ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 40 (4)
Volume: 40  Issue: 4 - June 2012
EDITORIAL
1.A perspective to lipid lowering therapy after ESC/EAS guidelines for the management of dyslipidaemias and the European guidelines on cardiovascular disease prevention in clinical practice
Dilek Ural
PMID: 22951844  doi: 10.5543/tkda.2012.83873  Pages 293 - 297
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
2.Heart failure prevalence and predictors in Turkey: HAPPY study
Muzaffer Degertekin, Çetin Erol, Oktay Ergene, Lale Tokgözoğlu, Mehmet Aksoy, Mustafa Kemal Erol, Mehmet Eren, Mahmut Şahin, Elif Eroğlu, Bülent Mutlu, Ömer Kozan
PMID: 22951845  doi: 10.5543/tkda.2012.65031  Pages 298 - 308
Amaç: Bu çalışmada, ekokardiyografi ve N-terminal pro B tipi natriüretik peptid (NT-proBNP) yöntemleri kullanılarak, Türkiye’de yaşayan erişkinlerde kalp yetersizliği (KY) prevalansı ve risk faktörleri araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya, rastgele seçilen ≥35 yaş 4650 erişkin alındı. Boy, kilo, bel ve kalça çevresi, kan basıncı ölçümü yapıldı, 12 derivasyonlu elektrokardiyografileri (EKG) alındı. İleri yaş, hipertansiyon (HT), diabetes mellitus (DM), obezite, kronik böbrek yetersizliği (KBY) araştırıldı. Hertürlü kalp hastalığı öyküsü, anormal EKG veya NT-proBNP ≥120 pg/ml olması ekokardiyografi endikasyonu kabul edildi. Sol ventrikül sistolik ve/veya diyastolik disfonksiyonu saptananlar veya NT-proBNP ≥2000 pg/dl ölçülenlerde fonksiyonel kapasite ≥NYHA sınıf II ise KY; NYHA sınıf I ise asemptomatik SV disfonksiyonu (ASVD) grubu olarak sınıflandırıldı.
Bulgular: Erişkinlerde KY ve ASVD prevalansı mutlak değerleri sırasıyla %2.9 ve %4.8; tahmini değerleri ise sırasıyla %6.9 ve %7.9 idi. İleri yaş, erkek cinsiyeti, kalp hastalığı öyküsü, HT, KBY ve KY’nin bağımsız belirteçleri idi. Ejeksiyon fraksiyonu (EF) <%50 olanlarda KY prevalansı erkeklerde, EF ≥%50 olanlarda ise kadınlarda daha yüksekti. Genel toplamda KY ve ASVD prevalansı her iki cinsiyet arasında benzerdi.
Sonuç: Türkiye’de erişkin KY ve ASVD prevalansı, daha genç bir nüfus barındırmasına karşın batılı ülkelerden daha yüksektir. Diğer üllkeler için kanıtlanmış KY risk faktörleri ülkemiz için de geçerlidir. KY ve ASVD popülasyonları benzer demografik özellikler ve risk faktörlerine sahiptir. ASVD’nin erken tanı ve tedavisi ile KY’ye ilerlemesinin engellenmesi ülkemizdeki KY prevalansını anlamlı olarak azaltacaktır.
Objectives: The aim of this study was to determine the prevalence of heart failure (HF) in adult residents of Turkey based on echocardiography and N-terminal B type natriuretic factor.
Study design: 4650 randomly selected residents aged ≥35 years were enrolled. Height, weight, waist and hip circumference, and blood pressure measurements were taken, and a 12-lead ECG was performed. Advanced age, hypertension (HT), diabetes mellitus (DM), obesity, and chronic renal failure (CRF) were assessed. History of any heart disease, any abnormal ECG, or an NT-proBNP ≥120 pg/mL was accepted as echocardiography indication. Patients with systolic and/or diastolic dysfunction, or NT-proBNP ≥2000 pg/mL were classified as having HF if their functional capacity was NYHA ≥Class II, and were classified as having asymptomatic left ventricular dysfunction (ASVD) if their functional capacity was NYHA
Results: The absolute and estimated prevalences were 2.9% and 6.9% for HF, and 4.8% and 7.9% for ASVD, respectively. Advanced age, male gender, history of heart disease, HT and CRF were independent predictors of HF. In patients with ejection fraction (EF) <50%, HF prevalence was higher in men, while HF prevalences were higher in women when EF≥50%. In global sum, HF and ALVD prevalence were similar in male and females.
Conclusion: The prevalences of HF and ASVD are higher in Turkey when compared with western countries, despite a younger Turkish population. The established predictors of HF are valid for Turkey as well. There is a significant ASVD population in Turkey with similar characteristics and risk factors to HF. Focusing on the early detection and treatment of ASVD may prevent the progression to HF, and therefore would decrease the prevalence of HF in Turkey.

