ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 47 (1)
Cilt: 47  Sayı: 1 - Ocak 2019
EDITÖRYAL YORUM
1.
Cardioneuroablation: Present status as a tenable therapy for vasovagal syncope
Richard Sutton, Phang Boon Lim
PMID: 30628895  doi: 10.5543/tkda.2018.96898  Sayfalar 1 - 3
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
2.
Oral antikoagülan tedavi kesilmeden yapılan radyal arter yoluyla koroner anjioyografi güvenliği
Safety of radial coronary angiography with uninterrupted direct-acting oral anticoagulant treatment
Tuğba Kemaloğlu Öz, Tayfun Gürol, Nedim Umutay Sarıgül, Utku Arslan, Maryam Kobegenova, Alper Aydın, Özer Soylu, Bahadir Dağdeviren
PMID: 30628896  doi: 10.5543/tkda.2018.82830  Sayfalar 4 - 9
Amaç: Dabigatran, apiksaban ve rivaroksabandan oluşan direkt etkili oral antikoagülanların (DOAK) koroner anjiyografi (KAG) sırasında ve sonrasında kanama riskini artırıp artırmadığı bilinmemektedir. Bu çalışmada DOAK tedavisine ara verilmeden yapılan KAG’nin güvenli olup olmadığı araştırıldı.
Yöntemler: Çalışmamıza radyal arter yoluyla KAG yapılması kararlaştırılan toplam 160 hasta dahil edildi. Bu hastaların 60’ı DOAK (apiksaban, rivaroksaban ya da dabigatran) tedavisi almakta olup Grup A olarak adlandırıldı. Grup A’nin işlem sırasında ve sonrasındaki sonuçları yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilmiş DOAK kullanmayan 100 hastadan oluşan kontrol grubuyla (Grup B) karşılaştırıldı.
Bulgular: İşlem ve baskı süresi, kreatinin seviyesi, cinsiyet, hipertansiyon, diyabet, sigara ve/veya alkol kullanımı, damar hastalığı, kalp yetersizliği açısından iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı. Bir aylık takip süresi boyunca, sadece kontrol grubundaki (Grup B) bir hastada radyal arter tıkanıklığı tespit edildi. Geniş hematom (>5 cm ya da ön kola uzanan hematom), diseksiyon, fistül, perforasyon ya da kompartman sendromuna rastlanmadı; 5 cm’den küçük hematom toplam iki hastada gözlendi (her iki gruptan birer hasta). İşlem sırasında ve takip süresince trombotik olay yaşanmadı.
Sonuç: Direkt etkili oral antikoagülanlar tedavisine ara verilmeden radyal arter yoluyla yapılan KAG erken ya da kısa dönemde komplikasyon riskini artırmamaktadır. Basitçe uygulanan aralıksız DOAK tedavi stratejisi konforlu, kolay ve güvenlidir.
Objective: It is not known whether direct-acting oral anticoagulants (DOACs), such as dabigatran, apixaban, and rivaroxaban increase the risk of bleeding complications during or after coronary catheterization. The aim of this study was to investigate the safety of uninterrupted DOAC treatment during diagnostic radial coronary angiography (CAG).
Methods: This study included 160 patients who underwent diagnostic radial cardiac catheterization. The 60 patients in the group who were using a DOAC (apixaban, rivaroxaban, or dabigatran) were enrolled in a Group A. Post-procedure results from patients in Group A were compared with those of an age- and sex-matched control group (Group B) that included 100 patients who underwent radial CAG who did not use a DOAC.
Results: There was no significant difference in the procedure and compression times, creatinine level, or presence of hypertension, diabetes mellitus, smoking, alcohol use, vascular disease, or congestive heart failure between the 2 groups. During the 1 -month follow-up period, only 1 radial occlusion was registered in the control group (Group B). There was no case of a large hematoma (>5 cm or extending to the forearm), dissection, fistula, perforation, or compartment syndrome. Hematomas smaller than 5 cm were seen in 2 patients (1 in each group). No thrombotic events were observed during follow-up examinations.
Conclusion: Performing radial CAG with uninterrupted DOAC treatment appears to carry no risk of increased early or short-term complications. The simple, uninterrupted DOAC strategy is comfortable, easy, and safe.

