ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 42 (6)
Volume: 42  Issue: 6 - September 2014
ORIGINAL ARTICLE
1.The association between serum uric acid level and heart failure and mortality in the early period of ST-elevation acute myocardial infarction
Emine Gazi, Ahmet Temiz, Burak Altun, Ahmet Barutçu, Adem Bekler, Ömer Güngör, Ali Ümit Yener, Tolga Kurt, Sedat Özcan, Sabri Gazi
PMID: 25362938  doi: 10.5543/tkda.2014.65507  Pages 501 - 508
Amaç: Ürik asit (ÜA) kalp damar hastalığı için güçlü bir belirteçtir. Bu çalışmada akut miyokart enfarktüsü geçiren hastalarda serum ÜA düzeyi ile kardiyovasküler olaylar arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık.
Çalışma planı: Koroner yoğun bakım ünitesinde Mart-2010 ile Şubat-2012 tarihleri arasında ST yükselmeli miyokart enfarktüsü (STYME) tanısı ile takip edilen 586 hasta, bu geriye dönük çalışmaya alındı. Başvuru sırasında bakılan ÜA düzeyine göre hastalar iki gruba ayrıldı. Hiperürisemik grup (n=107): ÜA düzeyi kadınlarda >6 mg/dl ve erkeklerde >7 mg/dl; normal grup (n=479): ÜA düzeyi belirtilen değerlerin altında olanlar. Hiperüriseminin kalp damar hastalığı mortalitesini öngörmedeki değeri çok-değişkenli analiz ile değerlendirildi.
Bulgular: Hiperürisemik grup normal grupla karşılaştırıldığında daha yaşlı (ortanca 66 yaş ve 60 yaş, p=0.001) ve kadın cinsiyet oranı daha fazlaydı (%35.5 ve %16.9, p=0.001). Hiperürisemi grubunda, normal gruba göre kalp damar hastalığına bağlı ölüm daha yüksek oranda görüldü (%15.9 ve %3.1, p<0.001). Kalp yetersizliği (sınıf ≥3) gelişme oranları da hiperürisemik grupta daha fazla bulundu (%17.8 ve %8.8, p=0.006). İleri yaş (≥70), altı saatten uzun süren göğüs ağrısı ve hiperürisemi (risk oranı: 1.83, %95 güven aralığı: 1.02-3.27, p=0.041) ileri kalp yetersizliği için bağımsız değişkenler olarak bulundu. Çok değişkenli analiz sonucunda hiperürisemi hastane içi mortalite için bağımsız öngördürücü olarak saptandı (risk oranı: 5.32; %95 güven aralığı: 2.46-11.49; p=0.001).
Sonuç: Bu çalışma serum ÜA yüksekliğinin STYME’li hastalarda hastane içi dönemde kalp damar hastalığı kökenli ölümler için bağımsız bir risk faktörü olduğunu göstermiştir.
Objectives: Uric acid (UA) is a strong marker of cardiovascular disease. Therefore, we aimed to determine the relationship between serum UA levels and cardiovascular events in patients in the early period of their acute myocardial infarction.
Study design: This retrospective study included 586 consecutive patients with ST-elevated myocardial infarction (STEMI) who were admitted to the hospital between March 2010 and February 2012. The study population was divided into two groups; the first group included hyperuricemic patients (n=107; uric acid level >6 mg/dl in women and >7 mg/dl in men), and the second group included patients with normal UA level (n=479). Multivariate analysis was used to demonstrate the predictive value of UA levels in groups.
Results: Patients in the hyperuricemic group were older (median 66 years vs. 60 years, p=0.001), and the ratio of female patients was higher (35.5% vs. 16.9%, p=0.001). Patients with hyperuricemia had a significantly higher incidence of in-hospital cardiovascular mortality than the normal group (15.9% vs. 3.1%, p<0.001). Advanced heart failure (class ≥3) was more frequent among hyperuricemic patients (17.8% vs. 8.8%, p=0.006). Age ≥70 years, chest pain duration >6 hours and hyperuricemia (hazard ratio (HR): 1.83, 95% confidence interval: 1.02-3.27; p=0.041) were found to be independent predictors of advanced heart failure. Hyperuricemia was found to be an independent predictor of in-hospital cardiovascular mortality in multivariate analyses (HR: 5.32, 95% confidence interval: 2.46- 11.49; p=0.001).
Conclusion: This study showed that a high serum UA level is an independent predictor of cardiovascular mortality and morbidity during the in-hospital period of STEMI.

