ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 36 (4)
Volume: 36  Issue: 4 - June 2008
REVIEW
1.European National Society Cardiovascular Journals. Background, Rationale and Mission Statement of the “Editors’ Club” (Task Force of the European Society of Cardiology)
Fernando Alfonso, Giuseppe Ambrosio, Fausto J. Pinto, Ernst E. Van Der Wall
PMID: 18765963  Pages 207 - 213
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
2.Incidence, prevalence, and mortality estimates for chronic atrial fibrillation in Turkish adults
Hüseyin Uyarel, Altan Onat, Hüsniye Yüksel, Günay Can, Serkan Ordu, Dursun Dursunoğlu
PMID: 18765964  Pages 214 - 222
Amaç: Bu çalışmada, Türk toplumunda kronik atriyal fibrilasyonun (AF) prevalansı, insidansı ve mortalitesi araştırıldı.
Çalışma planı: Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri (TEKHARF) Çalışması’nın son olarak 2006/07 taramasına kadar izlenen kohortu öne dönük ve kesitsel olarak analiz edildi. Katılımcı sayısı 3450 (1707 erkek, 1743 kadın; ort. yaş 52±13) idi. Atriyal fibrilasyon prevalansı için ölen katılımcılar, insidansı için başlangıçta AF bulunan bireyler dışlandı.
Bulgular: Altmış yedi kişide AF belirlendi. Toplam takip süresi 34 100 kişi-yılı (ortalama 9.9 yıl) idi. Prevalan AF 43, insidan AF 46 katılımcıda saptandı. Genel prevalans %1.25 idi ve dağılımı 32-59, 60-69 ve ≥70 yaş gruplarında sırasıyla %0.46, %2.09 ve %2.49 idi. Genel insidans 1000 kişi-yılı başına 1.35 bulundu ve aynı yaş gruplarına dağılımı sırasıyla 0.31, 1.98 ve 3.50 idi. Prevalans ve insidans oranları tüm yaş gruplarında kadınlarda erkeklerden daha yüksek idi (kadın/erkek oranı, prevalans için 1.69, insidans için 1.19). İnsidan olgularda sağkalım iki cinsiyette de 5-9 yıl arasındaydı. Toplam mortalite 100 kişi-yılı başına 6.8 bulundu. Hipertansiyon AF için en önemli etken iken, bunu ileri yaş takip etmekteydi. Atriyal fibrilasyonlu erkeklerin bel çevresi, beklenenin aksine kadınlara göre 1.9 cm daha dardı. C-reaktif protein düzeyleri AF’li erkeklerde ortalama 1.21 mg/l ile, hem AF’li kadınlara (ort. 2.62 mg/l), hem de AF bulunmayan erkeklere (ort. 1.78 mg/l) göre anlamlı derecede düşüktü.
Sonuç: Türk yetişkinlerinde, kronik AF insidansının yılda 35 bin (22 bini kadın), prevalansının ise halen 310 bin (200 bini kadın) olduğu tahmin edilmektedir. İnflamasyon sürecinin erkeklerimizde bu aritminin patogenezinde daha az önemle yer alması olasılığının AF’nin daha sık gelişmemesinde rolü olabilir.
Objectives: We investigated the incidence, prevalence, and mortality of chronic atrial fibrillation (AF) in Turkish adults.
Study design: In a prospective and cross-sectional design, we analyzed 3,450 eligible participants (1707 men, 1743 women; mean age 52±13 years) of the Turkish Adult Risk Factor Study, who had been surveyed until 2006/07. Those who were dead and were found to have AF at baseline were excluded in the estimation of AF prevalence and incidence, respectively.
Results: Atrial fibrillation was determined in 67 participants. The total follow-up was 34,100 person-years (mean 9.9 years). There were 43 prevalent and 46 incident cases, which corresponded to 1.25% and 1.35 per 1000 personyears, respectively. For age brackets of 32-59, 60-69, and ≥70 years, the prevalence rates were 0.46%, 2.09%, and 2.49%, and the incidence rates were 0.31, 1.98, and 3.50 per 1000 person-years, respectively. Both were higher in women of all age groups, with female-to-male ratios for overall prevalence and incidence being 1.69 and 1.19, respectively. Survival after onset of AF was 5 to 9 years and overall mortality was 6.8 per 100 person-years. Hypertension was the most common cause of AF, followed by advanced age. Contrary to expectations, waist circumference of men with AF was smaller by 1.9 cm than that of women. Serum C-reactive protein levels in men with AF (mean 1.21 mg/l) were significantly lower than women with AF (mean 2.62 mg/l) and than males without AF (mean 1.78 mg/l).
