects of 101 patients out of 110 patients were successfully closed using standard methods. Nine patients in whom it was seen if the device was perpendicular to the interatrial septum were successfully closed with FlexCath steerable catheter support. There was no statistically significant difference between patients in terms of age, gender, floopy rim, and multiple defects. In the group that was treated with FlexCath steerable catheter support, the aortic rim was smaller, and the defect diameter and the size of the atrial septal defects device were larger. The success of the procedure was 100% while using the flexcath steerable catheter in patients with the device perpendicular to the interatrial septum. There were no complications during the procedure.
Conclusion: Percutaneous closure with FlexCath steerable catheter support in difficult cases with atrial septal defects was effective in those with the atrial septal closure device being perpendicular to the interatrial septum and was performed easily without any safety issues.

7.Evaluation of Treatment Safety in Patients with Atrial Fibrillation on Edoxaban Therapy in Real-Life in Turkey Study: Design and Rationale
Uğur Önsel Türk, Emin Alioğlu, Zafer Mavioğlu, Erdem Diker, Ebru Özpelit, Raffaele De Caterina
doi: 10.5543/tkda.2022.21065  Pages 117 - 123
Amaç: Atriyal Fibrilasyonlu olgularda edoksaban tedavisinin etkinlik ve güvenliği, faz III, ENGAGE-AF (Effective Anticoagulation with Factor Xa Next Generation in Atrial Fibrillation–Thrombolysis in Myocardial Infarction 48) Çalışması ile gösterilmiş, otorite onayı sonrası bir
gerçek yaşam çalışması olan ETNA-AF-Europe (Edoxaban Treatment in routiNe clinical prActice for patients with Atrial Fibrillation in Europe) Çalışması ile doğrulanmıştır. Bununla birlikte, Türkiye’de edoksaban tedavisinin güvenliğine odaklanan herhangi bir otorite onayı sonrası prospektif çalışma bu tarihe kadar gerçekleştirilmemiştir. ETAF-TR Çalışması, rutin pratikte edoksaban tedavisinin güvenlik ve etkinliğini değerlendirmek için tasarlanmıştır. Bu makalede ETAF-TR Çalışması’nın tasarım ve amacı sunulmaktadır.
Yöntemler: ETAF-TR Çalışması (NCT04594915), 32 merkezden 858 olgunun dâhil edileceği, ulusal, çok merkezli, prospektif gözlemsel çalışmadır. Primer sonlanım, herhangi bir aşikâr kanama (major kanama, klinik olarak anlamlı non-major kanama, bu ölçütleri karşılamayan
ancak klinisyen tarafından aşikâr kanama olarak tanımlanan kanama) bileşik sonlanımıdır. Etkinlik, tedaviye devamlılık ve pozoloji konuları da tanımlayıcı biçimde değerlendirilecektir. İzlem süresi 1 yıl olup ilk hasta Ağustos 2020’de çalışmaya dâhil edilmiştir.
Sonuç: ETAF-TR Çalışması’nın sonuçları, ENGAGE AF ve ETNA-AF Çalışmaları’nın sonuçlarını, klinik pratik açıdan tamamlayıcı nitelikte olacaktır. Söz konusu çalışmaların sonuçlarının karşılaştırılması yolu ile ENGAGE-AF Çalışması’nın dış geçerliliğinin ülke koşullarında test
edilmesi mümkün olacaktır
Objective: Safety and effectiveness of edoxaban was demonstrated in phase III, Effective Anticoagulation with Factor Xa Next Generation in Atrial Fibrillation–Thrombolysis in Myocardial Infarction 48 (ENGAGE-AF-TIMI 48) trial and is being confirmed in the post-authorization
Edoxaban Treatment in routiNe clinical prActice for patients with Atrial Fibrillation in Europe (ETNA-AF-Europe) study in patients with atrial fibrillation. However, any post-authorization safety study focusing on the safety of edoxaban treatment in Turkey with a prospective design has not been performed yet. The Evaluation of Treatment Safety in Patients with Atrial Fibrillation on Edoxaban Therapy in Real-Life in Turkey (ETAF-TR) study is designed to evaluate the safety and effectiveness of edoxaban treatment in atrial fibrillation in routine practice. The present article describes the design and rationale for the ETAF-TR Study.
Methods: The ETAF-TR (NCT04594915) is a national, multicenter, prospective, observational study that enrolled 858 patients from 32 centers. The primary outcome of the ETAF-TR study is any overt bleeding (consisting of major bleeding or clinically relevant nonmajor bleeding or any bleeding that does not meet this definition but is considered as overt bleeding by the participating physician). Effectiveness, treatment persistence, and posology will also be evaluated in an explorative manner. The overall duration of follow-up will be 1 year; the first patient was enrolled in August 2020.
Conclusions: Results of ETAF-TR will add data from clinical practice to those from ENGAGE-AF trial and also ETNA-AF study. Comparing their results will enable to test the external validity of ENGAGE-AF trial in the country conditions.