2.Editorial - The association between serum uric acid level and heart failure and mortality in the early period of STEMI
Mehmet Eren
PMID: 25362939  doi: 10.5543/tkda.2014.15729  Pages 509 - 510
Abstract |Full Text PDF

3.Turkish Adult Risk Factor survey 2013: rapid rise in the prevalence of diabetes
Altan Onat, Hakan Çakır, Yusuf Karadeniz, İbrahim Dönmez, Ahmet Karagöz, Murat Yüksel, Günay Can
PMID: 25362940  doi: 10.5543/tkda.2014.27543  Pages 511 - 516
Amaç: TEKHARF Çalışması’nın 2013 takip taramasında saptanan 1) cinsiyete özgü ve belirli yaş kesimindeki genel mortalite ve koroner mortalitesinin analizi ve 2) ülke çapında tip-2 diyabet prevalansının son 12 yıldaki değişiminin açıklanması.
Çalışma planı: Ölüm konusunda birinci derece akraba ve/ veya sağlık ocağı personelinden bilgi alındı. Yaşayanlarda bilgi edinmekten başka, kardiyovasküler sistem fizik muayenesi ve dinlenme EKG kaydı yapıldı. Diyabet varlığı Amerikan Diyabet Birliği ölçütlerine dayandırıldı.
Bulgular: İzlenecek 1370 kişilik örneklemden 768’i incelendi, 452 kişi hakkında bilgi edinildi ve 29 erkek ile 18 kadının öldüğü belirlendi. Ölenlerden 22’si koroner kalp hastalığı (KKH) kökenli sayıldı. Tüm kohortun 23 yıllık takibinde 45-74 yaş kesiminde genel mortalite bin kişi-yılında erkekte16.8, kadınlarda 9.9 oranındaydı. KKH kökenli ölümler erkeklerde bin kişi-yılında 7.5, kadınlarda 3.74 düzeyinde (Avrupa ülkelerine göre yüksek seviyede) bulundu. Diyabet genel prevalansı 1998’i izleyen 12 yıl içerisinde, yaklaşık 2600 kişide yaşın kontrol edilmesi durumunda %80 oranında yükseldi. Yıllık %5 artışa denk düşen bu gelişme ileri derece kaygı vericidir.
Sonuç: Yetişkinlerimizde genel mortalite ve koroner mortalitesi yüksek düzeylerini sürdürmektedir. Daha düşündürücü saptama, nüfus artışı ve yaştan arındırılan tip-2 diyabet sıklığının kabul edilmeyecek hızda yükselmesi olup yeni önlemlere ihtiyaç göstermesidir.
Objectives: To analyze (1) the sex-specific and age-bracket defined all-cause and coronary mortality in the 23-years’ follow-up of the Turkish Adult Risk Factor Study, and (2) to determine the nation-wide prevalence of Type-2 diabetes and its recent trend.
Study design: Information on the mode of death was obtained from first-degree relatives and/or health personnel of local heath office. Information collected in survivors was based on history, physical examination of the cardiovascular system and Minnesota coding of resting electrocardiograms. Diabetes was defined by criteria of the American Diabetes Association without the use of glycated hemoglobin.
Results: Of the 1370 participants to be surveyed, 768 were examined, in 452 subjects information was gathered, and 29 men, 18 women were ascertained to have died. Cumulative assessment of the entire cohort in the age bracket 45-74 years disclosed coronary mortality to be 7.5/1000 personyears in men and 3.74 in women, persisting to be high among the European countries. The recent decline observed in overall mortality seemed to halt as well. Of greatest concern was the finding in the past 12 years that the rate of rise in the age-controlled prevalence of Type-2 diabetes was as high as 5% annually.
Conclusion: Overall and coronary mortality in Turkish adults continue to be high, while an elicited annual increase of 5% in the age-controlled prevalence of diabetes is virtually alarming and requires new public health policies.