3.Elevated carbohydrate antigen 125 levels in patients with aortic stenosis: relation to clinical severity and echocardiographic parameters
Ercan Varol, Habil Yücel, Akif Arslan, Mehmet Özaydın, Doğan Erdoğan, Abdullah Doğan
PMID: 22951846  doi: 10.5543/tkda.2012.87894  Pages 309 - 315
Amaç: Over kanserleri için tümör belirteci olarak bilinen karbonhidrat antijen 125’in (CA 125) sistolik disfonksiyonu olan kalp yetersizliği hastalarında arttığı ve klinik ciddiyetle ilişkili olduğu bildirilmiştir. Aort darlığı (AD), kalp yetersizliği bulgularının da içinde olduğu geniş klinik yelpazeye sahiptir. Bu çalışmada, AD’li hastalarda serum CA 125 düzeylerinin, klinik ve ekokardiyografik bulgularla ilişkisi değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmaya 42 AD hastası (20 erkek, 22 kadın, ort. yaş 62.5±14.9) ve kontrol grubu olarak 35 sağlıklı gönüllü (17 erkek, 18 kadın; ort. yaş 59.0±9.1) alındı. Bütün hastalar ve kontrol grubu göğüs filmi ve ekokardiyografik değerlendirmeden geçirildi. AD’li hastalarda ve kontrol grubunda CA 125 düzeyleri ölçüldü.
Bulgular: Median (dörttebirler aralığı) CA 125 düzeyleri kovaryans analizinde AD’li hastalarda kontrol grubundan daha yüksekti (sırasıyla, 9.4 [2.5-38.1] ve 6.8 [4.4-13.9] U/ml; p=0.001). Bütün grupta yapılan Spearman korelasyon analizinde CA 125 düzeyleri ortalama gradiyent (p=0.007, r=0.30) ve kreatinin düzeyleri ile pozitif korelasyon gösteriyordu (p=0.02, r=0.26).
Sonuç: CA 125 düzeylerinin AD’li hastalarda arttığını ve ortalama gradiyent ve kreatinin düzeyleri ile pozitif korelasyon gösterdiğini belirledik.
Objectives: Carbohydrate antigen 125 (CA 125), known as a tumor marker for ovarian cancer, has been reported to increase in relation to disease severity in heart failure patients with systolic dysfunction. Aortic stenosis (AS) has a wide clinical spectrum that often includes heart failure symptoms. The purpose of the present study is to evaluate the serum levels of CA 125 in patients with AS and its relation to clinical severity and echocardiographic parameters.
Study design: The study group consisted of 42 patients (20 males, 22 females, mean age 62.5±14.9 years) with AS and 35 healthy controls (17 men, 18 women; mean age 59.0±9.1 years). All patients and control subjects underwent chest X-ray and echocardiographic evaluation. We measured serum CA 125 values in patients with AS and control subjects.
Results: The median (interquartile range) CA 125 level was significantly higher among AS patients than in the control group in covariate analysis (9.4 [2.5-38.1] vs. 6.8 [4.4-13.9] U/ml respectively; p=0.001). Spearman correlation analysis in the whole group indicated that CA 125 was positively correlated with aortic mean gradient (p=0.007, r=0.30) and creatinine levels (p=0.02, r=0.26).
Conclusion: We found that CA 125 levels were elevated in patients with AS and were correlated with mean gradient and creatinine levels.

4.The relationship between serum total testosterone and 24-hour urinary sodium excretion in never-treated stage 1 essential hypertensive patients
Barış Afşar, Mahmut Ay, Rukuye Burucu, Alper Kırkpantur
PMID: 22951847  doi: 10.5543/tkda.2012.81557  Pages 316 - 322
Amaç: Hiç tedavi edilmemiş ve böbrek fonksiyonları normal olan evre 1 esansiyel hipertansiyon hastalarında serum total testosteron (TT) ve 24 saatlik idrar sodyum atılımı arasındaki ilişki değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmaya 80 yeni tanı konmuş, hiç tedavi görmemiş, evre 1 hipertansif hasta alındı. Çalışmaya katılan hastaların tıbbi öyküleri alındı ve fizik muayeneleri, kan basıncı ölçümleri, 12 derivasyonlu elektrokardiyografik incelemeleri, idrar analizi ve biyokimyasal analizler yapıldı, 24 saatlik idrar toplanarak idrar sodyumu, idrar protein atılımı ve kreatinin klirensi hesaplandı.
Bulgular: Tek değişkenli Pearson korelasyon analizinde logaritmik olarak çevrilen 24 saatlik idrar sodyum atımı yaş (r=-0.399, p=<0.0001), beden kütle indeksi (r=0.304, p=0.006), sistolik kan basıncı (r=0.394, p<0.0001), potasyum (r=0.233, p=0.037), kreatinin klirensi (r=0.600, p<0.0001) ve logaritmik olarak çevrilen serum TT ile (r: -0.272, p=0.015) ilişkili bulundu. Çok değişkenli lineer regresyon analizinde yaş (p<0.0001), kreatinin klirensi (p=0.015), sistolik kan basıncı (p<0.0001), potasyum (p=0.021) ve serum TT (p=0.002) logaritmik olarak çevrilen 24 saatlik idrar sodyum atılımının bağımsız öngördürücüleri olarak bulundu.
Sonuç: Bu çalışmamızda, serum TT seviyelerinin 24 saatlik idrar sodyum atılımı ile bağımsız ilişkili olduğunu gösterdik.
Objectives: To study the relationship between serum total testosterone (TT) and 24-hour urinary sodium excretion in newly diagnosed stage 1 essential hypertensive patients with normal renal function.
Study design: In total, 80 never-treated stage 1 hypertensive patients were included. All patients provided medical history and underwent physical examination, blood pressure measurement, 12-lead electrocardiography, routine urine analysis, biochemical analysis, 24-hour urine collection to measure urinary sodium and protein excretion, and creatinine clearance calculation.
Results: Pearson correlation analysis revealed that logarithmically converted 24-hour urinary sodium excretion was correlated with age (r=-0.399, p<0.0001), body mass index, (r=0.304, p=0.006), systolic blood pressure (r=0.394, p<0.0001), serum potassium (r=0.233, p=0.037), creatinine clearance (r=0.600, p<0.0001), and logarithmically converted serum TT (r=-0.272, p=0.015). Stepwise linear regression analysis revealed that age (p<0.0001), creatinine clearance (p=0.015), systolic blood pressure (p<0.0001), potassium (p=0.021), and serum TT (p=0.002) were independently related to logarithmically converted 24-hour sodium excretion.
Conclusion: We demonstrated that serum TT levels were independently related to 24-hour urinary sodium amount.

5.Comparison of long term clinical outcomes, event free survival rates of patients undergoing enhanced external counterpulsation for coronary artery disease in the United States and Turkey
Ozlem Soran, Coskun İkizler, Atilla Sengul, Bilal Çuğlan, Elizabeth Kennard, Sheryl Kelsey
PMID: 22951848  doi: 10.5543/tkda.2012.59144  Pages 323 - 330
Amaç: Güçlendirilmiş eksternal kontrpulsasyon (EECP) tedavisi gören ilk Türk (TR) hasta grubunun klinik sonuçları, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) sonuçlarla karşılaştırıldı ve EECP’nin uzun dönem etkinliği değerlendirildi.
Çalışma planı: Bu çalışmada, ABD’den 2072 hasta, TR’den 82 hasta tedavi edilerek izlendi. “The International EECP Patient Registry Phase I and II” Pittsburgh Üniversitesi’nde başlatılıp ve koordine edildi. Kayıtların amacı, klinik çalışma sonuçlarını gerçek yaşam şartlarında değerlendirmekti. Bu çalışmanın bir diğer önemli özelliği ise sadece üniversite hastaneleri değil, aynı zamanda özel hastaneler, eğitim hastaneleri ve tedavi merkezlerinden de hasta alınmasıydı.
Bulgular: TR hastalarda diyabet, hipertansiyon, hiperlipidemi daha azdı (p<0.01), diyastolik augmentasyon oranı daha yüksekti (p<0.001). Her iki grupta da, 35 saat EECP tedavisi sonrası anjina pektoris şiddeti önemli ölçüde azalma gösterdi (p<0.001). Majör istenmeyen kardiyak olay (MACE) oranı (ölüm, koroner arter baypas greft, perkütan koroner girişim, miyokart enfarktüsü) EECP tedavisi sırasında her iki grupta da düşüktü (%2.5 ve %2.7). Bir yıl takip sonucunda TR hastalarında %84, ABD hastalarında %76 oranında anjina sınıfındaki iyileşme devam ediyordu.
Sonuç: EECP tedavisi alan TR hasta grubunun temel karakteristik özellikleri ABD grubundan farklıydı. Bununla birlikte, yüksek risk profiline rağmen, her iki hasta grubunda anjina şiddetinde benzer azalma sağlandi. Uzun dönem takiplerinde, MACE oranı düşüktü ve hastaların çoğunda EECP tedavisi sonrası iyileşme devam ediyordu.
Objectives: This study assessed the long-term efficacy of EECP (Enhanced External Counterpulsation) in Turkish (TR) patients initially and compared these results with the United States (US) in a real world setting.
Study design: In this study, 2072 patients were treated and followed in the US and 82 patients were treated and followed in TR. The International EECP Patient Registry Phase I and II was initiated and coordinated at the University of Pittsburgh. The aim of the “registry” was to assess the outcomes of clinical trials in a real world setting. Another unique feature of this study was to enroll patients not only from university hospitals but also from private hospitals, educational hospitals, and treatment centers.
Results: TR patients had less diabetes, hypertension, and hyperlipidemia than US patients (p<0.01). TR patients also had a higher proportion of diastolic augmentation (p<0.001). Both groups showed a significant reduction in the severity of angina after a 35h EECP course (p<0.001). Major Adverse Cardiac Events (MACE) rate (death, coronary artery bypass graft, percutaneous coronary intervention, myocardial infarction) was low in both groups during treatment (2.5% vs. 2.7%). At 1 year follow up, 84% of TR and 76% of US patients had maintained the improvement of angina.
Conclusion: Patients presenting for EECP treatment from TR had different baseline profiles from US patients. However, despite the high risk baseline characteristics, both cohorts achieved similar reduction in angina. In the long term follow-up, the MACE rate was low and the improvement after EECP was sustained in most of the patients.

6.Comparison of DDD versus VVIR pacing modes in elderly patients with atrioventricular block
Barış Kılıçaslan, Fahriye Vatansever Ağca, Esin Evren Kılıçaslan, Ozan Kınay, Kürşat Tigen, Çayan Çakır, Cem Nazlı, Oktay Ergene
PMID: 22951849  doi: 10.5543/tkda.2012.33677  Pages 331 - 336
Amaç: İki odacıklı uyarı veren kalıcı kalp pillerinin tek odacıklı uyarı verenlere göre belirgin üstünlüğüne inanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, atriyoventriküler (AV) tam blok tanısı ile kalıcı kalp pili takılan yaşlı hastalarda, tek odacıklı ventriküler (VVIR) kalıcı kalp piliyle karşılaştırıldığında iki odacıklı (DDD) kalıcı kalp pillerinin belirgin yararlarının olup olmadığının saptanmasıdır.
Çalışma planı: Bu çalışma randomize, iki periyotlu çapraz ve her kalp pili mod periyodu 1 ay sürecek şekilde tasarlandı. DDD kalp pili takılan otuz hastaya (16 erkek, ortalama yaş 68.87±6.89) standart bir protokol uygulandı. Protokolde karşılıklı görüşme, pacemaker sendromu değerlendirmesi, sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi (SİYK) anketi (SF-36 testi), 6 dakika yürüme testi ve transtorasik ekokardiyografik inceleme yapıldı. Bu değişkenlerin tümü her iki DDD ve VVIR modunda uygulandı. Elde edilen veriler karşılaştırıldı.
Bulgular: SİYK skorları benzer bulundu. Altı dakika yürüme testi sonuçları iki grupta da benzerdi. DDD mod kalp pili ile karşılaştırıldığında, VVIR mod kalp pilinde sol atriyumun genişlediği, sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarının bozulduğu saptandı. İki hastada istatistiksel anlama ulaşmayan subklinik pacemaker sendromu saptandı.
Sonuç: AV tam blok tanısı ile kalıcı kalp pili takılan aktif yaşlı hastalarda yaşam kalitesi ve egzersiz performansı açısından DDD ve VVIR mod kalp pili arasında fark saptanmamıştır. Fakat, bir aylık kısa takip süresine rağmen VVIR mod kalp pili ile sol atriyumda genişleme ve sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarında bozulma saptanmıştır.
Objectives: Dual-chamber pacing is believed to have an advantage over single-chamber ventricular pacing. The aim of this study was to determine whether elderly patients who have implanted pacemakers for complete atrioventricular block gain significant benefits from dual-chamber (DDD) pacemakers compared with single chamber ventricular (VVIR) pacemakers.
Study design: This study was designed as a randomized, two-period crossover study-each pacing mode was maintained for 1 month. Thirty patients (16 men, mean age 68.87±6.89 years) with implanted DDD pacemakers were submitted to a standard protocol, which included an interview, pacemaker syndrome assessment, health related quality of life (HRQoL) questionnaires assessed by an SF-36 test, 6-minute walk test (6MWT), and transthoracic echocardiographic examinations. All of these parameters were obtained on both DDD and VVIR mode pacing. Paired data were compared.
Results: HRQoL scores were similar, and 6MWT results did not differ between the two groups. VVIR pacing elicited significant enlargement of the left atrium and impaired left ventricular diastolic functions as compared with DDD pacing. Two patients reported subclinical pacemaker syndrome, but this was not statistically significant.
Conclusion: Our study revealed that in active elderly patients with complete heart block, DDD pacing and VVIR pacing yielded similar improvements in QoL and exercise performance. However, after a short follow-up period, we noted that VVIR pacing caused significant left atrial enlargement and impaired left ventricular diastolic functions.

7.Echocardiographic evaluation of left ventricular function in normotansive obese children: a comparative analysis according to body mass index
Ayse Esin Kibar, Feyza Ayşenur Paç, Mehmet Burhan Oflaz, Şevket Ballı, İbrahim Ece
PMID: 22951850  doi: 10.5543/tkda.2012.49344  Pages 337 - 346
Amaç: Bu çalışmada, normotansif hafif kilolu ve obez çocuklarda, beden kütle indeksine (BKİ) göre sol ventriküldeki (SV) yapısal ve fonksiyonel değişikliklerin belirlenmesi amaçlandı.
Çalışma planı: Çalışmaya hipertansiyon saptanmayan 30 hafif kilolu (grup 2; ort. yaş: 13.2±2.1 yıl, BKİ: 25-30 kg/m2), 30 obez (grup 3; ort. yaş: 13.3±2.0 yıl, BKİ ≥30 kg/m2) ve 50 sağlıklı çocuk (grup 1 [kontrol grubu]; BKİ: 18-24.9 kg/m2) alındı. Obez gruplar ambulatuvar kan basıncı izlemesi ile değerlendirildi. Tüm gruplar standart ve pulsed-wave (PW) Doppler ekokardiyografiyle değerlendirildi.
Bulgular: Hafif kilolu ve obez çocuklarda sol atriyum volümü, sol atriyum/aort çap oranı, SV septal ve arka duvar kalınlıkları, diyastol sonu çap ve volümünde, sol ventrikül kitlesi (SVK) kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksekti (p<0.01). Obez gruplarda normal sınırlarda ancak, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında daha yüksek sistolik kan basıncı saptandı. Her iki obez grupta transmitral E/A ve pulmoner ven (PV) sistolik/diyastolik hız oranı (S/D) anlamlı derecede düşüktü, buna karşın E dalgası deselerasyon zamanı, PV A dalgası ve diyastol sonu sol ventrikül apeks-mitral anulus mesafesi anlamlı derecede artmıştı (p<0.05). BKİ obezite süresi ve SVK arasında anlamlı pozitif (sırasıyla, r=0.527, r=0.506); BKİ, mitral E/A oranı ve PV S/D oranı arasında anlamlı negatif korelasyon gösterdi (sırasıyla, r=-0.230, r=-0.577, p<0.01).
Sonuç: SV subklinik miyokart fonksiyon bozukluğu bulguları her iki obez grupta da saptanmıştır. Diyastolik fonksiyon bozukluğunun belirlenmesinde pulmoner ven PW Doppler incelemesi hafif kilolu dönemde de faydalı görünmektedir.
Objectives: The purpose of our study was to determine structural and functional changes on left ventricular function (LV) according to body mass index (BMI) in normotansive overweight and obese children.
Study design: Thirty normotansive overweight children (group 2; mean age: 13.2±2.1 years, BMI: 25-30 kg/m2), 30 obese children (group 3; mean age: 13.3±2.0 years, BMI ≥30 kg/m2), and 50 healthy controls (mean age: 13.2±1.8 years, BMI: 18-24.9 kg/m2) were included in this study. Continuous ambulatory pressure was monitored in the obese group, while standard and pulsed wave (PW) Doppler echocardiographic examinations were evaluated in all three study groups.
Results: In overweight and obese children, left atrial volume, left atrial/aortic root diameter ratio, LV interventricular septum, LV posterior wall thickness, LV end-diastolic diameter and volume, and LV mass were significantly higher than those children in the control group (p<0.01). Blood pressure was within the normal range but was increased in the obese groups. Transmitral E/A and pulmonary vein (PV) systolic/diastolic velocity (S/D) ratios were decreased, but E-wave deceleration time, PVA velocities, and the end-diastolic distance from the mitral annulus to the LV apex were increased in both obese groups (p<0.05). BMI was significantly correlated with duration of obesity and LV mass (r=0.527, r=0.506, p<0.01, respectively). Significantly negative correlations were found between BMI, Mitral E/A, and PV S/D ratio (r=-0.230, r=-0.577, p<0.01, respectively).
Conclusion: Subclinical LV myocardial dysfunction was noted in obese subgroups. Determination of diastolic dysfunction by PV PW Doppler can be useful a pre-obese period.

CASE REPORT
8.Fenestrated cor triatriatum sinistrum: a case report
Zafer Işılak, Serkan Çay, Ejder Kardeşoğlu, Mehmet Uzun
PMID: 22951851  doi: 10.5543/tkda.2012.73444  Pages 347 - 349
Bu yazıda, fenestrasyonlu kor triatriatum sinisteri bulunan 20 yaşında erkek hasta sunuldu. Hasta uzun zamandır var olan eforla ilişkili nefes darlığı, yorgunluk ve çarpıntı yakınmalarıyla başvurdu. Kardiyak muayenesinde I-II/VI dereceden apikal erken-orta sistole uzanan bir üfürüm saptandı. Elektrokardiyografide sinüs ritmi ve inkomplet sağ dal bloğu vardı. Transtorasik ekokardiyografide sol atriyumu ikiye bölen bir membran izlendi. Transözofageal ekokardiografide sol üst pulmoner venden başlayan interatriyal septuma uzanan üzerinde fenestrasyonlar bulunan sol atriyumu proksimal ve distal olarak iki kısma ayıran bir membran görüldü. Daha detaylı anatomik değerlendirme için yapılan kardiyak MR görüntülemesinde benzer bulgular dışında ek bir anomali saptanmadı. Membran üzerinde basınç gradiyenti olmadığı için hasta medikal olarak izleme alındı.
We present a 20-year-old male patient with cor triatriatum sinistrum with fenestrations and long-standing dyspnea on exertion, fatigue, and palpitation. An apical early to mid-systolic murmur of grade I-II/VI was heard on cardiac auscultation. Electrocardiography showed sinus rhythm and an incomplete right bundle branch block. Transthoracic echocardiography showed a membrane dividing the left atrium into two compartments. Transesophageal echocardiography showed a membrane with fenestrations originating from the left upper pulmonary vein, extending to the interatrial septum, and dividing the left atrium into two compartments as proximal and distal. Cardiac MR imaging for further detailed anatomical assessment demonstrated similar findings without additional anomaly. Medical follow-up was conducted due to no pressure gradient across the membrane.

9.Adult patient with Shone’s syndrome and patent ductus arteriosus: a case report
Çağdaş Akgüllü, Ercan Erdoğan
PMID: 22951852  doi: 10.5543/tkda.2012.27003  Pages 350 - 353
Shone sendromu paraşüt mitral kapak (PMV), supravalvüler halka, subaortik darlık ve aort koarktasyonu gibi dört tıkayıcı doğumsal lezyondan oluşan çok nadir bir kardiyak malformasyondur. Tanı, titizlikle yapılacak kapsamlı bir ekokardiyografik inceleme gerektirir. Bir hastanın, erişkin yaşamda halen tanınmamış olması oldukça ender rastlanan bir durumdur. Bu yazıda, Shone sendromu ve patent duktus arteriyozusu (PDA) olan 26 yaşında erkek hasta sunuldu. Hasta egzersiz intoleransı ve şiddetlenen nefes darlığından yakınmaktaydı. İki yıl önce başka bir merkezde tanısının atlandığı ve mitral kapak prolapsusu ve subaortik membran gibi yanlış tanılara dayanılarak ameliyat edildiği öğrenildi. Transtorasik ekokardiyografide daha önce yerleştirilen mitral anüler halka nedeniyle ciddi mitral darlığa yol açan PMV saptandı. Shone sendromunun diğer bileşenleri olan subaortik membran, aort koarktasyonu ve ek olarak PDA gözlendi. Tekrar ameliyat önerildi, ancak hasta kabul etmedi. İki yıllık izlem sırasında, atriyal fibrilasyon atağı ve kötüleşen nefes darlığına rağmen hasta tekrar ameliyat olmayı yine kabul etmedi. Shone sendromuna ait herhangi bir unsur saptandığında, klinisyen diğer unsurların varlığını mutlaka araştırmalıdır.
Shone’s syndrome is a very rare cardiac malformation composed of four obstructive congenital lesions, which include the parachute mitral valve (PMV), supravalvular ring, subaortic stenosis, and coarctation of aorta. Diagnosis requires a comprehensive examination including a carefully performed echocardiography. It is extremely unusual for a patient to remain undiagnosed during adulthood. Here we report a 26-year-old male patient with Shone’s syndrome and patent ductus arteriosus (PDA). The patient reported that he had been suffering from exercise intolerance and aggravating dyspnea. Two years ago, he was operated on in another hospital based on the wrong diagnosis of mitral valve prolapse and subaortic membrane. Transthoracic echocardiography revealed the existence of a PMV, which led to severe mitral stenosis through a previously implanted mitral annular ring. Other components of Shone’s syndrome, subaortic membrane and aortic coarctation, together with PDA, were also observed. Another operation was suggested, but the patient refused. During the two year follow-up period, in spite of an atrial fibrillation attack and deteriorating dyspnea, the patient still did not want another operation. Once any of the four components of the Shone’s complex is detected, clinicians must look for the presence of other lesions.

10.Paget-von Schrötter syndrome: upper extremity deep vein thrombosis after heavy exercise
Ahmet Sayın, Hasan Güngör, Murat Bilgin, Ümit Ertürk
PMID: 22951853  doi: 10.5543/tkda.2012.02212  Pages 354 - 357
Bu yazıda, tekrarlayan egzersiz sonrası boynunun, yüzünün sağ yarısında, sağ üst ekstremitede ve sağ prekordiyal bölgede gerginlik, şişkinlik, ağırlık ve kızarıklık olan 52 yaşındaki erkek hasta sunuldu. Travma, venöz kateter ve malign hematolojik veya kronik hastalık öyküsü gibi etyolojik faktörler tanımlanmadı. Üst ekstremitede Doppler ultrasonografisi uygulandı, sağ internal juguler vende tam trombüse bağlı tıkanıklık, sağ brakiyosefalik ve sağ subklaviyan vende kısmi tıkanıklık ve ayrıca sol brakiyal vende kronik trombüs saptandı. Tam kan sayımı, koagülasyon profili, romatolojik ve tümör belirteçleri normaldi. Hastanın son 18 ayda kondisyon bisikleti ile egzersizler yaptığı, son dört günde çok sık ve ağırlaştırılmış şekilde ağır egzersizler yaptığı öğrenildi. Enoksaparin sodyum tedavisinin üçüncü gününde şişlik ve kızarıklıklar kısmi olarak geriledi. Birinci ayda yapılan kontrol Doppler ultrasonografisinde sağ brakiyosefalik ve internal juguler vende kısmi trombüsle kaplı alanlar gözlendi. Ayrıca, sol brakiyal ve bazilik vende kronik trombüsler gözlendi. Bilgisayarlı tomografi görüntülerinde malign hastalık ile uyumlu bulgu gözlenmedi, vena kava süperiyorda trombüse ait dolum defektleri gözlendi. Hasta 6 ay boyunca başarılı bir şekilde antikoagülanlarla tedavi edildi.
We present a 52-year-old man with swelling, tightness, heaviness, and redness in the right half of his neck, face, upper arm, and right precordial area after repetitive exercises. No etiological factors such as trauma, venous catheter, malignancy, hematologic disorder history, or any chronic disease were noted. A Doppler ultrasound of the upper extremities was performed, which showed a complete thrombotic occlusion in the right internal jugular vein, partial occlusion in the right brachiocephalic and subclavian veins with thrombosis, and chronic thrombosis occluding the left brachial vein. Complete blood cell count, coagulation profiles, and rheumatologic and tumor markers were normal. The patient reported that he had taken spinning classes for the last 18 months, and for the past 4 days he reported that he had done his spinning exercises harder and more frequently. The swelling and redness regressed partially on the 3rd day of therapy with enoxaparin sodium. In the first month follow-up visit we performed a control Doppler ultrasound and it showed partially thrombosed areas in the right brachiocephalic and internal jugular veins. Also, chronic thrombosis persisted in the left brachial and basilic veins. Computed tomography images showed no evidence for malignancy and some sections showed filling defects in the vena cava superior, which was attributed to thrombotic materials. The patient was successfully treated with anticoagulants for 6 months.

11.Lamotrigine related myocarditis: case report
Turan Bayhan, Murat Şahin, Işıl Yıldırım, Tevfik Karagöz
PMID: 22951854  doi: 10.5543/tkda.2012.70268  Pages 358 - 360
Miyokardit birçok ilacın kullanımına ikincil beklenebilir. Bu yazıda, lamotrijin kullanımına bağlı gelişen bir miyokardit olgusu sunuldu. On beş yaşında erkek hastanın 30 dakika süren göğüs ağrısı nedeniyle başka bir hastaneye başvurduğu, kardiyak enzim düzeyinin yüksek gelmesi nedeniyle merkezimize sevk edildiği öğrenildi. Hastanın hastanemizde yapılan değerlendirmesinde elektrokardiyografide inferiyor derivasyonlarda özgül olmayan ST yükselmesi görüldü, kardiyak enzimlerinden troponin T 0.47 ng/ml (0-0.1), kreatinin kinaz MB 38 ng/ml (0-4.97) geldi. Ekokardiyografisinde sistolik fonksiyonlar normaldi. Kardiyak manyetik rezonans görüntülemede minimal perikart efüzyonu ve sol ventrikül işlevinde hafif azalma görüldü. Hasta miyokardit tanısıyla yatırıldı. Seroloji incelemeleri sonucu miyokardite neden olabilecek virüs ve bakteriler dışlandı. Hastanın epilepsi nedeniyle kullanmakta olduğu lamotrijin tedavisinin kesilmesiyle kardiyak enzim düzeyi normale döndü. Hastada lamotrijinin neden olduğu ilaç ilişkili miyokardit düşünüldü. Miyokardit olgusunun değerlendirilmesinde etyoloji bulunamıyorsa, ilaca aşırı duyarlılık dikkate alınmalıdır. İlacın değiştirilmesi aşırı duyarlı hastalar için faydalı olabilir.
Myocarditis can develop secondary to several medications. Here, we report a case of myocarditis related to the use of lamotrigine. A 15-year-old boy was admitted to another hospital because of a chest pain that was sustained for 30 minutes. He was transferred to our hospital after detection of cardiac enzyme elevation. He was evaluated in our center, where electrocardiography revealed non-specific ST elevation at inferior derivations, and the level of troponin T was found to be 0.47 ng/ml (0-0.1), while creatinin kinase MB was found to be 38 ng/ml (0-4.97). Systolic cardiac functions were normal via echocardiography. Cardiac magnetic resonance imaging showed minimal pericardial effusion and a minimal decrease in left ventricular function. He was hospitalized with the diagnosis of myocarditis. Viral and bacterial agents that can cause myocarditis were excluded via serological tests. He had been on a lamotrigine treatment due to epilepsy, and after cessation of lamotrigine, his cardiac enzyme levels returned to normal. Therefore, we diagnosed him with drug related myocarditis due to lamotrigine. If an etiology cannot be found during the evaluation of a myocarditis case, drug hypersensitivity should be considered. Changing the responsible drug for hypersensitivity may be beneficial for these patients.

12.A case of symptomatic right atrial lipoma
Hüseyin Tuncay Parmaksız, Orhan Elönü, Ümit Duman, Ergün Seyfeli
PMID: 22951855  doi: 10.5543/tkda.2012.40316  Pages 361 - 363
Lipomlar kalbin nadir tümörlerindendir. Tüm yaş gruplarında ve iki cinste de eşit oranda görülebilen, kapsüllü, matür yağ dokusu tümörleridir. Kardiyak lipomlar genellikle semptom oluşturmaz ve en sık sol ventrikül, sağ atriyum ve interatriyal septumda saptanırlar. Bu yazıda, 62 yaşında 1.5 yıl önce baypas ameliyatı geçirmiş, eforla solunum güçlüğü, kollar ve yüzde ödem ve çarpıntı yakınması olan semptomatik sağ atriyumda lipom saptanan hasta sunuldu. Transtorasik ekokardiyografi ile (TTE) sağ atriyumda kitle saptandı. Kitlenin ameliyatla alınmasına karar verildi. Hastaya interatriyal septum rezeksiyonu sonrasında interatriyal septum ve atriyokaval bileşke rekonstrüksiyonu yapıldı. Ameliyat sonrası üçüncü ayda yapılan kontrolde TTE’de intrakardiyak kitle gözlenmedi, sağ atriyum boyutu normal sınırlarda idi.
Cardiac lipomas are rarely diagnosed tumors of heart. They are encapsulated and matured lipoid tumors that are diagnosed equally in all age groups and sexes. Cardiac lipoma are diagnosed mostly in the left ventricle, right atrium, and interatrial septum. We present a 62-year-old symptomatic patient with right atrial lipoma suffering from effort dyspnea, upper extremity and facial edema and palpitation, and who had a by-pass operation approximately 1.5 years ago. In patient transthorasic echocardiography (TTE) revealed that the right atrial mass. It was decided that the audience may be receiving. She underwent interatrial septum resection followed by reconstruction of interatrial septum and atriocaval junction. In the third month after the operation, there was no intracardiac mass on TTE and right atrial size was within normal limits.

13.A case with tricuspid valve brucella endocarditis presenting with acute right heart failure
Hüseyin Uğur Yazıcı, Kadir Uğur Mert, Utku Şenol, Taner Ulus
PMID: 22951856  doi: 10.5543/tkda.2012.32067  Pages 364 - 367
Brusella endokarditi, brusella enfeksiyonunun nadir karşılaşılan fakat en ölümcül komplikasyonudur. Brusella endokarditinde en sık aort kapağı tutulur, mitral kapak tutulumu nadirdir, triküspit kapağın tutulumu ise son derece nadirdir. Altmış iki yaşında kadın hasta ateş, halsizlik, nefes darlığı ve bacaklarda şişlik yakınmalarıyla yatırıldı. Hastadaki bulgulara göre akut sağ kalp yetersizliği düşünüldü, hastanın transtorasik ekokardiyografisi yapıldı. Ekokardiyografide sağ kalp boşlukları genişlemiş, ciddi triküspit yetersizliği ve triküspit kapak üzerinde sağ ventriküle girip çıkan vejetasyon ile uyumlu kitle saptandı. Kan kültürlerinde üreme olmayan hastanın serolojik incelemesinde brusella antikor titresi 1/640 (+) olarak bulundu. Brusella endokarditi tanısı alan hastaya sekiz hafta boyunca doksisiklin, rifampisin ve seftriakson tedavisi verildi. Toplam sekiz haftalık tedavi sonunda sağ kalp yetersizliği bulguları geriledi ve endokardit tablosu düzeldi. Sonuç olarak, brusella enfeksiyonunun endemik olduğu ülkemizde sistemik enfeksiyon bulgularına eşlik eden akut sağ kalp yetersizliği tablosunda başvuran hastalarda triküspit kapak brusella endokarditi olasılığı da düşünülmelidir.
Although the presence of brucella endocarditis is encountered rarely, it is the most fetal complication of brucellosis, which is shown to affect the aortic valve primarily and the mitral valve secondarily. Involvement of the tricuspid valve is extremely rare. A 62-year-old female was admitted with complaints of fever, fatigue, difficulty in breathing, and swellings in her legs. A transthoracic echocardiogram was performed since acute right heart failure was considered due to her symptoms. The echocardiogram showed enlarged right heart chambers, serious tricuspid valve insufficiency, and a mass on the tricuspid valve compatible with a vegetation moving in and out of the right ventricle. Although no growths were observed in the blood culture, antibody titration for brucellosis was found to be 1/640 (+) in the serological examination. The patient was diagnosed with brucella endocarditis and placed on doxycycline, rifampicin, and ceftriaxone treatment for eight weeks. At the end of the eight-week treatment, the symptoms of right heart failure receded and the patient recovered from the endocarditis. Tricuspid valve brucella endocarditis should be considered in patients suffering from acute right heart failure accompanied by systemic infection findings since brucellosis is presently endemic in Turkey.

