ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 42 (4)
Volume: 42  Issue: 4 - June 2014
ORIGINAL ARTICLE
1.A simple angiographic index to predict adverse clinical outcome associated with acute myocardial infarction
Mustafa Tarık Ağaç, Süret Ağaç, Levent Korkmaz, Hakan Erkan, Turhan Turan, Hüseyin Bektaş, Ali Rıza Akyüz, Mustafa Çetin, Şükrü Çelik
PMID: 24899474  doi: 10.5543/tkda.2014.02154  Pages 321 - 329
Amaç: Akut miyokart enfarktüsünde, nihai enfarkt büyüklüğünün ana belirteçlerinden birisi ilgili damarın beslediği risk altındaki miyokart alanının büyüklüğüdür. Akut ön duvar miyokart enfarktüsü (ME) geçiren hastalarda risk altındaki miyokart alanını öngörebilecek yeni bir endeks tanımladık. Çalışmamızın amacı, “Kısmi önemlilik endeksi (KÖE)” adını verdiğimiz bu endeksin klinik sonlanım ve sol ventrikül (SV) sistolik fonksiyonlarındaki düşme ile ilişkisini araştırmaktır.
Çalışma planı: Daha önce akut koroner sendrom hikayesi olmayan ve ön duvar ME’si geçiren ardışık 123 hasta ileriye dönük bir şekilde çalışmaya alındı. KÖE, sorumlu segmentteki damar çapının sol ön inen, sirkumfleks ve sağ koroner arter çaplarının toplamına bölünmesi ile hesaplandı. Birinci aydaki ölüm, ölümcül olmayan ME, inme ve konjestif kalp yetersizliğini (KKY) içeren klinik sonlanım noktalarına bakıldı.
Bulgular: Kısmi önemlilik endeksi ile SV ejeksiyon fraksiyonu (EF) arasında anlamlı ve negatif bir korelasyon saptandı (r=-0.65, p<0.001). Benzer şekilde KÖE, 72. saat troponin I (TnI) ile anlamlı bir şekilde korele idi (r=0.48, p<0.001). Hastalar ortanca KÖE değerine (Ortanca KÖE=0.30) göre iki gruba ayrıldı. Ortanca üstü grupta ortalama EF daha düşük (32.8±8.6 ve 42.8±9.4, p<0.001) ve birleşik sonlanım noktasına erişme sıklığı daha fazla idi (%33.9 ve %13.1, p=0.01). Ortanca üstü grupta ölüm, ölümcül olmayan ME ve KKY sıklığı daha fazla olmakla birlikte fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. Kısmi önemlilik indeskinin >30 olması ileri derece SV işlev bozukluğunu (SVEF <0.30) öngörmede %88 duyarlılık ve %60 özgüllüğe sahipti (ROC alanı 0.82, p<0.001, GA: 0.73-0.90).
Sonuç: Akut ön duvar ME’li hastalarda, primer perkütan koroner girişim esnasında hesaplanabilen basit bir endeks SV işlev bozukluğunu ve kötü klinik gidişi öngörebilir.
Objectives: The major determinant of final infarct size for a given coronary occlusion is the size of the myocardial areaat- risk. We propose herein a new index ‘Relative Importance Index (RII)’ to predict area-at-risk in patients with anterior myocardial infarction (MI). The aim of the study was to assess the predictive value of RII in left ventricle (LV) systolic function reduction and its relation to adverse clinical outcome.
Study design: One hundred twenty-three acute anterior MI patients with their first acute coronary syndrome incident were consecutively and prospectively enrolled in to the study. RII was calculated by dividing the culprit segment diameter by the sum of diameters of the left anterior descending, circumflex, and right coronary arteries at their proximal segments. We evaluated the one-month follow-up rates of major clinical endpoints, which were defined as death, non-fatal MI, stroke, and new congestive heart failure (CHF).

Results: RII was significantly and negatively correlated with left ventricular ejection fraction (LVEF) (r=-0.65, p<0.001). Likewise, RII was significantly correlated with 72 hour troponin I (TnI) (r=0.48, p<0.001). Patients were dichotomized according to the median value of RII (median RII: 0.30). Supra-median RII was associated with lower EF (32.8±8.6 vs. 42.8±9.4, p<0.001) and higher incidence of composite major adverse cardiac events (33.9% vs. 13.1%, p=0.01). The mortality, non-fatal MI and new CHF rates in the supra-median RII group trended higher but they did not reach statistical significance. An RII >0.30 had an 88% sensitivity and 60% specificity (ROC area: 0.82, p<0.001, CI: 0.73-0.90) for predicting severe LV dysfunction (LVEF <30%).
Conclusion: A simple index derived from coronary angiography at the time of primary percutaneous coronary intervention can predict LV systolic function loss and adverse clinical outcome in patients with acute anterior MI.

2.Editorial: Angiographic scoring systems in patients with acute myocardial infarction
Gülten Taçoy
PMID: 24899475  doi: 10.5543/tkda.2014.14265  Pages 330 - 331
Abstract |Full Text PDF