4.Early- and mid-term effects of percutaneous mitral balloon valvuloplasty on left atrial mechanical functions in mitral stenosis
Sinan İnci, Mustafa Kemal Erol, Muhammet Hakan Taş, Eftal Murat Bakırcı, Hikmet Hamur, Şule Karakelleoğlu
PMID: 25362941  doi: 10.5543/tkda.2014.09147  Pages 517 - 523
Amaç: Çalışmanın amacı, mitral darlığı olan hastalarda perkütan mitral balon valvuloplastinin (PMBV) sol atriyumun mekanik fonksiyonları üzerine olan etkisini kısa ve orta dönemde değerlendirmektir.
Çalışma planı: Çalışmaya sinüs ritminde orta-ciddi mitral darlığı olan 49 hasta alındı. Sol atriyum pasif boşalma hacmi (LAPEH), sol atriyum aktif boşalma hacmi (LAAEH), sol atriyum toplam boşalma hacmi (LATEH), sol atriyum pasif boşalma fraksiyonu (LAPEF), sol atriyum aktif boşalma fraksiyonu (LAAEF), sol atriyum toplam boşalma fraksiyonu (LATEF) ve konduit hacmi (KH) içeren sol atriyumun mekanik fonksiyonları, PMBV öncesi, işlem sonrası, işlemden 3 ay sonra ve işlemden 1 yıl sonra ölçüldü.
Bulgular: Mitral darlığı olan hastaların transtorasik ekokardiyografi verileri PMBV öncesi, işlem sonrası, işlemden 3 ay sonra ve işlemden 1 yıl sonra olacak şekilde sıralandı: a) Mitral kapak alanı 1.1 cm² (0.9-1.6); 2.2 cm² (1.8-2.8) (p<0.001); 2.2 cm² (1.7-2.9) (NS); 2.1 cm² (1.8-2.7) (p<0.001); b) LAPEH 13 ml/m² (9-27); 11 ml/m² (8-19) (p<0.001); 10 ml/m² (7-19) (p<0.001); 10 ml/m² (6-18) (p<0.001); c) LATEH 26 ml/m² (19- 50); 21 ml/m² (16-40) (p<0.001); 20 ml/m² (15-36) (p<0.001); 19 ml/m² (15-34) (p<0.001); d) KH 30 ml/m² (22-44); 33 ml/m² (26-46) (p<0.001); 34 ml/m² (30-42) (p<0.001); 36 ml/m² (31- 42) (p<0.001). İşlem sonrası ve takiplerde LAAEH, LAPEF, LAAEF ve LATEF’de değişiklik izlenmedi.
Sonuç: Bulgularımız PMBV uygulanan mitral darlıklı hastalarda başarılı tedavi sonrası sol atriyumun mekanik fonksiyonlarının kısmen iyileştiğini ve bu iyileşmenin bir yıl boyunca devam ettiğini gösterdi.
Objectives: The aim of the study was to evaluate left atrial (LA) mechanical functions in MS before and after percutaneous mitral balloon valvuloplasty (PMBV) and to follow it up in short- and mid-term.
Study design: We carried out a prospective study of 49 patients with critical mitral stenosis (MS) who had normal sinus rhythm. LA mechanical functions were evaluated before and 24-48 h, 3 months, and 1 year after PMBV, which included LA passive emptying volume (LAPEV), LA active emptying volume (LAAEV), LA total emptying volume (LATEV), LA passive emptying fraction (LAPEF), LA active emptying fraction (LAAEF), LA total emptying fraction (LATEF), and conduit volume.
Results: The transthoracic echocardiography parameters of the MS patients before and 24-48 h, 3 months, and 1 year after PMBV were as follows: (a) mitral valve area 1.1 cm² (0.9-1.6); 2.2 cm² (1.8-2.8) (p<0.001); 2.2 cm² (1.7-2.9) (NS); 2.1 cm² (1.8-2.7) (p<0.001); (b) LAPEV 13 ml/m² (9-27); 11 ml/m² (8-19) (p<0.001); 10 ml/m² (7-19) (p<0.001); 10 ml/m² (6-18) (p<0.001); (c) LATEV 26 ml/m² (19-50); 21 ml/m² (16- 40) (p<0.001); 20 ml/m² (15-36) (p<0.001); 19 ml/m² (15-34) (p<0.001); (d) Conduit volume 30 ml/m² (22-44); 33 ml/m² (26- 46) (p<0.001); 34 ml/m² (30-42) (p<0.001); 36 ml/m² (31-42) (p<0.001), respectively. However, LAAEV, LAPEF, LAAEF, and LATEF were not altered after PMBV.
Conclusion: The findings of this study demonstrated an improvement of LA mechanical functions, which continued to improve for 1 year, after successful treatment of MS by PMBV.

5.Negative results in screening for possible new sequence variations on ATP-binding cassette transporter A1 gene in Turkish adults with metabolic syndrome
Neslihan Çoban, Altan Onat, Filiz Geyik, Nihan Erginel-ünaltuna
PMID: 25362942  doi: 10.5543/tkda.2014.64369  Pages 524 - 530
Amaç: ATP bağlayıcı kaset taşıyıcı A1 (ABCA1) ters kolesterol transferinde önemli bir rol oynar. ABCA1 genindeki bazı mutasyonlar serum yüksek yoğunluklu lipoprotein-kolesterol (HDL-K) ve diğer lipit konsantrasyonlarındaki değişiklikler ile korelasyon göstermektedir. Buna karşın, metabolik sendrom (MetS) yatkınlığında genetik faktörlerin rolü açık değildir. Bu çalışmada ABCA1 geni ve MetS arasındaki ilişkinin gösterilmesi amaçlandı.
Çalışma planı: ABCA1 geninin işlevsel bölgelerindeki olası yeni mutasyonları araştırmak için 14., 19. ve 49. ekzonları SSCP (tek iplik konformasyon polimorfizmi) yöntemi kullanılarak incelendi. Türk Yetişkinleri Risk Faktörü (TEKHARF) çalışmasından seçilen 110 tanesi MetS ve 110 tanesi sağlıklı olmak üzere toplam 220 birey incelendi.
Bulgular: İncelenen fonksiyonel bölgelerde, MetS ve sağlıklı gruptaki tarama sonucunda bu ekzonlarda herhangi bir farklılık saptanmadı. Düşük HDL-C, yüksek trigliserit seviyeleri ve MetS riski ile ABCA1 geninin seçilmiş fonksiyonel bölgeleri olan ilk hücre dışı ilmek, nükleotid bağlama alanı ve C-terminal bölgesine denk gelen, 14., 19. ve 49. ekzonları ilişkili değildi.
Sonuç: Bu veriler ABCA1 genindeki mutasyonlar ve polimorfizmlerin Türk yetişkinlerinde MetS ile ilişkili olmadığını göstermektedir.
Objectives: ATP binding cassette transporter A1 (ABCA1) plays a pivotal role in the reverse cholesterol transport. Some mutations in the ABCA1 gene have correlation with changes in serum high-density lipoprotein-cholesterol (HDL-C) and other lipids concentrations. The role of genetic factors in susceptibility to metabolic syndrome (MetS) is not clear. The aim of this study was to explore the relationship between ABCA1 gene and the MetS.
Study design: Therefore, to investigate probable new mutations in the functional regions of the ABCA1 gene, 14th, 19th and 49th exons were analyzed using single strand conformational polymorphism method in 220 subjects, 110 of whom had MetS, selected from the Turkish Adults Risk Factor study.
Results: No significant relationship was found between the functional region of ABCA1 and MetS. The risk for low HDLC- high triglyceride levels and MetS are not associated with selected functional regions of the gene, 14th, 19th and 49th exons, which code for the first extracellular loop, the nucleotide binding domain and the C-terminal region, respectively.
Conclusion: These data indicate that the mutations and polymorphisms in ABCA1 gene are not associated with MetS in Turks.