8.Electrocardiographic Findings and Anomaly Frequency in Turkish Workers Groups: A Cross-sectional and Observational Study
Nart Zafer Baytuğan, Veysel Özgür Barış, Ahmet Büyük, Aziz İnan Çelik, Hasan Çağlayan Kandemir, Tahir Bezgin
doi: 10.5543/tkda.2022.21305  Pages 124 - 130
Amaç: Elektrokardiyografi (EKG) taraması, çalışanların istihdamı sırasında ve periyodik kontrollerde rutin olarak yapıldığı halde, ülkemizde bu EKG’leri analiz eden geniş ölçekli bir çalışma yoktur. Bu araştırmanın amacı; ağır sanayi sektöründe farklı iş kollarında çalışan, geniş yaş aralığındaki işçi gruplarının istirahat EKG ve bazal klinik özelliklerini değerlendirmektir.
Yöntemler: Nisan 2016 ile ocak 2020 tarihleri arasında, İstanbul ilinde, çalışanların sağlık muayeneleri sırasında çekilen 9102 ardışık EKG değerlendirildi ve yorumlanmaya uygun olan 8607 tanesi çalışmamıza alındı. EKG’ler 2 farklı kardiyolog tarafından Minesota kod kriterlerine
göre, majör anomali, minör anomali ve normal şeklinde sınıflandırıldı.
Bulgular: Popülasyonun yaş ortalaması 30,47 ± 9,4 idi ve bunların %97’si erkekti. Tamamıyla normal EKG %67,6 oranında görüldü. Majör EKG değişiklikleri %4,6, minör EKG anomalisi %28,3 oranında saptandı. 50 yaş üzerinde olmak (P <,001) ve ağır kimya sanayide çalışmak
(P=,014) EKG’de majör anomaliyle ilişkili bulundu. Çoklu lojistik regresyon analizinde çalışılan iş kolu ile EKG’de majör ve minör anomaliler arasında bağımsız ilişkili saptandı (P=,022).
Sonuç: Bu çalışma, yüksek riskli farklı iş sektörlerinde çalışan çok sayıda Türk işçinin EKG özelliklerini göstermektedir. EKG anomalisi, ağır kimya sanayi işçileriyle 50 yaş üzeri çalışanlarda daha sık izlenmiştir. Çalışmamız, bu konuda Türkiye’de yapılan ilk araştırma özelliğini taşımaktadır.
Objective: Although electrocardiography scanning is routinely performed during the employment of employees in business sectors and during periodic controls, there is no large-scale study in our country that scans these electrocardiography data. The purpose of this study
was to analyze the resting electrocardiography properties and basal clinical characteristics of the worker groups in a wide age range working in different business lines in the heavy industry sector.
Methods: Between April 2016 and January 2020, 9102 consecutive electrocardiographs were obtained during health examinations of working in İstanbul. In this study, 8607 electrocardiographs suitable for interpretation were included. Electrocardiographs were classified by 2 different cardiologists as major, minor anomaly, and normal according to the Minnesota code criteria.
Results: Average age of the population was 30.47 ± 9.4 and 97% were males. A completely normal ECG was detected in 67.6%. Major electrocardiograph changes were detected in 4.6%, and minor anomalies were detected in 28.3%. Being 50 years older (P <.001) and working in a heavy chemical industry (P=,014) was found to be associated with major anomaly on electrocardiograph. In the multiple logistic regression analysis, the business line and electrocardiograph were found to be independently associated with major and minor anomalies (P=,022)
Conclusion: This study shows the electrocardiography findings of a large sample of Turkish workers from high-risk employment sectors. Electrocardiograph abnormalities were observed more frequently in heavy chemical industry and