3.
Hastane dışı kardiyak arrest ile komplike olmuş sağ kalan ST-segment yükselmeli miyokart enfarktüsü hastalarının sonuçları: Tek merkezli sağkalım çalışması
Outcomes of survivors of ST-segment elevation myocardial infarction complicated by out-of-hospital cardiac arrest: a single-center surveillance study
Yalçın Velibey, Emre Can Parsova, Ufuk Sadık Ceylan, Özge Güzelburç, Koray Demir, Ufuk Yıldız, Aylin Şafak, Evliya Akdeniz, Tolga Sinan Güvenç, Emrah Bozbeyoğlu, Ahmet Ilker Tekkeşin
PMID: 30455410  doi: 10.5543/tkda.2018.32657  Sayfalar 10 - 20
Amaç: Bu çalışma hastane dışında kardiyak arrest olmuş (HDKA) ve yüksek volümlü tek bir merkezin ST-segment yükselmeli miyokart enfarktüsü (STYME) ağı içerisinde primer perkütan koroner girişim (PKG) yapılmış STYME hastalarından sağ kalanların hastane içi ve uzun dönem sonuçlarını araştırmayı amaçlamıştır.
Yöntemler: Ocak 2009 ile Aralık 2014 arasında tek bir merkezin STYME ağı içerisinde STYME ile hastaneye başvurmuş ve primer PKG uygulanmış 2681 hastayı geriye dönük olarak inceledik. HDKA ile komplike olmuş STYME hastaları ile HDKA olmamış referans STYME hasta grubu karşılaştırıldı.
Bulgular: Hastane dışında kardiyak arrest olan STYME sağ kalanlarında (2587, %96.5), HDKA olmayanlara (94, %3.5) göre anteriyor miyokart enfarktüsü, hastanede yatış süresi, hastane içi majör istenmeyen kardiyovasküler ve serebrovasküler olay (MACCE) oranları, hastane içi takipte iskemik serebrovasküler hastalık ve majör kanama belirgin olarak yüksek saptandı. Yaş ve cinsiyet dağılımı her iki grupta benzerdi. Primer PKG başarı oranı her iki grupta da benzer ve yüksek bulundu. HDKA olan STYME hastalarında hastane içi mortalite belirgin olarak yüksek (%18.1’e karşı %1.5, p<0.001) iken 12. ve 60. aylardaki sağ kalım oranı düşük (%74.5 ve %96.5, p<0.001 ile %71.3 ve %93.7, p<0.001) saptandı. HDKA’nın hastane içi mortalitenin (Odds oranı [OO]: 3.413, Güven aralığı [GA] %95: 1.534–7.597, p=0.003) ve 60. aydaki tüm nedenlere bağlı mortalitenin (OO: 3.285, %95 GA: 2.020–5.340, p<0.001) bağımsız bir öngördürücüsü olduğu saptanmıştır.
Sonuç: Hastane dışında kardiyak arrest ile komplike olmuş STYME hastalarında, HDKA olamayanlarla aynı başarı oranı ile PKG yapılmış olsa da, mortalite fazladır.
Amaç: Bu çalışma hastane dışında kardiyak arrest olmuş (HDKA) ve yüksek volümlü tek bir merkezin ST-segment yükselmeli miyokart enfarktüsü (STYME) ağı içerisinde primer perkütan koroner girişim (PKG) yapılmış STYME hastalarından sağ kalanların hastane içi ve uzun dönem sonuçlarını araştırmayı amaçlamıştır.
Yöntemler: Ocak 2009 ile Aralık 2014 arasında tek bir merkezin STYME ağı içerisinde STYME ile hastaneye başvurmuş ve primer PKG uygulanmış 2681 hastayı geriye dönük olarak inceledik. HDKA ile komplike olmuş STYME hastaları ile HDKA olmamış referans STYME hasta grubu karşılaştırıldı.
Bulgular: Hastane dışında kardiyak arrest olan STYME sağ kalanlarında (2587, %96.5), HDKA olmayanlara (94, %3.5) göre anteriyor miyokart enfarktüsü, hastanede yatış süresi, hastane içi majör istenmeyen kardiyovasküler ve serebrovasküler olay (MACCE) oranları, hastane içi takipte iskemik serebrovasküler hastalık ve majör kanama belirgin olarak yüksek saptandı. Yaş ve cinsiyet dağılımı her iki grupta benzerdi. Primer PKG başarı oranı her iki grupta da benzer ve yüksek bulundu. HDKA olan STYME hastalarında hastane içi mortalite belirgin olarak yüksek (%18.1’e karşı %1.5, p<0.001) iken 12. ve 60. ay izlemdeki sağ kalım oranı düşük (%74.5 ve %96.5, p<0.001 ile %71.3 ve %93.7, p<0.001) saptandı. HDKA’nın hastane içi mortalitenin (Odds oranı [OO]: 3.413, Güven aralığı [GA] %95: 1.534–7.597, p=0.003) ve 60. aydaki tüm nedenlere bağlı mortalitenin (OO: 3.285, %95 GA: 2.020–5.340, p<0.001) bağımsız bir öngördürücüsü olduğu saptanmıştır.
Sonuç: Hastane dışında kardiyak arrest ile komplike olmuş STYME hastalarında, HDKA olmayanlarla benzer başarıda PKG yapılmış olsa da, mortalite fazladır.