6.The management of adult female patients with Eisenmenger syndrome and advanced pulmonary arterial hypertension treatment: single center experience and follow-up for 5 years
Gülten Taçoy, Hatice Duygu Başer, Sedat Türkoğlu, Atiye Çengel
PMID: 25362943  doi: 10.5543/tkda.2014.54060  Pages 531 - 541
Amaç: Eisenmenger sedromu (ES) doğumsal kalp hastalıklarında pulmoner arteriyel hipertansiyonunun (PAH) en ilerlemiş formudur. Bu çalışmada ES’ye yaklaşımı, takip ve PAH’a spesifik tedavinin uygulanma özelliklerini, ortalama 5 yıllık izlem sonrasında klinik sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık.
Çalışma planı: 2008-2013 Mayıs tarihleri arasında takip edilen ES’li kadın hastalar çalışmaya alındı. Hastalar ortalama 5 yıl süre ile izlendi. Klinik bulgular, laboratuvar, BNP düzeyi, transtorasik ekokardiyografi, sağ kalp kateterizasyonu ve 6 dk yürüme testi (6 DYT) bulguları kaydedildi. Spesifik tedavi için hastalara kılavuzların önermiş olduğu şekilde bosentan, iloprost ve sildenafil tek başına ya da kombinasyon şeklinde başlandı. Üç aylık takiplerde mortalite, hastaneye yatma ihtiyacı, ek PAH tedavi ihtiyacı gibi veriler değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya 12 hasta alındı. Tüm hastalar kadın olup, ortalama yaş 36.5 idi. Prognostik ekokardiyografik veriler olarak, hastaların yüksek pulmoner arter basınç değerleri (109.81±24.94 mmHg) ile alakalı olarak sağ ventrikül duvar kalınlığının ileri düzeyde arttığı, sağ atriyum basınçlarının nispeten yüksek olduğu, hastaların %40’ında ciddi pulmoner yetersizliğin bulunduğu, pulmoner akselerasyon zamanının kısaldığı, sol ve sağ ventriküllere ait miyokardın doku Doppler hızlarının düşük olduğu, sağ atriyum alanı/sol atriyum alanı oranının arttığı (1.35±0.40), sağ ventrikül fraksiyone alan değişim değerinin düşük olduğu saptandı. Ortalama 5 yıllık takip süresinin sonunda toplam 16 olay meydana geldi. Hastaların 8’inde kombinasyon tedavisi gerekti.
Sonuç: Eisenmenger sedromu ciddi morbidite ve mortalite nedeniyle özelleşmiş merkezler tarafından takip edilmesi gereken, çoklu sistemi etkileyen ve spesifik PAH tedavisinden klinik fayda sağlanan hastalık grubudur.
Objectives: Eisenmenger syndrome (ES) occurs as the most advanced form of pulmonary arterial hypertension (PAH) in patients with congenital heart disease. In this study, we aimed to evaluate the management of ES patients, follow-up and specific PAH treatment applying and clinical outcomes during 5 years.
Study design: During the period of the month between May 2008 and 2013 ES female patients were included in the study and followed an average for 5 years. Clinical findings, brain natriuretic peptide levels, transthoracic and right heart catheterization findings, 6-min walking test distance were recorded. PAH specific treatment as bosentan, iloprost and sildenafil was given to patients according to guidelines. The patients were evaluated with 3 months intervals as requirement for hospitalization, combination treatment, and mortality.
Results: A total of 12 patients were included in the study. All of the patients were women, the mean age was 36.5. As prognostic echocardiographic data, the patients had high pulmonary artery pressure (109.81±24.94 mmHg) related with increased right ventricular wall thickness, elevated right atrial pressure, severe pulmonary regurgitation in 40%, shortened pulmonary acceleration time, diminished myocardial tissue Doppler velocities of the left and right ventricles, increased right atrium area/ left atrial area ratio (1.35±0.40), lower right ventricular fractional area change. During the follow-up period of 5 years, a total of 16 events occurred. Combination treatment was required in 8 patients.
Conclusion: Eisenmenger syndrome is a multi-system affecting disease and due to high morbidity and mortality risk patients with ES should be followed by specialized centers. PAH specific treatment improves the disease course and survival of patients.