9.Aldosterone, Galectin-3, and NTproBNP Levels and their Values as Biomarkers in Infants with Ventricular Septal Defect
Ceylan Cura, Mustafa Argun, Derya Koçer
doi: 10.5543/tkda.2022.71734  Pages 131 - 136
Amaç: Galektin-3, kardiyak yeniden şekillenmeyi ve fibroziszi tespit etmek için kullanılan bir biyobelirteçtir. Ayrıca potansiyel olarak geliştirilebilecek tedavilerin bir biyobelirteçi olabilir. Aldosteron ve galektin-3 seviyeleri ve bunların N-terminal pro B tip natriüretik peptidi (NT-proBNP) ve sol ventrikül dilatasyonu ile ilişkileri ventriküler septal defektli (VSD) bebeklerde henüz çalışılmamıştır. Bu çalışmada, VSD'li bebeklerde galektin-3'ün biyobelirteç özelliğinin araştırılması amaçlandı.
Yöntemler: Kalp yetersizliği tedavisi alan izole VSD'li bebeklerde aldosteron, galektin-3 ve NT-ProBNP düzeyleri ölçüldü. Sol ventrikül çapları M mod ekokardiyografi ile değerlendirildi. Sonuçlar benzer yaş ve cinsiyetteki sağlıklı çocukların değerleri karşılaştırıldı.
Bulgular: Bu çalışmada VSD’li 22 süt çocuğu (13 kız, 9 erkek) hasta grubunu ve sağlıklı 22 süt çocuğu (13 kız, 9 erkek) kontrol grubunu oluşturdu. Sol ventrikül end diyastol diameter z skoru (ortanca değerleri 0.9 karşın -0.3) (p=<0.001) ve sol ventrikül end sistol diameter z skoru (ortanca değerleri 0.4 karşın -0.4) (p=0.012) arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Hasta ve kontrol grupları arasında; aldosteron düzeyleri (ortanca değerleri 43.5 karşın 41.3 pg/ml) arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0.851), galectin-3 düzeyleri (ortanca değerleri 4 karşın 2.5 ng/ml) (p=0.015) ve NT-proBNP düzeyleri (ortanca değerleri 204.3 karşın 94.2 pg/ml) (p=0.003) arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı.
Sonuç: Galectin-3 VSD’li süt çocuklarında sol ventriküler dilatasyonundan bağımsız olarak artmaktadır ve NT-proBNP’ye benzer güçte biyomarker değerine sahip olabilir.
Objective: Galectin-3 is a biomarker used to detect cardiac remodeling and fibrosis. It could also potentially be a biomarker of treatments that could be developed. Aldosterone and galectin-3 levels and their relationship to N-terminal pro-brain natriuretic peptide (NT-proBNP) and left ventricular dilatation have not yet been studied in infants with ventricular septal defect (VSD). This study, it was aimed to investigate the biomarker feature of galectin-3 in infants with VSD.
Methods: Aldosterone, galectin-3, and NT-ProBNP levels were quantified, and left ventricular diameters were measured by M mode echocardiography in infants with isolated VSD who received heart failure treatment. The results were compared with those of healthy children of similar age and gender.
Results: This study included 22 infants (13 girls, 9 boys) with VSD who formed the patient group and 22 healthy infants (13 girls, 9 boys) who formed the control group. There was a significant difference between the two groups regarding the median left ventricular end-diastolic diameter, and the median left ventricular end-systole diameter. The patient and control groups had no significant difference with respect to aldosterone levels (median values: 43.5 pg/ml vs 41.3 pg/ml, respectively) (p=0.851) although there was a significant difference with regard to galectin-3 levels (median values: 4 vs 2.5 ng/ml, respectively) (p=0.015) and NT-proBNP levels (median values: 204.3 vs 94.2 pg/ml, respectively) (p=0.003).
Conclusion: Galectin-3 increases independently of left ventricular dilatation and may have a biomarker value with similar strength as NT-proBNP in infants with VSD.

REVIEW
10.Recent Status in Brugada Syndrome
Fatih Bayrak, Pedro Brugada
doi: 10.5543/tkda.2022.21020  Pages 137 - 144
Brugada sendromu (BrS), ilk olarak 1992 yılında, yapısal kalp hastalığı olmayan ve ani kardiyak ölüm gelişen hastalarda sağ prekordiyal derivasyonlarda ST segment elevasyonu olarak tanımlanmıştır. BrS, ani kardiyak ölümün en sık nedenlerinden olan (%4-12), otosomal dominant geçiş paterni gösteren herediter bir hastalıktır (bilinen 19 gende 300 civarı patojenik varyant). Bu derleme, BrS tanısı, genetik değerlendirmesi, risk strafikasyonu ve tedavileri konularını ayrıntılamaktadır.
Brugada syndrome was first described in 1992 as right precordial ST-segment elevation in patients with structurally normal hearts and sudden cardiac death. Brugada Syndrome is one of the most common reasons for sudden cardiac death (4-12%) and is a hereditary disease
with an autosomal dominant pattern of transmission with nearly 300 pathogenic variants in 19 responsible genes published. The present review focuses on the diagnosis, genetics, risk stratification, and management of patients with Brugada Syndrome.