3.Prevalence and clinical features of microfistulas between the coronary artery and left ventricle: single-center experience
Mehmet Doğan, Hamza Sunman, Ahmet Akyel, Tolga Çimen, Murat Bilgin, Tolgahan Efe, Mehmet Erat, Bahtiyar Aralov, Kadriye Gayretli Yayla, Mehmet Aytürk, Sadık Açıkel, Ekrem Yeter
PMID: 24899476  doi: 10.5543/tkda.2014.25936  Pages 332 - 338
Amaç: Koroner arter fistülleri nadir görülen koroner oluşum kusurlarındandır ve sıklığı daha önceki çalışmalara göre %0.1- 0.4 arasında değişmektedir. Ancak koroner arter-sol ventrikül mikrofistülleri ile ilgili özellikle ülkemizden yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmanın amacı koroner arter hastalığının değerlendirilmesi için koroner anjiyografi yapılmış hastalarda mikrofistül sıklığını ve klinik özelliklerini değerlendirmektir.
Çalışma planı: Ocak 2008 ile Temmuz 2013 yılları arasındaki kalp kateterizasyonu veri tabanı geriye dönük olarak incelendi. Mikrofistül tanısı şu kriterlerle kondu: 1) Koroner enjeksiyonu sonrası kontrast materyalin, kalp dolaşımının kapiller veya venöz doluş fazı ile örtüşmeyecek şekilde sol ventrikülü doldurması; ve 2) epikardiyal koroner arterler ile kalp boşlukları arasında doğrudan bağlantıya neden olan çok sayıda milimetrik damar yapılarının görülmesi.
Bulgular: Koroner anjiyografi yapılan 11403 olgu içinde 12 (%0.11) hastada mikrofistüle rastlandı. Ortalama yaşları 70.2±10.8 yıl olan hastaların yedi tanesi (%58.3) kadındı ve iki (%16.7) hastada ciddi koroner arter hastalığına rastlandı. Hastaların en sık başvuru şikayetinin göğüs ağrısı olduğu, bunu nefes darlığının takip ettiği belirlendi. Mikrofistüllerin, sol ön inen arterden (%100), sirkumfleks arterden (%66.7) ve sağ koroner arterden (%41.7) köken aldığı görüldü. Bunun yanında çok taraflı mikrofistül altı (%50) hastada; iki taraflı mikrofistül üç (%25) hastada; tek taraflı mikrofistül üç (%25) hastada tespit edildi ve tüm mikrofistüllerin sol ventriküle açıldığı görüldü.
Sonuç: Çalışmamızda mikrofistül sıklığı %0.11 olarak bulunmuştur. Mikrofistüller, nadir görülen koroner oluşum bozukluklarından bir tanesidir. Çeşitli klinik belirtilere yol açabilmekle birlikte koroner anjiyografi sırasında rastlantısal olarak da tespit edilebilmektedir.
Objectives: Coronary artery fistula is an infrequent malformation, and the prevalence was reported as approximately 0.1-0.4% in previous studies. However, the number of studies about microfistulas from coronary arteries to the left ventricle is inadequate, especially in the Turkish population. The purpose of this study was to evaluate the prevalence and clinical features of microfistulas in subjects undergoing coronary angiography for the assessment of coronary artery disease.
Study design: In this retrospective study, we researched the cardiac catheterization laboratory database between January 2008 and July 2013. The presence of microfistulas was established according to the following criteria: 1) direct filling of the heart cavity during selective coronary injection without interposing “capillary” phase or venous filling, and 2) visualization of small vessels interposed between the epicardial coronary vessels and the heart cavity and emptying into the heart.
Results: Microfistulas were found in 12 (0.11%) of the 11403 coronary angiographies. There were 7 (58.3%) female patients (mean age, 70.2±10.8 years), and contemporary severe coronary artery stenosis was noted in 2 (16.7%) patients. Chest pain was the most frequently encountered complaint, followed by dyspnea. Microfistulas originated from the left anterior descending artery (100%), circumflex artery (66.7%), and right coronary artery (58.3%). In addition, multiple microfistulas were seen in 6 (50%) patients, bilateral microfistulas in 3 (25%) patients and unilateral microfistula in 3 (25%) patients, and all of them terminated in the left ventricle.
Conclusion: Our study found an overall incidence of microfistulas of 0.11%. Microfistula is a rare cardiac anomaly that sometimes causes cardiac symptoms; otherwise, it is detected during routine coronary angiography.

4.Efficacy and safety of valsartan/amlodipine single-pill combination in patients with essential hypertension (PEAK LOW)
Pınar Kızılırmak, İdilhan Ar, Barış İlerigelen
PMID: 24899477  doi: 10.5543/tkda.2014.04206  Pages 339 - 348
Amaç: Bu çalışmada, Türkiye’de esansiyel hipertansiyonlu hastalarda düşük doz valsartan/amlodipin (Val/Amlo) (160/5 mg) tek tablet kombinasyonunun (TTK) etkinliği, güvenliliği ve katlanabilirlik profili değerlendirildi.
Çalışma planı: Esansiyel hipertansiyonu (sistolik kan basıncı [SKB] >140 mmHg ve diyastolik kan basıncı [DKB] >90 mmHg) olan, düşük doz Val/Amlo (160/5 mg) TTK ile tedavi edilen ve bu çok merkezli, gözlemsel çalışmaya katılmayı kabul eden, erişkin hastalar çalışmaya alındı. Çalışma toplam 30 merkezde yürütüldü. Primer etkinlik sonucu, SKB ve DKB’nin bazale göre mutlak değişimi olarak belirlendi. Güvenlilik değerlendirmesi amacıyla tüm istenmeyen olaylar ve ciddi istenmeyen olaylar izlendi ve kaydedildi.
Bulgular: Çalışmayı, 381 hastanın 327’si tamamladı. Hastaların %39’u kadın olup ortalama yaş 57.3±11.8 idi. Ortanca hipertansiyon süresi 38 aydı. SKB değerinin 162.6±16.6 mmHg’dan dördüncü haftada 137.6±14.2 mmHg’ya ve 12’nci haftada 131.6±11.5 mmHg’ya düştüğü gösterildi. DKB değerinin de 94.0±13.2 mmHg’dan dördüncü haftada 81.9±9.0 mmHg ve 12’nci haftada 79.7±7.6 mmHg’ya düştüğü gözlendi. Çalışma sonunda kan basıncı kontrol oranı %82.0, yanıt oranı %92.6 idi. Hastaların 12’sinde (%3.2) toplam 12 istenmeyen olay görüldü. En sık görülen istenmeyen olay ödemdi (%1.3). Ciddi istenmeyen olay gözlenmedi. Hasta uyumu yaklaşık %99 idi.
Sonuç: Türkiye’de esansiyel hipertansiyonun tedavisinde düşük doz (160/5 mg) Val/Amlo TTK’nun etkili, iyi tahammül edilebilen ve güvenli bir tedavi olduğu gösterilmiştir.
Objectives: This study evaluated the efficacy as well as the safety and tolerability profile of low-dose valsartan/amlodipine (Val/Amlo) single-pill combination (SPC) (160/5 mg) in patients with essential hypertension in Turkey.
Study design: Adult patients with essential hypertension [systolic blood pressure (SBP) >140 mmHg and/or diastolic blood pressure (DBP) >90 mmHg], who were on low dose Val/Amlo (160/5 mg) SPC before enrollment and gave informed consent, were accepted for this multi-centric observational study performed at 30 sites. The absolute changes in SBP and DBP from baseline were the primary efficacy outcomes. Safety assessments consisted of recording all adverse events.
Results: Of 381 patients enrolled, 327 completed the study; 39% were females. The mean age was 57.3±11.8 years. Median duration of hypertension was 38 months. Both SBP and DBP values showed reductions from 162.6±16.6 mmHg and 94.0±13.2 mmHg to 137.6±14.2 mmHg and 81.9±9.0 mmHg at 4th week and to 131.6±11.5 mmHg and 79.7±7.6 mmHg at 12th week, respectively. The control and response rates at the end of the study were 82.0% and 92.6%, respectively. Twelve patients (3.2%) experienced a total of 12 adverse events; there were no serious adverse events. The most common adverse event was edema (1.3%). Patient compliance was approximately 99%.
Conclusion: Low-dose (160/5 mg) Val/Amlo SPC is efficacous and has a good tolerability and safety profile for the management of essential hypertension in Turkey.