7.Editorial - Management of adult patients with Eisenmenger syndrome
Meral Kayıkçıoğlu
PMID: 25362944  doi: 10.5543/tkda.2014.37539  Pages 542 - 544

8.Management of coronary artery disease in Kyrgyzstan: a comparison with Turkey and europe according to European Action on Primary and Secondary Prevention by Intervention to Reduce Events III results
Rasim Kutlu, Tolkun Murataliev Muratalievic, Mehmet Erdem Memetoglu
PMID: 25362945  doi: 10.5543/tkda.2014.97254  Pages 545 - 552
Amaç: Koroner arter hastalığında EUROASPIRE III (The European Action on Primary and Secondary Prevention by Intervention to Reduce Events) çalışması, 2006-2007 yılları arasında Türkiye’nin de dahil olduğu 22 Avrupa ülkesinde (76 merkez) yapılmıştır. Bu çalışmada, bir Asya ülkesi olan Kırgızistan’da koroner arter hastalığının yönetimi ile ilgili durum EUROASPIRE III Türkiye ve Avrupa verileri ile karşılaştırıldı.
Çalışma planı: Kırgızistan’da 22 merkeze ait 1.067 kararlı koroner arter hastasının verileri geriye dönük olarak incelendi ve Türkiye’nin ve diğer Avrupa ülkelerinin EUROASPIRE III sonuçları ile karşılaştırıldı. Hastalarla çalışma sırasında ve koroner olay ve/veya girişimden en az bir yıl sonra görüşüldü, muayeneleri yapıldı.
Bulgular: Hastaların 658’i kadın (%61.7) ve 409’u erkek (%38.3) olup ortalama yaşları 68±14 yıldı. Çalışmaya alınan hastaların 524’ü (%49.1) koroner olay sonrası tekrar izlenebildi. Kırgızistan ve Türkiye’de genç hasta (<50 yaş) oranlarının Avrupa ülkelerine kıyasla yüksek olduğu görüldü (Kırgızistan %28.2, Türkiye %20 ve Avrupa %12.7). Klasik risk faktörleri bakımından Türkiye ve Avrupa sonuçları arasında büyük fark olmamasına rağmen; Kırgızistan’da sigara (%75), hipertansiyon (%84), dislipidemi (%86.5) ve diyabet (%74.4) sıklığının diğer ülkelere göre belirgin yüksek olduğu görüldü. Kırgızistan’daki tedavi yaklaşımı ile Türkiye dahil diğer EUROASPIRE III ülkeleri arasındaki en büyük fark, tıbbi (%78’e karşı %95) ve girişimsel tedavinin (%1.9’a karşı %57) azlığıydı. Ayrıca, Avrupa sonuçları ile karşılaştırıldığı zaman, koroner olay sonrası sigara bırakma (Kırgızistan %27.4, Avrupa %70.8), fiziksel aktivite (Kırgızistan %17.5, Avrupa %59.1), kilo kaybı (Kırgızistan %37.2, Avrupa %58.2) oranlarının, Kırgızistan’da belirgin olarak az olduğu görüldü.
Sonuç: Kırgızistan ile Türkiye ve Avrupa’nın EUROASPIRE III sonuçları karşılaştırıldığı zaman, Kırgızistan’da koroner arter hastalığı ve risk faktörleri yönteminin kılavuzların önlem, takip ve tedavi amaçlarının gerisinde kaldığı görüldü.
Objectives: The European Action on Primary and Secondary Prevention by Intervention to Reduce Events (EUROASPIRE III) Study in coronary artery disease had been undertaken between the years of 2006 and 2007, with the participation of 22 countries in Europe including Turkey (76 centers). In this study, the situation in the management of coronary artery disease in Kyrgyzstan was compared with EUROASPIRE III findings of Turkey and Europe.
Study design: The results of 1067 patients with stable coronary artery disease admitted to 22 centers in Kyrgyzstan were studied retrospectively and compared with the European and Turkish findings in EUROASPIRE III. During the study, the patients were interviewed and examined in the first year after the initial coronary event and/or intervention.
Results: The gender distribution of the 1067 patients in the study was 658 female (61.7%) and 409 male (38.3%), and the average age was 68±14 years. The ratio of young patients (<50 years) in Kyrgyzstan and Turkey were higher compared with the other European countries (Kyrgyzstan 28.2%, Turkey 20% and Europe 12.7%). The number of patients followed after the coronary event in Kyrgyzstan was 524 (49.1%). Although there was not a big difference of the classical risk factors between Turkey and Europe, in Kyrgyzstan, smoking (75%), hypertension (84%), dyslipidemia (86.5%), and diabetes (74.4%) were much higher when compared to the other countries. The biggest difference between Kyrgyzstan and the other countries in EUROASPIRE III study including Turkey, was the infrequency of medical (78% vs. 95%) and interventional treatment (1.9% vs. 57%). Also, smoking cessation (27.4% vs.70.8% in Europe), physical activity (17.5% vs. 59.1% in Europe), and weight loss (37.2% vs. 58.2% in Europe) ratios after the coronary event were found to be much lower in Kyrgyzstan than in EUROASPIRE III study.
Conclusion: When compared to the results of EUROASPIRE III study of Turkey and Europe; the Kyrgyzstan results were found to be behind for the prevention, follow-up and treatment goals set by the guidelines.