4.
Kronik tam tıkanmalı hastalarda sol ventrikül kitle indeksi ile koroner kollateral dolaşımının ilişkisi
The association between left ventricular mass index and coronary collateral circulation in patients with chronic total occlusion
Mehmet Serkan Çetin, Elif Hande Özcan Çetin, Kadir Ocak, Özlem Özcan Çelebi, Dursun Aras, Ahmet Temizhan, Sinan Aydoğdu
PMID: 30628897  doi: 10.5543/tkda.2018.60497  Sayfalar 21 - 28
Amaç: Sol ventrikül hipertrofisi, çeşitli mekanizmalar aracılığıyla miyokardı iskemiye yatkınlaştırır. Sol ventrikül kitle indeksi (SVKİ), sol ventrikül hipertrofisinin kolayca elde edilebilen ve güvenilir bir ölçümü olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, sol ventrikül yeniden şekillenmesi bu parametre ile kategorize edilebilir. Bu çalışmada, kronik tam tıkanmalı (KTO) hastalarda sol ventrikül hipertrofisinin koroner kollateralizasyonu artırabileceği hipotezinde bulunduk ve SVKİ ile KTO’daki kollateral gelişimi arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. İkincil hedef olarak, hangi spesifik sol ventrikül geometrik tipinin kollateral varlığı ile ilişkili olabileceğini belirlemeyi amaçladık.
Yöntemler: Kronik tam tıkanmalı saptanan 305 hastayı dahil ettik ve dört Rentrop Grade grubuna sınıflandırdık.
Bulgular: Sol ventrikül kitle indeksi, artan Rentrop gruplarına doğru doğrusal bir artış gösterdi. ROC eğrisinde, SVKİ için 100.1 g/m2’lik bir kestirim değerinin, kollateralleri bulunan hastaları bulunmayanlardan %68.5 duyarlılık ve %68.6 özgüllük ile doğru bir şekilde ayırdetme ihtimali %75.8’di. SVKİ’nİn bir gram/m2’lik artışı, %7.5’lik artmış kollateral gelişme olasılığı ile ilişkiliydi. Normal geometriye kıyasla, eksantrik hipertrofi varlığı 6.7 kat daha fazla koroner kollateral varlığı ihtimali ile ilişkiliydi.
Sonuç: Bu çalışmada KTO’lu hastalarda artmış SVKİ’nın koroner kollateral varlığnı öngördürdüğünü gösterdik. Ayrıca, geometrik tipte bir eksantrik hipertrofi geometrisine sahip olmak koroner kollateralleri diğer geometrilere göre daha fazla artırmaktadır. Bu bulgu, sol ventrikül duvar kalınlığının yanı sıra, hipertrofi tipinin de, kollateral varlığını öngörmede belirleyici olduğunu göstermektedir.
Objective: Left ventricular (LV) hypertrophy predisposes the myocardium to ischemia through several mechanisms. The LV mass index (LVMI) is used as a readily available and reliable measurement of LV hypertrophy. The LVMI can also be used to evaluate LV remodeling. The hypothesis of this study was that LV hypertrophy might augment coronary collateralization in patients with chronic total occlusion (CTO) and the aim was to research any association between LVMI and collateral formation in CTO. As a secondary goal, specific LV geometric types that might be associated with collateral presence were also investigated.
Methods: A total of 305 patients with CTO were included and categorized into 4 groups based on Rentrop grade.
Results: The LVMI demonstrated an incremental linear trend as the Rentrop grade increased. In the receiver operating characteristic curve, the likelihood that a cut-off value of 100.1 g/m2 would accurately differentiate patients with collaterals from those without collaterals was 75.8%, with 68.5% sensitivity and 68.6% specificity. A 1 gram/m2 increase in LVMI was associated with a 7.5% greater likelihood of collateral development. In addition, compared with normal geometry, the presence of eccentric hypertrophy was associated with 6.7 times higher odds of the presence of coronary collaterals.
Conclusion: The results of this study indicated that a greater LVMI predicted coronary collateral presence. Furthermore, having an eccentric geometric type of hypertrophy increased the likelihood of coronary collaterals more than other geometries. This finding signified that in addition to LV wall thickness, the type of hypertrophy was also decisive in predicting collateral presence.