5.Comparison of gated myocardial perfusion SPECT, echocardiography and equilibrium radionuclide ventriculography in the evaluation of left ventricle contractility
Filiz Hatipoğlu, Zeynep Burak, Özgür Ömür
PMID: 24899478  doi: 10.5543/tkda.2014.74150  Pages 349 - 357
Amaç: Çalışmamızda, sol ventrikül (SV) fonksiyonlarının değerlendirilmesinde ‘miyokart perfüzyon gated SPECT’ (GSPECT) yönteminin güvenilirliği araştırıldı, GSPECT ile hesaplanan sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (SVEF) ortalaması planar ‘equilibrium gated radyonüklid ventrikülografi’ (ERVG) ve ekokardiyografi (EKO) ile elde edilen değerlerle karşılaştırıldı.
Çalışma planı: Koroner arter hastalığı (KAH) şüphesi olan miyokart perfüzyonu ve SV fonksiyonlarının değerlendirilmesi için iki gün Tc99m-MIBI protokolü ile GSPECT ve ERVG görüntülemeleri yapılan 48 hasta geriye dönük olarak incelendi. GSPECT Myometrix yazılımı ile SVEF, Cedars-Sinai Quantitatif Gated SPECT (QGS) analiz programı ile duvar hareket ve kalınlık skorları belirlendi. ERVG görüntülemesinde sol ön oblik görüntüleri kullanılarak SVEF değerleri hesaplandı. GSPECT ve ERVG görüntülerinde; SV duvar hareketleri görsel olarak değerlendirilerek skorlandı. Olguların EKO ile belirlenen SVEF değerleri ve duvar hareket bilgileri ile karşılaştırıldı.
Bulgular: Olguların GSPECT ile hesaplanan ortalama SVEF ile ERVG verileri arasında iyi derecede korelasyon bulundu. EKO ile ölçülen nümerik SVEF değeri olan 30 olgunun; GSPECT ve EKO ile hesaplanan SVEF değerleri arasında belirgin fark olmadığı görüldü. Kırk sekiz hastadan elde edilen 240 segment incelendiğinde, görsel duvar hareketleri açısından GSPECT ile ERVG arasında %77.5 segmentte, GSPECT ile EKO arasında %75.4 segmentte uyum saptandı. Görsel olarak normokinetik segmentlerde hesaplanan hareket ve kalınlık skorları, kontraksiyon kusuru izlenen segmentlere oranla belirgin yüksek bulundu.
Sonuç: GSPECT’in SV fonksiyonlarının değerlendirilmesi amacıyla klinik pratikte güvenle kullanılabileceği, kantitatif olarak hesaplanan duvar hareket ve kalınlık skorlarının görsel değerlendirmeyi desteklediği düşünülmektedir.
Objectives: In this study, we investigated the reliability of gated myocardial perfusion single-photon emission computerized tomography (GSPECT) for the evaluation of left ventricle (LV) function. We compared left ventricle ejection fraction (LVEF) calculated with GSPECT with the values derived from planar equilibrium-gated radionuclide ventriculography (ERVG) and echocardiography (ECHO).
Study design: Forty-eight patients with suspected coronary artery disease (CAD), who were referred for evaluation of myocardial perfusion and LV function and underwent two-day 99mTc-MIBI protocol GSPECT and ERVG, were examined retrospectively. LVEF was calculated with GSPECT Myometrix software, and wall motion and thickness were calculated with QGS analysis program. In the ERVG study, LVEF values were calculated using left anterior oblique images. In the GSPECT and ERVG study, wall motion was evaluated visually and scored. LVEF values and wall motion data measured with ECHO were noted.
Results: For all cases, there was a significant correlation between LVEF values calculated by GSPECT and ERVG. Numerical LVEF values of 30 patients measured with ECHO showed no significant difference from the values measured with GSPECT. When 240 segments obtained from 48 patients were examined, the correlation between GSPECT and ERVG was 77.5% and between GSPECT and ECHO was 75.4% by visual wall motion analysis. Quantitatively calculated wall motion and thickness scores of segments visually defined as normokinetic were significantly higher than segments visually defined as having contraction defect.
Conclusion: GSPECT can be used safely in clinical practice for the evaluation of LV function. Quantitatively calculated wall motion and thickness scores are promising methods to verify the visual evaluation.