CASE REPORT
9.Pyridostigmine in the treatment of postural orthostatic tachycardia syndrome
İlknur Can, Venkatakrishna Tholakanahalli
PMID: 25362946  doi: 10.5543/tkda.2014.23873  Pages 553 - 555
Otuz dört yaşında kadın hasta yaklaşık bir yıldır ayakta duramama, ayakta iken çarpıntı, baş dönmesi, halsizlik ve yorgunluk şikayetleri ile kliniğimize başvurdu. Hastanın rutin incelemeleri normaldi. Hastanın ayakta şikayeti olmadan 1 dakikadan daha az süre durabildiği tespit edildi. Yapılan eğik-masa testinde kan basıncında düşüş olmadan 5. dakikada kalp hızında başlangıç değerine göre 55 atım/ dakika artış olurken hastada çarpıntı, halsizlik ve terleme şikayetleri ortaya çıktı. Hastada postüral ortostatik taşikardi sendromu tanısı düşünülerek piridostigmin tedavisi başlandı. Tedavinin dördüncü ayında hastanın semptomları hemşirelik mesleğini yürütebilecek kadar azalmıştı.
A 34-year-old female patient was admitted with the complaints of inability to stand upright, palpitations, dizziness, and fatigue in the upright posture for the last one year. She was found to stand upright for less than one minute without symptoms. Tilt table testing showed that, compared to baseline her heart rate increased 55 beats/min in the fifth minute of the test with the symptoms of palpitations, fatigue and sweating without any significant change in her blood pressure. Postural orthostatic tachycardia syndrome was diagnosed, and pyridostigmine treatment was started. Four months after treatment her symptoms were relieved so that she was able to function as a nurse.

10.A case of occurring hemodynamic deterioration and ST-segment elevation during transcatheter aortic valve implantation
Oktay Ergene, Volkan Emren, Hamza Duygu, Nihan Kahya Eren
PMID: 25362947  doi: 10.5543/tkda.2014.98014  Pages 556 - 559
Kateter yoluyla aort kapağı yerleştirilmesi son yıllarda cerrahi açısından yüksek riskli, ciddi aort darlığı olan semptomatik hastalarda alternatif bir tedavi yöntemi haline gelmiştir. Ancak bu yeni tedavi yöntemi ile birlikte bazı ölümcül komplikasyonlar da görülmeye başlamıştır. Bunlardan biri işlem esnasında gelişen sol ana koroner arter ağzındaki tıkanıklıktır. Bu yazıda, kateter yoluyla aort kapağı yerleştirilmesi sırasında sol ana koronerde tama yakın akut tıkanma ve hemodinamik bozukluk gelişen ve başarılı balon anjiyoplasti ve stent işlemi uygulanan bir olgu sunuldu.
Transcatheter aortic valve implantation is becoming increasingly popular as an alternative treatment technique for symptomatic patients with severe aortic stenosis, who are at high risk for surgery. However, with this revolutionary treatment modality, some fatal complications have also emerged. One of these fatal complications is the occlusion of the left main coronary artery at the time of procedure. In this case report, we report a case of a transcatheter aortic valve implantation complicated by acute left main trunk subtotal occlusion and hemodynamic collapse, which was successfully recovered by balloon angioplasty and stent implantation.

11.Bonsai Induced Acute Myocardial Infarction: A Case Report
Hüseyin Ayhan, Abdullah Nabi Aslan, Hakan Süygün, Tahir Durmaz
PMID: 25362948  doi: 10.5543/tkda.2014.70670  Pages 560 - 563
Esrar ve diğer maddelerin kullanımı genç popülasyonda giderek artmaktadır. Esrar kullanımına bağlı miyokard enfarktüsü vakaları nadir de olsa daha önce bildirilmiştir. Son zamanlarda adı sıkça anılan ve bir tür sentetik kannabinoid olduğu düşünülen bonzai ile ilgili böyle bir vaka literatürde yoktur. Bu vaka raporunda yüksek miktarda bonzai kullanımından sonra akut miyokard enfarktüsü gelişen 33 yaşında bir erkek hasta sunulmaktadır.
Incidences of drug abuse and cannabis have increased in young adults, recently. Cannabis induced myocardial infarction has rarely been reported in these people. There is no any literature about a synthetic cannabinoid, being recently most popular Bonsai, to cause myocardial infarction. In this case report we presented a 33 years old male patient who developed acute myocardial infarction after taking high doses of bonsai.

12.Anatomically corrected malposition of the great arteries: two case reports
Erkut Öztürk, Ender Ödemiş, Öykü Tosun, Yakup Ergül, Alper Güzeltaş
PMID: 25362949  doi: 10.5543/tkda.2014.79259  Pages 564 - 567
Büyük arterlerin anatomik düzeltilmiş malpozisyonu (BAADM), ventriküloarteryel bağlantının normal olmasına rağmen aort ve ana pulmoner arter köklerinin birbirine paralel çıkması olarak tanımlanır. Anormal ilişkili aort sol ventrikülden, anormal ilişkili pulmoner arter sağ ventrikülden çıkar. Ekokardiyografi tanıda kullanılmaktadır. Bazı olgularda bilgisayarlı tomografik anjiyografi ve manyetik rezonans incelemesi gibi görüntüleme yöntemlerinden yaralanılabilir. Bu yazıda beş aylık erkek ve bir aylık kız olmak üzere BAADM tanısı konulan iki olgu sunuldu. Böylece nadir görülen bu patolojinin diğer büyük arter anomalileri ile ayırıcı tanısının önemine dikkat çekilmek istenmiştir.
Anatomically corrected malposition of the great arteries (ACMGA) is defined as parallel arising of aorta and main pulmonary artery (PA) roots although ventriculoarterial connection is normal. Abnormally related aorta arises from the left ventricle, while abnormally related PA arises from the right ventricle. It can be diagnosed with via echocardiography. In some cases, additional imaging modalities such as computerized tomographic angiography and magnetic resonance are required. In this article, we presented two cases of ACMGA, 5-month-old boy and 1-month-old girl. We wanted to point out the importance of differential diagnosis of other great artery anomalies from this rare pathology.

13.Radiofrequency resistant pulmonary atresia with intact septum: the use of Conquest Pro 12 coronary guidewire
İbrahim Cansaran Tanıdır, Erkut Ozturk, Alper Guzeltas, Ender Odemis
PMID: 25362950  doi: 10.5543/tkda.2014.59387  Pages 568 - 570
Ventrikül septumu sağlam pulmoner atrezi, nadir görülen ve kateter yoluyla veya cerrahi olarak tedavi edilebilen siyanotik doğuştan kalp hastalığıdır. Günümüzde birçok merkezde kateter yoluyla tedavi, seçilmiş hastalarda ilk basamak olarak kullanılmaya başlanmıştır. Radyofrekans kateterler atrezili pulmoner kapağın perforasyonunda sıklıkla ilk tercih olarak kullanılmaktadır. Kapak perforasyonu yapıldıktan sonra atrezili kapak valon valvüloplasti ile genişletilmektedir. Radyofrekans kateterlerin başarısız olduğu atrezili kapaklarda tedavi seçenekleri sınırlıdır. Burada sağlam ventrikül septumlu pulmoner atrezi tanısı ile izlenen ve kateter yoluyla tedavi sırasında radyofrekans kateterle perforasyonun başarısız olması üzerine Conquest Pro 12 tel ile kapak perforasyonu yapılan beş günlük erkek olgu sunuldu.
Pulmonary valve atresia with intact ventricular septum, which is a rare congenital heart defect, can be treated either surgically or via transcatheter. Nowadays, in many centers, transcatheter treatment options have become the standard of care for pulmonary atresia, with an intact ventricular septum, for eligible patients. More commonly, radiofrequency wires are used for the perforation of the atretic valve, and subsequently, balloon dilatation is performed. There are limited options for radiofrequency resistant atretic valves. Here, we present the case of 5 day-old male with a radiofrequency resistant atretic pulmonary valve, where perforation was successfully achieved using a Conquest Pro 12 coronary guidewire.

14.Successful stenting of systemic venous pathway stenosis after double switch repair for congenitally corrected transposition of great arteries in a child
Arda Saygılı, Yusuf Yalçınbaş, Ahmet Aranz, Tayyar Sarıoğlu
PMID: 25362951  doi: 10.5543/tkda.2014.43788  Pages 571 - 573
Doğuştan düzeltilmiş büyük damar transpozisyonu, ventriküler septal defekt, pulmoner darlık ve çoklu aortopulmoner kollateral arter nedeni ile önce şant ameliyatı olan sekiz yaşındaki erkek çocuk, tam düzeltme ameliyatı oldu. Erken ameliyat sonrası dönemde superior vena kava tıkanıklığı bulguları gelişti. Ameliyat sonrası 72. saatte yapılan kalp kateterizasyonu vena kava ve sağ atriyum arasında, sistemik venöz baffle darlığı olduğunu gösterdi. Stent perkütan olarak vena kavaya başarıyla yerleştirilerek darlık giderildi. Hastanın belirtileri kısa bir sürede kayboldu ve hasta hızlıca ekstübe edildi. Takip sırasında sistemik baffle açıklığının mükemmel düzeyde sağlandığı gözlendi.
An 8-year-old boy with previous shunt operation for corrected transposition of great arteries, ventricular septal defect, pulmonary stenosis and multiple aortopulmonary collateral arteries underwent corrective surgery. In the early post-operative period, there were clinical findings of superior vena cava obstruction. Cardiac catheterization at 72 h following surgery showed a systemic venous baffle stenosis between the vena cava and right atrium. A stent was successfully implanted in the vena cava percutaneously, and the stenosis was relieved. Her symptoms resolved in a short time period, and she was extubated rapidly. During the follow-up, excellent maintenance and patency of systemic venous baffle were observed.

REVIEW
15.In the light of current knowledge right ventricle
Gülten Taçoy, Atiye Çengel
PMID: 25362952  doi: 10.5543/tkda.2014.82654  Pages 574 - 584
Sağ ventrikül, sol ventriküle göre morfolojik, anatomik ve mekanik farklılıklara sahiptir. Anatomik yerleşimi ve yapısal özellikleri nedeniyle, günlük pratikte, sol ventrikül gibi kolay değerlendirilememektedir. Bu nedenle genellikle geri planda kalan sağ ventrikülün, son dönemlerdeki çalışma sonuçları ve gelişen görüntüleme yöntemleri sayesinde, kalp yetersizliği, pulmoner hipertansiyon, doğumsal kalp hastalıkları gibi çok sayıda patolojide sağkalım için belirleyici olduğu görülmüştür. Buna bağlı olarak artık günlük pratikte, sağ ventrikülün de detaylı değerlendirilmesi gerekli hale gelmiştir. Bu sebeple derlememizde embriyolojik gelişim, anatomik yapı, fizyolojik ve metabolizma özellikleri, farklı patolojik durumlara verdiği yanıtlar, aritmi üzerine etkisi, yetersizlik nedenleri ve değerlendirmede önemli görüntüleme yöntemleri gözden geçirilerek, sağ ventrikülün güncel bilgiler ışığında genel hatlarıyla incelenmesi amaçlanmıştır.
There are important differences between left and right ventricle. Due to anatomical location and structural features, in daily clinical practice the right ventricle cannot be assessed easily as the left ventricle. Therefore, the right ventricle has remained in the background of the left ventricle. Recent clinical studies and advanced imaging modalities have demonstrated that right ventricle is decisive for survival particularly in patients with congenital heart disease, pulmonary hypertension and heart failure. Therefore, the detailed evaluation of the right ventricle has become necessary in current clinical practice. For this reason, in our review we aimed to examine the embryological development, anatomical structure, physiological, metabolic characteristics, responses to different pathological conditions, effects on arrhythmias, causes of failure and imaging modalities of the right ventricle in light of the current knowledge’s.

CASE IMAGE
16.A giant congenital left ventricular diverticulum
Mustafa Oylumlu, Murat Yuksel, Abdulkadir Yildiz, Mehmet Zihni Bilik
PMID: 25362953  doi: 10.5543/tkda.2014.49386  Page 585
Abstract |Full Text PDF | Video

17.Combination of the aortic interruption in a patient with right atrial isomerism: a previously unreported association
Murat Saygı, Alper Güzeltaş, Aysel Türkvatan, Ender Ödemiş
PMID: 25362954  doi: 10.5543/tkda.2014.32567  Page 586
Abstract |Full Text PDF

18.Pulmonary artery sling and azygos lobe in an asymptomatic 11-year-old boy
Savaş Demirpençe, Barış Güven, Vedide Tavlı
PMID: 25362955  doi: 10.5543/tkda.2014.47195  Page 587
Abstract |Full Text PDF

19.Coexistence of the heart and liver hydatid cyst
Göktuğ Savaş, Ömer Şahin, Soner Özmen, Abdurrahman Oğuzhan
PMID: 25362956  doi: 10.5543/tkda.2014.60955  Page 588
Abstract |Full Text PDF

20.Apical pouches with hypertrophic cardiomyopathy
Fatih Mehmet Uçar, Özcan Özeke, Serkan Topaloğlu, Zehra Gölbaşı
PMID: 25362957  doi: 10.5543/tkda.2014.28828  Page 589
Abstract |Full Text PDF | Video

LETTER TO EDITOR
21.Letter to the Editor Carotid artery Stenting is not an alternative to Surgery
Kamil Hasan Tüzün, Şakir Arslan, Erkan Köklü, İsa Öner Yüksel, Göksel Çağırcı, Nermin Bayar, Akar Yılmaz, Görkem Kuş, Nurgül Yılmaz, Yasemin Biçer Gömceli, Bekir Erol
PMID: 25362958  doi: 10.5543/tkda.2014.97493  Pages 590 - 591
According to the recent studies it is clear that carotid artery stenting carries higher risk for major and minor strokes. Therefore it is not an alternative treatment to surgery in symptomatic patients. For asymptomatic patients the beneficial role of surgery and stenting is still under discussion.

22.Authors Reply - Carotid artery stenting is not an alternative to surgery

PMID: 25362959  doi: 10.5543/tkda.2014.97493  Pages 591 - 593
Abstract |Full Text PDF

23.Letter to the editor Cardiac tamponade and gastric adenocarcinoma
Saitin Sim, Viroj Wiwanitkit
PMID: 25362960  doi: 10.5543/tkda.2014.80549  Page 594
Cardiac tamponade and gastric adenocarcinoma

24.Letter to the Editor
Sabahattin Gündüz, Mehmet Özkan
PMID: 25362961  doi: 10.5543/tkda.2014.97727  Page 595
Şenol U ve arkadaşlarının "The use of low molecular weight heparin during pregnancy in patients with mechanical heart valves carries potential risk for valve thrombosis: a report of three cases" isimli makalesi üzerine yorumlar.
Comments on the article by Şenol U et al entitled "The use of low molecular weight heparin during pregnancy in patients with mechanical heart valves carries potential risk for valve thrombosis: a report of three cases".

25.Authors Reply
Taner Ulus
PMID: 25362962  doi: 10.5543/tkda.2014.97727  Pages 595 - 596
Abstract |Full Text PDF

26.Answers of specialist
Atiye Çengel
Page 597
Abstract |Full Text PDF

27.Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Page 598
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.