5.
Makrofaj migrasyon inhibitör faktör (MIF) geni -173 G>C polimorfizminin koroner arter hastalığı ve tip 2 diyabet ile ilişkisi
Macrophage migration inhibitory factor (MIF) gene -173 G>C polymorphism and its relationship to coronary artery disease and type 2 diabetes
Neslihan Çoban, Aycan Fahri Erkan, Berkay Ekici, Maide Kaşit, Nihan Erginel Ünaltuna, Eren Vurgun
PMID: 30628898  doi: 10.5543/tkda.2018.35005  Sayfalar 29 - 37
Amaç: Yapılan son çalışmalar, makrofaj migrasyon inhibitör faktörünün (MIF) ateroskleroz sırasında enflamatuvar sürece aracılık eden güçlü bir proenflamatuvar sitokin olduğunu göstermektedir. Bu çalışmadaki amacımız, koroner arter hastalığı (KAH) olan ve KAH olmayan bireylerde MIF gen polimorfizmi ve tip 2 diyabetes mellitus (T2DM) arasındaki ilişkiyi araştırmaktır.
Yöntemler: Seçilmemiş 259 Türk hasta, anlamlı KAH (%50–100 stenoz bulunan koroner lezyon) ve kontrol (<%30 stenozlu koroner lezyon) grupları, Real-Time PCR LightCycler 480 cihazında hibridizasyon probları kullanılarak MIF rs755622 polimorfizmleri için genotiplendi. Koroner anjiyografiden önce kan örnekleri alındı ve sonrasında hesaplanan Gensini ve SYNTAX skorlarına göre KAH anjiyografik yaygınlık ve ciddiyet dereceleri belirlendi.
Bulgular: Hasta ve kontrol grupları T2DM hastalığına göre gruplandırıldığında, MIF gen polimorfizminin KAH grubunda T2DM ile ilişkisi bulunmadı (p>0.05). Buna karşılık, aynı alt gruplarda, taşıyıcı olmayanlar ile karşılaştırıldığında, MIF geni rs755622 polimorfizmi yaygın allel taşıyıcıları, kontrol grubundaki T2DM hastalığını geliştirmeye karşı bir koruma göstermektedir (p<0.05). Buna ek olarak, T2DM grubunda MIF C alel taşıyıcılığının yüksek HbA1c ile ilişkili olduğu belirlendi (p=0.038).
Sonuç: MIF geni rs755622 polimorfizmi HbA1c ile ilişkili olarak belirlendi. Bu sonuç, MIF gen varyantının, Türk popülasyonunda diyabet yoluyla KAH riskine katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir.
Objective: Recent studies indicate that macrophage migration inhibitory factor (MIF) is a potent proinflammatory cytokine which mediates the inflammatory process during atherosclerosis. The purpose of the study was to investigate an association between MIF gene polymorphism and type 2 diabetes mellitus (T2DM) and coronary artery disease (CAD) in the Turkish population.
Methods: A total of 139 unselected Turkish patients with significant CAD (coronary lesion with 50–100% stenosis) and 120 control participants (coronary lesion with <30% stenosis) were genotyped for MIF rs755622 polymorphisms using hybridization probes in a Roche LightCycler 480 Real-Time Polymerase Chain Reaction 480 device. Blood samples were drawn before coronary angiography. Gensini and SYNTAX scores were used to determine the angiographic extent and severity of CAD.
Results: When the groups were stratified according to T2DM, polymorphism of MIF was not associated with T2DM in CAD patients (p>0.05). In the same subgroups, carriers of the MIF common allele in the control group demonstrated a protection against developing T2DM compared with noncarriers (p<0.05). In addition, MIF C allele carriage was associated with higher glycated hemoglobin (HbA1c) in the T2DM group (p=0.038).
Conclusion: The MIF rs755622 polymorphism was associated with HbA1c. This result suggests that the MIF gene variant may contribute to CAD risk through diabetes in the Turkish population.