Conclusion: In Turkish adults, the current incidence and prevalence of chronic AF can be extrapolated to be 35,000 per year (22,000 in women) and 310,000 (200,000 in women), respectively. Considering the low incidence in males, it seems that inflammatory processes may play a minor role in the development of AF in Turkish men.

3.The effect of baseline pulmonary artery pressure on right ventricular functions after mitral balloon valvuloplasty for rheumatic mitral stenosis: a tissue Doppler imaging study
Nurcan Arat, Hakan Altay, Şule Korkmaz, Erdogan İlkay
PMID: 18765965  Pages 223 - 230
Amaç: Romatizmal mitral darlığı (MD) olan hastalarda başlangıç pulmoner arter basıncının (PAB) perkütan mitral balon valvüloplasti (PMBV) sonrası sağ ventrikül fonksiyonlarına etkisi değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmaya romatizmal MD nedeniyle PMBV uygulanan 56 hasta (15 erkek, 41 kadın; ort. yaş 35) alındı. Hastalar PMBV öncesinde ekokardiyografi ile ölçülen bazal ortanca sistolik pulmoner arter basıncına göre iki grupta (PAP ≥40 mmHg, n=33; PAP <40 mmHg, n=23) değerlendirildi. Sağ ventrikül fonksiyonları pulse wave doku Doppler ekokardiyografi ve Tei indeksi ile değerlendirildi. Tüm ölçümler PMBV’den 48 saat ve üç ay sonra tekrarlandı.
Bulgular: İşlem öncesinde iki grupta benzer olan triküspid lateral annulusun tepe sistolik (S) hızı, pulmoner arter hipertansiyonu (PAH) olan grupta ilk 48 saatte hafif artış gösterdi, üçüncü ayda ise başlangıç değerinin gerisine düştü; PAH olmayan grupta ise ilk 48 saatte anlamlı artış göstererek bu düzeyini üçüncü aya kadar korudu. Tepe geç diyastolik (A) hızlar PAH olmayan grupta tüm ölçümlerde anlamlı derecede yüksek bulundu. Erken/geç diyastolik hız oranı PAH’li grupta başlangıçta ve 48. saatte anlamlı derecede yüksek iken, üçüncü ayda bu fark kayboldu. İzovolümik relaksasyon zamanı PAH’li grupta başlangıçta ve 48. saatte daha yüksek iken, son değerlendirmede sadece bu grupta başlangıç değerinin gerisine düştü. İzovolümik kontraksiyon zamanı, üçüncü aya kadar her iki grupta da anlamlı olmayan artış gösterdi. Sadece PAH’li grupta olmak üzere, üçüncü aya kadar E dalgası deselerasyon zamanında anlamlı, kontraksiyon zamanında hafif artış görüldü. Başlangıçta PAH’li grupta anlamlı derecede yüksek (p=0.004) olan Tei indeksindeki değişimler gruplarda anlamlı farklılık göstermedi.
Sonuç: Bulgularımız, romatizmal MD’li hastalarda PMBV’nin PAH gelişiminden önce uygulanması halinde, sağ ventrikül longitudinal fonksiyonlarında daha fazla düzelme sağlayabileceğini göstermektedir.
Objectives: We evaluated the effect of baseline pulmonary artery pressure (PAP) on right ventricular functions after percutaneous mitral balloon valvuloplasty (PMBV) for rheumatic mitral stenosis (MS).
Study design: The study included 56 patients (15 males, 41 females; mean age 35 years) who underwent PMBV for isolated rheumatic MS. The patients were divided into two groups according to the baseline median systolic pulmonary artery pressure (PAP ≥40 mmHg, n=33; PAP <40 mmHg, n=23) measured before PMBV by echocardiography. Right ventricular function was assessed by pulse wave Doppler tissue imaging and the Tei index. Assessments were repeated 48 hours and three months after PMBV.
Results: The peak systolic (S) velocity of the lateral tricuspid annulus did not differ between the two groups at baseline. In patients with pulmonary artery hypertension (PAH), it showed a slight increase at 48 hours, but fell behind the baseline at three months. In patients without PAH, it showed a significant increase at 48 hours and remained unchanged at three months. Peak late diastolic (A) velocities were significantly higher at all times in patients without PAH. Patients with PAH had a significantly higher E/A ratio both at baseline and at 48 hours; however, at three months, this difference disappeared. Patients with PAH had higher isovolumic relaxation time (IVRT) at baseline and 48 hours; however, final IVRT was lower than the baseline only in patients with PAH. Isovolumic contraction time showed a steady but insignificant increase in both groups over three months. E-wave deceleration time showed a significant increase and contraction time showed a slight increase over three months only in patients with PAH. The baseline Tei index was higher in patients with PAH (p=0.004). Changes in the Tei index over time were not significant.
