ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 44 (7)
Volume: 44  Issue: 7 - October 2016
EDITORIAL
1.Editör’den
Dilek Ural
Page X
Değerli Meslektaşlarım,
Türkiye’nin kardiyoloji alanındaki en köklü dergisi olan Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi’nin editörlüğü görevini Ağustos 2016’den itibaren üstlenmiş bulunuyorum. Prof. Dr. Altan Onat ve Prof. Dr. Vedat Sansoy gibi iki değerli akademisyenden geçen bayrağı taşıma görevini bana veren dernek başkanımız Prof. Dr. Mahmut Şahin, önceki başkanımız Prof. Dr. LaleTokgözoğlu ve Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu’na teşekkür ediyorum. Çalışmaya başladığım ilk aydan itibaren Yönetim Kurulu üyelerimiz dergiye ne denli önem verdiklerini her fırsatta ifade ettiler ve vizyoner kararlar almaya hazır olduklarını gösterdiler. Bu destekleri için kendilerine ayrıca teşekkür ederim.
Sayın Prof. Dr. Vedat Sansoy ile 2011 yılından itibaren yayın kurulunda birlikte çalıştık. Kendisi gerek bilimsel kimliği, gerekse engin akademik deneyimi ile hepimiz için bir öğretmen ve bir rol modeli oldu. Bizlere katkılarından dolayı geçmiş yayın kurulu üyeleri adına ‘Vedat Ağabey’imize çok teşekkür ediyorum. Önümüzdeki dönemde de kendisine her fırsatta danışabilecek olmaktan ve desteğini yanımda hissetmekten çok memnunum.
Yeni dönemde eski yayın kurulundan iki arkadaşımız, Prof. Dr. H. Murat Özdemir ve Doç. Dr. Orhan Önalan ile çalışmaya devam edeceğiz. Birlikte çalışmaktan her zaman çok zevk aldığım ve bana her buluşmamızda yeni bir şeyler öğreten bu iki arkadaşıma, önümüzdeki zorlu süreçte beni yalnız bırakmadıkları için çok teşekkür ediyorum. Dergimizin kalitesinin yükseltilmesinde büyük emekleri olan eski yayın kurulu üyelerimiz Prof. Dr. Aylin Yıldırır ve Prof. Dr. Doğan Erdoğan’ın da yeni dönemde farklı şekillerde yanımızda olacaklarından eminim. İstatistik danışmanımız Sayın Salih Ergöçen’e dergimize gönderilen makaleleri dikkatli ve yapıcı bir değerlendirme süzgecinden geçirdiği ve araştırmacılarımıza sabırla, bir yerde, istatistik eğitimi verdiği için minnettarım. Derginin en sevilen bölümlerinden biri olan “Kardiyoloji’de Gündem ve Yorumlar”ın yazarı Prof. Dr. Ertan Ural’a güncel gelişmeleri hem bilimsel hem de mizahi bir yaklaşımla bizlere aktarmaya devam edeceği için çok teşekkür ediyorum. Ekibimizin yeni üyeleri Prof. Dr. Meral Kayıkçıoğlu, Prof. Dr. Kadriye Orta Kılıçkesmez ve Yardımcı Doç. Dr. Uğur Canpolat’ın yayın kuruluna yeni bir heyecan ve enerji kattığını şimdiden söyleyebilirim. Onların enerjisi, hevesi ve yenlikçi fikirlerinin dergimizi daha üst seviyelere taşıyacağına yürekten inanıyorum.
Türk Kardiyoloji Derneği’nin 48 yıllık dergisi olarak, yayın politikamızın derneğin temel misyonu olan “toplumsal, mesleki eğitimi ve araştırmaları destekleyerek Türk halkının kalp-damar sağlığını korumak” yönünde süreceğini belirtmek isterim. Türk halkında kalp damar hastalıklarına ait durumu gösteren veriler, çok merkezli kayıt çalışmaları ve ülkemiz kalp sağlığını iyileştirmeye yönelik politikaları ele alan makalelere özellikle önem vereceğiz. Mesleki eğitimi desteklemek için, kardiyoloji uzmanlarımızın günlük hayatta gereksinim duydukları bilgiler ve uygulamalara ilişkin “Nasıl Yapalım” ve “Uzman Görüşleri” makalelerine, uluslararası kılavuzları özetleyen ve ülkemiz açısından uygulanabilirliklerini irdeleyen editör yorumlarına devam edeceğiz. Dergimizin bu ay yayınlanmakta olan ekleri “Lipit 2016” ve “Ranolazin” gibi güncel konulara ilişkin pratik bilgileri özetleyen çalışma örneklerinin artarak devam etmesini arzu ediyoruz. Eğitim makalelerinde yazara soru sormak veya konuyu tartışmak isteyen okurlarımız için özel bir platform oluşturmayı da planlıyoruz.
Editör olarak öncelikli hedefim, ülkemizin genç kardiyoloji uzmanlarına ulaşan, onlara eğitim ve araştırma kültürü açısından yön gösteren bir dergi oluşturmaktır. Bu nedenle, web sitesinin kalitesinin arttırılması, genç okurlara daha fazla hitap eden ve kendilerini daha fazla gösterebilecekleri bir tarzın oluşturulması için gayret edeceğim. Dergimize gönderilen makalelerde araştırmacıları teşvik eden ve bakış açılarını genişleten bir değerlendirme süreci izlenmesine, ayrıca değerlendirme sürelerinin de günümüzün dinamizmine uymasına azami ihtimam göstereceğim. Bu süreçte ülkemizin deneyimli araştırmacı ve yazarlarının dergimizden desteklerini esirgemeyeceklerine, değerli araştırmalarını bizlerle paylaşmaya devam ederken, genç araştırmacıların çalışmalarına yönelik eleştirilerinde yapıcı ve eğitici bir tutum sergileyeceklerine inanıyorum. Genç kardiyologlarımızdan gelecek yapıcı ve yaratıcı önerilere açık olduğumu ve her tür öneriyi değerlendireceğimi de belirtmek isterim.
TKD Arşivi’nin ülkemizde Türkçe makale kabul eden, ancak TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizininin yanı sıra PubMed ve Web of Science - ESCI indekslerine de giren bir dergi olmasının genç kardiyologlar için büyük bir fırsat olduğu görüşündeyim. Ülkemizin yeni Doçentlik kriterlerinde “ULAKBİM tarafından taranan ulusal hakemli dergilerde yayımlanmış en az iki makale” koşulu Türk dilinin bilim dili olmasını sağlamak açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle, yazarlarımızın Türkçe makalelerini bizimle paylaşmasını destekliyorum. Öte yandan, Türkçeyi tercih etmiş olmanın gerek derginin gerekse kendilerinin uluslararası görünürlüklerini engellememesi için, gönderilen Türkçe makalelerin düzenli olarak derneğimiz ve dergimiz tarafından İngilizceye çevrileceğini hatırlatmak isterim. Yine bu bağlamda, dergimize Türkçe makale gönderecek olan yazarlarımızın en son 2009 yılında güncellenen Kardiyoloji (Yürek Bilimi) Türkçe Terimler Kılavuzuna göz atmalarını ve kılavuzda yer almayan günümüz terimleri konusunda geri bildirim yapmalarını rica ediyorum.
Sonuç olarak, 48 yıllık köklü geçmişimizden aldığımız güçle güncele ve geleceğe uzanan bir dergi olma yolunda çalışacağız. Sizlerden alacağımız destekle, TKD Arşivi’nin ulusal ve uluslararası görünürlüğünü arttırmayı, daha çok sayıda okura ulaşıp nitelikli bir akademik eğitim ve araştırma ortamı kurmayı başarabilirsek ne mutlu bize...