6.
Akut koroner sendrom ile başvuran çok ileri yaşta hastalarda hastane içi mortalitenin öngördürücüleri: Tek merkezli çalışma
Predictors of in-hospital mortality in very eldery patients presenting with acute coronary syndrome: A single-center study
Samet Yılmaz, Mehmet Koray Adalı, Oğuz Kılıç, Ayşen Til, Yalın Tolga Yaylalı, Dursun Dursunoğlu, Havane Asuman Kaftan
PMID: 30628899  doi: 10.5543/tkda.2018.68792  Sayfalar 38 - 44
Amaç: Yaşam sürelerinin uzaması ile birlikte akut koroner sendrom (AKS) tanısı konan yaşlı birey sayısı günden güne artmaktadır. Bu çalışmadaki amaç 80 yaş ve üzeri hastalarda AKS’nin hastane içi mortalite öngördürücülerinin belirlenmesidir.
Yöntemler: Akut koroner sendrom tanısı ile hastaneye yatırılan 80 yaş üzerinde 171 hastanın (86 erkek, ortanca yaş 83 yıl) demografik, klinik ve laboratuvar özellikleri hastane kayıtlarından geriye dönük olarak incelendi.
Bulgular: Hastane içi mortalite 19 hastada (%11.1) gelişti. Ölüm nedenleri kardiyojenik şok (n=6, %31.5), akut böbrek yetersizliği (n=6, %31.5), aritmi (n=4, %21) ve septik şok (n=3, %15.7) idi. Ölen hastalarda ST yükselmeli miyokart enfarktüsü (STYME) oranı daha fazla [14’e (%73.7) karşı 31 (%20.5), p<0.001], zirve troponin [3.1 (7.2) ng/mL’e karşı 0.3 (1.6) ng/mL, p<0.001] ve CK-MB değerleri [96.7 (194) ng/mL’e karşı 10.9 (36.2), p<0.001] anlamlı olarak daha yüksekti. Lojistik regresyon analizinde yüksek GRACE risk skoru [OR (odds oranı): 1.074, GA (güven aralığı) %95 (1.039–1.110), p<0.001], ejeksiyon fraksiyonunun ≤%40 olması [OR: 8.113, GA %95 (1.101–59.773), p=0.040] ve anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörü/anjiyotensin reseptör blokörü (ACEI/ARB) kullanılmaması [OR: 0.075, GA %95 (0.006–0.995), p=0.049] ölüm ile ilişkili bulunmuştur.
Sonuç: Akut koroner sendrom tanısı alan 80 yaş ve üzeri hastalarda yüksek GRACE risk skoru, öncesinde ACEI/ARB kullanılmaması ve başvuru anındaki düşük ejeksiyon fraksiyonu hastane içi mortalite ile ilişkilidir.
Objective: Acute coronary syndrome (ACS) has become more frequent in the elderly population due to increased life expectancy. The aim of this trial was to determine clinical and laboratory factors related to in-hospital mortality in patients over 80 years of age who presented with ACS.
Methods: A total 171 patients (86 men, median age 83 years) who were over 80 years of age and were hospitalized due to a diagnosis of ACS were enrolled in this study. The patients’ demographic data, clinical features, and laboratory values were screened retrospectively from hospital records.
Results: During the follow-up period, 19 of 171 patients (11.1%) died. The causes of death were cardiogenic shock (n=6, 31.5%), acute renal failure (n=6, 31.5%), arrhythmia (n=4, 21%), and septic shock (n=3, 15.7%). ST-segment elevation myocardial infarction presentation was more common among those who died [14 (73.7%) vs. 31 (20.5%); p<0.001]. Patients who died during in-hospital follow-up also had higher peak troponin [3.1 ng/mL (7.2) vs. 0.3 ng/mL (1.6); p<0.001] and creatine kinase-MB levels [96.7 ng/mL (194) vs. 10.9 ng/mL (36.2); p<0.001]. The results indicated that a high Global Registry of Acute Coronary Events (GRACE) risk score [odds risk (OR): 1.074, 95% confidence interval (CI): 1.039–1.110; p<0.001], ejection fraction (EF) ≤40% (OR: 8.113, 95% CI: 1.101–59.773; p=0.040), or no use of an angiotensin-converting enzyme inhibitor (ACEI)/angiotensin receptor blocker (ARB) (OR: 0.075, 95% CI: 0.006–0.995; p=0.049) was significantly associated with in-hospital mortality.
Conclusion: Presentation with a high GRACE risk score, no use of an ACEI/ARB, and a low EF at admission were associated with in-hospital mortality in ACS patients more than 80 years old.

