ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 33 (6)
Volume: 33  Issue: 6 - September 2005
ORIJINAL ARAŞTIRMA
1.The incidence of nondipping state in normotensive patients with coronary slow flow and its relationship with prognosis
Mustafa Yazıcı, Sabri Demircan, Kenan Durna, Tek.Erdoğan Yaşar, Mahmut Şahin
Pages 319 - 325
Amaç: Artmış sempatik aktiviteyle ilişkili olduğu düşünülen nondipper durumun, koroner yavaş kan akımı (KYA) saptanan hastalarda görülme sıklığı ve bunun hastalığın patogenezi ve prognozu üzerine etkileri araştırıldı. Çalışma planı: Çalışmaya, koroner anjiyografi ve TIMI (thrombolysis in myocardial infarction) kare sayısı yöntemiyle KYA tanısı konan 51 normotansif hasta (22 kadın, 29 erkek; ort. yaş 54) alındı. Adrenalin ve noradrenalin düzeylerinin ölçümü için günün aynı saatlerinde venöz kan örnekleri alındı. Tüm hastaların 24 saatlik ambulatuvar kan basınçları kaydedildi. Ortalama sistolik ve diyastolik kan basıncı değerlerinin gece, gündüze göre %10’dan fazla düşmesi dipper, %10’dan daha az veya hiç düşmemesi nondipper olarak kabul edildi. Sonuçlar, koroner akımı normal bulunan 44 olgunun (18 kadın, 26 erkek; ort. yaş 55) sonuçlarıyla karşılaştırıldı. Bulgular: Koroner yavaş akım saptanan grupta nondipper durumu (n=35, %68.6) dipper durumdan (n=16, %31.4), kontrol grubunda ise dipper (n=41, %93.2) nondipper (n=3, %6.8) durumdan anlamlı derecede fazlaydı (sırasıyla, p<0.001 ve p<0.0001). Koroner yavaş akım grubunda plazma noradrenalin (127.9 ng/ml’ye karşın 79.3 ng/ml) ve adrenalin (63.9 ng/ml’ye karşın 44.7 ng/ml) düzeyleri kontrollere göre daha yüksekti (p<0.001). Hastaların TIMI kare sayıları ile noradrenalin (r=0.421, p=0.012) ve adrenalin (r=0.445, p=0.008) düzeyleri arasında pozitif ilişki saptandı. Nondipper hastaların noradrenalin (p<0.01) ve adrenalin (p<0.05) düzeyleri, her üç damarda da KYA varlığı (p<0.01) ve TIMI kare sayıları (p<0.05) dipper olanlardan daha yüksekti. Dört yıllık takipte, KYA grubunda nondipper hastalarda kararsız angina benzeri klinik, tekrarlayan göğüs ağrısı, malign ventriküler aritmi yoğunluğu ve ani kardiyak ölüm dipper olanlardan daha fazla bulundu. Sonuç: Koroner yavaş akım saptanan hastalarda nondipper durumu sempatik hiperaktivite ve kötü prognoz ile ilişkili bulunmuştur.
Objectives: We investigated the frequency of nondipping pattern, which is thought to be related with increased sympathetic activity, and its influence on the pathogenesis and prognosis of patients with coronary slow flow. Study design: The study included 51 normotensive patients (22 females, 29 males; mean age 54 years) in whom coronary slow flow (CSF) was diagnosed by coronary angiography and TIMI (thrombolysis in myocardial infarction) frame count. Venous blood samples were obtained at the same hours of the day to determine noradrenaline and adrenaline levels and 24-hour ambulatory blood pressure monitoring was performed. At least 10% of sleep-related nocturnal decrease in systolic and diastolic pressures was accepted as dipping, while decreases below 10% were defined as nondipping. The results were compared with those of 44 subjects (18 females, 26 males; mean age 55 years) with normal coronary flow. Results: The number of nondippers compared to dippers was significantly higher in the CSF group (n=35, 68.6% vs n=16, 31.4%, p<0.001), and vice versa in the control group (n=3, 6.8% vs n=41, 93.2%, p<0.0001). Compared to controls, CSF was significantly associated with increased plasma noradrenaline (127.9 ng/ml vs 79.3 ng/ml, p<0.0001) and adrenaline (63.9 ng/ml vs 44.7 ng/ml, p<0.001) levels (p<0.001). A positive correlation was found between TIMI frame counts and noradrenaline (r=0.421, p=0.012) and adrenaline (r=0.445, p=0.008) levels in the CSF group. Nondippers in the CSF group exhibited significantly higher noradrenaline (p<0.01) and adrenaline (p<0.05) levels, existence of slow flow in three coronary arteries (p<0.01), and TIMI frame counts (p<0.05) compared to dippers. During a four-year follow-up, chest pain like that of unstable angina, recurrent chest pain, malignant ventricular arrhythmias, and sudden cardiac death were more frequently encountered in nondippers than in dippers. Conclusion: Nondipping pattern seen in patients with CSF is associated with sympathetic hyperactivity and poor prognosis.