HOW TO?
11.How Should the Holter Electrocardiography Recordings of Patients with Atrial Fibrillation be Interpreted?
Yalçın Velibey
doi: 10.5543/tkda.2022.21098  Pages 145 - 152
Abstract |Full Text PDF

CASE REPORT
12.Transcutaneous Puncture and Successfully Retrieval of Undeflated Peripheral Angioplasty Balloon
Khagani İsgandarov, Abdulrahman Naser, Müslüm Şahin, Tolga Sinan Güvenç
doi: 10.5543/tkda.2022.21129  Pages 153 - 154
Perkütan transluminal anjiyoplasti periferik arter hastalığı tedavisinde artan bir popülariteye ulaşmıştır. Ancak bu işlemin zaman zaman ponksiyon ve dilatasyon yerlerinde cihaz ve teknik açısından ciddi komplikasyonları ve genel komplikasyonları vardır. Biz bu vakamızda yüzeysel femoral arter içinde sönmemiş bir balonun geri alınmasının kolay ve pratik yönetimini anlattık.
Percutaneous transluminal angioplasty has gained increasing popularity in the treatment of peripheral artery disease. However, the increase in the frequency of this procedure also increases the risk of complications. Percutaneous transluminal angioplasty has serious and
general complications in terms of device and technique at puncture and dilatation sites. In this case, we describe the easy and practical management of deflating an undeflated ballon in the right superficial femoral artery.

13.Diagnosis of Pulmonary Artery Sarcoma with Multi-modality Imaging
Büşra Güvendi Şengör, Alev Kılıçgedik, Tuba Unkun, Emine Bozkurtlar, Ahmet Erdal Taşçı, Serpil Taş, Cevat Kırma
doi: 10.5543/tkda.2022.21135  Pages 155 - 158
Pulmoner arter sarkomu, kötü prognozlu seyreden, son derece nadir görülen bir malignitedir. Spesifik olmayan belirti ve bulguların yanı sıra benzer görüntüleme bulguları nedeni ile pulmoner tromboembolik hastalıktan ayrımı zordur. Bu olguda, başta astım tanısı alan, daha sonra PAS tanısı koyulan, 46 yaşında bir erkek hastayı sunmaktayız. Hastada pulmoner arterde kitle, yayılımı, mobilitesi ve invazyonu, arter duvarına tutunması, multi-modalite görüntüleme ile değerlendirildi. Pulmoner arter kitlesi eksize edilerek pulmoner endarterektomi yapıldı. Histopatolojik olarak pleomorfik morfolojiye sahip farklılaşmamış sarkom tanısı koyuldu.
Pulmonary artery sarcoma is an extremely uncommon malignancy with a poor prognosis. It is often difficult to distinguish it from pulmonary thromboembolic disease because of nonspecific signs and symptoms as well as similar imaging findings. We present a 46-year-old man
who had initially been diagnosed with presumed asthma that later proved to be pulmonary artery sarcoma. The patient was evaluated with multi-modality imaging studies which showed a mass in the pulmonary artery, its extension, mobility and invasion, and attachment to the
artery wall. Pulmonary artery mass was excised and pulmonary artery endarterectomy was performed. The histopathological diagnosis was undifferentiated sarcoma with pleomorphic morphology.

CASE IMAGE
14.Radiofrequency Catheter Ablation of Orthodromic Reentrant Tachycardia Detected by Smartwatch: Beginning of a New Era?
Göksel Çinier, Mert Hayıroğlu, İlker Tekkesin, Kadir Gürkan
doi: 10.5543/tkda.2022.95007  Pages 159 - 160
Abstract |Full Text PDF

15.Electrical Burn Leads to Apical Left Ventricular Aneurysm
Golnaz Houshmand, Shabnam Madadi, Negar Omidi
doi: 10.5543/tkda.2022.35321  Pages 161 - 162
Abstract |Full Text PDF | Video

OTHER ARTICLES
16.Kardiyoloji Yayınlarında Gündem ve Yorumlar
Ertan Ural
Pages 163 - 164
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.