7.
Ciddi derecede ağır mitral stenozu, aort kökü ve çıkan torasik aort arasındaki ilişki
The association between severe mitral stenosis and the size of the aortic root and the ascending thoracic aorta
Leili Pourafkari, Aidin Baghbani-oskouei, Naser Aslanabadi, Elgar Enamzadeh, Samad Ghaffari, Rezvaniyeh Salehi, Bahram Sohrabi, Safa Savadi-oskouei, Arezou Tajlil, Nader D Nader
PMID: 30628900  doi: 10.5543/tkda.2018.04900  Sayfalar 45 - 52
Amaç: Bu çalışmanın amacı değişik yerleşimlerdeki aortun yeniden biçimlendirilmesinde izole mitral stenozun (MS) rolünü incelemekti.
Yöntemler: Bu prospektif çalışmada değişik endikasyonlar için transözofageal ekokardiyografi yapılacak hastalar tarandı. Çalışma katılımcıları mitral kapak alanı ≤1.5 cm2 olan hastalar MS olup olmadıklarına göre 2 grupta sınıflandırıldı. Aort halkası, aort kökü, sinotübüler bileşke (STB) ve çıkan aortun aort halkasından 5 cm uzaklıktaki proksimal kısmının boyutlarıyla ilişkili faktörler değerlendirildi. Yukarıda belirtilen seviyelerin herhangi birinde aortun boyutunu etkileyen faktörleri içeren çok değişkenli doğrusal modeller oluşturuldu. Mitral kapak alanı, mitral kapak gradyanı ve aortun boyutları arasındaki ilişkiyi araştırmak için Pearson korelasyon katsayısı kullanıldı.
Bulgular: Toplam 179 erkek ve 354 kadın çalışmaya alındı. Hastaların 84’ünde (%15.8) MS mevcuttu. MS hastaları daha genç ve hipertansiyon olma ihtimalleri daha düşüktü. Tek değişkenli analizde MS’li hastaların aort halkası ve STB’si daha ufaktı (sırasıyla, p=0.003 ve p=0.043). Çok değişkenli analizde MS daha küçük aort halkasıyla ilişkili olup regresyon katsayısının 0.541 olmasına neden olmuştur (p=0.005).
Sonuç: Mitral kapak düzeyinde önemli stenozun varlığı aort halkasının daha küçük çaplı olmasıyla ilişkilidir. Bu olgunun kronik, uzun süreli düşük atım hacim veya aort halkasının mitral hastalıktaki fibrotik sürece mi bağlı olduğu henüz açıklığa kavuşturulmamıştır.
Objective: The aim of this study was to examine the role of isolated rheumatic mitral stenosis (MS) in remodeling of the aorta at various locations.
Methods: In this prospective study, patients who were to undergo transesophageal echocardiography for various indications were screened. The study participants were classified into 2 groups according to the presence of MS with a valve area ≤1.5 cm2. Factors associated with the index dimensions of the aorta at the levels of the annulus, root, sinotubular junction (STJ), and the proximal ascending portion (5 cm from the annulus) were evaluated. Multivariate linear models were constructed including factors that affect the size of the aorta at any of the aforementioned levels. Pearson’s correlation coefficient was used to investigate the association between mitral valve area, mitral valve gradient, and dimensions of the aorta.
Results: A total of 179 men and 354 women were enrolled. Eighty-four patients had MS (15.8%). The patients with MS were younger and less likely to have hypertension. In univariate analysis, patients with MS had a smaller annulus and STJ (p=0.003 and p=0.043, respectively). Multivariate analysis indicated that MS was correlated with a smaller indexed size of the aortic annulus, yielding a regression coefficient value of 0.541 (p=0.005).
Conclusion: The presence of significant stenosis at the level of the mitral valve is associated with a smaller diameter in the aortic annulus. It is yet to be clarified whether this phenomenon occurs due to chronic, long-standing, low stroke volume or involvement of the aortic annulus in the fibrotic process of mitral disease.

OLGU BILDIRISI
8.
Sacubitril/valsartan tedavisinin farmakodinamik etkilerinin kardiyak takılabilir elektronik cihaz aracılığı ile uzaktan takibi: Bir olgu sunumu
Remote monitoring with cardiac implantable electronic device to follow up pharmacodynamic effects of sacubitril/valsartan treatment: A case report
Uğur Önsel Türk, Emin Alioğlu
PMID: 30628901  doi: 10.5543/tkda.2018.46383  Sayfalar 53 - 56
Takılabilir kardiyak elektronik cihazlar, kalp yetersizliği yönetimine yardımcı olabilen donanımlar içerir. Bu donanımlar, intratorasik empedans, hasta aktivitesi ve kalp hızı değişkenliği gibi fizyolojik fonksiyonların ölçümüne olanak verir. Güncel kılavuzlar düşük ejeksiyon fraksiyonlu kalp yetersizliğinin tedavisinde sacubitril/valsartan’ı önermektedirler. Bununla birlikte bu ilacın yukarıda sıralanan fizyolojik göstergeler üzerine etkisi bilinmemektedir. Bildiğimiz kadarı ile bu olgu sunumu, sacubitril/valsartan tedavisinin söz konusu fizyolojik göstergeler üzerine olan etkilerinin konu edildiği ilk bilimsel dökümandır.
Cardiac implantable electronic devices include remote monitoring tools intended to guide heart failure management. These tools allow for observation of some physiological functions, such as intrathoracic impedance (ITI), patient activity (PA), and heart rate variability (HRV). Sacubitril/valsartan is recommended in the current guidelines as foundational therapy for patients with heart failure and reduced ejection fraction. However, the effects of sacubitril/valsartan treatment on these physiological parameters remain unclear. To the best of our knowledge, this is the first case objectively documenting improvements in ITI, PA, and HRV values with sacubitril/valsartan treatment.