6.Relation between epicardial adipose tissue thickness and blood pressure levels in prehypertension
Osman Turak, Fırat Özcan, Uğur Canpolat, Mehmet A Mendi, Fatih Öksüz, Özcan Özeke, Derya Tok, Kumral Çağlı, Dursun Aras, Sinan Aydoğdu
PMID: 24899479  doi: 10.5543/tkda.2014.35477  Pages 358 - 364
Amaç: Epikardiyal yağ dokusunun (EYD) kalınlığının artışı kardiyovasküler hastalıklar için bir risk faktörüdür. Önceki çalışmalar normotansif bireylere göre hipertansif hastalarda EYD kalınlığının arttığını göstermiştir. Biz bu çalışmada normotansif, prehipertansif ve hipertansif bireyler arasında ekokardiyografi ile ölçülen EYD kalınlığı arasında fark olup olmadığını ve ayrıca prehipertansiflerde EYD kalınlığının kan basıncı düzeyi ile ilişkisini araştırmayı amaçladık.
Çalışma planı: Çalışmaya Amerikan Hipertansiyon Kılavuzu’na (Ulusal Komite’nin 7. Raporu) göre prehipertansif (n=50), hipertansif (n=50) ve normotansif sağlıklı (n=50) bireyler alındı. Tüm katılımcılara transtorasik ekokardiyografi incelemesi yapıldı. EYD kalınlığı parasternal uzun aks penceresinden sistol fazının sonunda ölçüldü.
Bulgular: Normotansif sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında prehipertansif ve hipertansif bireylerde EYD kalınlığı anlamlı olarak artmıştır (sırasıyla, 4.1±1.1 mm, 5.4±1.3 mm ve 6.6±1.5 mm, p<0.001). Yaş, cinsiyet, yüksek yoğunluklu lipoprotein, bel çevresi ve beden kütle indeksi gibi faktörlere göre düzeltme yapıldığında EYD kalınlığı normansif, prehipertansif ve hipertansif gruplarda sırasıyla 4.3±1.2 mm, 5.3±1.2 mm ve 6.4±1.4 mm olarak ölçüldü (p=0.001). Prehipertansif grupta, çok değişkenli doğrusal regresyon analizine göre EYD kalınlığı hem sistolik (r=0.305, p=0.001) hem de diyastolik (r=0.297, p=0.001) kan basınçları ile diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak pozitif yönde anlamlı ilişkili bulundu.
Sonuç: Ekokardiyografi ile ölçülen EYD kalınlığı hipertansif hastalara ek olarak prehipertansiflerde de normal kan basıncına sahip bireyler ile kıyaslandığında diğer faktörlerden bağımsız şekilde artmıştır. Ayrıca prehipertansif hastalarda sistolik ve diastolik kan basıncı düzeyleri EYD kalınlığı ile anlamlı olarak ilişkilidir.
Objectives: Increased epicardial adipose tissue (EAT) thickness is a risk factor for cardiovascular diseases. Previous studies have demonstrated that EAT thickness is increased in patients with hypertension compared with normotensive individuals. In the current study, we aimed to evaluate whether echocardiographically measured EAT thickness differs among patients with normotension, prehypertension, hypertension, and the relation between EAT thickness and blood pressure levels in prehypertensives.
Study design: Patients with prehypertension (n=50) and hypertension (n=50) and normotensive healthy subjects (n=50) according to the American Hypertension Guidelines (Joint National Committee 7) were enrolled in the study. All participants underwent transthoracic echocardiographic examination. EAT thickness was measured from the parasternal long-axis view at end-systole.
Results: Compared with normotensives, EAT thickness was significantly increased in subjects with prehypertension and hypertension (4.1±1.1 mm, 5.4±1.3 mm and 6.6±1.5 mm, respectively, p<0.001). After adjustment for confounding factors like age, gender, high-density lipoprotein, waist circumference, and body mass index, EAT thickness in the normotensive, prehypertensive and hypertensive groups was measured as 4.3±1.2 mm, 5.3±1.2 mm and 6.4±1.4 mm, respectively (p=0.001). In the prehypertensive group, multivariable linear regression analysis showed that EAT thickness was positively correlated with both systolic (r=0.305, p=0.001) and diastolic (r=0.297, p=0.001) blood pressures, independent of other risk factors.
Conclusion: In addition to hypertensive subjects, echocardiographically measured EAT thickness is increased in prehypertensive patients when compared with normotensive subjects, independent of other factors. Additionally, increased EAT thickness is significantly correlated with systolic and diastolic blood pressure levels in patients with prehypertension.

7.Association between prehypertension and epicardial adipose tissue thickness
Serpil Eroğlu
PMID: 24899480  doi: 10.5543/tkda.2014.47037  Pages 365 - 367
Abstract |Full Text PDF

8.Prevalence of severe carotid artery stenosis and its association with echocardiographic parameters in maintenance hemodialysis patients
Mustafa Mücahit Balcı, Kevser Gülcihan Balcı, Alper Kırkpantur, Mutlu Gülbay, Samet Yılmaz, Ramazan Akdemir
PMID: 24899481  doi: 10.5543/tkda.2014.76846  Pages 368 - 376
Amaç: Kronik hemodiyaliz programında olan hastalarda karotis arter darlığı sıklığının saptanması ve karotis arter darlığı varlığını öngörebilecek biyokimyasal, ekokardiyografik değişkenlerin araştırılması.
Çalışma planı: Kronik hemodiyaliz programında olan 117 hasta çalışmaya alındı. Hastaların biyokimyasal testleri, ekokardiyografik ve karotis arter renkli Doppler ultrasonografi ölçümleri yapıldı. Karotis arter darlığı saptanan 11 hasta ile darlık saptanmayan 106 hastadan elde edilen veriler karşılaştırıldı.
Bulgular: Kronik hemodiyaliz uygulanan (56.9±12.2 yaş) hastalarda karotis arter darlığı sıklığı %9.4 olarak saptandı. Ciddi karotis arter darlığı varlığı ile biyokimyasal, ekokardiyografik değişkenler arasında ilişki saptanmadı. Ciddi karotis arter darlığı varlığı olanlarda sol ventrikül end diyastolik çapının artma eğiliminde olduğu saptandı (p=0.06).
Sonuç: Kronik hemodiyaliz uygulanan hastalarda karotis arter darlığı sıklığı normal toplum sıklığının 5-10 katı yüksek bulunmuştur. Serebrovasküler olaylardan korunma amacıyla kronik hemodiyaliz programında olan hastalara karotis dopler ultrasonografi ile tarama yapılmalıdır.
Objectives: We aimed to determine the prevalence of significant carotid stenosis in maintenance hemodialysis patients and to identify biochemical and echocardiographic predictors of significant carotid stenosis in those patients.
Study design: One hundred and seventeen maintenance hemodialysis patients were included in this study. Echocardiography biochemical tests and carotid artery Doppler ultrasonography were performed in all patients. Data obtained from patients without severe carotid stenosis were compared with those obtained from patients with severe carotid stenosis.
Results: The mean age of the patients was 56.9±12.2 years. Eleven patients had carotid artery stenosis (9.4%). While there was a trend of higher left ventricle end diastolic diameter in severe carotid artery stenosis (p=0.06), no statistically significant biochemical or echocardiographic differences were noted between the patients.
Conclusion: This study demonstrated that the prevalence of carotid artery stenosis is 5-10- fold higher than in the general population. All patients in a chronic hemodialysis program should be screened for carotid artery stenosis for prevention of cerebrovascular diseases.

CASE REPORT
9.Cardiac tamponade as the first clinical sign of gastric adenocarcinoma: a rare condition
Arif Arısoy, Kadriye Memiç, Yusuf Karavelioğlu, Fatma Şen
PMID: 24899482  doi: 10.5543/tkda.2014.24892  Pages 377 - 379
Primer mide kanserinden kaynaklanan kalp tamponadı nadir bir durumdur. Hastalar genellikle hastalık ilerleyinceye kadar semptomsuzdur. Bu yazıda primer mide kanserinin ilk belirtisi olarak kalp tamponadı gelişen bir olgu sunuldu. İlerleyici dispne şikayeti ile başvuran 46 yaşında erkek hastaya yapılan iki boyutlu ultrasonografik ekokardiyografide kalp tamponadı tespit edildi. Perikardiyosentez yapılarak 1500 ml hemorajik sıvı boşaltıldı. Perikart sıvısından yapılan sitolojik incelemede kötü huylu hücreler görüldü. Karın bilgisayarlı tomografisinde mide duvar kalınlığında artış ve mezenter lenf düğümleri saptandı. Endoskopik incelemede küçük kurvatur boyunca uzanan ülser ve biyopside difüz tip adenokarsinom saptandı. Hastaya onkoloji kliniği tarafından kemoterapi başlandı ve altı kür kemoterapi sonrasında perikart sıvısı görülmedi. Sonuç olarak, bu klinik tablo erken tanısı zor ve nadir görülen bir durumdur. Bu yüzden doktorlar açıklanamayan kalbe ait bulgular ile başvuran hastalarda nadir görülse bile mide karsinomu konusunda uyanık olmalıdır.
Cardiac tamponade originating from a primary gastric cancer (GC) is a rare condition. Patients are generally asymptomatic until the disease is advanced. We report a rare patient with cardiac tamponade as the first manifestation of primary GC. A 46-year-old male was admitted with progressive dyspnea. Cardiac tamponade was diagnosed on two-dimensional ultrasonographic echocardiography. Pericardiocentesis yielded 1500 ml of bloody fluid. Pericardial cytologic examination was positive for malignant cells. The patient underwent abdominal computed tomography scan, which showed thickening of the gastric wall and several mesenteric lymph nodes. Endoscopic examination of the stomach disclosed malignant ulcer along the lesser curvature, and the biopsy showed diffuse type adenocarcinoma. Chemotherapy was initiated by the Oncology Department, and he had no pericardial effusion after six courses of systemic chemotherapy. In conclusion, this is a rare condition and difficult to diagnosis early. Thus, physicians should be aware of malignancy of the stomach when patients present with unexplained cardiac manifestations.

10.Rapid retraction of a post-infarction intramyocardial dissecting hematoma
Ebru Özpelit, Özer Badak, Mehmet Emre Özpelit, Ömer Kozan
PMID: 24899483  doi: 10.5543/tkda.2014.43896  Pages 380 - 383
Bir buçuk ay önce ön duvar miyokart enfarktüsü nedeniyle başka bir merkezde revaskülarizasyon uygulanan ve 42. günde klinik stabilizasyon sonrası kalp içi defibrilatör (ICD) takılması amacıyla kliniğimize gönderilen 60 yaşında erkek hastanın başvuru sırasında yakınması yoktu. Elektrokardiyografide sağ dal bloğu zemininde önyüzü gören derivasyonlarda QS paterni olan hastanın transtorasik ekokardiyografisinde sol ventrikül apeksi, ön duvar ve septumun orta-apikal segmentleri akinetikti. Ejeksiyon fraksiyonu %25’ti. Ekokardiyografik incelemede, sol ventrikülün apikoseptal bölgesinde sistolde genişleyen, diyastolde küçülen pulsatil bir boşluk gözlendi. Renkli Doppler incelemesinde, bu boşluk içerisinde akım saptanmadı. Bu bulgularla, hastada akut miyokart enfarktüsüne sekonder miyokart içi hematom geliştiği düşünüldü. Kalbin manyetik rezonans görüntülemesi ile tanısı doğrulanan hasta, klinik olarak stabil olduğu için miyokart içi hematom yönünden konservatif olarak izlendi. Planlanan ICD implantasyonu yüksek perforasyon riski nedeniyle ertelendi. Daha sonra, hematom olan bölgede trombus gelişiminin önlenmesi amacıyla varfarin ile oral antikoagülan tedavi başlandı. Hastanın almakta olduğu ikili antitrombosit tedaviye de devam edildi. Taburcu edilme sonrası birinci hafta kontrolünde hastanın INR’si 6,3’tü. Aktif kanaması olmayan hastanın yapılan ekokardiyografisinde daha önce gözlenen miyokart içi hematomun tamamen yok olduğu gözlendi. Oral antikoagülan tedavisi kesilen hasta takipte stabil seyretti. Ekokardiyografik kontrollerinde hematomun tekrarlamadığı görüldü. Bu olguda konservatif olarak izlenen miyokart içi hematomun, antiagregan ve antikoagülan tedavi ile hızla gerilediği bildirilmiştir.
A 60-year-old male with a recent anterior myocardial infarction (MI) was referred to our hospital for implantable cardioverter defibrillator (ICD) implantation. He was on the 42nd day of MI and clinically stable on admission. Electrocardiography showed right bundle branch block with QS pattern on anterior leads. Transthoracic echocardiographic examination revealed an ejection fraction of 25% with akinesis of the apex and mid-apical segments of anterior and septal walls. In the apical-septal region, a pulsatile cavity with systolic expansion surrounded by a thin endomyocardial border was visualized. Color-Doppler interrogation did not demonstrate any flow within that structure. These findings suggested an intramyocardial dissecting hemorrhage formed after MI. Cardiac magnetic resonance imaging also confirmed an intramyocardial hematoma in the mid-apical anteroseptal region. A conservative approach was assumed as the patient was hemodynamically stable. The planned ICD implantation was postponed due to the high risk of perforation. Subsequently, oral anticoagulant therapy with warfarin was initiated against risk of intracardiac thrombus formation. The existing dual antiplatelet therapy was also continued. One week after hospital discharge, he was rehospitalized due to a very high INR of 6.3. The repeated transthoracic echocardiography revealed an almost complete resolution of the intramyocardial dissecting hematoma and adhesion of the surrounding myocardial layers. Oral anticoagulant therapy was discontinued. Echocardiographic examinations showed no change compared to the last examination during hospitalization. This case illustrates a conservatively managed intramyocardial dissecting hematoma case, in which anticoagulant and antiaggregant therapy yielded a rapid retraction without any complication.

11.Subclavian steal-carotid recovery phenomenon due to innominate artery occlusion: Doppler ultrasound and digital subtraction angiography findings and endovascular treatment
Erdem Birgi, Onur Ergun, Hasan Ali Durmaz, Evren Özçınar, Işık Conkbayır
PMID: 24899484  doi: 10.5543/tkda.2014.56168  Pages 384 - 388
İnnominat arter oklüzyonu semptomsuz olabilmekle birlikte, ön serebral dolaşım, vertebrobaziller sistem ve üst ekstremite semptomlarına neden olabilen nadir görülen bir durumdur. Biz bu yazıda innominat arter oklüzyonuna bağlı, sağ subklavyen arter ve sağ ana karotis arterin aynı taraf vertebral arterden gelen ters yönlü akım ile dolduğunu Doppler ultrasonografi ve dijital subtraksiyon anjiyografi ile göstererek, primer stentleme sonucu teknik ve klinik başarıyı tartışmayı planladık.
Innominate artery occlusion is a rare condition that can cause symptoms in the anterior cerebral circulation, vertebrobasilar system and upper extremity, while it can also be asymptomatic. We report the Doppler ultrasound and digital subtraction angiography (DSA) findings of the right subclavian artery and right common carotid artery flow by retrograde flow from the ipsilateral vertebral artery due to innominate artery occlusion. We aimed to discuss the results of primary stenting together with the technical and clinical success.

12.A rare cause of pulmonary hypertension: bilateral pulmonary artery involvement and stent restenosis due to Takayasu arteritis
Gülten Taçoy, Adnan Abacı, Baran Önal, Şeminur Haznedaroğlu, Ramazan Akdemir
PMID: 24899485  doi: 10.5543/tkda.2014.98371  Pages 389 - 394
Elli üç yaşında kadın hasta halsizlik ve nefes darlığı yakınmaları ile başvurdu. Transtorasik ekokardiyografide sistolik pulmoner arter basıncı (PAB) 90 mmHg saptandı, yapılan sağ kalp kateterizasyonu ile hastaya pulmoner arter hipertansiyonu (PAH) tanısı konuldu. Pulmoner anjiyografide pulmoner arterlerde darlık saptandı ve hastada Takayasu arteritine bağlı PAH bulunduğuna karar verildi. Hastaya immünsupresif ve kortikosteriod tedavi altında pulmoner arter darlığına yönelik olarak balon anjiyoplasti uygulandı. Biz bu olguda izole pulmoner arter tutulumuna bağlı PAH gelişen ve stent restenozu saptanan hastayı tartışmayı ve literatürü gözden geçirmeyi planladık.
A 53-year-old female patient was admitted with dyspnea and fatigue. On transthoracic echocardiography, systolic pulmonary artery pressure (PAP) was measured as 90 mmHg, and right heart catheterization revealed pulmonary arterial hypertension. Pulmonary angiography demonstrated bilateral pulmonary artery stenosis, and the diagnosis was determined as Takayasu arteritis. Balloon angioplasty was performed under corticosteroid and immunosuppressive treatment. In this case report, we describe a patient in whom bilateral pulmonary artery stenosis developed due to Takayasu arteritis, and we discuss the patient in light of the current literature.

13.Disappearance of myocardial bridging of the left anterior descending coronary artery after inferior myocardial infarction
Bekir Serhat Yıldız, Fatma Esin, Yusuf Izzettin Alihanoğlu, Ismail Doğu Kılıç, Harun Evrengül
PMID: 24899486  doi: 10.5543/tkda.2014.72829  Pages 395 - 398
Miyokart köprüleşmesi (MK) büyük bir epikardiyal koroner arterin duvar içi seyri olarak tanımlanmaktadır. Çoğunlukla sol ventrikül ve sol ön inen arter (LAD) ile sınırlıdır. MK koroner arterin yaygın bir konjenital anomalisi olup genellikle iyi huylu anatomik bir varyant olarak düşünülmektedir. Nadir olmasına rağmen yapılan çalışmalarda MK bulunan hastalarda miyokart iskemisi, miyokart enfarktüsü, aritmiler ve hatta ani ölüm olabildiği bildirilmiştir. Bu nedenle, MK’nin hem tanısı hem de tedavisi önemlidir. MK doğuştan olduğu için kaybolması pek mümkün değildir. Biz burada inferiyor miyokart enfarktüsü sonrası kaybolan çok nadir görülen bir MK’li olguyu sunuyoruz.
Myocardial bridging (MB) is defined as the intramural course of a major epicardial coronary artery, and is mostly confined to the left ventricle and the left anterior descending coronary artery (LAD). MB is a common congenital abnormality of a coronary artery, and is usually thought to be a benign anatomical variant. Although rare, previous studies have reported that patients with MB may suffer from myocardial ischemia, myocardial infarction (MI), arrhythmias, and even sudden death. Therefore, the diagnosis and treatment of MB are both important. Since MB is congenital, its disappearance is unlikely. We here report a very rare case of disappearance of MB after inferior MI.

14.Unilateral absence of the left pulmonary artery with patent ductus arteriosus and interrupted inferior vena cava
Burçak Kılıçkıran Avcı, Bilgehan Karadağ, Hasan Tüzün, Zeki Öngen
PMID: 24899487  doi: 10.5543/tkda.2014.71363  Pages 399 - 402
Tek taraflı pulmoner arter yokluğu ve kesintili inferior vena kava nadir rastlanılan konjenital anomalilerdir. Klinik tablo değişkendir. Birçok hastanın yıllar boyunca ve hatta hayat boyu hiçbir yakınması olmayabilir. Bu yazıda, 44 yaşında hemoptizi öyküsü olan bir kadın hasta sunuldu. Hasta kliniğimize pulmoner arter agenezisi tanısıyla gönderilmişti. Bilgisayarlı tomografi sol pulmoner arterin olmadığını ve uzun patent duktus arteriyozus (PDA) varlığını göstermekteydi. Sol akciğerin kanlanması majör aorto pulmoner kollateral arterler (MAPCAs) ile sağlanmaktaydı. Sağ femoral ven yoluyla yapılan sağ kalp kateterizasyonu zorlu geçti; kateter inferior vena kavadan sağ atriyuma ilerletilemedi. Genişlemiş bir azigos veni yoluyla superior vena kavaya bağlanan kesintili inferior vena kava bulunduğu belirlendi. PDA şant akımı oldukça az olup şant oranı kayda değer değildi. Hemoptizinin muhtemelen MAPCAs kaynaklı olduğu düşünüldü. Ancak, hastanın hastanemize yönlendirildiği dönemde aktif kanaması yoktu ve hemoptizinin kesin kaynağı belirlenemedi.
Unilateral absence of the pulmonary artery and interrupted inferior vena cava are rare congenital disorders. The clinical presentation is variable, and many patients can be asymptomatic for many years and even throughout their lives. We report the case of a 44- year-old female patient with a history of hemoptysis. She was referred to our clinic with a diagnosis of pulmonary artery agenesis. Computed tomography revealed absence of the left main pulmonary artery and long-tract patent ductus arteriosus (PDA). Blood supply to the left lung was provided by major aortopulmonary collateral arteries (MAPCAs). Right heart catheterization through the right femoral vein was problematic, as the catheter could not be negotiated from the inferior vena cava to the right atrium. We revealed the interrupted inferior vena cava, which continued as a dilated azygos vein to the superior vena cava. The magnitude of the shunt flow from the PDA was too small, and the calculated shunt fraction was not significant. Hemoptysis was possibly due to MAPCAs. However, as the patient had no active bleeding when she was referred, the exact source of the hemoptysis could not be identified.

REVIEW
15.Cardiovascular publications in 2013 in Turkey advanced in quantity alone
Altan Onat
PMID: 24899488  doi: 10.5543/tkda.2014.92596  Pages 403 - 409
2013 yılında kardiyovasküler tıp alanındaki Türkiye kaynaklı uluslararası tam metinli makale ve derlemeler, Web of Science’den (Expanded kapsamındaki dergiler dışlanıp) Science Citation Index’e kaynak dergiler dikkate alınarak değerlendirildi. Birden fazla kurumdan ya da bilim dalından çıkan ortak yayınlar için kesirli puan uygulandı. Geçen yıl CD edisyonunda taranan dergilerde kardiyovasküler tıp alanında, Türkiye’den köken alan tam metinli makale ve derleme sayısı 268 ile biraz artmış olup dünyadaki payımız binde 4.3’ten binde 6.0’ya yükseldiyse de, ancak 12 yıl önceki düzeye vardı. Yayın üretiminde 188 yayın (%70) erişkin kardiyolojisinden kaynaklandı; kalp-damar cerrahisi ile çocuk kardiyolojisi %15’erlik katkı sağladı. Geçen yıl Sağlık Bakanlığı’na bağlı üç hastane (Kartal Koşuyolu, M. Akif Ersoy ve T. Yüksek İhtisas) ile Başkent, Hacettepe ve Ege Üniversiteleri’nin tıp fakültelerinin kalp-damar bilim dalları 7 ila 15 yayın üreterek ön sıralarda yer aldı. Makalelerin yayımlandığı dergilerin ortanca impakt faktörü 1.52 olup (yarısı 1.20; 2.31 etki değerli dergilerde), geçen yıla göre farklı değildi. Tıp araştırmalarında ciddi bir gerileme içinde bulunduğumuzu merkezi yetkililerin idrak edip destekleyici ciddi düzenlemelere geçmesi için alarm çalıyor.
Turkey’s institutions in cardiovascular medicine were evaluated regarding publication output in 2013 based on data available in the Web of Science. Only articles in fulltext and reviews appearing in source publications covered by the Science Citation Index proper were included. A fractional count system was used for items published jointly with a foreign or a non-cardiological Turkish institution. Turkey’s publications increased numerically to 268, and its global share from 4.3 to 6.0 per mille, yet only to the level of 2001. Articles originating from adult cardiology numbered 188 (70%), while cardiovascular surgery and pediatric cardiology contributed 15% each. Three hospitals affiliated with the Ministry of Health (Kartal Koşuyolu, M. Akif Ersoy and Turkiye Yüksek İhtisas Hastanesi) and the cardiology departments of the medical faculties of Başkent, Hacettepe and Ege Universities ranked highest, each generating 7-15 papers. The median impact factor remained similar to the preceding year, at 1.52 (interquartile range 1.20 - 2.31). The undertaking of promotional and supportive measures by the central authorities regarding the conspicuous decline in Turkey’s medical research output is long overdue.

CASE IMAGE
16.PR interval prolongation induced by ventricular extrasystole: an interesting electrocardiogram
Arzu Kalayci, Taylan Akgun, Can Yucel Karabay, Cevat Kırma
PMID: 24899489  doi: 10.5543/tkda.2014.07266  Page 410
Abstract |Full Text PDF

17.A case with prolapse of all four cardiac valves: a rare condition in myxomatous degeneration
Mehmet Mustafa Tabakcı, Cüneyt Toprak, Göksel Açar, Macit Kalçık, Anıl Avcı
PMID: 24899490  doi: 10.5543/tkda.2014.17636  Page 411
Abstract |Full Text PDF | Video

18.Stabilization of a slipping balloon during the treatment of in-stent severe restenosis - anchoring the balloon shaft in the guiding catheter
Ali Rıza Akyüz, Levent Korkmaz
PMID: 24899491  doi: 10.5543/tkda.2014.21736  Page 412
Abstract |Full Text PDF | Video

19.Isolated thrombus like-mass in a patient with multiple myeloma
Murat Akkoyun, İdris Ardıç, Ozan Balakan, Mustafa Saygın Deniz, Gürkan Acar
PMID: 24899492  doi: 10.5543/tkda.2014.20915  Page 413
Abstract |Full Text PDF

20.Cardiogenic shock caused by huge para-aortic hematoma and pseudoaneurysm after Bentall operation
Hamza Sunman, Mehmet Erat, Mehmet Doğan, Ekrem Yeter
PMID: 24899493  doi: 10.5543/tkda.2014.26925  Page 414
Abstract |Full Text PDF

LETTER TO EDITOR
21.Nötrofil lenfosit oranı daha yaygın, ciddi, kompleks koroner arter hastalığı ve miyokart perfüzyonunda bozulma ile ilişkilidir
Ekrem Şahan, Suzan Polat
PMID: 24899494  doi: 10.5543/tkda.2014.87036  Page 415
"Nötrofil lenfosit oranı daha yaygın, ciddi, kompleks koroner arter hastalığı ve miyokart perfüzyonunda bozulma ile ilişkilidir" isimli yayınlarından dolayı öncelikle Sn. Aslı Tanındı ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum. Nötrofil - lenfosit oranı stabil koroner arter hastalığı ve akut koroner sendromda mortalite ve morbidite ile olan ilişkisi bu çalışmada olduğu gibi bir çok çalışmada gösterilmiştir. Yayın ile ilgili sadece ufak bir ek görüş ilave etmek için sizi rahatsız ediyorum.
Firstly I will thank M.D. Aslı Tanındı and her friends for their publication named "Neutrophil to lymphocyte ratio is associated with more extensive, severe and complex coronary artery disease and impaired myocardial perfusion". The relationship between neutrophil to lymphocyte ratio and the mortality - morbidity of stable coronary artery disease and acute coronary syndromes is described in this study and other studies. I have some thought to add to the discussion part about this article.

22.Authors’ reply
Aslı Tanındı, Aycan Fahri Erkan, Berkay Ekici, Aslıhan Alhan, Hasan Fehmi Töre
PMID: 24899495  Page 416
Abstract |Full Text PDF

HOW TO?
23.Answers of Specialist - Treatment of electrical storm in patients with ICD's
Bülent ÖZİN
Page 417
Abstract |Full Text PDF

OTHER ARTICLES
24.Comments on Cardiology Publications
Ertan Ural
Page 418
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.