2.The prevalence, clinical, and morphological characteristics of cases with apical hypertrophic cardiomyopathy diagnosed in a training hospital of a medical faculty
Hürkan Kurşaklıoğlu, Turgay Çelik, Atila İyisoy, Sedat Köse, Basri Amasyalı, Ersoy Işık
Pages 326 - 330
Amaç: Hastanemizde son 13 yıl içinde hipertrofik kardiyomiyopati (HKM) tanısı konan hastalar arasında apikal HKM’nin görece sıklığı ve bu hasta grubunun klinik ve morfolojik özellikleri incelendi. Çalışma planı: Çalışmada, 1991-2004 yılları arasında HKM tanısı konan 193 hasta arasından apikal HKM tanısı konan 11 olgunun (%5.7; 3 erkek, 8 kadın; ort. yaş 56; dağılım 41-70) klinik, demografik, elektrokardiyografik, ekokardiyografik ve anjiyografik verileri geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Apikal HKM’li hastalarda en sık rastlanan elektrokardiyografik bulgular prekordiyal derivasyonlarda gözlenen 10 mm’nin üzerinde dev T negatiflikleri (7 hasta, %63.6) ve sol ventrikül hipertrofisinin voltaj özellikleri (6 hasta, %54.6) idi. Ekokardiyografik incelemede tüm hastalarda papiller adalenin altında kalan sol ventrikül apikal bölgesinde 15 mm’nin üzerinde duvar kalınlaşması görüldü. Ayrıca, iki hastada hafif derecede mitral yetersizlik, iki hastada hafif derecede aort yetersizliği, iki hastada orta derecede triküspit yetersizliği saptandı. En önemli bulgu ise, kontrast ventrikülografide tüm hastalarda diyastol sonunda tipik “maça ası” görüntüsünün izlenmesi idi. Koroner anjiyografide, bir hastada iki damar hastalığı, bir hastada koroner ektazi, bir hastada ise sol ön inen koroner arterin orta segmentinde miyokardiyal kas bandı belirlendi. Bir hastada sol ön inen koroner arter ile sol ventrikül arasında mikrofistüller saptandı. Sonuç: Tüm ülke için genelleme yapmak mümkün olmasa da, hastalarımızda apikal HKM Batı ülkelerine göre daha sık görülmektedir. Ayrıca, hastalarımızın klinik, morfolojik, elektrokardiyografik ve ventrikülografik bulguları Japon tipi apikal HKM’yle benzerlik göstermektedir.
Objectives: We evaluated the relative frequency and clinical and morphological features of apical hypertrophic cardiomyopathy (HCM) among patients diagnosed as having HCM in our hospital in the last 13 years. Study design: Among 193 patients whose diagnoses of HCM were made between 1991 and 2004, we reviewed clinical, demographic, electrocardiographic, echocardiographic, and angiographic data of 11 patients (5.7%; 3 males, 8 females; mean age 56 years; range 41 to 70 years) who were found to have apical HCM. Results: The most frequent electrocardiographic finding in patients with apical HCM was giant negative T waves more than 10 mm in depth in the precordial leads (7 patients, 63.6%) followed by voltage criteria for left ventricular hypertrophy (6 patients, 54.6%). Echocardiographic examination showed left ventricular apical wall thickness of greater than 15 mm below the papillary muscles in all the patients, and mild mitral (n=2), aortic (n=2), and tricuspid (n=2) valve insufficiencies. Most importantly, the typical “ace of spades" configuration of the left ventricle at end-diastole was observed in all the patients during contrast ventriculography. On coronary angiography, three patients had two-vessel disease, coronary ectasia, and myocardial muscular bridge in the middle segment of the left anterior descending artery, respectively. One patient had microfistulae between the left anterior descending artery and the left ventricle. Conclusion: Although it is difficult to generalize for the overall population, apical HCM seems to be more frequent in our patient population compared to that of western countries, with clinical, morphological, electrocardiographic, and ventriculographic findings similar to the Japanese type.

3.Classification of patients with ventricular tachycardia according to etiological, demographic and clinical features
Ömer Alyan, Fehmi Kaçmaz, Özcan Özdemir, Fatma Metin, Mustafa Soylu, Ramazan Atak, Kubilay Şenen, Gökhan Cihan, Dursun Aras, Ahmet Duran Demir, İrfan Sabah
Pages 331 - 340
Amaç: Bu çalışmada, ventrikül taşikardisi (VT) olan hastalar etyolojik, demografik, klinik ve hastane içi mortalite açısından değerlendirildi ve yüksek riskli hastalarda yeni tedavi yaklaşımları gözden geçirildi. Çalışma planı: Ocak 2000-Mayıs 2003 tarihleri arasında hastanemize sürekli VT nedeniyle yatırılan ya da izleminde sürekli VT gelişen ardışık 392 hasta (111 kadın, 281 erkek; ort. yaş 59.2; dağılım 20-90) geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Etyolojiye göre sınıflandırmada, en sık nedenin kronik iskemi (%45.9) olduğu, bunu akut iskemi (%18.6) ve dilate kardiyomiyopatinin (%14.3) izlediği görüldü; 60 hastada (%15.3) ise herhangi bir etyolojik neden bulunamadı. Ventrikül taşikardisine 109 hastada (%27.8) ventrikül fibrilasyonu (VF), 196 hastada (%50) senkop eşlik etmekteydi; 147 hastada (%37.5) üç damar, 68’inde (%17.4) iki damar, 35’inde (%8.9) tek damar hastalığı vardı. Hastane içinde ölen hasta sayısı 92 (%23.5) idi. Hastane içi mortalite, diyabetes mellitus (p=0.002), akut miyokard infarktüsü (p=0.004), senkop (p<0.001) ve VF (p<0.001) gelişen hastalarda anlamlı derecede fazla iken, idyopatik VT’li (p=0.01) ve implante edilebilir kardiyoverter defibrilatör takılan (p=0.005) hastalarda anlamlı derecede az idi. Lojistik regresyon analizi senkop (p<0.001) ve VF gelişiminin (p<0.001) mortaliteyi etkileyen bağımsız faktörler olduğunu gösterdi. Sonuç: İskemik zeminde VT gelişimi prognozu olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, VT gelişen akut iskemili hastalarda hiç zaman kaybedilmeden yoğun bakım şartlarında yoğun bir tedavi yaklaşımı uygun olacaktır.
Objectives: We evaluated patients with ventricular tachycardia (VT) with respect to etiological factors, demographic and clinical features, in-hospital mortality and reviewed recent therapeutic approaches in high-risk patients. Study design: This retrospective study included 392 consecutive patients (111 females, 281 males; mean age 59.2 years; range 20 to 90 years) who were admitted to our hospital with sustained VT or who developed in-hospital VT between January 2000 and May 2003. Results: The most common etiological cause was chronic ischemia (45.9%), followed by acute ischemia (18.6%) and dilated cardiomyopathy (14.3%), whereas no etiologic cause was found in 60 patients (15.3%). Ventricular tachycardia was accompanied by ventricular fibrillation (VF) and syncope in 109 (27.8%) and 196 (50%) patients, respectively. Of the patient group, 147 patients (37.5%) had three-vessel, 68 patients (17.4%) had two-vessel, and 35 patients (8.9%) had one-vessel disease. Ninety-two patients (23.5%) died during hospitalization. In-hospital mortality was significantly higher in patients with diabetes mellitus (p=0.002), acute myocardial infarction (p=0.004), syncope (p<0.001), and VF (p<0.001), whereas it was significantly lower in patients with idiopathic VT (p=0.01), and in those with an implanted cardioverter defibrillator (p=0.005). Logistic regression analysis revealed that syncope (p<0.001) and VF (p<0.001) were independent factors affecting mortality. Conclusion: The development of VT is associated with poor prognosis in patients with ischemia, which requires prompt and aggressive therapeutic approaches in intensive care units.

4.A case of coronary artery fistula detected by multidetector computed tomography
Mehmet Yokuşloğlu, Savaş Karakoç, Oben Baysan, Mehmet Uzun
Pages 341 - 343
Yirmi yaşında bir erkek hasta çabuk yorulma ve bitkinlik şikayetleriyle başvurdu. Angina, travma ya da geçirilmiş cerrahi öyküsü yoktu. Dinlemede, sol parasternal sınırda, dördüncü interkostal boşlukta sürekli bir kardiyak üfürüm duyuldu. Elektrokardiyogramında sol eksen deviyasyonu izlendi. Transtorasik ekokardiyografi bulguları normaldi. Multidedektör bilgisayarlı tomografide sirkümfleks arter ile süperior vena kava arasında, 2.4 milimetre çapında bir koroner fistül bağlantısı saptandı. Koroner fistül anjiyografik olarak da doğrulandı. Travma ya da cerrahi öyküsü olmadığından, koroner fistülün doğumsal olabileceği düşünüldü. Şikayetleri doğrudan fistül ile ilişkili görülmeyerek, hasta yakından izlenmek üzere taburcu edildi.
A 20-year-old man presented with a complaint of easy fatigability. He had no history of angina, trauma, or previous surgery. A continuous cardiac murmur was heard at the level of the fourth intercostal space on the left parasternal border. A left axis deviation was seen on his electrocardiogram. Transthoracic echocardiography was normal. Multidetector computed tomography revealed a fistulous connection between the circumflex artery and the superior vena cava with a diameter of 2.4 mm. The presence of the coronary artery fistula was confirmed angiographically. Since there was no history of trauma or surgery, the fistula was considered congenital. The patient’s symptoms were not directly related to the coronary fistula, and he was discharged for close follow-up.

OLGU
5.A case of multiple abnormalities: aortic arch anomaly, aberrant left subclavian artery, left atrial diverticulum, and myocardial noncompaction
Hürkan Kurşaklıoğlu, Atila İyisoy, Turgay Çelik, Sedat Köse
Pages 344 - 347
Atipik göğüs ağrısı nedeniyle başvuran 21 yaşındaki erkek hastanın ekokardiyografi, ventrikülografi ve pulmoner anjiyografi ile değerlendirilmesinde aort arkusu anomalisi, sol subklavyen arterin anormal (aberran) çıkışı, sol pulmoner venlerin sol atriyuma tek kök halinde katılması, sol atriyum divertikülü ve sol ventrikülde miyokardiyal non-compaction saptandı. Hastanın 24 saatlik Holter monitör takibinde aritmi izlenmedi ve sol ventrikül sistolik fonksiyonları normal sınırlarda bulundu. Bu nedenle, cerrahi tedavi gerekli görülmeyerek hasta anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörü ve aspirin tedavisi ile izlemeye alındı. Literatürde, bildirilen anomalilerin bir arada görüldüğü bir olguya rastlanmadı.
A 21-year-old male patient presented with atypical chest pain. Examinations with echocardiography, ventriculography, and pulmonary angiography showed multiple abnormalities including an aortic arch anomaly, aberrant origin of the left subclavian artery, connection of the left pulmonary veins to the left atrium via a single root, left atrial diverticulum, and left ventricular myocardial noncompaction. A 24-hour Holter monitoring detected no arrhythmias and the left ventricular systolic function was in normal range. Surgical correction was not considered, so a medical follow-up program was initiated with an angiotensin-converting enzyme inhibitor and aspirin. To our knowledge, association of the above-mentioned anomalies has been hitherto unreported.

DERLEME
6.Avrupa’da primer perkütan koroner girişimin miyokard infarktüsünde ana reperfüzyon stratejisi olarak gelişimi
Petr Widimsky, Michael Aschermann, Frantisek Tousek
Pages 348 - 353
Randomize çalışmalar, ST-yükselmeli miyokard infarktüsünü için reperfüzyon tedavisinde primer perkütan koroner girişimin (p-PKG) trombolize karşı üstünlüğünü göstermiş bulunuyor. Bu çalışmalardan ikisinin yapıldığı Çek Cumhuriyeti’nde, ülke çapındaki PKG merkezleri ve bunlara bağlı uydu hastanelerden oluşan bir ağ sayesinde, 2003 yılındaki reperfüzyon tedavilerinin %93’ü p-PKG ile yapılmış, tromboliz oranı %7’ye kadar gerilemiştir. Diğer Avrupa ülkelerinde bunun oranı büyük ölçüde değişkenlik göstermektedir (80:20 ile 1:99). Bu makalede, Çek Cumhuriyeti’ndeki başarıyı hazırlayan altyapı ve lojistik hakkında bilgi verildi.
Randomized trials have confirmed the superiority of primary percutaneous coronary intervention (p-PCI) over thrombolysis as the reperfusion therapy for ST-elevation myocardial infarction. The Czech Republic, where two of these trials were performed, developed a network of PCI centers and satellite hospitals throughout the country, enabling 93% of the reperfusion therapy to be p-PCI in 2003, with thrombolysis accounting for only 7%. In other European countries, however, the p-PCI-to-thrombolysis ratio largely varies between 80:20 and 1:99. In this article, the infrastructure and logistics of the achievement in the Czech Republic are described.

EDITORYAL YORUM
7.Management of patients with ST-elevation myocardial infarction: an overview of the real world situations through randomized studies
Erdoğan İlkay
Pages 354 - 355
Abstract |Full Text PDF

DERLEME
8.Coronary artery ectasia
Bilal Boztosun, Yılmaz Güneş, Cevat Kırma
Pages 356 - 359
Koroner arter ektazisi koroner arter anomalileri içinde nadir bir durumdur. Etyolojisi aydınlanmamış olmakla birlikte, genellikle koroner aterosklerozun bir varyantı olduğu düşünülmektedir; ancak, olguların önemli bir kısmı da ateroskleroz dışı inflamatuvar hastalıklar, bağ dokusu hastalıkları ve doğuştan hastalıklarla ilişkilendirilmiştir. Klinik semptomlar değişkendir ve kararlı veya kararsız angina ve atipik göğüs ağrısını içerir. Bu makalede, koroner arter ektazisinin patogenezi, klinik seyri ve tedavi yaklaşımlarının gözden geçirilmesi amaçlandı.
Coronary artery ectasia is a rare entity among coronary artery anomalies. Its etiology is not clear. It is usually considered to be a variant of coronary atherosclerosis; however, a significant number of cases have been associated with conditions other than atherosclerosis, such as inflammatory disease, connective tissue disease, or a congenital disorder. Clinical symptoms may vary including stable or unstable angina pectoris, and atypical chest pain. This article aimed to review the pathogenesis and clinical course of coronary artery ectasia together with therapeutic approaches.

9.High sensitivity C-reactive protein (hsCRP) as a new risk factor
Aylin Yıldırır
Pages 360 - 371
Son yıllarda ateroskleroz ile inflamasyon arasındaki ilişkinin net olarak aydınlatılması, dolaşımdaki bazı inflamatuvar belirteçlerin kardiyovasküler olay gelişme riskini belirlemede yol gösterici olarak kullanılabileceği düşüncesini doğurmuştur. Bu belirteçler arasında en yoğun kanıtlar yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hsCRP) ile ilişkilidir. Bilinen kalp hastalığı olmayan kişilerde ve akut koroner sendrom ile başvuran hastalarda gelişebilecek kardiyak olayları belirlemede hsCRP’nin yeri olduğunu gösteren çok sayıda veri bulunmaktadır. Orta derecede yüksek hsCRP değerleri, diğer risk faktörlerinin varlığından bağımsız olarak artmış kardiyovasküler olay riskine eşlik etmektedir. hsCRP, birincil korunma konusunda lipid değerleri ile ilgili risk yaklaşımına ek yarar sağlamakta, böylelikle statin tedavisine aday hastaları saptamada yol gösterici olabilmektedir. Bu derlemede hsCRP ile ilişkili olarak, etkileyen faktörler, kardiyovasküler risk belirlemedeki yeri ve klinik kullanımı üzerine bilgiler ana hatları ile özetlenmektedir.
Recently, demonstration of a clear association between atherosclerosis and inflammation have led to the thought that several circulatory inflammatory markers can be of use in the management of cardiovascular risk stratification. Among these markers, the most interest has been concentrated on high sensitivity C-reactive protein (hsCRP). There is growing evidence that hsCRP may be of value in predicting adverse cardiac events both in patients with acute coronary syndromes and those without any known cardiovascular disease. Moderately elevated hsCRP levels are associated with an increased risk for cardiovascular events, independent of other risk factors. In primary prevention, hsCRP provides additional information on the risks associated with lipid levels, thus helping us determine candidates for statin therapy. This review aims to summarize the most recent literature data concerning factors affecting hsCRP levels, the role of hsCRP in risk stratification, and suggestions for its clinical use.

10.Detection of a coronary arteriovenous fistula between the circumflex artery and pulmonary vein by CT angiography
Erdoğan İlkay, Orhan Maden, Kemal Arda, Fehmi Kaçmaz
Page 372
Abstract |Full Text PDF

11.Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Page 375
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.