9.
Koroner arter fistülünün perkütan kapanmasının nadir komplikasyonu: Koil ayrılmaması
A rare complication of percutaneous closure of coronary artery fistula: Inability to retrieve coil
Müslüm Şahin, Özkan Candan, Muhsin Türkmen
PMID: 30628902  doi: 10.5543/tkda.2018.23735  Sayfalar 57 - 59
Koroner arter fistülleri kalp boşlukları üzerine önemli hacim yükü veya koroner çalma fenomenine yol açarak önemli hemodinamik sorunlara yol açabilirler. Koroner arter fistüllerinin kapanması hem cerrahi hem de perkütan yol ile yapılabilir. Perkütan kapama sıklıkla koil embolizasyonu veya damar tıkacı ile yapılmaktadır. Perkütan kapama daha az hastane kalış süresi ve sternum üzerinde nedbe olmaması gibi önemli avantajlarına rağmen, koilin embolizasyonu veya nadir görülen cihaz ayrılmasının yapılamaması gibi komplikasyonları vardır. Bu olgumuzda, sol ana koroner arter ile sağ atriyum arasındaki fistül perkütan yolla kapatılmış ancak koil ayrılması standart anti-tork manevrasına rağmen yapılamamıştır.
Coronary fistulae may lead to coronary steal phenomenon or considerable volume overload on the cardiac chambers, causing significant hemodynamic problems. Coronary fistulae can be closed either surgically or percutaneously. Percutaneous closure is frequently performed with coil embolization or a vascular plug. Although percutaneous closure has significant advantages, such as a shorter duration of hospitalization and no sternal scarring, several complications, including coil embolization or failure to retrieve the device, may occasionally occur. In the current report, a patient with a left coronary to right atrium fistula who declined to have surgery underwent percutaneous coil embolization. However, after release of the coil, the catheter could not be retrieved using the standard anti-torque mechanism.

10.
Aorto-sağ atriyum fistülü nedenli kalp yetersizliği ve perkütan kapatma ile başarılı tedavisi
Heart failure due to aorto-right atrial fistula and successful treatment with percutaneous closure
Anar Mammadli, Mustafa Kılıçkap, Irem Dinçer, Müge Akbulut, Tamer Sayın
PMID: 3062890  doi: 10.5543/tkda.2018.88399  Sayfalar 60 - 62
Aorto-atriyal fistül doğumsal olabildiği gibi bakteriyel endokardit, paravalvüler apse, aort diseksiyonu ve kalp cerrahisinin komplikasyonu gibi kazanılmış nedenlere bağlı olarak gelişen kalbin nadir bir anomalisidir. Elli yaşında kadın hasta kliniğimize nefes darlığı ve karın şişliği şikayetleri ile başvurdu. Başvurusunda fonksiyonel kapasitesi NYHA (New York Heart Association) sınıf III idi. Fizik muayenesinde en iyi sağ parasternal alanda duyulan sistolik üfürüm, asit ve hepatomegali saptandı. Transtorasik ekokardiyografi ile aorto-sağ atriyum arasında fistül saptadık ve transözofajiyal ekokardiyografi ve aortografi ile doğruladık. Hastanın geçirilmiş kalp cerrahisi, antikoagülasyon kullanımı ve kalp yetersizliği öyküsü olduğundan, yüksek cerrahi riski nedeniyle perkütan girişimi tercih ettik. Fistülü Amplatzer Duct Occluder II cihazı ile başarılı şekilde kapadık. Hasta tedaviye olumlu cevap verdi, bir hafta sonra hastanın asitinde belirgin azalma oldu ve diüretik dozu yarıya düşürüldü. Bir ay sonra hastanın foknsiyonel kapasitesi NYHA sınıf II oldu ve sağ atriyum basıncı 8 mm Hg’ya düştü.
Aorto-atrial fistula is a rare anomaly of the heart that may be the result of congenital or acquired conditions, such as bacterial endocarditis, paravalvular abscess, aortic dissection, or a complication of cardiac surgery. A 50-year-old female patient presented at the clinic with the complaint of dyspnea and abdominal distention due to ascites. On admission, her functional capacity was New York Heart Association (NYHA) class III. A physical examination revealed a systolic murmur, which was best audible in the right parasternal side, ascites, and hepatomegaly. An aorto-right atrial fistula was detected using transthoracic echocardiography and confirmed with transesophageal echocardiography and aortography. The patient had a history of previous cardiac surgery, anticoagulant use, and heart failure; therefore, percutaneous intervention was preferred to surgery as a result of the high surgical risk. A successful closure of the fistula was performed with an Amplatzer Duct Occluder II device. The patient demonstrated a dramatic response to the treatment, resulting in a decrease in the ascites and halving of her diuretic dose within 1 week. Her functional capacity improved to NYHA class II, and right atrial pressure decreased to 8 mmHg after a month.