Saygılarımla,
Prof. Dr. Dilek Ural
Editör
Değerli Meslektaşlarım,
Türkiye’nin kardiyoloji alanındaki en köklü dergisi olan Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi’nin editörlüğü görevini Ağustos 2016’den itibaren üstlenmiş bulunuyorum. Prof. Dr. Altan Onat ve Prof. Dr. Vedat Sansoy gibi iki değerli akademisyenden geçen bayrağı taşıma görevini bana veren dernek başkanımız Prof. Dr. Mahmut Şahin, önceki başkanımız Prof. Dr. LaleTokgözoğlu ve Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu’na teşekkür ediyorum. Çalışmaya başladığım ilk aydan itibaren Yönetim Kurulu üyelerimiz dergiye ne denli önem verdiklerini her fırsatta ifade ettiler ve vizyoner kararlar almaya hazır olduklarını gösterdiler. Bu destekleri için kendilerine ayrıca teşekkür ederim.
Sayın Prof. Dr. Vedat Sansoy ile 2011 yılından itibaren yayın kurulunda birlikte çalıştık. Kendisi gerek bilimsel kimliği, gerekse engin akademik deneyimi ile hepimiz için bir öğretmen ve bir rol modeli oldu. Bizlere katkılarından dolayı geçmiş yayın kurulu üyeleri adına ‘Vedat Ağabey’imize çok teşekkür ediyorum. Önümüzdeki dönemde de kendisine her fırsatta danışabilecek olmaktan ve desteğini yanımda hissetmekten çok memnunum.
Yeni dönemde eski yayın kurulundan iki arkadaşımız, Prof. Dr. H. Murat Özdemir ve Doç. Dr. Orhan Önalan ile çalışmaya devam edeceğiz. Birlikte çalışmaktan her zaman çok zevk aldığım ve bana her buluşmamızda yeni bir şeyler öğreten bu iki arkadaşıma, önümüzdeki zorlu süreçte beni yalnız bırakmadıkları için çok teşekkür ediyorum. Dergimizin kalitesinin yükseltilmesinde büyük emekleri olan eski yayın kurulu üyelerimiz Prof. Dr. Aylin Yıldırır ve Prof. Dr. Doğan Erdoğan’ın da yeni dönemde farklı şekillerde yanımızda olacaklarından eminim. İstatistik danışmanımız Sayın Salih Ergöçen’e dergimize gönderilen makaleleri dikkatli ve yapıcı bir değerlendirme süzgecinden geçirdiği ve araştırmacılarımıza sabırla, bir yerde, istatistik eğitimi verdiği için minnettarım. Derginin en sevilen bölümlerinden biri olan “Kardiyoloji’de Gündem ve Yorumlar”ın yazarı Prof. Dr. Ertan Ural’a güncel gelişmeleri hem bilimsel hem de mizahi bir yaklaşımla bizlere aktarmaya devam edeceği için çok teşekkür ediyorum. Ekibimizin yeni üyeleri Prof. Dr. Meral Kayıkçıoğlu, Prof. Dr. Kadriye Orta Kılıçkesmez ve Yardımcı Doç. Dr. Uğur Canpolat’ın yayın kuruluna yeni bir heyecan ve enerji kattığını şimdiden söyleyebilirim. Onların enerjisi, hevesi ve yenlikçi fikirlerinin dergimizi daha üst seviyelere taşıyacağına yürekten inanıyorum.
Türk Kardiyoloji Derneği’nin 48 yıllık dergisi olarak, yayın politikamızın derneğin temel misyonu olan “toplumsal, mesleki eğitimi ve araştırmaları destekleyerek Türk halkının kalp-damar sağlığını korumak” yönünde süreceğini belirtmek isterim. Türk halkında kalp damar hastalıklarına ait durumu gösteren veriler, çok merkezli kayıt çalışmaları ve ülkemiz kalp sağlığını iyileştirmeye yönelik politikaları ele alan makalelere özellikle önem vereceğiz. Mesleki eğitimi desteklemek için, kardiyoloji uzmanlarımızın günlük hayatta gereksinim duydukları bilgiler ve uygulamalara ilişkin “Nasıl Yapalım” ve “Uzman Görüşleri” makalelerine, uluslararası kılavuzları özetleyen ve ülkemiz açısından uygulanabilirliklerini irdeleyen editör yorumlarına devam edeceğiz. Dergimizin bu ay yayınlanmakta olan ekleri “Lipit 2016” ve “Ranolazin” gibi güncel konulara ilişkin pratik bilgileri özetleyen çalışma örneklerinin artarak devam etmesini arzu ediyoruz. Eğitim makalelerinde yazara soru sormak veya konuyu tartışmak isteyen okurlarımız için özel bir platform oluşturmayı da planlıyoruz.
Editör olarak öncelikli hedefim, ülkemizin genç kardiyoloji uzmanlarına ulaşan, onlara eğitim ve araştırma kültürü açısından yön gösteren bir dergi oluşturmaktır. Bu nedenle, web sitesinin kalitesinin arttırılması, genç okurlara daha fazla hitap eden ve kendilerini daha fazla gösterebilecekleri bir tarzın oluşturulması için gayret edeceğim. Dergimize gönderilen makalelerde araştırmacıları teşvik eden ve bakış açılarını genişleten bir değerlendirme süreci izlenmesine, ayrıca değerlendirme sürelerinin de günümüzün dinamizmine uymasına azami ihtimam göstereceğim. Bu süreçte ülkemizin deneyimli araştırmacı ve yazarlarının dergimizden desteklerini esirgemeyeceklerine, değerli araştırmalarını bizlerle paylaşmaya devam ederken, genç araştırmacıların çalışmalarına yönelik eleştirilerinde yapıcı ve eğitici bir tutum sergileyeceklerine inanıyorum. Genç kardiyologlarımızdan gelecek yapıcı ve yaratıcı önerilere açık olduğumu ve her tür öneriyi değerlendireceğimi de belirtmek isterim.
TKD Arşivi’nin ülkemizde Türkçe makale kabul eden, ancak TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizininin yanı sıra PubMed ve Web of Science - ESCI indekslerine de giren bir dergi olmasının genç kardiyologlar için büyük bir fırsat olduğu görüşündeyim. Ülkemizin yeni Doçentlik kriterlerinde “ULAKBİM tarafından taranan ulusal hakemli dergilerde yayımlanmış en az iki makale” koşulu Türk dilinin bilim dili olmasını sağlamak açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle, yazarlarımızın Türkçe makalelerini bizimle paylaşmasını destekliyorum. Öte yandan, Türkçeyi tercih etmiş olmanın gerek derginin gerekse kendilerinin uluslararası görünürlüklerini engellememesi için, gönderilen Türkçe makalelerin düzenli olarak derneğimiz ve dergimiz tarafından İngilizceye çevrileceğini hatırlatmak isterim. Yine bu bağlamda, dergimize Türkçe makale gönderecek olan yazarlarımızın en son 2009 yılında güncellenen Kardiyoloji (Yürek Bilimi) Türkçe Terimler Kılavuzuna göz atmalarını ve kılavuzda yer almayan günümüz terimleri konusunda geri bildirim yapmalarını rica ediyorum.
Sonuç olarak, 48 yıllık köklü geçmişimizden aldığımız güçle güncele ve geleceğe uzanan bir dergi olma yolunda çalışacağız. Sizlerden alacağımız destekle, TKD Arşivi’nin ulusal ve uluslararası görünürlüğünü arttırmayı, daha çok sayıda okura ulaşıp nitelikli bir akademik eğitim ve araştırma ortamı kurmayı başarabilirsek ne mutlu bize...
Saygılarımla,
Prof. Dr. Dilek Ural
Editör

EDITORIAL COMMENT
2.Obesity, leptin, and thrombosis: Focus on clopidogrel resistance
Bilgehan Karadağ
PMID: 27774960  doi: 10.5543/tkda.2016.58747  Pages 543 - 544
Abstract |Full Text PDF

3.Fragmented QRS and serum propeptide of type I procollagen in hypertensive patients: Putting another brick in the wall
Tolga Sinan Güvenç
PMID: 27774961  doi: 10.5543/tkda.2016.44450  Pages 545 - 547
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
4.Effect of obesity and serum leptin level on clopidogrel resistance
Ali Dogan, Serkan Kahraman, Emrah Usta, Emrah Ozdemir, Uzay Gormus, Cavlan Ciftci
PMID: 27774962  doi: 10.5543/tkda.2016.44459  Pages 548 - 553
Amaç: Klopidogrel trombosit adenozin difosfat (ADP) P2Y12 reseptörlerini bloke ederek trombosit agregasyonunu inhibe eder. Leptin obezite geni ürünü olup, serum seviyesi obezite ile artar. Trombositler, yüzeylerinde leptin reseptörleri barındırırlar. Hiperleptinemi ADP aracılı trombosit agregasyonunu uyarabilir. Klopidogrel etkisinin yüksek serum leptin seviyeleri ile azalabileceği düşünülmektedir. Çalışmamızda serum leptin seviyeleri ile klopidogrel direnci arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık.
Yöntemler: Çalışmaya perkütan koroner girişim uygulanmış 100 hasta alındı. Klopidogrel direnci bulunuşuna göre iki grup oluşturuldu ve serum leptin seviyeleri iki grup arasında karşılaştırıldı. Klopidogrel direnci ve hiperleptinemi için eşik değerler sırasıyla, ≥ PRU (P2Y12 reaction units) 240 ve ≥15 ng/ml (leptin) olarak kabul edildi. Vücut kitle indeksinin (VKİ) 30 kg/m2 ve üstü oluşu obezite olarak değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların %37’sinde klopidogrel direnci olduğu bulundu. İki grubun karşılaştırılması klopidogrel direnci (p=0.017) ve PRU seviyelerinin (p=0.001) hiperleptinemik hastalarda anlamlı olarak daha yüksek olduğunu ortaya koydu. İki grup arasında serum leptin seviyelerine göre anlamlı fark yoktu (p=0.116). VKİ >30 olan hastalarda, daha fazla sayıda klopidogrel direnci gözlendi (p=0.015).
Sonuç: Klopidogrel direnci obez ve hiperleptinemik hastalarda daha fazla görülür. Klopidogrel dozu bu hasta grubunda bireyselleştirilmelidir.
Objective: Clopidogrel inhibits platelet aggregation by blockade of platelet adenosine diphosphate (ADP) P2Y12 receptor. Leptin is the obesity gene product, and its serum level increases with obesity. Platelets have leptin receptors on their surfaces. Hyperleptinemia may induce ADP-mediated platelet aggregation. It has been proposed that clopidogrel effect could be diminished with high serum leptin levels. The aim of the present trial was to further investigate the relationship between serum leptin level and clopidogrel resistance.
Methods: A total of 100 subjects who underwent percutaneous coronary intervention were enrolled. Two groups were organized according to presence of clopidogrel resistance, and serum leptin levels were compared. Threshold for clopidogrel resistance and hyperleptinemia were accepted as ≥P2Y12 reaction unit (PRU) 240 and ≥15 ng/mL leptin, respectively. Body mass index (BMI) of 30 kg/m2 or greater was considered obese.
Results: A total of 37% of patients were considered clopidogrel-resistant. Comparison of groups revealed significantly higher clopidogrel resistance (p=0.017) and PRU levels (p=0.001) in hyperleptinemic patients. No significant difference in serum leptin levels (p=0.116) was found. Increased clopidogrel resistance was observed in patients with BMI >30 kg/m2 (p=0.015).
Conclusion: Clopidogrel resistance is more common in obese and hyperleptinemic patients. Dosage should be individualized in these populations.

5.Fragmented QRS complexes are a marker of myocardial fibrosis in hypertensive heart disease
Lütfü Bekar, Muzaffer Katar, Mücahit Yetim, Oğuzhan Çelik, Hakan Kilci, Orhan Önalan
PMID: 27774963  doi: 10.5543/tkda.2016.55256  Pages 554 - 560
Amaç: Karboksi terminal propeptid tip 1 prokollajen (PICP) hücre dışı kollajen sentezinin bir göstergesidir. On iki kanallı elektrokardiyografide (EKG) tespit edilen parçalı QRS’in (fQRS) miyokart fibrozunun bir belirteci olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada, hipertansiyonlu hastalarda serum PICP düzeyleri ile EKG’de saptanan fQRS arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık.
Yöntemler: Yeni veya eski tanılı ardışık hipertansiyonlu hastalar dahil edildi. Parçalanmış QRS birbirini takip eden iki EKG derivasyonunda ilave R dalgası (R’) veya R veya S dalgasında çentiklenme veya bölünme varlığı olarak alındı. Serum PICP düzeyleri ELISA yöntemiyle ölçüldü.
Bulgular: Çalışmaya 90 hipertansiyonlu hasta alındı (%74 kadın, ortalama yaş 54.7±8.5 yıl). Bunlardan 47’sinde (%52.2) EKG’de fQRS saptandı. Yaş (p=0.121) ve cinsiyet dağılımı bakımından (p=0.625) fQRS’si olan ve olmayan gruplar birbirine benzerdi. Alıcı işlemci karakteristik eğrisi analizi ile PICP düzeylerinin fQRS varlığı için güçlü bir öngördürücü yeteneğe sahip olduğu görüldü (eğri altında kalan alan=0.850, %95 GA 0.772–0.929, p<0.0001). Çok değişkenli lojistik regresyon analizinde PICP düzeyleri fQRS için güçlü ve bağımsız bir öngördürücü idi (OO [odds oranı] 1.938, %95 GA 1.398–2.688).
Sonuç: Serum PICP düzeyleri fQRS’nin güçlü ve bağımsız bir belirtecidir. PICP düzeylerinin fQRS için ayırt edici performansı yüksektir. Biz bu çalışmada fQRS’nin hipertansif hastalarda miyokart fibrozunu yansıtabileceğini gösteren ilk kanıtları sunduk.
Objective: Carboxy-terminal propeptide of type 1 procollagen (PICP) is a marker of extracellular collagen synthesis. Fragmented QRS (fQRS) on a 12-lead electrocardiogram (ECG) has been demonstrated as a marker of myocardial fibrosis. The present objective was to investigate the association between serum PICP concentration and presence of fQRS on ECG in hypertensive patients.
Methods: Consecutive patients with previously or newly diagnosed hypertension were included. fQRS was defined as the presence of additional R-wave (R’), or notching of R- or S-waves, or the presence of fragmentation in 2 contiguous ECG leads. Serum PICP levels were measured by ELISA method.
Results: The study group consisted of 90 hypertensive patients (74% females, with a mean age of 54.7±8.5 years). Of these patients, 47 (52.2%) had fQRS on ECG. Age (p=0.121) and gender distribution (p=0.625) were similar in patients with or without fQRS. Receiver operating characteristic curve analysis yielded a strong predictive ability of PICP levels for the presence of fQRS (area under the curve: 0.850; 95% CI: 0.772–0.929; p<0.0001). In multivariate logistic regression analysis, PICP levels were strongly and independently associated with the presence of fQRS (OR: 1.938; 95% CI: 1.398–2.688).
Conclusion: Serum PICP level is a strong and independent predictor of fQRS. Discriminative performance of serum PICP levels for the presence of fQRS is high. The present results are the first to demonstrate that fQRS may indicate myocardial fibrosis in patients with hypertension.

6.Single-center experience with percutaneous mitral valve repair using the MitraClip in a high-risk series in Turkey
Cüneyt Toprak, Gökhan Kahveci, Alev Kılıcgedik, Cevat Kırma, Selcuk Pala, Mustafa Bulut, Cihangir Kaymaz, Nihal Ozdemir, İbrahim Akın İzgi, Mehmet Inanır, Anıl Avcı, Ali Metin Esen
PMID: 27774964  doi: 10.5543/tkda.2016.77177  Pages 561 - 569
Amaç: Mitral kapak yetersizliği (MY) Avrupa’da ikinci en sık görülen kalp kapak hastalığıdır. Girişim yapılmaz ise ciddi semptomlu MY’nin prognozu kötüdür. Perkütan uc uca mitral kapak tamiri, MitraClip sistemi sayesinde yüksek cerrahi riske sahip MY’li hastalarda umut vaat etmektedir. Bu çalışmanın amacı yüksek cerrahi riskli olgularda MitraClip uygulamasının Türkiye’de tek merkeze ait sonuçlarını sunmaktır.
Yöntemler: Mayıs 2013 ile Eylül 2014 arasında, MY derecesi en az 3 olan ve ortalama EuroSCORE’u %26 bulunan, yüksek cerrahi riskli 28 hastaya merkezimizde MitraClip yerleştirildi. Hastane içi ve takipteki güvenlik ve etkinlik sonuçları sunuldu.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 58 ve %75’i erkekti. Büyük bölümü (%89) restriktif fonksiyonel MY’den oluşan 3–4 derece MY tüm hastalarda mevcuttu. Ortalama sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu %27 olup hastaların %89’unda NYHA (New York Heart Association) fonksiyonel sınıf III–IV idi. Akut işlem başarısı %89 idi (hastaların %47’sine tek clip, %39’una iki clip ve %14’üne üç clip takılmıştır). Bir hasta işlem çevresi dönemde, iki hasta da takip (ortalama 13.9 ay) esnasında hayatını kaybetti. Ortalama bir yılın üzerindeki takip sonrası hastaların %75’inden fazlasının MY’si ≤2 ve NYHA sınıfı I-II idi. Bununla birlikte sol ventrikül hacmi ve sistolik fonksiyonlarında önemli bir değişiklik saptanmadı. Ayrıca yaşam kalite skorları ve altı dakika yürüme mesafelerinde önemli iyileşme gözlendi.
Sonuç: MitraClip deneyimlerimizin sonuçları yüksek cerrahi riskli, özellikle son dönem kalp yetersizlikli hastalar için umut vericidir.
Objective: Mitral valve regurgitation (MR) is the second most common heart valve disease in Europe. Without intervention, prognosis of severe symptomatic MR is poor. Percutaneous edge-to-edge mitral valve repair with MitraClip is a promising mitral regurgitation treatment technique in select, high-surgical-risk patients. The present objective was to describe the experience of a single center with MitraClip use in a high-risk series in Turkey.
Methods: Between May 2013 and September 2014, 28 high-surgical-risk patients with MR of at least grade 3+ and mean EuroSCORE of 26% underwent MitraClip implantation at our institution. In-hospital and follow-up safety and efficacy results are presented.
Results: Mean patient age was 58 years, and 75% were male. Grade 3 or 4 MR was present in all patients, and was primarily the result of restrictive functional mitral regurgitation (in 89% of cases). Mean left ventricular ejection fraction (LVEF) was 27% and New York Heart Association (NYHA) classification was III or IV in 89% of the population. Acute procedural success was 89%, with 47% of patients receiving a single clip, 39% receiving 2 clips, and 14% receiving 3 clips. One periprocedural death occurred, and 2 deaths occurred during follow-up (mean: 13.9 months). After 1 year, more than 75% of patients had MR severity of ≤2+ and NYHA classification of I or II, but no significant change in left ventricular volume or systolic function. Significant improvement in 6-minute walk test and quality of life was also observed.
Conclusion: Initial experience with the MitraClip system showed promising results in patients considered high-surgical-risk, particularly in those with end-stage heart failure.

7.Coronary artery disease detected by coronary computed tomography angiography is associated with red cell distribution width
Emir Karaçağlar, Ugur Bal, Senem Hasırcı, Mustafa Yılmaz, Ersin Doganözü, Mehmet Coskun, İlyas Atar, Aylin Yıldırır, Haldun Muderrisoglu
PMID: 27774965  doi: 10.5543/tkda.2016.45013  Pages 570 - 574
Amaç: Kırmızı hücre dağılım genişliği (RDW) artışı koroner arter hastalığı (KAH) ciddiyeti ile ilişkilidir. Bu çalışmanın amacı bilgisayarlı tomografi koroner anjiyografisi (CCTA) kullanılarak saptanan KAH ile RDW arasındaki ilişkiyi geriye dönük olarak değerlendirmektir.
Yöntemler: Anjina veya benzeri göğüs ağrısı nedeniyle 16 kesitli CCTA uygulanan 291 hastanın tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Dışlama kriterleri olmayan hastalar değerlendirmeye alındı. Hastaların klinik özellikleri, risk faktörleri, CCTA yapıldığı zamanki RDW değerleri incelendi.
Bulgular: Koroner arter hastalarında RDW seviyeleri, koroner arterleri normal olan gruba göre belirgin olarak daha yüksek saptandı (15.50±1.57’ye 14.80±1.41, p=0.001). Diyabet, hipertansiyon ve sigara öyküsü koroner arter hastalığı saptanan grupta daha yüksekti (sırasıyla, p=0.018; p=0.007; p=0.013). Yapılan çok değişkenli lojistik regresyon analizinde, RDW (OO [odds oranı]=1.35, %95 GA (güven aralığı): 1.08–1.68, p= 0.009), yaş (OO=1.06, %95 GA: 1.03–1.09, p<0.001) ve sigara öyküsünün (OO=2.66, %95 GA: 1.36–5.23, p=0.003) CCTA ile saptanan KAH için bağımsız öngördürücüler olduğu saptandı.
Sonuç: Bulgularımız yüksek RDW seviyelerinin, bilinen koroner arter hastalığı olmayan hastalarda CCTA ile saptanan KAH ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Riski katmanlandırmada RDW dağılımının rolünü tam olarak açıklığa kavuşturmak için ileri çalışmalara gerek vardır.
Objective: Increased red blood cell distribution width (RDW) is associated with severity of coronary artery disease (CAD). The aim of the present study was to retrospectively evaluate the relationship between CAD detected by coronary computed tomography angiography (CCTA) and RDW.
Methods: Records of 291 patients who underwent 16-slice CCTA due to the presence of angina-like chest pain were retrospectively evaluated. Exclusion criteria were applied. Clinical characteristics, risk factors for CAD, and RDW values on CCTA were noted.
Results: RDW levels in patients with CAD were significantly higher than in those with normal coronary arteries (NCAs) (15.50±1.57 compared to 14.80±1.41, p=0.001). Diabetes mellitus, hypertension, and history of smoking were significantly more common in the CAD group (p=0.018, p=0.007, and p=0.013, respectively). On multivariate logistic regression analysis, RDW (p=0.009 [odds ratio (OR): 1.352; 95% confidence interval (CI): 1.081–1.683]), age (p<0.001 [OR: 1.063; 95% CI 1.031–1.090]), and history of smoking (p=0.003 [OR: 2.672; 95% CI: 1.360–5.232]) were shown to be independent predictors for CAD detected by CCTA.
Conclusion: The present results suggest that higher RDW levels are independently associated with presence of CAD detected by CCTA in patients without known CAD. Further studies are warranted to clarify the exact role of RDW in risk stratification.

8.Evaluation of arterial stiffness and subclinical atherosclerosis in patients with Behçet’s disease without cardiovascular involvement
Alp Yıldırım, Mustafa Serkan Karakaş, Ali Yaşar Kılınç, Refik Emre Altekin, Ali Selim Yalçınkaya
PMID: 27774966  doi: 10.5543/tkda.2016.06944  Pages 575 - 581
Amaç: Bu çalışmada Behçet hastalığı (BH) olgularında arter yapı ve fonksiyonları nabız dalga hızı (NDH) ve karotis intima-medya kalınlığı (KİMK) ölçümleri değerlendirildi.
Yöntemler: Çalışmaya bilinen kardiyovasküler hastalığı bulunmayan 30 BH’li olgu (13 kadın, 17 erkek) ile yaş ve cinsiyet yönünden benzer olan 30 sağlıklı kontrol olgusu (12 kadın, 18 erkek) alındı. Karotis-femoral NDH ve KİMK ölçümleri yapıldı.
Bulgular: Nabız dalga hızı BH’de kontrol grubuna kıyasla daha yüksekti (sırasıyla, 6.35±1.05 ve 5.75±0.83, p=0.017). En yüksek KİMK (sırasıyla, 0.751±0.077 mm ve 0.735±0.079 mm, p=0.435), ortalama KİMK (sırasıyla, 0.643±0.070 mm ve 0.629±0.069, p=0.452) değerlerinde anlamlı farklılık yoktu. En yüksek KİMK, ortalama KİMK ve NDH ile hastalık süresi arasında pozitif korelasyon saptandı (sırasıyla, r=0.410, p=0.025; r=0.404, p=0.027 and r=0.362, p=0.049).
Sonuç: Bulgularımız BH’de arter duvarında görülebilir yapısal değişiklikler olmadan önce endotel fonksiyonlarında bozulma olduğunu göstermektedir. Özellikle hastalığın erken safhalarında NDH ölçümü, BH’deki damar hasarını saptamada KİMK ölçümünden daha yararlı bir incelemedir.
Objective: This study was conducted to evaluate arterial structure and function with assessment of pulse wave velocity (PWV) and carotid intima-media thickness (CIMT) in patients with Behçet’s disease (BD).

Methods: Thirty patients (13 female, 17 male) with BD and 30 age, sex-matched healthy controls (12 female, 18 male) with no known cardiovascular disease were enrolled in this study. Carotid-femoral PWV and CIMT were measured.

Results: PWV was higher in BD patients compared with control group (6.35±1.05 vs. 5.75±0.83, respectively; p=0.017). There was no significant difference in maximum CIMT (0.751±0.077 mm vs. 0.735±0.079 mm, respectively; p=0.435), or mean CIMT (0.643±0.070 mm vs. 0.629±0.069, respectively; p=0.452). Maximum CIMT, mean CIMT, and PWV were positively correlated with duration of disease (r=0.410, p=0.025; r=0.404, p=0.027; and r=0.362, p=0.049, respectively).

Conclusion: Findings suggest that endothelial function is impaired in cases of BD before visible structural changes to arterial wall. PWV is more useful measurement than CIMT in determination of vascular damage in BD, especially in early stage of disease duration.

9.Trans-subclavian aortic valve replacement with various bioprosthetic valves: Single-center experience
Hacı Ahmet Kasapkara, Abdullah Nabi Aslan, Hüseyin Ayhan, Serdal Baştuğ, Hakan Süygün, Telat Keleş, Tahir Durmaz, Engin Bozkurt
PMID: 27774967  doi: 10.5543/tkda.2016.45774  Pages 582 - 589
Amaç: Transkatater aort kapak yerleştirme (TAKY) yüksek riskli ve ameliyat edilemeyen ciddi aort darlığı (AD) bulunan hastalarda cerrahiye seçenek bir tedavi şekli olarak kabul görmüştür. Günümüzde femoral yol en çok tercih edilen giriş yeri olsa da ciddi iliyofemoral arter hastalığı olanlarda diğer damar giriş yerlerini kullanmak gerekebilir. Bu yazıda, çeşitli kapak sistemleri kullanılarak yapılan subklaviyan yoluyla TAKY deneyimimizi paylaşmak istedik.
Yöntemler: Haziran 2011 ve Mayıs 2016 tarihleri arasında TAKY yapılan 273 hasta arasından, yüksek cerrahi riske sahip 10 hastaya (ortalama yaş: 68.3±7.6 yıl, 6 erkek) iliyofemoral arter hastalığı olduğu için femoral yoldan aort kapak yerleştirme yapılamadı. Bu hastaların dokuzuna sol subklaviyan arteri (SKA) yolu ile birine ise sağ SKA yolu ile genel anestezi altında TAKY yapıldı. Tüm hastalarda cerrahi açma ve kapama tekniklerinden yararlanıldı. Sekiz hastaya balonla genişleyebilen Edwards Sapien XT (bir 23 mm, altı 26 mm ve bir 29 mm), 1 hastaya Sapien 3 (26 mm), 1 hastaya da kendiliğinden genişleyebilen Lotus (27 mm) kapak takıldı.
Bulgular: İşlem başarı oranı %90 idi. Ortalama aort basınç farkı 47.4 mmHg’dan 10.6 mmHg’ya geriledi. Bir hastada aort kapağın ventriküle embolizasyonu nedeniyle acil cerrahi aort kapak yerleştirme gerekti. Bir hastada sağ subklaviyan arterinde pıhtı oluşumu saptandı ve pıhtı medikal tedavi ile çözüldü. Hiçbir hastada ölüm gözlenmedi.
Sonuç: Subklaviyan yaklaşımı TAKY’de güvenilir ve uygulanabilir bir yoldur. Çok yönlü görüntüleme tekniklerinden faydalanma yanında uygun hasta ve kapak seçimi başarılı ve komplikasyonsuz bir işlem için kritik öneme sahiptir.
Objective: Transcatheter aortic valve replacement (TAVR) has been accepted as an alternative to surgery in high risk or inoperable patients with severe aortic stenosis (AS). Although transfemoral approach is the most often preferred means of access, in patients with severe ilio-femoral arteriopathy, other vascular access sites may be required. The aim of the present study was to report our experience with trans-subclavian approach for TAVR using different valve systems.
Methods: Among 273 patients undergoing TAVR between June 2011 and May 2016, 10 patients (mean age: 68.3±7.6 years; 6 males) with high surgical risk were excluded from transfemoral TAVR because of ilio-femoral arteriopathy. Under general anesthesia, 9 of these patients underwent TAVR via left subclavian artery (SCA) and 1 patient via right SCA. Surgical cut-down and closure techniques were utilized in all patients. Eight balloon-expandable Edwards Sapien XT valves (size: one 23 mm, six 26 mm, and one 29 mm) were used, 1 patient received 26 mm balloon-expandable Sapien 3 valve, and 1 patient had 27 mm self-expandable Lotus valve implanted.
Results: Procedural success rate was 90%. Mean aortic gradient decreased to 10.6 mmHg from 47.4 mmHg. Emergent surgery was required in 1 patient due to complication of ventricular valve embolization. Thrombus formation at right SCA was detected in 1 patient and resolved with medical therapy. In-hospital mortality was not observed in any patients.
Conclusion: Trans-subclavian approach for TAVR is safe and feasible. Proper patient and valve selection concurrent with utilization of multimodal imaging techniques are crucial for successful and uncomplicated procedure.

CASE REPORT
10.Ultrasound-assisted, catheter-directed thrombolysis of acute pulmonary embolism via the subclavian vein: alternative access path
Veysel Özgür Barış, Evren Özçınar, Özgür Ulaş Özcan, Mustafa Şırlak
PMID: 27774968  doi: 10.5543/tkda.2016.66178  Pages 590 - 592
Kateter aracılı ultrason ile tromboliz (KAUT) sırasında kullanılan rutin venöz erişim yolu ana femoral vendir. Bu yazıda, ana femoral venlerde kronik tromboz sonucu iki taraflı tıkanma olan hastada subklavyen veni yolu ile yapılan başarılı bir KAUT olgusu sunuldu.
Routinely, the femoral vein is used for access in ultrasound-assisted, catheter-directed thrombolysis (USAT). Presently described is a case of bilateral femoral venous occlusion caused by chronic thrombosis, successfully treated with USAT, using subclavian vein for access.

11.Treatment of severe hemolysis following Nit-Occlud Lê VSD coil implantation with Amplatzer Duct Occluder II
Mustafa Orhan Bulut, Mehmet Küçük, Şevket Ballı, Ahmet Çelebi
PMID: 27774969  doi: 10.5543/tkda.2016.69841  Pages 593 - 596
Ventriküler septal defektin (VSD) perkütan yolla kapatılması sonrası nadiren hemoliz gelişir ve çoğunlukla tutucu yöntemlerle tedavi edilir. Bununla birlikte bazen cerrahi ya da kateter yoluyla tıkama gerekebilmektedir. Burada Nit-Occlud® Lê VSD ile anevrizmatik perimembranöz ventriküler septal defekt kapatılması sonrası gelişen hemolizin Amplatzer® Duct Occluder II kullanılarak tedavi edildiği olgu sunuldu. Sistolik üfürüm ve semptomlar işlem sonrası hemen kayboldu.
Hemolysis after percutaneous device closure of ventricular septal defect (VSD) is a rare complication that can be conservatively managed in the majority of cases. However, surgery or transcatheter occlusion may be necessary. Presently described is the successful treatment of hemolysis that developed after implantation of the Nit-Occlud Lê VSD coil, using the Amplatzer Duct Occluder II (ADO II) in a patient with aneurysmatic perimembranous VSD. Systolic murmur and symptoms immediately disappeared after the procedure.

12.Massive pulmonary embolism and a cardiac mass: Thrombus or metastasis?
Murat Gül, Naci Babat, Fatih Mehmet Uçar, Mevlüt Serdar Kuyumcu, Özcan Özeke
PMID: 27774970  doi: 10.5543/tkda.2016.77772  Pages 597 - 599
Kalp kitleleri kalbin komşuğulunda veya içinde bulunan anormal yapılar olarak tanımlanabilir. Kalp kitlelerinin en sık karşılaşılan tiplerini tümörler ve trombüs oluşturmaktadır. Kalp içi trombüse çeşitli klinik durumlarda rastlanır. Trombüs embolik olaylar nedeniyle ciddi morbidite ve mortaliteye yol açabilir. Kalp tümörleri oldukça nadir olup sıklıkla metastaz kaynaklıdırlar. Kalbe metastaz yapan tümörlerin büyük kısmını akciğer, meme, mide, karaciğer karinomları, lösemi, lenfoma ve melanom oluşturmaktadır. Osteosarkom (OS) en sık görülen kötücül kemik tümörüdür. Yapılan çalışmalar OS’nin nadiren kalbe metastaz yaptığını göstermiştir. Bu yazıda, vena kava, sağ atriyum ve ventrikül içine uzanımı olan ve ilk etapta venöz trombüs olarak değerlendirilen metastatik OS’li olgu sunuldu.
Cardiac mass can be described as an abnormal structure within or directly contiguous to the heart. Tumors and thrombi are the most common types of cardiac masses. Intracardiac thrombi have been encountered in various clinical settings and can result in severe morbidity and mortality due to embolic events. Cardiac neoplasms are extremely rare, and are usually metastatic tumors. The major primary malignancies associated with cardiac metastases include cancers of the lung, breast, stomach, and liver, and lymphoma, leukemia, and melanoma. Osteosarcoma (OS) is the most common type of bone malignancy, and is almost always highly malignant. A previous study demonstrated that OS very rarely metastasizes to the heart. Presently reported is an unusual case of OS with intracaval, right atrial, and right ventricular extension that was misdiagnosed as venous thrombus.

13.Acute myocardial infarction in a patient with sickle cell trait
Oğuz Akkuş, Mustafa Topuz, Ali Deniz
PMID: 27774971  doi: 10.5543/tkda.2016.33238  Pages 600 - 602
Bu yazıda, genç erişkin bir orak hücre taşıyıcısında nadir bir komplikasyon olarak ortaya çıkan akut inferiyor miyokart enfarktüslü olgu sunuldu. Anjiyografide sirkumfleks arter distalinde mikroemboliler tespit edildi. Kan akımını iyileştirmek için anjiyoplasti ve stent uygulanmaksızın tıbbi tedavi başlandı. Altta yatan neden olarak orak hücre taşıyıcılığı saptandı. Elektrokardiyogramda ST segment yükseklikleri izoelektrik hatta döndü ve hastanın semptomları geriledi.
Presently described is the rare complication of sickle cell trait (HbAS) with acute inferior myocardial infarction in a young adult patient. Angiogram revealed microemboli in the distal thin segment of the circumflex (Cx) artery. Anticoagulant and anti-aggregant therapies were initiated to restore Cx artery flow. HbAS was detected as an underlying pathology. ST segments returned to the isoelectric line and the patient became asymptomatic.

14.Balloon angioplasty of severe aortic coarctation in a newborn, using axillary artery access: The first experience in Turkey
Kemal Nişli, Serra Karaca, Ümrah Aydoğan
PMID: 27774972  doi: 10.5543/tkda.2016.60137  Pages 603 - 605
Yenidoğanda aksiller arter yaklaşımı ile girişimsel tedavi avantajlarına rağmen nadir bir uygulamadır. Yenidoğan döneminde ciddi aort darlığı ve aort koarktasyonunun kateter yoluyla tedavisinde aksiller arter, daha sık kullanılan femoral ya da karotis arter yaklaşımına seçenektir. Karmaşık kalp hastalıklarının girişimsel tedavisinde aksiller arter yaklaşımı seçenek olarak düşünülmelidir. Elektif işlemlerde aksiller arter ponksiyonu başarılı değilse girişimi durdurmak tavsiye edilmektedir. Bu yazıda, ülkemizde ilk olduğunu düşündüğümüz kritik aort koarktasyonu olan bir yenidoğanın aksiller arter yaklaşımı ile balon anjiyoplastisi sunuldu.
Axillary artery access for demanding interventions in newborns is rarely described, in spite of the many clear advantages. This access route in newborns with critical congenital heart disease is a real alternative to the more commonly used femoral or carotid artery routes. In brief, axillary access is an attractive alternative approach in newborns with complex heart diseases. It is advisable to stop an elective procedure if axillary access is not successful. Presently described is the use of axillary artery access for balloon angioplasty in a newborn with critical aortic coarctation. To the best of our knowledge, it was the first instance in Turkey.

15.Rare combination and transcatheter treatment during single session in an infant: Patent ductus arteriosus and major aortopulmonary collateral artery concordance
Osman Güvenç, Ender Ödemiş, Murat Saygı, İbrahim Halil Demir
PMID: 27774973  doi: 10.5543/tkda.2016.65712  Pages 606 - 608
Majör aortopulmoner kollateral arterler, pulmoner akım azlığıyla giden siyanozlu hastalıklarda görülebilen anormal damarsal yapılardır. Siyanozlu doğumsal kalp hastalığı olmadığı durumlarda oldukça seyrek görülürler. Bu yazıda, siyanozlu doğumsal kalp hastalığı olmayan, aynı seansta patent duktus arteriyozus (PDA) ve majör aortopulmoner kollateral arter tıkaması uygulanan bir süt çocuğu sunuldu. Bildiğimiz kadarıyla bu olgu, PDA’sı olan semptomlu bir süt çocuğunda doğumsal aortopulmoner kollateral arter birlikteliği olan ilk olgudur.
Major aortopulmonary collateral arteries are abnormal vascular structures that may be seen in cyanotic diseases that progress with reduced pulmonary flow. They occur rather rarely in the absence of cyanotic congenital heart disease. Presently described is the case of an infant who underwent patent ductus arteriosus (PDA) and major aortopulmonary collateral artery occlusion in a single session, without presence of cyanotic congenital heart disease. To the best of our knowledge, this is the first case of congenital aortopulmonary collateral artery to be reported in a symptomatic infant with PDA.

INVITED REVIEW
16.The doctor in a vise between health and the law: What to do?
Murat Akbaba, Vedat Davutoğlu
PMID: 27774974  doi: 10.5543/tkda.2016.69302  Pages 609 - 616
Hekim hasta ilişkisi hekimlik mesleğinin özelliği itibari ile insanlık tarihi boyunca çok özel bir ilişki olma özelliğinin korumuştur. Bu ilişki tarih boyunca hastanın hekime ciddi bir bağlılığını doğururken bir yandan da ciddi hukuksal çatışmaları beraberinde getirmiştir. Özellikle 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’ndaki yeni maddeler nedeniyle tıpta uygulama hataları hekimler arasında gittikçe büyük önem kazanmış ve tartışılmaya başlanmıştır. Alınan cezalar da, kısa sürede hekimler arasında meslekten soğuma, hastaya müdahale etmekten çekinme ve tükenmişlik sendromuna girmek gibi sonuçlar doğurmuştur. Bu yazıda, ölümle hayat arasındaki ince bir çizgide çalışan kardiyoloji hekimlerini tıpta uygulama hataları konusunda bilinçlendirmek ve yasalar karşısındaki sorumluluklarını belirterek, olası mağduriyetleri önlemek amaçlanmıştır.
The relationship between patients and physicians has maintained its importance throughout human history because of special features of the medical profession. This relationship engendered true loyalty of patients to their physicians as well as serious legal conflicts. Medical malpractice has gained importance among physicians and ignited discussion because of new articles added to the Turkish Penal Code in 2005. In a very short time, the penalties mandated had a chilling, negative effect on doctors, resulting in loss of affection for the profession, hesitation to intervene, and burnout syndrome. Cardiologists work in an environment where the line between life and death is very thin. The aim of the present study was to raise awareness and avoid possible grievances by informing them of their responsibilities under the law.

CASE IMAGE
17.‘Ping-pong’ ball thrombus in the left atrium
Bayram Koroglu, Adnan Kaya, Ahmet Oz, Muhammed Keskin, Zekeriya Nurkalem
PMID: 27774975  doi: 10.5543/tkda.2016.03291  Page 617
Abstract |Full Text PDF

18.Cardiac infiltration of leukemia with persistent ST segment elevation
Çetin Geçmen, Gonca Gecmen, Muzaffer Kahyaoglu, Cagatay Onal, Ibrahim Akın Izgi
PMID: 27774976  doi: 10.5543/tkda.2016.65737  Page 618
Abstract |Full Text PDF | Video

19.Rare source of cardioembolism: transient ischemic attack in a patient with Lambl’s excrescence
Semi Öztürk, Tuğba Aktemur, Muhsin Kalyoncuoğlu, Gündüz Durmuş, Mehmet Can
PMID: 27774977  doi: 10.5543/tkda.2016.49576  Page 619
Abstract |Full Text PDF | Video

20.Left apical hemothorax: A rare complication of device implantation
Jack Xu, Hakan Paydak, Thomas E Watts, Joshua J Rutland
PMID: 27774978  doi: 10.5543/tkda.2016.36037  Page 620
Abstract |Full Text PDF

OTHER ARTICLES
21.Cardiology agenda
Ertan Ural
Page 621
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.