Conclusion: Our findings suggest that, If PMBV is performed before the development of PAH, it may be more effective in the improvement of right ventricular longitudinal functions in patients with rheumatic MS.

4.Lymphocyte DNA damage and total antioxidant status in patients with white-coat hypertension and sustained hypertension
Ali Yıldız, Mustafa Gür, Remzi Yılmaz, Recep Demirbağ, Hakim Çelik, Mehmet Aslan, Abdurrahim Koçyiğit
PMID: 18765966  Pages 231 - 238
Amaç: Beyaz önlük hipertansiyonu (BÖH) ve devamlı hipertansiyon olan hastalarda lenfosit DNA hasarı ve total antioksidan durumu (TAD) araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya BÖH’lü 23 hasta (14 kadın, 9 erkek; ort. yaş 46±6), tanısı yeni konmuş devamlı hipertansiyonlu 21 hasta (13 kadın, 8 erkek; ort. yaş 45±7) ve kontrol grubu olarak, yaş ve cinsiyet açısından hipertansiyon gruplarıyla uyumlu 19 sağlıklı gönüllü alındı. Tüm olgularda ekokardiyografik ölçümler, kan basıncı ölçümleri ve 24 saat ambulatuvar kan basıncı izlemesi yapıldı. DNA hasarı periferik lenfositlerde alkalin tek hücre elektroforez (comet) yöntemi ile ölçüldü; serum TAD düzeyleri otomatik ölçüm yöntemiyle belirlendi.
Bulgular: Hipertansiyon grupları arasında ekokardiyografik ölçümler ve anlık ölçülen sistolik ve diyastolik kan basınçları açısından anlamlı fark yoktu. Gündüz ve gece ölçülen kan basınçları devamlı hipertansiyonlu grupta anlamlı derecede yüksek bulunurken (p<0.05), BÖH grubundaki basınçlar kontrol grubuyla benzerlik gösterdi (p>0.05). Devamlı hipertansiyonlu grupta lenfosit DNA hasarı anlamlı derecede yüksek (BÖH ve kontrol grubu için, p<0.001), TAD düzeyi anlamlı derecede düşük (BÖH grubu için, p=0.012; kontrol grubu için, p<0.001) bulundu. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, BÖH grubunda lenfosit DNA hasarı açısından anlamlı farklılık görülmezken (p=0.052), TAD düzeyi anlamlı derecede düşük idi (p<0.001). Hipertansif grupta lenfosit DNA hasarı, TAD düzeyi (r= -0.818, p<0.001), yaş (r=0.453, p=0.039), total kolesterol (r=0.550, p=0.010) ve LDL-kolesterol (r=0.539, p=0.012) ile anlamlı ilişki gösterdi. Çoklu lineer regresyon analizinde lenfosit DNA hasarı serum TAD düzeyiyle bağımsız ilişkili bulundu (ß= -0.717, p<0.001). Lenfosit DNA hasarı BÖH grubunda sadece serum TAD düzeyiyle ilişkiliydi (r= -0.458, p=0.028).
Sonuç: Artmış oksidatif stresin göstergesi olan azalmış TAD düzeyi ve artmış lenfosit DNA hasarı, BÖH’li olgularda hedef organ hasarı oluşumuna katkıda bulunabilir.
Objectives: We assessed lymphocyte DNA damage and total antioxidant status (TAS) in patients with white-coat hypertension (WCH) and sustained hypertension (SHT).
Study design: The study included 23 patients (14 females, 9 males; mean age 46±6 years) with WCH, 21 patients (13 females, 8 males; mean age 45±7 years) with newly diagnosed SHT, and 19 age- and sex-matched healthy volunteers as controls. All subjects underwent echocardiographic examination, office blood pressure measurements, and 24-hour ambulatory blood pressure monitoring. DNA damage was assessed by the alkaline comet assay in peripheral lymphocytes, and plasma TAS levels were determined using an automated measurement method.
Results: The two hypertensive groups had similar echocardiographic measurements and office systolic and diastolic blood pressures. The mean daytime and nighttime pressures were significantly higher in the SHT group (p<0.05). Patients with WCH had similar daytime and nighttime pressures compared to the controls (p>0.05). Patients with SHT had significantly increased lymphocyte DNA damage (p<0.001, for both WCH and control groups) and decreased TAS level (p=0.012 vs WCH group; p<0.001 vs controls). Patients with WCH did not differ significantly from the control group with regard to lymphocyte DNA damage (p=0.052), but had significantly lower TAS levels (p<0.001). In the SHT group, lymphocyte DNA damage was correlated with TAS (r= -0.818, p<0.001), age (r=0.453, p=0.039), total cholesterol (r=0.550, p=0.010), and LDL-cholesterol (r=0.539, p=0.012). In multiple linear regression analysis, lymphocyte DNA damage was independently correlated with serum TAS level (ß= -0.717, p<0.001). In the WCH group, lymphocyte DNA damage was only correlated with serum TAS level (r= -0.458, p=0.028).
Conclusion: Decreased TAS showing increased oxidative stress and increased lymphocyte DNA damage may contribute to target organ damage in patients with WCH.

5.Comparison between brachial blood pressures obtained by aneroid sphygmomanometer and central aortic pressures: factors affecting the measurements
Mehmet Kayrak, Mehmet S. Ülgen, Mehmet Yazıcı, Kenan Demir, Yıldız Doğan, Fatih Koç, Kadriye Zengin, Hatem Arı
PMID: 18765967  Pages 239 - 246
Amaç: Aneroid sfigmomanometreyle alınan brakiyal arter kan basıncı (KB) ölçümleri ile çıkan aorttan alınan KB ölçümleri karşılaştırılarak iki ölçüm yöntemi arasındaki sapmaya etki eden temel faktörler araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya, rutin koroner anjiyografi işlemine alınan 463 hasta (177 kadın, 286 erkek, ort. yaş 60±11) alındı. Tüm hastalarda çıkan aorttan pigtail kateter aracılığıyla yapılan invaziv KB ölçümleriyle eşzamanlı olarak, sağ koldan aneroid sfigmomanometre ile brakiyal arter KB ölçümleri yapıldı. Sistolik ve diyastolik KB değerlerinden, nabız basıncı (NB), fraksiyone NB ve pulsatilite indeksleri hesaplandı.
Bulgular: Brakiyal sistolik ve diyastolik KB değerleri, çıkan aorttan alınan ölçümlerden sırasıyla -3.1±10 mmHg ve +3.0±7.1 mmHg farklılık gösterdi (p=0.001). İki yöntemle ölçülen sistolik KB değerleri kadınlar ve erkekler arasında anlamlı farklılık göstermedi; ancak, brakiyal diyastolik KB kadınlarda anlamlı sapma gösterdi (+4.8 mmHg, p=0.0001). Sfigmomanometre ile yapılan ölçümde diyastolik KB düzeyindeki sapma 60 yaş ve üzerindeki hastalarda daha fazlaydı (sırasıyla +4.5 mmHg ve +1.1 mmHg, p=0.0001). Hipertansiflerde sistolik KB için belirlenen sapma, normotansiflerdekinden fazlaydı (-4 mmHg ve -2.0 mmHg, p=0.04). Sistolik KB düzeylerindeki sapma, çıkan aorttan ölçülen sistolik KB düzeyiyle birlikte artmaktaydı (p=0.0001). Diyabet ve hipertansiyonun birlikte görüldüğü hastalarda, iki yöntem arasındaki sapma sistolik KB için -5.8 mmHg (p=0.01), diyastolik KB için +4.2 mmHg (p=0.03) bulundu. Beden kütle indeksi ve kol çevresi ile iki yöntem arasındaki sapma ilişkili değildi.
Sonuç: İki yöntemle elde edilen KB değerleri arasındaki anlamlı farkları etkilediği bulunan temel faktörler (cinsiyet, yaş, KB yüksekliği ve diyabet varlığı) klinik pratikte dikkate alınmalıdır.
Objectives: We compared brachial artery blood pressures (BP) measured by aneroid sphygmomanometer with ascending aortic blood pressures and evaluated the factors affecting the differences between the two methods.
Study design: The study included 463 patients (177 women, 286 men; mean age 60±11 years) undergoing routine coronary angiography. Simultaneously, ascending aortic pressures were measured using a pigtail catheter and brachial artery pressures were measured from the right arm with an aneroid sphygmomanometer. Pulse pressure, fractional pulse pressure, and pulsatility index were calculated from systolic and diastolic BP values.
Results: Overall, systolic (-3.1±10 mmHg) and diastolic (+3.0±7.1 mmHg) brachial pressures showed significant deviations from aortic pressures (p=0.001). Although systolic BP did not differ significantly in both methods for men and women, brachial diastolic BP was significantly different in women (+4.8 mmHg, p=0.0001). Brachial diastolic BP showed a greater deviation from the aortic diastolic pressure in patients ≥60 years of age (+4.5 mmHg and +1.1 mmHg, respectively; p=0.0001). Deviation of systolic BP in hypertensive patients (-4 mmHg) was greater than that in normotensives (-2.0 mmHg, p=0.04). Deviation of brachial systolic BP was highly correlated with increases in aortic systolic pressure (p=0.0001). Differences between the two methods in systolic (-5.8 mmHg, p=0.01) and diastolic (+4.2 mmHg, p=0.03) BP were significant in patients with coexisting diabetes and hypertension. Body mass index and arm circumference were not correlated with deviations between the two methods.
Conclusion: The main factors (female gender, age, hypertension, diabetes) affecting BP differences between the two methods should be considered in clinical practice. Key words: Aorta; blood pressure; blood pressure determination/ methods; brachial artery; hypertension; sphygmomanometers.

6.The effect of carvedilol therapy on coronary flow reserve in patients with idiopathic dilated cardiomyopathy
Mustafa Çalışkan, Özgür Çiftçi, Hakan Güllü, Haldun Müderrisoğlu
PMID: 18765968  Pages 247 - 252
Amaç: İdiyopatik dilate kardiyomiyopatili (İDK) hastalarda, vazodilatatör etkili, selektif olmayan bir beta-bloker olan karvedilolun koroner akım rezervine (KAR) etkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmada İDK’li ardışık 24 hasta (17 erkek, 7 kadın; ort. yaş 57±11) değerlendirildi. Klinik ve hemodinamik stabilizasyonun sağlanmasının ardından, her hastada transtorasik ekokardiyografi ve KAR ölçümleri yapıldı ve karvedilol tedavisine (günde 2 kez 3.125 mg) başlanarak hedef doz olan günde iki kez 25 mg’ye çıkıldı. Yirmi üç hastada ortalama 11±3 hafta içinde hedef doza ulaşıldı. Ortalama 19±3 hafta uygulanan karvedilol tedavisinden sonra ekokardiyografi tekrarlandı ve başlangıçtaki ve dipiridamol infüzyonu sonrasındaki bulgular kaydedildi. Elde edilen klinik ve ekokardiyografik bulgular, atipik göğüs ağrısı nedeniyle incelenen 23 hastadan (13 erkek, 10 kadın; ort. yaş 55±4) oluşan kontrol grubuyla karşılaştırıldı.
Bulgular: Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, İDK’li grupta sol ventrikül diyastol sonu ve sistol sonu hacimleri, sol ventrikül kütle indeksi ve izovolümik gevşeme zamanı anlamlı derecede yüksek, ejeksiyon fraksiyonu anlamlı derecede düşük bulundu. Karvedilol tedavisinden önce, İDK’li grupta başlangıç diyastolik zirve akım hızı (DZAH) anlamlı derecede yüksek, KAR anlamlı derecede düşük idi; hiperemik DZAH ise iki grupta benzerdi. Karvedilol tedavisinden sonra sol ventrikül sistol sonu volümü anlamlı düşüş, ejeksiyon fraksiyonu anlamlı artış gösterdi. Başlangıç ve hiperemik DZAH değerlerinde görülen hafif düşüş anlamlı değildi; KAR’da ise düzelme görülmedi. Sonucu etkilemesi olası hız-basınç ürünü değerleri kovaryans analiziyle etkisizleştirilmesine rağmen, tedavi öncesi ve sonrası KAR değerlerinde değişme olmadı.
Sonuç: Karvedilol tedavisinin İDK’li hastalarda koroner mikrovasküler fonksiyonları düzeltici etkisi yoktur.
Objectives: We evaluated the effect of carvedilol, a nonselective beta-blocker with vasodilating action, on coronary flow reserve (CFR) in patients with idiopathic dilated cardiomyopathy (IDC).
Study design: Twenty-four patients (17 males, 7 females; mean age 57±11 years) with IDC were consecutively enrolled. After obtaining clinical and hemodynamic stabilization, transthoracic echocardiography was performed including CFR measurement and carvedilol therapy was initiated with 3.125 mg twice daily and titrated to a target dose of 25 mg twice daily. Twenty-three patients reached the target dose in a mean of 11±3 weeks. The mean duration of carvedilol therapy was 19±3 weeks, after which echocardiography was repeated and findings were recorded at baseline and after dipyridamole infusion. Clinical and echocardiographic findings were compared with those of 23 age- and sex-matched patients (13 males, 10 females; mean age 55±4 years) with atypical chest pain.
Results: Compared to the control group, left ventricular end-diastolic and end-systolic volumes, left ventricular mass index, and isovolumic relaxation time were significantly higher and ejection fraction was significantly lower in the IDC group. Before carvedilol therapy, patients with IDC had a significantly higher baseline diastolic peak flow velocity (DPFV) and a significantly lower CFR; however, hyperemic DPFV was similar in the two groups. After carvedilol therapy, left ventricular end-systolic volume decreased significantly and ejection fraction increased significantly. Decreases in baseline DPFV and hyperemic DPFV were slight and there was no improvement in CFR. Even after elimination of the confounding effect of ratepressure product using analysis of covariance, pre- and post-treatment CFR remained similar.
Conclusion: Carvedilol therapy does not improve coronary microvascular functions in patients with IDC.

7.Multiple angiomatous mitral valve cysts leading to floppy mitral valve syndrome
Nazmi Gültekin, Emine Küçükateş, Murat Ersanlı, Erhan Kansız
PMID: 18765969  Pages 253 - 255
Bu yazıda, verüköz endokardit tutulumu olan mitral kapak dokusundan kaynaklanan ve floppy mitral kapak sendromuna yol açan irili ufaklı çok sayıda anjiyomatöz tipte kistik ve tümöre benzer yapılaşmanın görüldüğü son derece nadir bir olgu sunuldu. Bu kistik tümoral oluşumlar, çarpıntı, nefes darlığı ve eforla gelişen angina pektoris gibi semptomları olan 46 yaşındaki bir kadın hastanın ikiboyutlu ekokardiyografi ile incelenmesi sırasında ortaya çıkarıldı. Ön mitral kapakçığa tutunmuş olan çok sayıda kistik lezyon, pansistolik psödoparaşüt-benzeri mitral kapağı prolapsusu ve ciddi mitral yetersizliğine yol açmıştı. Mitral kapağın ve kistik tümöral oluşumların cerrahi olarak çıkarılmasından sonra hastaya prostetik mitral kapak takıldı. Ameliyat sonrası dönemde herhangi bir sorunla karşılaşılmadı. Histopatolojik tanı, verüköz endokardite bağlı vaskülatör tümör benzeri yapılardan diffüz anjiyomatöz tipte kistik gelişim olarak bildirildi.
We report an extremely rare case of cystic-tumor like formations that originated from the mitral valve tissue affected by verrucous endocarditis, leading to floppy mitral valve syndrome. These cystic tumoral formations were discovered during two-dimensional echocardiographic examination of a 46 year-old woman with cardiac symptoms of palpitation, dyspnea, and exertional angina pectoris. Multiple cysts were attached to the anterior mitral leaflet, resulting in pansystolic pseudoparachute-like floppy mitral valve prolapse, and severe mitral regurgitation. The patient underwent prosthetic mitral valve replacement following removal of the mitral valve and multiple cystic-tumoral formations. She had an uneventful postoperative course. Histological diagnosis was diffuse angiomatous cystic development of vasculatory tumor-like structures due to verrucous endocarditis.

CASE REPORT
8.Left atrial myxoma with atypical localization
Nilüfer Ekşi Duran, Mehmet Özkan
PMID: 18765970  Pages 256 - 258
Otuz yedi yaşında erkek hasta çarpıntı ve yorgunluk şikayetleriyle başvurdu. Fizik muayenesinde belirgin özellik saptanmadı. Biyokimyasal tetkikleri sedimantasyon (52 mm/saat) dışında normal bulundu. Transtorasik ekokardiyografide sol atriyumda interatriyal septumun üst kısmından kaynaklanan, 6.5 x 1.5 cm boyutlarında, her kardiyak siklusta mitral kapaklardan çıkıp sol ventriküle doğru uzanan, uç kısmı parçalı, ileri derecede hareketli dev kitle izlendi. Transözofajiyal ekokardiyografide mobil kitlenin interatriyal septumun posterosuperior kısmında, sağ üst pulmoner vene yakın bir bölgeye ince bir pedikül ile tutunduğu görüldü. Cerrahi olarak çıkarılan kitlenin histopatolojik tanısı miksoma olarak kondu.
A 37-year-old man presented with complaints of palpitation and fatigue. Physical examination and laboratory findings were normal except for moderately elevated erythrocyte sedimentation rate (52 mm/hr). Transthoracic echocardiography revealed an extremely mobile mass in the left atrium, 6.5 x 1.5 cm in size, with a fragmented distal portion. It arose from the superior part of the interatrial septum and, in each cardiac cycle, was moving into the left ventricle through the mitral valve. Transesophageal echocardiography showed that the mass was attached with a thin pedicle to the posterosuperior part of the interatrial septum, close to the right upper pulmonary vein. The mass was surgically excised and histopathologic diagnosis was myxoma.

9.Cor triatriatum sinister in a 19-year-old patient
Serdar Sevimli, Fuat Gündoğdu, Şakir Arslan, Hüseyin Şenocak
PMID: 18765971  Pages 259 - 262
Kor triatriatum sinister nadir bir doğuştan kardiyak anomalidir. Fibromusküler bir membran tarafından sol atriyum iki bölüme ayrılmıştır. Hastalığın tanısı çoğunlukla çocukluk döneminde konmasına rağmen, erişkin döneme kadar ulaşan hastaların sayısı az değildir. On dokuz yaşında kadın hasta son bir yıldır artan nefes darlığı yakınmasıyla başvurdu. Fonksiyonel kapasitesi NYHA sınıf 2 olarak değerlendirildi. Öyküsünde daha önce benzer bir yakınması yoktu. Kalp seslerini dinlemekle apikal 2/6 dereceli diyastolik üfürüm duyuldu. Elektrokardiyografi ve teleradyografi bulguları normaldi. Transtorasik ekokardiyografide sol atriyumu ikiye bölen ince bir membran görüldü; ancak membrandan geçiş bölgesi görüntülenemedi. Transözofajiyal ekokardiyografide membrandan geçiş de gözlendi, ancak membran açıklığının derecesi görüntülenemedi. Kor triatriatum sinister tanısı konan hastaya uygulanan kardiyak kateterizasyonda pulmoner kapiller wedge basıncı-sol ventrikül diyastol sonu basınç gradiyenti 10 mmHg bulundu. Bu bulgularla hasta için ameliyat kararı verildi.
Cor triatriatum sinister is a rare congenital cardiac anomaly in which the left atrium is divided into two chambers by a fibromuscular septum. Although the disease is generally diagnosed in early childhood, some patients remain asymptomatic until adulthood. A 19-year-old female patient presented with dyspnea that increased in severity for the past year. Her functional capacity was NYHA class II. She had no other complaints in history. Cardiac auscultation revealed a grade 2/6 apical diastolic murmur. Findings of electrocardiography and chest radiography were normal. Transthoracic echocardiography showed a thin membrane dividing the left atrium, but no transmembrane flow was visualized. The flow could be visualized by transesophageal echocardiography, but the area of membrane fenestration could not be determined. The diagnosis was made as cor triatriatum sinister and the patient underwent cardiac catheterization, which revealed a pressure gradient of 10 mmHg between the pulmonary capillary wedge pressure and left ventricular end-diastolic pressure. The patient was submitted to surgical correction.

10.Complete atrioventricular block in a patient with rheumatoid arthritis
Mustafa Özgül, Yeşim Hoşcan, Çağatay Arslan, Mustafa Karabacak
PMID: 18765972  Pages 263 - 265
Atriyoventriküler (AV) blok, romatoid artritli (RA) hastalarda nadirdir; fakat, sıklıkla tam blok şeklindedir. Elli beş yaşında kadın hasta, yaklaşık bir haftadır var olan yorgunluk, baş dönmesi ve presenkop yakınmaları ile başvurdu. Hasta yaklaşık altı yıldır RA tanısıyla tedavi görmekteydi. Son bir yıldır da düzenli olarak metilprednizolon 5 mg/gün kullanmaktaydı. Fizik muayenesinde kalp hızı 32/dk, kan basıncı 160/80 mmHg ölçüldü, apikal 1-2/6 sistolik ejeksiyon üfürümü vardı. Elektrokardiyografide AV tam blok izlendi. Transtorasik ekokardiyografide birinci derecede mitral yetersizliği saptandı. Transözofajiyal ekokardiyografide kalp boşlukları içinde romatoid nodülle uyumlu görüntü yoktu. Koroner anjiyografide koronerler normal izlendi. Hastaya koroner yoğun bakım ünitesinde geçici kalp pili takıldı. Takibinde AV tam blok ikinci derece Mobitz tip II bloka geriledi, kalp hızı 45/dk idi. On günlük takip sonrasında AV blokta iyileşme olmaması üzerine hastaya DDD-R kalıcı kalp pili takıldı.
Atrioventricular (AV) block is rare in patients with rheumatoid arthritis (RA), but it is usually of complete type. A 55-year-old woman had complaints of fatigue, dizziness, and light-headedness, all of a week history. She had been receiving treatment for RA for about six years, and had been on methylprednisolone 5 mg/day for a year. On physical examination, her heart rate was 32 bpm, blood pressure was 160/80 mmHg. She had a grade 1-2/6 apical systolic ejection murmur. The electrocardiogram showed complete AV block. Transthoracic echocardiography showed grade I mitral regurgitation. No rheumatoid nodule was noted on transesophageal echocardiography. Coronary arteries appeared normal on coronary angiography. A temporary pacemaker was implanted in the coronary care unit, after which complete AV block improved to a second-degree Mobitz type II block. Her heart rate was 45 bpm. As no further improvement was observed in the AV block during a 10-day monitoring, she underwent DDD-R permanent pacemaker implantation.

11.Left atrial mass
Özlem Yıldırımtürk, Aylin Tuğcu, Rüstem Olga, Saide Aytekin
PMID: 18765973  Pages 266 - 268
Elli altı yaşında kadın hasta, son iki aydır hafif eforla ve son üç gündür istirahatte oluşan nefes darlığı yakınmasıyla merkezimize başvurdu. İki yıl önce öksürük yakınmaları nedeniyle bir başka merkezde çekilen bilgisayarlı tomografide sağ akciğerde kitle görülmesi üzerine hastaya ileri tetkik önerilmiş, ancak hasta ileri tetkik ve tedaviyi kabul etmemişti. Transtorasik ekokardiyografide, sol atriyumu pulmoner ven vasıtasıyla tamamen dolduran ve diyastolde mitral kan akımını engelleyen büyük kitle gözlendi. Göğüs tomografisinde, sağ lateral lob superior segment bronşunu tümüyle tıkayan, alt lob segment bronşlarını belirgin daraltan ve tüm alt loba ait torasik alanı dolduran büyük bir kitle görüldü. Hastanın ileri derecede semptomatik olması nedeniyle, cerrahi konsey kararı ile sağ akciğer alt lob, orta lob ve sol atriyal kitle rezeksiyonu uygulandı. Patolojik değerlendirmede her iki rezeksiyon materyalinde de büyük hücreli akciğer karsinomu tanısı kondu. Hasta ameliyat sonrası 20. günde kardiyopulmoner arrest nedeniyle kaybedildi.
A 56-year-old woman presented with a complaint of dyspnea on minimal exertion for the past two months and orthopnea of three-day history. She was first examined at another hospital two years before for nonproductive cough, for which computed tomography was performed that showed a right pulmonary mass. The patient refused further evaluation and treatment at that time. Transthoracic echocardiography revealed a large mass filling the entire left atrium via the inferior pulmonary vein and causing mitral flow obstruction during diastole. Computed tomography of the thorax showed a large mass filling the entire right lower lobe, which occluded the right lateral lobe superior segmental bronchus and obliterated the lower lobe segment bronchi. As the patient was severely symptomatic, she underwent right lower and middle lobectomy and left atrial mass resection, based on the decision of the surgery council. The pathological examination of the specimens from both atrial and pulmonary masses revealed pulmonary large cell carcinoma. The patient died due to cardiopulmonary arrest on the postoperative 20th day.

REVIEW
12.Clinical importance of cardiac troponins
Özlem Özcan Çelebi, Erdem Diker, Sinan Aydogdu
PMID: 18765974  Pages 269 - 277
Kardiyak troponinler (cTn) miyokard hasarının oldukça duyarlı ve özgül göstergeleridir. Akut koroner sendromda, artmış cTn düzeyleri hem prognoz hem de tedavinin yönlendirilmesi açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle, acil serviste ve yoğun bakım ünitelerinde akut koroner sendromun ayırıcı tanısında sıklıkla cTn düzeyi ölçümlerinden yararlanılmaktadır. Ancak, cTn yüksekliğinin akut koroner sendrom dışında diğer bazı klinik durumlarla da ilişkili olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu derlemede artmış cTn düzeyleri ile ilişkili olabilecek klinik durumlar ele alındı.
Cardiac troponins (cTn) are highly sensitive and specific markers of myocardial injury. Elevated cTn levels have considerable significance in both prognosis and guidance of the therapy of acute coronary syndrome. Thus, cTn measurements are commonly utilized in coronary care units and emergency departments to diagnose acute coronary syndrome. However, it must be considered that cTn elevations may be seen in many diseases other than acute coronary syndrome. In this article, we reviewed the clinical syndromes associated with elevated cTn levels.

CASE IMAGE
13.Case images An unusual complication of a massive thrombus in the left main coronary artery
Mutlu Vural, Bayram Bağırtan
PMID: 18765975  Page 278
Abstract |Full Text PDF

14.Double “Mercedes-Benz” sign secondary to tuberculous pericarditis
Ali Yıldız, Yusuf Sezen
PMID: 18765976  Page 279
Abstract |Full Text PDF

15.Answers of specialist
Ahmet Oktay
Pages 280 - 281
Abstract |Full Text PDF

16.Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Page 282
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.