11.
Mekanik kalp kapaklı hastalarda gebelik sırasında düşük molekül ağırlıklı heparin kullanımı akılcı seçim mi?: Üç olgu sunumu
Is the use of low molecular weight heparin a rational choice during pregnancy in patients with a mechanical heart valve: a report of three cases
Ahmet Güner, Emrah Bayam, Semih Kalkan, Sabahattin Gündüz, Mehmet Özkan
PMID: 30628904  doi: 10.5543/tkda.2018.83364  Sayfalar 63 - 68
Gebelik, mekanik protez kalp kapak trombozu riski ile ilişkilidir. Düşük molekül ağırlıklı heparin (LMWH) kullanan hastalar için düzenli anti-faktör Xa değerlendirmesi önerilmektedir. Burada, gebelik sırasında LMWH ile tedavide üç olgu sunmaktayız. Düzenli anti-faktör Xa monitörizasyonu altında şaşırtıcı olmayan bir şekilde hepsinde protez kapak trombozu gelişti.
Pregnancy is associated with an increased risk of valve thrombosis in patients with a mechanical prosthetic heart valve. The administration of low molecular weight heparin (LMWH) with regular anti-factor Xa assessment is a recommended treatment modality for these patients. Presently described are 3 cases of therapy with LMWH during pregnancy. Despite frequent anti-factor Xa monitoring, not surprisingly, all of them developed prosthetic valve thrombosis.

DERLEME
12.
Senkop kılavuzunda kardiyonöroablasyon stratejisinin yeri ne olabilirdi?
What role might cardioneuroablation strategy have in syncope guidelines?
Tolga Aksu, Tümer Erdem Güler, Serdar Bozyel, Kıvanç Yalın
PMID: 30628905  doi: 10.5543/tkda.2018.10187  Sayfalar 69 - 79
Vazovagal senkop (VVS), senkopun en sık rastlanan tipidir. Mortalite riskinde artış olmamasına rağmen tekrarlayan senkop atakları ciddi sakatlanmalara ve yaşam kalitesinde azalmaya neden olabilir. Günümüzde etkin ve önerilen bir tedavi stratejisi bulunmamaktadır. Bu durum özellikle kardiyoinhibitör tip VVS olguları için geçerlidir. Kardiyonöroablasyon VVS esnasında vagal efferent çıktıların ortadan kaldırılmasını amaçlayan göreceli olarak yeni bir tekniktir. Biz bu derleme yazısında senkop kılavuzunda kardiyonöroablasyon stratejisinin yeri ne olabilirdi? sorusunun olası cevabını bulmayı amaçladık.
Vasovagal syncope (VVS) is the most common type of syncope. Although it is not related to an increase in mortality, recurrent syncope episodes may be disabling and reduce the quality of life. There are no optimal treatment strategies currently available, especially for the cardioinhibitory type of VVS. Cardioneuroablation (CNA) is a relatively novel technique that aims to eliminate vagal efferent output during VVS. The objective of this review was to explore the potential role of CNA strategy in syncope guidelines.

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
13.
Kalp içerisinde göz kırpan cisim: Atriyum fibirlasyonu ablasyonu esnasında kriyobalonun ani sönmesi ve geri şişmesi
Winking object inside heart: Abrupt deflation and reinflation of cryoballoon during atrial fibrillation ablation
Uğur Canpolat, Hikmet Yorgun, Kudret Aytemir
PMID: 30628906  doi: 10.5543/tkda.2018.87422  Sayfa 80
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

14.
Nadir bir birliktelik: Spontan pnömoperikardiyum ve pnömotoraks
An unusual coexistence: Spontaneous pneumopericardium and pneumothorax
Ahmet Güner, İsmail Balaban, Anıl Avcı, Muzaffer Kahyaoğlu, Mehmet Özkan
PMID: 30628907  doi: 10.5543/tkda.2018.03016  Sayfa 81
Makale Özeti |Tam Metin PDF

15.
Yetişkin hastada aortik ark kesintisi ve ileri aort darlığının eşlik ettiği uniküspit aortik kapak
Unicuspid aortic valve concomitant with interrupted aortic arch and severe aortic stenosis in an adult patient
Tufan Çınar, Mert İlker Hayıroğlu, Ahmet Öz, Muhammed Keskin, Mehmet Uzun
PMID: 30628908  doi: 10.5543/tkda.2018.10406  Sayfa 82
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

16.
A case of severely calcified neoatherosclerosis-embedded stent struts clearly documented with optical coherence tomography imaging
Yusuke Oba, Hiroshi Funayama, Hayato Shimizu, Kazuomi Kario
PMID: 30628909  doi: 10.5543/tkda.2018.86094  Sayfa 83
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DIĞER YAZILAR
17.
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Sayfa 84
Makale Özeti |Tam Metin PDF

18.
Hakemlerimize Teşekkür
Thanks to our Reviewers

Sayfa E1
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi