ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 36 (6)
Volume: 36  Issue: 6 - September 2008
ORIGINAL ARTICLE
1.Mean platelet volume in patients with slow coronary flow and its relationship with clinical presentation
Zekeriya Nurkalem, Ahmet T Alper, Ahmet L Orhan, Aycan E Zencirci, İbrahim Sarı, Betül Erer, Hale Ü Aksu, Dilek Ş Ergün, Hale Y Yılmaz, Mehmet Eren
PMID: 19155638  Pages 363 - 367
Amaç: Çalışmamızda yavaş koroner akımlı (YKA) hastalarda ortalama trombosit hacmi (OTH) ve bunun klinik prezantasyonla ilişkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmada YKA saptanan, koroner arterleri normal 50 hasta ve normal koroner anatomiye sahip 22 hasta (kontrol grubu) incelendi. Yavaş koroner akım grubunda 26 hastada kararlı angina, 24 hastada kararsız angina vardı. Koroner kan akımı TIMI kare sayısından hesaplandı. Ortalama trombosit hacmini belirlemek için, K3 EDTA’lı kan örnekleri kan alımından bir saat sonra çalışıldı. Ortalama trombosit hacmi ile YKA arasındaki ilişki araştırıldı.
Bulgular: TIMI kare sayısı ortalaması YKA’lı hastalarda kontrollere göre anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0.0001). Beyaz küre ve trombosit sayılarında gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı. Ancak, OTH değerleri YKA grubunda anlamlı derecede daha yüksekti (9.4±2.3 fl ve 8.1±2.0 fl, p=0.014). Altgrup analizinde, OTH’nin sadece kararsız anginalı hasta grubunda, kararlı anginalı hastalardan (p=0.044) ve kontrollerden (p=0.002) anlamlı derecede yüksek olduğu görüldü. Yavaş koroner akımlı hastalarda ortalama TIMI kare sayısı ile OTH arasında pozitif ilişki saptandı (r=0.32, p=0.01). Çokdeğişkenli regresyon analizinde, OTH YKA’nın tek bağımsız öngördürücüsü idi (p=0.006, odds oranı=1.305, %95 güvenlik aralığı=0.985-1.730).
Sonuç: Bulgularımız, YKA’lı hastalarda OTH’nin artış gösterdiğini ve kararsız angina tablosuna, trombosit reaktivitesi ve agregasyonunda önemli değişiklikleri yansıtan anlamlı derecede yüksek OTH değerlerinin eşlik etmesi nedeniyle, bu hasta grubunda etkili anti-trombosit tedavi gerekebileceğini göstermektedir.
Objectives: We investigated mean platelet volume (MPV) in patients with slow coronary flow (SCF) and its possible relationship with clinical presentation.
Study design: The study included 50 patients with SCF and otherwise normal coronary arteries and 22 patients (control group) with normal coronary arteries. In the SCF group, there were 26 patients with stable angina pectoris (SAP), and 24 patients with unstable angina pectoris (USAP). Coronary blood flow was measured using the TIMI frame count. To determine MPV, blood samples with K3 EDTA were processed after one hour of venipuncture. The relationship between MPV and SCF was sought.
Results: The mean TIMI frame count was markedly increased in patients with SCF compared to controls (p<0.0001). No significant differences existed between the groups with regard to white blood cell and platelet counts. Patients with SCF had significantly higher MPV values compared to controls (9.4±2.3 fl vs 8.1±2.0 fl, p=0.014). In subgroup analysis, MPV was significantly increased only in patients presenting with USAP, compared to patients with SAP (p=0.044) and controls (p=0.002). There was a positive correlation between the mean TIMI frame count and MPV in patients with SCF (r=0.32, p=0.01). In multivariate analysis, MPV was the only independent predictor of SCF (p=0.006, odds ratio=1.305, 95% CI=0.985-1.730).
Conclusion: Our findings show that MPV is increased in patients with SCF, and SCF patients presenting with USAP exhibit significantly increased MPV values, suggesting an altered platelet reactivity and aggregation which may require effective anti-platelet therapy in this patient subgroup.

2.High levels of high-sensitivity C-reactive protein and impaired autonomic activity in smokers
Ömer Alyan, Fehmi Kaçmaz, Özcan Özdemir, Zülküf Karahan, Tuncay Taşkesen, Hikmet İyem, Sait Alan, Aziz Karadede, Erdoğan İlkay
PMID: 19155639  Pages 368 - 375
Amaç: Bu çalışmada, sigara içenlerde yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hs-CRP) düzeylerinin, kalp hızı değişkenliği kullanılarak, otonomik aktivite ile ilişkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya, 66’sı (35 kadın, 31 erkek; ort. yaş 36) sigara içen, 70’i (43 kadın, 27 erkek; 34) sigara içmeyen toplam 136 sağlıklı kişi alındı. Tüm bireylerden kan örnekleri alındı. Ayrıca, kalp hızı değişkenliğinin değerlendirilmesi için 24 saat süreyle üç kanallı Holter izlemesi yapılarak, ortalama kalp hızı, bütün NN intervallerinin standart sapması (SDNN), 5 dakika ortalama NN intervallerinin standart sapması (SDANN), ardışık NN aralıkları farklılıklarının kareleri toplamının karekökü (RMSSD), yüksek frekans (HF), düşük frekans (LF) değerleri ölçüldü ve LF/HF oranı hesaplandı.
Bulgular: Sigara içen grupta, sigara içme süresi ortalama 13.6±8.2 yıl (dağılım 3-45 yıl), bir günde içilen sigara sayısı ortalama 16.3±7.1 (dağılım 5-40 adet) idi. Sigara içenlerde, ortalama kalp hızı, hs-CRP ve fibrinojen düzeyleri, ortalama trombosit hacmi, beyaz küre sayısı, LF ve LF/HF oranı anlamlı derecede daha yüksek; SDNN, SDANN, RMSSD ve HF anlamlı derecede daha düşük bulundu. Sigara içen grupta hs-CRP ile bir günde içilen sigara sayısı, sigara içme süresi, fibrinojen düzeyi, ortalama trombosit hacmi, beyaz küre sayısı, LF ve LF/HF oranı arasında anlamlı pozitif ilişki; HF, SDNN ve SDANN ile ise anlamlı negatif ilişki bulundu. Bir adet sigara içme bile hs-CRP düzeyini akut olarak 0.07 kat artırmaktaydı (p<0.0001). Lineer regresyon analizinde, bir günde içilen sigara sayısı (=0.52, p=0.011) ve sigara kullanım süresinin (=0.073, p<0.0001) hs-CRP düzeyini bağımsız olarak etkilediği görüldü.
Sonuç: Sigara sağlıklı bireylerde, hem sempatovagal dengeyi bozar, hem de hs-CRP düzeyini artırır. Sigara içenlerde bu iki durum birlikte, daha fazla kardiyovasküler olay gelişimine katkıda bulunabilir.
Objectives: We investigated the relationship between high sensitivity C-reactive protein (hs-CRP) activity and autonomic nervous activity using heart rate variability in smokers.
Study design: The study consisted of 136 healthy subjects, including 66 smokers (35 women, 31 men; mean age 36 years) and 70 nonsmokers (43 women, 27 men; mean age 34 years). Serum samples were collected from all the subjects. Three-channel, 24-hr Holter monitoring was performed to derive the mean heart rate, standard deviation of normal NN intervals (SDNN), standard deviation of 5-minute mean NN intervals (SDANN), root mean square differences of successive NN intervals (RMSSD), high- (HF) and low- (LF) frequency power components, and the LF/HF ratio.
Results: In smokers, the mean duration of smoking was 13.6±8.2 years (range 3 to 45 years), and the mean number of cigarettes consumed per day was 16.3±7.1 (range 5 to 40). Smokers exhibited significantly higher mean heart rate, hs-CRP and fibrinogen levels, mean platelet volume, white blood cell count, LF, and LF/HF ratio, with significantly lower SDNN, SDANN, RMSSD, and HF values. In smokers, hs-CRP was correlated with the number of cigarettes consumed per day, duration of smoking, fibrinogen level, mean platelet volume, white blood cell count, LF, and LF/HF ratio, and inversely correlated with HF, SDNN, and SDANN. Even smoking a single cigarette resulted in an acute, 0.07-fold increase in the hs-CRP level (p<0.0001). In linear regression analysis, both the number of cigarettes consumed per day (=0.52, p=0.011) and duration of smoking (=0.073, p<0.0001) had an independent effect on the hs-CRP level.
Conclusion: Smoking both impairs the sympathovagal balance and increases the hs-CRP activity in otherwise healthy smokers, the combination of which would probably contribute to a higher rate of cardiovascular events.

3.The relationship between nonalcoholic fatty liver disease and the severity of coronary artery disease in patients with metabolic syndrome
Ahmet Taha Alper, Hakan Hasdemir, Sinan Şahin, Ebru Öntürk, Ahmet Akyol, Zekeriya Nurkalem, Nazmiye Çakmak, İzzet Erdinler, Kadir Gürkan
PMID: 19155640  Pages 376 - 381
Amaç: Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması metabolik sendromun (MS) önemli bir komplikasyonudur. Bu çalışmada MS’li hastalarda alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması ile koroner arter hastalığının (KAH) ciddiyeti arasındaki ilişki araştırıldı.
Çalışma planı: Bu prospektif çalışmaya, ATP III ölçütlerine göre MS tanısı konan 80 hasta (35 erkek, 45 kadın; ort. yaş 63±10; dağılım 42-80) alındı. Tüm hastalarda abdominal ultrasonografi ile alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması araştırıldı ve kararlı angina pektoris (n=48), kararsız angina pektoris (n=21) için ve prognostik amaçlı (n=11) koroner anjiyografi yapıldı. Koroner arter hastalığının ciddiyeti etkilenen damar sayısı (damar skoru) ve ciddiyet skoru (Gensini skoru) ile değerlendirildi. Lümen çapında %70 veya daha fazla azalma ciddi darlık olarak kabul edildi.
Bulgular: Ultrasonografide 43 hastada (%53.8) alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması saptandı. Bu hasta grubunda beden kütle indeksi, bel çevresi ve serum trigliserid düzeyi anlamlı derecede yüksek, HDL-kolesterol düzeyi anlamlı derecede düşük bulundu (p<0.001). Koroner anjiyografide damar skoru (2.5±0.9 ve 1.0±1.0) ve ciddiyet skoru (90.2±40.0 ve 36.4±28.9) da bu grupta anlamlı derecede yüksek idi (p<0.001). Tekdeğişkenli korelasyon analizinde, karaciğer yağlanmasının varlığı (r=0.61, p<0.001), derecesi (r=0.42, p<0.001) ve hasta yaşı (r=0.36, p=0.002) KAH ciddiyeti ile anlamlı ilişki gösterdi. Çokdeğişkenli regresyon analizinde karaciğer yağlanmasının varlığı KAH ciddiyetini etkileyen tek bağımsız faktör idi (: 1.35, p<0.001).
Sonuç: Akole bağlı olmayan karaciğer yağlanması KAH ciddiyetini artırmaktadır. Bu durum, MS’li hastaların karaciğer yağlanması açısından araştırılmasını ve yağlanma görülenlerin KAH varlığı ve ciddiyetiyle ilgili dikkatli takip edilmesini gerektirmektedir.
Objectives: Nonalcoholic fatty liver disease (NAFLD) is an important complication of metabolic syndrome (MS). We investigated the possible relationship between NAFLD and angiographical severity of coronary artery disease (CAD) in patients with MS.
Study design: This prospective study included 80 patients (35 men, 45 women; mean age 63±10 years; range 42 to 80 years) with a diagnosis of MS according to the ATP III criteria. All patients underwent abdominal ultrasonography to detect NAFLD. Coronary angiography was performed for stable angina pectoris (n=48), unstable angina pectoris (n=21), and prognostic reasons (n=11). The severity of CAD was assessed by the number of vessels involved (vessel score) and the severity score (Gensini score). Significant stenosis was defined as 70% or greater reduction in lumenal diameter.
Results: Ultrasonography revealed NAFLD in 43 patients (53.8%). Patients with NAFLD had significantly higher body mass index, waist circumference, and serum triglyceride level, and significantly lower HDL-cholesterol level (p<0.001). Coronary angiography showed significantly higher vessel (2.5±0.9 vs 1.0±1.0) and CAD severity scores (90.2±40.0 vs 36.4±28.9) in patients with NAFLD (p<0.001). Univariate analysis showed that the presence of NAFLD (r=0.61, p<0.001), grade of NAFLD (r=0.42, p<0.001), and patient age (r=0.36, p=0.002) were significantly correlated with the CAD severity score. In multivariate linear regression analysis, the presence of NAFLD was the only independent factor affecting the CAD severity score (: 1.35, p<0.001).
Conclusion: The presence of NAFLD is associated with more severe CAD, requiring that patients with MS be investigated for the presence of NAFLD and those with NAFLD be attentively followed-up for the presence and severity of CAD.

4.Prognostic value of troponin T and homocysteine in patients with end-stage renal disease
Asife Şahinarslan, Galip Güz, Kaan Okyay, Rüya Mutluay, Rıdvan Yalçın, Musa Bali, Şükrü Sindel, Atiye Çengel
PMID: 19155641  Pages 382 - 387
Amaç: Son dönem böbrek hastalığında (SDBH) artmış mortalitenin en önemli nedeni kardiyovasküler hastalıklardır. Bu çalışmada. SDBH hastalarının uzun dönem takibinde kardiyak troponin T (cTnT) ve homosistin düzeylerinin prognostik değeri araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya, en az üç aydır hemodiyaliz tedavisi görmekte olan, SDBH’li 78 hasta (54 erkek, 24 kadın; ort. yaş 53.2±16.6) alındı. Çalışmanın başında tüm hastalarda cTnT ve homosistin düzeyleri ölçüldü ve hastalar Mart 2002’den Mayıs 2007’ye kadar olumsuz kardiyovasküler olay (OKVO) gelişimi açısından takip edildi.
Bulgular: Yirmi altı hastada (%33.3) OKVO gelişti (3 serebrovasküler olay, %3.9; 18 konjestif kalp yetersizliği, %23.1; 19 koroner arter hastalığı, %24.4; 19 ölüm, %24.4). Diyabetli hastaların 2/3’ünde OKVO görüldü (p<0.001); ayrıca, OKVO gelişen grupta ortalama yaş anlamlı derecede yüksekti (p<0.001). Troponin T düzeyi OKVO gelişen grupta gelişmeyenlere göre anlamlı derecede yüksek bulunurken (0.21±0.43 ng/ml ve 0.06±0.28 ng/ml, p=0.002), homosistin düzeyi bu açıdan anlamlı farklılık göstermedi (p=0.82). Troponin T için kesim değeri 0.10 ng/ml olarak alındığında, cTnT 17 hastada (%21.8) ≥0.10 ng/ml, 61 hastada (%78.8) <0.10 ng/ml bulundu. Troponin T düzeyi ≥0.10 ng/ml olan hastalarda OKVO gelişimi (%64.7 ve %24.6; p=0.003), konjestif kalp yetersizliği (%47.1 ve %16.4; p=0.02) ve ölüm (%52.9 ve %16.4; p=0.004) anlamlı derecede fazlaydı. Bu hastalarda koroner arter hastalığı açısından da artmış bir eğilim vardı (%41.2 ve %19.7, p=0.10). Çokdeğişkenli lojistik regresyon analizinde ise, sadece yaş ve diyabetes mellitus OKVO’nun bağımsız öngördürücüsü bulundu.
Sonuç: Homosistin düzeyi SDBH’li hastaların uzun dönem takibinde OKVO gelişimini öngörmede yardımcı değildir. Yüksek cTnT düzeyi olan hastalarda OKVO gelişimi anlamlı derecede daha fazla olsa da, cTnT de OKVO’nun bağımsız bir göstergesi değildir.
Objectives: The most important cause of increased mortality in end-stage renal disease (ESRD) is cardiovascular diseases. We investigated the prognostic value of cardiac troponin T (cTnT) and homocysteine in the long-term follow-up of ESRD patients.
Study design: The study included 78 patients (54 males, 24 females; mean age 53.2±16.6 years) with ESRD, who had been on hemodialysis treatment for at least three months. Baseline troponin T and homocysteine levels were measured and the patients were followed-up from March 2002 to May 2007 for major adverse cardiovascular events (MACE).
Results: Major adverse cardiovascular events occurred in 26 patients (33.3%), including cerebrovascular events (n=3, 3.9%), congestive heart failure (CHF) (n=18, 23.1%), coronary artery disease (CAD) (n=19, 24.4%), and death (n=19, 24.4%). Two-thirds of diabetic patients developed MACE and the mean age in the MACE group was significantly greater (p<0.001). Troponin T levels were significantly higher in patients who developed MACE (0.21±0.43 ng/ml vs 0.06±0.28 ng/ml, p=0.002), whereas homocysteine levels did not differ significantly between the two groups (p=0.82). For a cutoff value of 0.10 ng/ml, cTnT was ≥0.1 ng/ml in 17 patients (21.8%), and <0.10 ng/ml in 61 patients (78.8%). Patients having a cTnT level of ≥0.10 ng/ml showed significantly higher rates of MACE (64.7% vs 24.6%; p=0.003), CHF (47.1% vs 16.4%; p=0.02), and death (52.9% vs 16.4%; p=0.004). There was also a greater tendency to CAD in this group (41.2% vs 19.7%, p=0.10). In multivariate logistic regression analysis, age and diabetes mellitus were the independent predictors of MACE development.
Conclusion: Homocysteine levels cannot predict MACE in ESRD patients in the long-term follow-up. Despite a significantly higher incidence of MACE in patients with high cTnT levels, cTnT was not an independent predictor of cardiovascular outcome.

5.Evaluation of the severity of mitral stenosis with a new index: isovolumic myocardial acceleration
Yelda Tayyareci, Gülşah Tayyareci, Yılmaz Nişancı, Berrin Umman, Zehra Buğra
PMID: 19155642  Pages 388 - 394
Amaç: Sağ ventrikül sistolik disfonksiyonu, mitral darlıklı (MD) hastalarda darlığın ciddiyetinin değerlendirilmesinde önemli bir belirteç olmasına rağmen, sistemik venöz konjesyon bulguları ortaya çıkmadan önce tanısı zordur. Bu çalışmada, doku Doppler (DD) ile ölçülen izovolumik miyokardiyal akselerasyonun MD’nin derecesi ile ilişkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya MD’li 112 hasta (79 hafif-orta, 33 ciddi MD) alındı. Tüm hastalarda ikiboyutlu ve Doppler ekokardiyografik parametreler (mitral kapak alanı, transmitral diyastolik gradiyentler, pulmoner arter basıncı, sağ ventrikül fraksiyonel kısalması, pulmoner akım akselerasyon zamanı, triküspid kapağın sistolik annular hareketi) ölçüldü. Ayrıca, doku Doppler ile sağ ventrikül triküspid annular sistolik hızları (IVA, izovolumik kasılma sırasındaki zirve miyokard hızı-IVV, zirve sistolik akım-Sa) ölçüldü. Sonuçlar yaş ve cinsiyet uyumlu 60 sağlıklı gönüllüden oluşan kontrol grubuyla karşılaştırıldı.
Bulgular: Tüm doku Doppler miyokardiyal sistolik hız parametreleri (IVV, Sa, IVA) MD’li hastalarda kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulundu (p<0.0001). Ancak, IVA hafif-orta ve ciddi MD’li hastaları birbirinden ayırabilen tek parametreydi (p<0.0001). Ayrıca, IVV ve Sa’nın ilişkili bulunmadığı şu parametrelerle de anlamlı ilişki gösterdi: Mitral kapak alanı (r=0.79, p<0.0001), ortalama (r=-0.54, p<0.0001) ve maksimum (r=-0.58, p<0.0001) transmitral diyastolik basınç gradiyentleri, pulmoner arter basıncı (r=-0.54, p<0.0001) ve sol atriyum çapı (r=-0.68, p<0.0001). ROC eğrisi analizinde, IVA’nın <2.9 m/sn2 değerinin %86 duyarlılık, %87 özgüllük ile MD’li hastaları ayırt ettiği; <2 m/sn2 değerinin %82 duyarlılık, %77 özgüllük ile ciddi MD’li olguları saptayabildiği görüldü.
Sonuç: Doku Doppler ile hesaplanan sağ ventrikül kaynaklı IVA, sistemik venöz konjesyon bulguları göstermeyen MD’li hastalarda, darlığın ciddiyetinin belirlenmesinde kullanılabilecek noninvaziv ve güvenilir bir seçenektir.
Objectives: Although right ventricular (RV) systolic dysfunction is an important indicator for the severity of mitral stenosis (MS), its diagnosis is difficult before systemic signs of venous congestion occur. We assessed the association between tissue Doppler (TDI)-derived isovolumic myocardial acceleration (IVA) and the severity of MS.
Study design: The study included 112 MS patients (79 mild to moderate, 33 severe MS). Two-dimensional and Doppler echocardiographic parameters (mitral valve area, transmitral diastolic gradients, pulmonary artery pressure, RV fractional shortening, pulmonary flow acceleration time, tricuspid valve annular systolic excursion) were calculated. Additionally, TDI-derived systolic velocities of the tricuspid annulus (IVA, peak myocardial velocity during isovolumic contraction-IVV, peak systolic velocity during ejection period-Sa) were recorded. The results were compared with those of 60 age- and sex-matched healthy controls.
Results: All TDI-derived systolic velocities (IVV, Sa and IVA) were significantly decreased in patients with MS (p<0.0001). However, IVA was the only parameter to distinguish the severity of MS (p<0.0001). It also showed significant correlations with the following parameters with which IVV and Sa were not correlated: mitral valve area (r=0.79, p<0.0001), mean (r=-0.54, p<0.0001) and maximum (r=-0.58, p<0.0001) transmitral diastolic gradients, pulmonary artery pressure (r=-0.54, p<0.0001), and left atrial diameter (r=-0.68, p<0.0001). The ROC curve analysis showed that an IVA of <2.9 m/sec2 predicted MS patients with 86% sensitivity, 87% specificity, and an IVA of <2 m/sec2 predicted severe MS with 82% sensitivity and 77% specificity.
Conclusion: Tissue Doppler-derived right ventricular IVA may be used as an adjunctive, alternative noninvasive parameter to determine the severity of MS in patients without signs of systemic venous congestion.

EDITORIAL COMMENT
6.Editorial Comment- Assessment of mitral stenosis with isovolumic myocardial acceleration
Necla Özer
PMID: 19155643  Pages 395 - 396
Abstract |Full Text PDF

CASE REPORT
7.Calcific constrictive pericarditis in a patient presenting with right heart failure
İlknur Can, Ülkü Kerimoğlu, Kurtuluş Özdemir
PMID: 19155644  Pages 397 - 399
Kırk beş yaşında erkek hasta, altı aydır var olan nefes darlığı, karında şişkinlik ve ayak ödemi yakınmaları ile başvurdu. Yandan çekilen akciğer filminde yoğun perikardiyal kalsifikasyon izlendi. İkiboyutlu ve nabız dalgalı Doppler incelemesinde konstriktif perikardit bulguları vardı. Göğüs tomografisinde, diffüz, perikardı tamamen sarmayan kalsifikasyon ve genişlemiş superior vena kava izlendi. Hasta perikardiyektomi ameliyatını kabul etmediği için ilaç tedavisine başlandı.
A 45-year-old man presented with gradual dyspnea, abdominal distension, and pedal edema of six-month history. A lateral chest x-ray demonstrated severe, dense calcification of the pericardium. Two-dimensional and pulsed-wave Doppler echocardiography demonstrated signs of constrictive pericarditis. Chest computed tomography showed diffuse, incomplete calcification of the pericardium and a dilated superior vena cava. The patient refused pericardiectomy, so medical treatment was instituted.

8.Acute anterior myocardial infarction due to left main coronary artery thrombosis
Erdem Türkyılmaz, Taylan Akgün, İrfan Barutçu, Cihangir Kaymaz
PMID: 19155645  Pages 400 - 402
Sol ana koroner arter trombozu nedeniyle meydana gelen akut anterior miyokard infarktüsü (Mİ) oldukça seyrek görülür; ancak, mortalitesi çok yüksektir. Yetmiş iki yaşında erkek hasta, yaklaşık iki saat önce bayılma ile birlikte başlayan göğüs ağrısı şikayetiyle acil servise getirildi. Elektrokardiyografide birinci derece AV blok, sağ dal bloku, sol ön fasikül bloku, aVR’de 5 mm ST yükselmesi ve inferior derivasyonlarda belirgin ST çökmesi ile birlikte akut yaygın anterior Mİ bulguları görüldü. Koroner anjiyografide sol ana koroner arterin %100 tıkalı olduğu görüldü. Hasta acil cerrahi girişim için değerlendirilirken hipotansiyon gelişti ve intraaortik balon pompası takılarak inotropik tedaviye başlandı. Sürekli ventriküler taşikardi atakları nedeniyle birkaç kez kardiyoversiyon yapıldı. Solunumun durması üzerine endotrakeal entübasyon uygulanarak mekanik ventilasyona geçildi. Primer perkütan koroner girişim sırasında, tekrarlayan ventrikül fibrilasyonu atakları ve sonrasında asistoli gelişmesi sonucu hasta kaybedildi.
Acute anterior myocardial infarction (MI) due to left main coronary artery thrombosis is a rare entity with a very high mortality rate. A 72-year-old male patient was admitted with chest pain of two-hour onset that appeared during syncope. Electrocardiography showed first-degree AV block, right bundle branch block, left anterior fascicular block, ST-segment elevation of 5 mm in lead aVR, and significant ST depression in anterior derivations, suggesting acute anterior MI. Coronary angiography showed total occlusion of the left main coronary artery. During consultation for emergency operation, he developed hypotension. An intra-aortic balloon pump was inserted and inotropic support was initiated. He required several attempts of cardioversion due to persistent attacks of ventricular tachycardia. He developed respiratory arrest, requiring endotracheal intubation mechanical ventilation. The patient died due to recurrent attacks of ventricular fibrillation and subsequent development of asystole during primary percutaneous coronary intervention.

9.Combined anterior and inferior ST-segment elevation during exercise test: a case report
Alpay Arıbaş, Mustafa Asım Sarıgüzel, Hüseyin Özdil
PMID: 19155646  Pages 403 - 406
Egzersiz testi sırasında Q dalgası olmaksızın ST-segment yükselmesi nadir görülen bir durumdur. Sık nedenleri arasında ciddi miyokard iskemisine neden olan koroner yavaş akım, belirgin koroner darlık ve koroner spazm bulunur. Efor sırasında anterior ve inferior derivasyonlarda birlikte görülen ST-segment yükselmesi çok daha nadirdir. Kırk dokuz yaşında erkek hasta efor anginası nedeniyle yatırıldı. Egzersiz testinde tipik retrosternal göğüs ağrısı ile inferior ve anterior derivasyonlarda ST-segment yükselmesi gelişti. Koroner anjiyografide sol sirkumfleks koroner arterin sağ Valsalva sinüsünden köken aldığı görüldü. Sol ön inen koroner arter ortasında plak ve yaygın spazm gözlendi. İntrakoroner nitrogliserin uygulamasını takiben spazm tamamen kayboldu. Hasta tıbbi tedaviyle taburcu edildi.
Exercise-induced ST-segment elevation without Q waves is a rare situation. Its frequent causes are slow coronary flow leading to serious myocardial ischemia, significant coronary stenosis, and coronary vasospasm. Effort-related combined anterior and inferior ST elevation is even rarer. A 49-year-old man was admitted with exercise-induced chest pain. During exercise stress test, he developed typical retrosternal chest pain with combined anterior and inferior ST elevation on electrocardiography. Coronary angiography showed an anomalous left circumflex coronary artery arising from the right sinus of Valsalva. A plaque and diffuse spasm were noted in the middle portion of the left anterior descending coronary artery. Intracoronary nitroglycerin administration resulted in complete resolution of the spasm. The patient was discharged on medical therapy.

10.Successful percutaneous cryoablation of recurrent atrioventricular nodal re-entrant tachycardia after radiofrequency ablation
Farid Aliyev, Cengizhan Türkoğlu
PMID: 19155647  Pages 407 - 411
Supraventriküler taşikardi atakları nedeniyle 21 yaşında erkek hastaya radyofrekans ablasyon uygulandı. İşlemden bir ay sonra atriyoventriküler nodal re-entran taşikardi ataklarının tekrarlaması üzerine hastaya bu kez perkütan kriyoablasyon uygulandı. İşlem sonrası yapılan atriyal uyarılar sonucunda atrio-His (AH) sıçrama olmadı, taşikardi oluşturulamadı. Dört aylık ilaçsız takip sonrasında yapılan kontrollerde hastanın herhangi bir çarpıntı yakınması yoktu.
A 21-year-old male patient underwent radiofrequency catheter ablation for refractory attacks of supraventricular tachycardia. One month after the procedure, he developed recurrent atrioventricular nodal re-entrant tachycardia, for which percutaneous cryoablation was performed. Programmed atrial stimulation at the end of cryoablation did not induce an atrio-His (AH) jump or tachycardia. During a four-month follow-up without any medications, the patient was free of any signs of tachycardia.

11.Right atrial compression due to idiopathic right diaphragm paralysis detected incidentally by transthoracic echocardiography
Yelda Tayyareci, Pelin Bayazıt, Çağla Pınar Taştan, Hakan Aksoy
PMID: 19155648  Pages 412 - 414
Tek taraflı diyafram paralizisi genellikle kaynağı bilinmeyen nefes darlığının önemli nedenlerinden biridir. Bu yazıda transtorasik ekokardiyografi sırasında rastlantısal olarak tek taraflı diyafram paralizisi saptanan 72 yaşında bir erkek hasta sunuldu. İstirahatte semptomsuz olan hastanın egzersizle dispne yakınması vardı. Kalp silüeti sol diyafram sınırlarını örttüğünden göğüs röntgenogramı tanı koydurucu özellikte değildi. Transtorasik ekokardiyografide sağ atriyumun dışardan basıya maruz kaldığı görüldü. Sağ atriyum kollapsı, solunum hareketi ile değişmekle birlikte, kalp hareketleri sırasında belirgindi. Hastada perikard efüzyonu veya herhangi bir solid kitle yoktu. Fluoroskopik solunum testinde, paralizili sağ diyaframın inspirasyonda paradoksal elevasyonu görüldü. Göğüs ve batın bilgisayarlı tomografi incelemelerinde başka soruna rastlanmadı. Tanı idiyopatik tek taraflı diyafram paralizisi olarak kondu.
Unilateral diaphragm paralysis (UDP) is an important and often unrecognized cause of dyspnea. We report a 72-year-old man in whom UDP was incidentally detected by transthoracic echocardiography. He was asymptomatic at rest, but experienced dyspnea on exertion. Chest radiography was not pathognomonic in this case because the heart silhouette obscured the left diaphragmatic contour. Transthoracic echocardiography showed an extrinsic compression to the right atrium. Right atrial collapse was obvious during heart movements with variation upon respiratory movements. There was no pericardial effusion nor any solid mass lesion. Fluoroscopic sniff test demonstrated a significant paradoxical elevation of the paralyzed right diaphragm in inspiration. Thoracic and abdominal computed tomography scans did not show any other pathology. The diagnosis was made as idiopathic UDP.

12.Coexistence of partial anomalous pulmonary venous drainage and pulmonary atresia with ventricular septal defect: a report of two cases
Cenap Zeybek, Yalım Yalçın, Tuğçin Bora Polat, Ahmet Çelebi
PMID: 19155649  Pages 415 - 419
Ventriküler septal defektli pulmoner atrezi (VSD-PA) ile kısmi pulmoner venöz dönüş (PVD) anomalisi birlikteliği heterotaksi sendromları dışında oldukça nadirdir. Bu yazıda, pulmoner arter anjiyografisi sırasında kısmi PVD anomalisi saptanan iki VSD-PA olgusu sunuldu. İlk olgu unifokalizasyon şansının değerlendirilmesi amacıyla kateterizasyon yapılan altı aylık bir kız hasta idi. Gerçek pulmoner arter varlığı ile birlikte üç adet majör aortopulmoner kollateral saptandı. Ayrıca, sağ üst pulmoner venin sağ atriyuma açıldığı görüldü. İkinci olgu, daha önce başka merkezlerde VSD-PA ve gerçek pulmoner arter yokluğu tanılarıyla takip edilmekte olan ve dört yıl önce iki kez aortopulmoner şant ameliyatı yapılan 12 yaşında bir kız hasta idi. Kalp kateterizasyonu sırasında konfluan, ancak çok ince gerçek pulmoner arter varlığı ile birlikte çok sayıda ince aortopulmoner kollateral görüldü. Sol üst ve sağ üst pulmoner venler sağ atriyuma dökülmekteydi. Ventriküler septal defektli pulmoner atrezi olgularında kısmi PVD anomalisinin nadir de olsa görülebileceği bilinmeli, ekokardiyografik ve anjiyokardiyografik incelemeler sırasında bu olasılık göz önünde tutularak pulmoner venöz dönüş dikkatle değerlendirilmelidir.
Coexistence of partial anomalous pulmonary venous drainage (PVD) and pulmonary atresia with ventricular septal defect (PA-VSD) is very rare with the exception of heterotaxy syndromes. We presented two cases of PA-VSD in which partial anomalous PVD was detected during pulmonary artery angiography. One was a six-month-old girl who underwent cardiac catheterization to evaluate the chance of unifocalization. There were true pulmonary arteries and three major aortopulmonary collaterals. It was noted that the right upper pulmonary vein was in direct continuity with the right atrium. The second case was a 12-year-old girl who was previously diagnosed as having PA-VSD and absence of true pulmonary arteries, for which she had undergone two subsequent aortopulmonary shunt operations four years before. During cardiac catheterization, confluent but hypoplastic true pulmonary arteries and multiple minor aortopulmonary collaterals were detected. The right and left upper pulmonary veins were draining to the right atrium. It should be known that, albeit very rare, partial anomalous PVD may be present in PA-VSD cases, requiring careful evaluation of pulmonary venous drainage during echocardiographic and angiographic studies.

13.Treatment alternatives in mechanical valve thrombosis
Nilüfer Ekşi Duran, Murat Biteker, Mehmet Özkan
PMID: 19155650  Pages 420 - 425
Mekanik kapak trombüsü yaşamı ciddi olarak tehdit eden bir komplikasyondur. Sol taraf mekanik protez kapaklarda %0.5-%8 oranlarında, triküspid kapak protezlerinde ise %20 oranında görülmektedir. Özellikle semptomatik tıkayıcı mekanik kapak trombüslerinde ilk tedavi seçeneği cerrahi olmasına karşın, morbidite ve mortalite oranları oldukça yüksektir. Cerrahi tedaviye bir seçenek olarak fibrinolitik tedavi ve trombolitik tedavi de uygulanmaktadır. Trombolitik tedavinin serebral tromboemboli riski taşıması, sol taraf mekanik kapak trombüslerinde kullanımını kısıtlayan birincil nedendir. Bu yazıda, tıkayıcı mekanik protez kapak trombüsünde tedavi seçenekleri, var olan çalışmaların verileri ışığında ve deneyimlerimiz de sunularak incelendi.
Mechanical valve thrombosis is a life-threatening complication, occurring in 0.5% to 8% of left-sided mechanical prosthetic valves, and in 20% of tricuspid valve prostheses. Although surgery is the first-line treatment modality particularly in symptomatic obstructive mechanical valve thrombosis, it is associated with high rates of morbidity and mortality. Fibrinolytic therapy and thrombolytic therapy have also been used as an alternative to surgical treatment. The risk for cerebral thromboembolism associated with thrombolytic therapy seems to be the main limitation for its use in left-sided mechanical valve thrombosis. In this article, we reviewed the treatment alternatives in obstructive mechanical valve thrombosis in the light of relevant studies, with a brief presentation of our experience.

CASE IMAGE
14.Coexistence of obstructive mechanical mitral valve and left atrial thrombosis
Nilüfer Ekşi Duran, Murat Biteker, Mehmet Özkan
PMID: 19155651  Page 426
Abstract |Full Text PDF

15.Delineation of a coronary artery to pulmonary artery fistula by multidetector computed tomography angiography
Serkan Çay, Nilgün Özbülbül, Zafer Büyükterzi, Meral Büyükterzi
PMID: 19155652  Page 427
Abstract |Full Text PDF

16.Thrombosed aortic dissection in an asymptomtic elderly patient
Ataç Çelik, Özcan Özeke, Kumral Ergün Çağlı
PMID: 19155653  Page 428
Abstract |Full Text PDF

LETTER TO EDITOR
17.Asymetric Dimethylarginine Levels And Coronary Collaterals in Diabetic Patients
Turgay Çelik, Murat Çelik, Atila İyisoy, Ersoy Işık
PMID: 19155654  Pages 429 - 431
Abstract |Full Text PDF

18.Treatment of iatrogenic pneumothorax on pacemaker implantation
Sami Karapolat
PMID: 19155655  Pages 431 - 432
Abstract |Full Text PDF

OTHER ARTICLES
19.Answers of Specialist
Cemil Gürgün, Sadi Güleç
Pages 433 - 434
Abstract |Full Text PDF

20.Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Page 435
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.