INVITED REVIEW
14.Dysfunction of high-density lipoprotein and its apolipoproteins: New mechanisms underlying cardiometabolic risk in the population at large
Altan Onat, Günay Can, Hüsniye Yüksel
PMID: 22951857  doi: 10.5543/tkda.2012.55490  Pages 368 - 385
Bu yazıda, metabolik sendromun (MetS) yaygın olduğu ve glukoz tolerans bozukluğuna yatkın popülasyonlarda hakim olan metabolizma ve kalan kalp-damar hastalıkları riski gözden geçirildi. Bu riskin altında, kanda trigliseridden zengin lipoproteinler ile kalıntılarının ve okside olmuş lipoprotein(a) fosfolipidleri fazlalığıyla ilişkili artmış sistemik enflamasyon/oksidatif stres’in yattığına dair kanıtlar sunulmaktadır. Yüksek risk profili, yüksek-yoğunluklu lipoprotein (HDL) ve apolipoproteinlerinin (apo) yangı ve oksidasyona karşı gelen ve aterozdan koruyucu özelliklerinin kaybolmasıyla daha artmaktadır. Sık görülen klinik belirtiler aterojen dislipidemi, artmış apo B’li hipertrigliseridemi veya hipertrigliseridemik bel fenotipi olup, çoğu kez serumda artmış apo E, C-reaktif protein, kompleman C3 ve ürik asit düzeyleri gibi yangı mediyatör/markörleri ile eşlik eder. Erkeklere kıyasla, menopoz çevresi ve sonrasındaki kadınlar bu durumdan daha sık ve daha güçlü biçimde etkilenip çok sayıda yangı belirteci etkin olur. Sigara içiciliğinin uzun süreli etkisi anılan kadınlarda, şişmanlıktan koruma ve diğer mekanizmalar aracılığıyla zararlı değildir. Apo A-I disfonksiyonu her iki cinsiyette MetS ve tip 2 diyabet yokluğunda da gelişebilir. Anılan kardiyometabolik riskin halk sağlığı açısından sonuçları devasadır. Bu alana ilişkin etkiyi, genetiği, makanizmaları koruma ve tedaviyi daha aydınlığa kavuşturmak üzere, çok daha fazla araştırmaya gereksinim vardır. Diyet yoluyla (abdominal) obeziteden korunma, fiziksel hareketsizliği düzeltme ve sigara içiciliği ile alkol tüketimini sınırlamayı içeren hayat tarzı değişiklikleri, yangı durumu ile HDL disfonksiyonunu önleme ve tedavi etmenin temel taşlarıdır. Kanda trigliserid yüksekliğini azaltma amacıyla, omega 3 yağ asitleri uygulamak iyi bir ek önlemdir. Ek ilaç gerekirse, statinlerle birlikte veya birlikte olmayarak, uzun salınımlı niasin veya fibratlar uygulamada en uygun seçenek görünmektedir.
We review the metabolic and residual cardiovascular risk existing in populations with prevailing metabolic syndrome (MetS) or in people prone to impaired glucose tolerance. Evidence is presented that enhanced systemic inflammation, or oxidative stress associated with elevated plasma triglyceride-rich lipoproteins and their remnants, and excess oxidized lipoprotein(a) phospholipids underlie this risk. The adverse risk profile is augmented by loss of the anti-inflammatory, anti-oxidative and atheroprotective properties of high-density lipoprotein and its apolipoproteins (apo). Common clinical manifestations are atherogenic dyslipidemia and hypertriglyceridemia with elevated apoB or hypertriglyceridemic waist phenotype. These manifestations are often accompanied by such inflammatory mediators/markers as elevated serum apoE, C-reactive protein, complement C3, and uric acid levels. Compared with men, peri- and postmenopausal women are more commonly and more strongly affected by multiple inflammation mediators. The long-term effects of cigarette smoking are not adverse in such women, but instead, serve as protection against obesity and other health issues. ApoA-I may become dysfunctional in either gender, even in the absence of MetS and diabetes. The public health implications of this cardiometabolic risk are huge. Much research is needed on this topic to further clarify the impact of apoA-I dysfunction, to elucidate the underlying genetics and mechanisms, and to determine preventive measures and optimal management. Avoiding (abdominal) obesity via lifestyle modifications, including dietary changes, improving physical inactivity, and limiting smoking and alcohol consumption, are mainstay measures in the prevention and management of pro-inflammatory states and HDL dysfunction. Omega-3 fatty acids are a good adjunct to lower plasma triglycerides. When further treatment is needed, extended-release niacin or fibrates, with or without statins, are the best options.

HOW TO?
15.Suggestions on how to do / (Pulmonary hypertension) How to do vasoreactivity test?
Uğur Canpolat, Ergün Barış Kaya
PMID: 22951858  doi: 10.5543/tkda.2012.99469  Pages 386 - 389
Abstract |Full Text PDF

CASE IMAGE
16.Case images: Evaluation of early dysfunction of a prosthetic mitral valve by real-time 3D transesophageal echocardiography
Saide Aytekin, Yelda Tayyareci, Selen Yurdakul, Ertan Sağbaş
PMID: 22951859  doi: 10.5543/tkda.2012.02515  Page 390
Abstract |Full Text PDF

17.Case images: Closure of the coronary to pulmonary artery fistula after microcatheter mediated dissection
Uğur Canpolat, Ergün Barış Kaya, Kudret Aytemir, Ali Oto
PMID: 22951860  doi: 10.5543/tkda.2012.78553  Page 391
Abstract |Full Text PDF

18.Atrial fibrillation due to right atrial compression in a patient with pectus excavatum
Uğur Canpolat, Ulvi Yalçın, Levent Şahiner, Kudret Aytemir
PMID: 22951861  doi: 10.5543/tkda.2012.58046  Page 392
Abstract |Full Text PDF | Video

19.Percutaneous retrieval of an embolized occluder device from the aorta using a goose-neck snare
Aylin Yıldırır, Birgül Varan, İlkay Erdoğan, Fatih Boyvat
PMID: 22951862  doi: 10.5543/tkda.2012.01979  Page 393
Abstract |Full Text PDF | Video

20.Transcatheter treatment of subclavian and pulmonary steal phenomenon in an infant
Osman Baspinar, Metin Kılınç, Ahmet İrdem, Mehmet Keskin
PMID: 22951863  doi: 10.5543/tkda.2012.29939  Page 394
Abstract |Full Text PDF

OTHER ARTICLES
21.Answers of Specialist
Ömer Kozan
Page 395
Abstract |Full Text PDF

22.Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Page 396
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.